T a r a f s ı z D e ğ i l i z

(anadoluhaber) Fwd: KAHRAMANLARI İNTİHAR EDEN BİR MİLLET...







YAKIN TARİHİN EN ÖNEMLİ KONUŞMASI!



 Doğu Perinçek:
Kahramanları intihar eden bir millet ayakta kalamaz.
Kahramanları intihar eden bir ordu savaşma yeteneğini kaybeder. Kahramanları intihar eden bir ülkenin yargısı başka bir büyük devletin infaz memuruna dönüşür.
 
Doğu Perinçek , Ergemekon davasının 40. duruşmasında başlayan sorgusuna Gazi Albay Abdulkerim Kırca'nın vefatını değerlendirerek başladı. Sayın Perinçek'in bu konuşmasını sunuyoruz;

Kahramanları intihar eden bir millet ayakta kalamaz. Kahramanları intihar eden bir ordu savaşma yeteneğini kaybeder. Kahramanları intihar eden bir ülkenin yargısı başka bir büyük devletin infaz memuruna dönüşür. Şu anda Türk yargısı ABD'nin infaz memurluğu durumuna dönüşmektedir. Türk hukuku Amerikan hukukunun bir uzantısı haline dönüşmektedir. Türkiye Cumhuriyeti hukuku adeta esir alınmıştır. Manzara budur. Kamuoyunun kanaati burada toplanmıştır.

Hayretler içinde ama aynı zamanda hayret etmeyerek görüyoruz. Eski YÖK başkanı "ben sapına kadar Amerikancıyım diyor." Aslında bu Sayın Mahkemenize bir dilekçedir. Türk yargısına bir dilekçedir. Sayın YÖK başkanı diyor ki: ben suçsuzum ben Amerikancıyım. Demek ki Türk Ceza Kanunu değişmiş. Bizim Türk Ceza Kanunumuz değil bu artık. Koskoca bir YÖK başkanı ben suçsuzum Amerikancıyım karıştırmayın beni vatanseverlerle, bağımsızlıkçılarla diyorsa; Türk ceza kanunu değişmiştir. Yalnızca YÖK başkanı değil, koskoca genelkurmay başkanları, 1994-98 döneminin Genelkurmay Başkanı diyor ki; ben Kuzey Irak'ta 1995 yılında Çelik Harekatını yaptım; Kardak harekatının operasyon emrini verdim. Bu da bir suç tanımıdır. Bir Genelkurmay Başkanı mazisine bakıyor Tuncay Güney mülakatındaki suçlamalara huzurunuzda cevap vermiş oluyor. "Ben suçluyum" diyor Genelkurmay Başkanı; "Amerika'ya karşı harekat yaptım, benim suçum budur". Daha sonra gelen 1998-2002 yıllarının Genelkurmay Başkanı da "benim hedef alınmamın sebebi Amerika'nın Irak seferi sırasında, O'nun Kuzey Irak planlarına karşı uygulamalarda bulundum. Suçum budur". Türk Ceza Kanunu açalım. Bunlar yürürlükte değildir. Bu maddeler ABD otoriteleri tarafından kaldırılmıştır. Yürürlükte olan madde şudur: Amerikan devletinin çıkarlarına ve emellerine karşı fiiller mi işliyorsun. Hatta bırakalım fiilleri zihninde Amerikan devletinin Ortadoğu çıkarlarına karşı bir tavır ve şüphe mi var; Suçlusun. Amerikan otoriteleri bu Ergenekon soruşturmasını yönlendirmiştir. Soruşturma başladığı zaman biz bunu kamuoyuna açıkladık. Acaba doğru mu? Hatta savcılık iddianamesinde "Efendim bunlar kendilerini kurtarmak için böyle söylüyorlar. Biliyorlardı bu operasyonun geleceğini, böyle bir savunma tarzına girdiler". Peki, genelkurmay başkanları da mı bu yüzden böyle söylüyor. Onları da mı içeri tıkacaksınız? Tıktınız zaten. Ve bu uygulamada İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin büyük dahli vardır, büyük sorumluluğu vardır. 11. Dalga, 12. Dalga, 13. Dalga, 15. Dalga… Türk yurtseverliğine karşı bu dalgalarda mahkemenizin büyük sorumluluğu vardır. Buradaki uygulamanızdan, suçsuz insanları burada tutarak, Türk yurtseverliğini yargılayarak... Mahkemenizin büyük sorumluluğu vardır. Tarih böyle yazacaktır, coğrafyayı bilmiyorum. Tarihe böyle geçeceksiniz.

Bir kahraman şakağına dayıyor tabancayı ve tetiği çekiyor. Bir kahramana yaşamayı zindan etmişiz. Kahramanlarını kaybediyor Türk Milleti. Kahramanlarını ölüme zorluyor. Ölüme gönderiyor kahramanlarını. Büyük Alman şairi Bertholt Brecht "Vay o milletlere ki kahramanlara muhtaç kalırlar" diyor. Zor zamanlarda milletler kahramanlarıyla çıkarlar.  Ergenekon'un lideri demircidir. O demirci milleti topluyor, körükleri çalıştırıyor, demirleri yarıyor, dağları eritip çıkıyor. İşte size bir kahraman. Kurtuluş savaşında bir Mustafa Kemal bir kahraman. Zor dönemler kahramanlarla geçilir. Şimdi Türkiye'de kahramanları köpeklere boğduruyorlar. Türkiye kahramanlarını köpeklere, itlere boğduruyor. Çakallara boğduruyor. Buna izin veremeyiz. Mahkemeniz de buna izin veremez. Ey yargıçlar, buna izin veremezsiniz.

Sonra kahramanların üzerine albayrak örtülmüş tabutlarının önünde selam duruyorlar. Yaşarken selam dursaydınız. Kahramanlarınızı hapislere tıkmasaydınız. Tıkıyorsunuz. Hapisteki kahramanların önünde selam durun ölü kahramanların değil. Öldürüyorsunuz, boğduruyorsunuz, intihar ettiriyorsunuz, ikiyüzlü bir şekilde kara gözlüklerinizi takıp, selam duruyorsunuz. Ama o boğdurduğunuz, öldürdüğünüz kahramanlar hapislerde yatıyor; bugün de tutuklanmalar devam ediyor. Türkiye işte bunlara muhtaçtır. Bunlar Türkiye'yi kurtaracaktır vatanseverler. Ve bir millet bir devlet intihar etmektedir. İntihar eden Albay Abdülkerim Kırcı değildir. Bu Ergenekon soruşturması karşısında sessiz kalanlar, boyun eğenler, Türk milli devletinin intiharına katkıda bulunmaktadırlar. Ve Türk milli devletine yönelen bu saldırı karşısında görevlerini yapmayanlar, sorumluluklarını yapmayanlar, cesaretleri olmayanlar, küçük kaygılar içerisinde hukukun gereğini yapmayanlar bu sürece katkıda bulunmaktadırlar. Bizim canımız zaten bu millete adanmış. Abdülkerim Kırca ölmüş. Zaten adam ölüm için ortaya atmış kendisini, ölümden korkmuyor, korkmadığı belli. Biz Abdülkerim Kırca'nın arkasından ağıt yakmıyoruz, ağlamıyoruz. Mesele Abdülkerim Kırca'nın canı meselesi değildir. Burada katledilen bir cumhuriyettir. Burada boğulan koskoca tarihin, en büyük milletlerinde biri olan Türk Milletidir. Onun bağımsızlığıdır, egemenliğidir. Atatürk Devrimi'dir. Atatürk'ü boğuyorsunuz. Ve Türkiye'de öyle bir ideolojik iklim yaratılmıştır ki; bu Ergenekon davasıyla, Ergenekon soruşturmasıyla, vatanseverlik suç ihanete sonuna kadar özgürlük. Hukuk devleti, demokrasi ihanet için. Bugün hukuk devleti, insan hakları; ihanete özgürlük, hainliğe özgürlük, etnik gruplara parçalamaya, mezheplere özgürlük için. Her türlü yozluğa, çürümüşlüğe özgürlük. Vatanseverler hapse tıkılacak. Bu bozulacak, göreceksiniz. Ben burada bir şikayette bulunmuyorum.

Bu bir ideolojik iklimdir. Bakın dün o ideolojik iklimi yansıtan çok dikkat çekici bir yazı Sabah gazetesi üçüncü sayfası bir köşe yazarı. Türkiye nereye gelmiştir, çok güzel yansıtıyor. "Efendiler nereye?" başlığını atmış. Atatürk'ün idama mahkûm ettiği, Lozan'da emperyalistlerin kurtardığı yurtdışına sürülen, 1918'de İstanbul işgal zamanının, o hain Refik Halit Karay'ına sırt dayayarak, onun tavrını örnek alarak; bakın şakağına tabancayı dayayıp intihar eden o kahraman Türk Subayının arkasından ne diyor? 21 Ocak 2009 günlü Sabah gazetesinin üçüncü sayfasında yayımlanan, şımartılan hainin "Efendiler nereye?" başlıklı yazısı; "Galiba şafak attı, güneş doğuyor, tahtakuruları nereye?" Türk milletinin kahramanı tahtakurusu oluyor. Yani cenazenin arkasından, 500 bin satan, sahibi Tayyip Erdoğan dünürü olan Sabah gazetesi, Türk kahramanına, Türk şehidine tahtakurusu nereye diye arkasından bağırıyor. "Galiba koku aldınız, kedi geliyor, koca fareler nereye?" Gördünüz mü Sayın Yargıcım, Türk milletinin kahramanı, şehidi koca fare oldu. Sizin bunda katkınız ne düşününüz. Şehitleri koca fare yapan bu süreçte, 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin dahli var mıdır? Bunu düşününüz. Sorgulayınız. İçeride bunu konuşunuz aranızda. Devam ediyor: "Galiba foyanız meydana çıktı, yakanız ele geçecek, ziyankâr evlatlar nereye? Bir süredir ülkemizde bazı kişilerin yaşadığı "sağlık sorunlarını" görünce bu yazıyı hatırladım. Ayılanlar bayılanlar, merdivenden kayanlar (bu merdivenden kayan da koskoca jandarma genel komutanı orgeneral Şener eruygur olsa gerek sizin tutukladığınız hangi mahkemeyse o) , yurt içinde ya da yurt dışında kalbi sıkışanlar (alçağa bakın siz neler söylüyor), mermiye kafa atanlar…" Kim atmış mermiye kafa? Türk milletinin kahramanı Abdülkerim Kırca, mermiye kafa atmış. "Efendiler, hesabı ödemeden nereye?" hesabı nereye ödeyecekler İngiliz mahkemesine mi? Nemrut Mustafa Divanı'na mı hesap ödeyecekler? Amerikan Mahkemesi'ne mi hesabı ödeyecekler, nereye ödeyecekler? Bu alçakça yazı ancak bir Amerikan otoritesinden, bir işgalci otoriteden kuvvet alarak yazılır. Zaten söylüyor. "Ben 1918 Refik Halit Karay'dan İngilizler İstanbul'u işgal ettiği zaman yazdığı yazıdan esinlenerek bu yazıyı yazıyorum" diyor. Utanmıyor! Ama onu utanmaz sıkılmaz, arlanmaz, arsız, şımartan duruma getiren süreç nedir? Bunu düşünün. Bunda sizin payınız var, Sayın Başkanım, Sayın Üyeler. Benim payım var, ben üstleniyorum. Ben daha iyi mücadele edememişim. Yazıklar olsun bana! Bu hükümeti devirememişiz. Yazıklar olsun bize! Bizim payımız bu. Siz de buna ne katkıda bulundunuz ve ne katkıda bulunmaya devam ediyorsunuz, bunu düşünün. "Efendiler, hesabı ödemeden nereye?". Böyle bir ideolojik iklim yaratılmıştır.

İki tür cenaze kalkıyor Türkiye'de. Biri "Hepimiz Ermeni'yiz." Bu bir cenaze, neyin cenazesi? Hırant Dink gitmeden evvel zaten söylemiş. "Elinizi çekin bu ülkeden; ey Amerika, ey Avrupa!" Vurdurmuşlar onu. Ama düşman o cenazede bu Türk Milletinin bütün imanını, bilincini köreltmek, yok etmek için, koskoca Türk Milletinden bir kesimi "Hepimiz Ermeni'yiz" diye yürütmüş; çözülmeye, dağılmaya, çürümeye doğru… Ermeni benim kardeşlerim. Ben Ermeni'lerle, Türk'lerin beraber yaşadığı Eğinli'yim. Benim babaanneme Ermeni'ler, 1915'te giderken bir sandık bırakmışlar. "On sene içinde gelirsek, geliriz. Gelmezsek sizin olsun". Babaannem demiş ki; "Ne demek sizin olsun. Bu sizindir. 1920'lerde, 23'ten sonra gelmişler sandığı açmışlar demişler ki;"Rahime Hanım siz bu sandığı açmamışsınız." Cevap vermiş; "Niye açayım, sizin sandığınız". Biz böyle yaşadık Ermeni'lerle. Mesele o değil. Ama düşman parmağını sokmuş, Ermeni'yiz diye yürütüyor. Bunun bir ideolojik anlamı var.

Bir de başka bir cenaze. Abdülkerim Kırca'nın cenazesi… Bu Türkiye'deki bölünmeyi yansıtıyor. Ulusal devlet yoksa ulusal hukuk olmaz. Türk Ordusu'nu "hukuk devleti, hukuka uygunluk, yargıya müdahale edemezsiniz" diyerek psikolojik savaşla sindirmişler. Gerçek bu. Kimse onlara söylemiyorsa ben Silivri'den söylüyorum. Sinmişler, sindirilmişler. Tam siper vaziyetteler. Öyle tutuklanan komutanların evlerine hanımlar göndererek bu işler olmaz. Cenazelerde selam durarak da olmaz. Hukuk uygulanarak olur.

Hukuk nasıl uygulanır? Bugün Türk Silahlı Kuvvetleri'ne karşı Türk tarihinde görülmemiş, işgal döneminde bile görülmemiş bir psikolojik savaş yürütülüyor. Bu da savaş. Savaş, yalnız mermiyle, topla, tüfekle olmaz. Nedir Türk Silahlı Kuvvetleri'ni imha etmek için yapılan? İmha savaş kitaplarında şöyle tanımlanır: "Savaş iradesini yok etmek." İmha kılıçtan geçirmek değildir. Bir ordunun savaş iradesi yok edildi mi, imha edilmiştir. Türk Ordusu'nun bu psikolojik savaşla savaş iradesi, kararlılığı, direnci, imha edilmektedir. Savaş, beyinlerde kazanılır. Şimdi siz kahramanlarınızı intihara zorlayacaksınız. Onurlu insanlar intihardan başka çıkış yolu bulamayacak. Apo'yu yakalayan Levent Göktaş Albayı, bin bir türlü sinsi tertiplerle ve yalanlarla "sen Apo'yu mu yakalayıp, Kenya'dan getirdin" içeri tıkacaksınız! Apo'nun ilk sorgulamasını yapan Albay Atilla Uğur'u getirip, Silivri'ye tıkacaksınız. Türkiye'nin birliği, bütünlüğü için Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği yapmış, onurlu generalleri alıp gözaltılarda, milletin önünde ezmeye kalkacaksınız. Ondan sonra da, kapalı kapılar arkasında görüşmeler olacak… Yine bir psikolojik savaşla, ricacı duruma düşürülecek.

Apo'ya dokunan yanıyor. Bakın PKK'nın yasal partisinin lideri Ahmet Türk ne diyor; Dün bir talimat veriyor 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne –Amerika'nın sesi-: "Yılanı yaralı bırakmayın başını ezin." Çıktı mı ortaya; iddia makamının kiminle işbirliği yaptığı: PKK ile işbirliği halinde. İşte ispatı PKK, iddia makamını destekliyor. Kimle berabermiş PKK: İddia makamı ile berabermiş. Amerika ile beraber. Amerika'da herkes birleşiyor. İşte böyle pratikte gözükür, kimin PKK ile beraber kimin PKK'nın karşısında olduğu. 20 Ekim günü başladığı zaman bu dava, kapıda binlerce Türk Bayraklı vatansever toplandı. 30 tane de PKK'lı geldi. Kimi destekliyorlardı? Savcı Zekeriya Öz'ü. Savcı Zekeriya Öz'ün arkasında Amerika var, bir de PKK var. Gazetelerde fotoğrafları çıktı, belki bağırtıları buradan 30 kişi oldukları için duyulmamıştır. İşte dün gene Ankara'da miting yapıyor, destekliyor. Bu ayıltmıyor mu kimseyi? Bu kadar mı gafil olduk? Bu kadar mı aymazız? Bu bize bir şey söylemiyor mu? Hukuk devleti hikaye bugün. Amerikan hukukunun devleti bugün geçerlidir. Çünkü hukuk devleti, Fransız devrimiyle gelmiştir. Milli Türk Silahlı Kuvvetleri futbol topu gibi her gün tekmeleniyodevlet. Ancak milli devlet hukuk devleti olur. Başka devletlerin şikarı, avı olanlar pençesine düşenlerde hukuk devleti olmaz. Bu hukuk devleti yalanlarıyla Genelkurmayı, Türkiye'deki vatansever güçleri köşelerine sindiriyorlar. Büyük yalan! Öyle hale getirdiler ki Genelkurmayın bir dilekçe yazacak mecali yok. Bakın bir köylüye haksızlık yapsanız bugün Türkiye'de, hemen kalemi kağıdı eline alır, bir arzuhal yazar savcılığa verir. Türk milletinde bu bilinç uyanmıştır. Ama Genelkurmay "aman hukuk devletine bir şey yaptım" derler diye; Amerika korkusundan.

Her şeyi açık konuşacağız. Türk milleti önünde her şeyi açıkça konuşacağız. Ben Amerika'dan korkacak bir şey yok derken, siz üzerinize alındınız. Başka üzerine alınması gereken kurumlar var. Bir kere daha söylüyorum, Amerika'dan korkacak bir şey yok. Yeter ki; bu Türk Milletinin büyük gücüne güvenelim. Bir kere daha söylüyorum, Amerika'dan korkmayalım! Bugün Türkiye'de hukuk devleti falan yoktur. Yargı baskı altındadır. Yozlaşmaktadır. Çürümektedir. Anayasa mahkemesi dahil. Anayasa Mahkemesi kararından üç hafta önce Amerika'dan Mark Parris geliyor, diyor ki; "6-5 çıkacak!" Anayasa Mahkemesi kararlarında bile oylar siyasete göre ayarlanıyor. Hukuk mu bu şimdi? "Efendim sen cumhuriyeti yıkacak bir odak halini aldın". Evet, bu bir hüküm ama "Cumhuriyeti yıkmaya devam et! Al ben sana iktidarı veriyorum. Yık cumhuriyeti". Bu hukuk değil fetva! Amerikan fetvası bu!

Hangi hukuk devletinden bahsediyor, Çankaya'da oturan zat. Çankaya'yı işgal etmiş olan zat. 2006 yılında Mayıs ayında Abdullah Gül'e bir brifing veriliyor. Gazetelerden Radikal gazetesinden okuyoruz. Yazar İsmet Berkan'dan, Murat Yetkin'den. Bu brifingte Abdullah Gül o zaman Dışişleri Bakanı; ona brifing veriliyor: "Ergenekon". O zaman daha ne iddianame var. Verilen brifing ne? Tuncay Güney'in mülakatı. Açmadığınız için yeni operasyonlara davet çıkardığınız şemalar gösteriliyor. Abdullah Gül ne diyor: "Delillendirin". Yani delil yok! "Delil bulun, delilleri imal edin, uydurun delilleri". Bu mu hukuk devletini savunacak? Abdullah Gül mü hukuk devletini savunacak? Cumhurbaşkancılık oynuyor. Cumhurbaşkancılık oyunudur bu! Amerika ile iki sayfa dokuz maddelik gizli sözleşme yaptığını söyleyen şahıs cumhurbaşkanı olabilir mi? Sözleşmeli personelden cumhurbaşkanı olabilir mi? İşte o "Delillendirin" diyor, "delil uydurun!". Savcılık makamına talimat, orada başlıyor. İki "savcı bulun", çok ilginç. Savcı bulunuyor: Zekeriya Öz. Üç, "sorumluları yakalayın". İşte davanın kökü bu! Bu davanın kökü, o Tuncay Güney mülakatı ile yapılan brifingte gösterilen şemalarda. Hangi hukuk devletinden bahsediyoruz. Bağımsızlığı olmayan bir ülkede hukuk devleti olur mu? Demokrasi olur mu? Milli egemenlik yoksa milli bağımsızlık yoksa demokrasi olur mu? Demokrasi soytarılık maskaralık değildir. Demokrasi yönlendirilen, kurulan, paranın gücüyle, yalanın gücüyle sandıklara sürüklenen zavallı insanların oy atması değildir. Bağımsızlıktır her şeyden önce! Atatürk döneminde demokrasi olur. Amerika kanun yolluyor meclisten çıkıyor bu mu demokrasi.

Başbakan koltuğunda oturan zat diyor ki; "Ben BOP eşbaşkanıyım". Bu mudur demokrasi? Amerikan CIA Pentagon hiyerarşisi içinde olan bir kurumda görevli olduğunu söylüyor; bu da Türkiye'de demokrasi oluyor. Onun için hukuk devletinin koşulları yok! Bugün kimse korkmasın. Biz TSK'ya "darbe yap, müdahale et" demiyoruz. Amerika'yla buluşursa darbe olur. En çok biz korkarız. Darbenin kanunu, denklemi budur. Amerika artı üç beş general -ki Amerika onlara "bizim oğlanlar" diyor- eşittir darbe! 27 Mayıs hariç -o zaman Türkiye daha çürümemişti-. Biz darbe yap, müdahale et demiyoruz.

Biz şunu söylüyoruz: "Bu psikolojik savaşa karşı Türk milleti kendini savunmayacak mı, Türk Ordusu kendini savunmayacak mı? Kahramanlarını korumayacak mı? Savaşma irade ve gücünü bu tehditler ağırlaşırken güçlendirmeyecek mi? Ben geleceğe yönelik konuşuyorum. Kendim için konuşmuyorum ey hakimler! Bölge savaşlara gidiyor. Dünya savaşlara gidiyor. Herkes bunu tartışıyor. Burada Türk Ordusu, Türk Milletinin en kıymetli varlığıdır. Önümüzdeki dönem her şey silahla çözülecek. Ve Türkiye'de bir iç savaş, kavga yaşanmaktadır. Cenazeler gelmektedir, bombalar patlamaktadır. Mayınlar, dinamitler patlamaktadır. Bugün Ordu ve emniyet Türkiye için birinci meseledir. Onun için TSK'ya yönelik bu psikolojik savaş karşısında kimse tarafsız kalamaz. Bu Ergenekon davası -artık herkes açıkça söylüyor işte- dün Tuncer Kılınç, hadi o sanık diyelim; Karadayı o da sanık, kafalardaki sanık Kıvrıkoğlu, o da kafalardaki sanık. Ama bunlar bugün Türkiye'nin en büyük değerleri… Siz böyle bir sanık tablosu yarattığınız zaman buradan bir tek esaret çıkar. Onun için o kahramanların övülmeye ihtiyacı yok ve ben onların canları için de konuşmadım. Türkiye için konuşuyorum. Kurucu değerlerini, cumhuriyeti kuran cumhuriyeti üzerine oturttuğumuz değerleri çiğnediğimiz zaman Türkiyemiz kalmaz. Atatürk'le ve ondan evvel devamlı saldırdıkları; o Namık kemaller, Talat paşalarla, İttihat Terakkiyle, büyük devrimcileri en son Atatürk'le hayata geçirdiğimiz o değerler. Vatan, millet, hürriyet, bağımsızlık! Vatan, millet dediğimiz zaman istiklal! Bu değerleri çiğneyen, bu değerler için kendini adamış insanları böyle onurlarını kırarak, şerefleriyle oynayarak… Kahraman mı, katil mi? Kahraman mı, mafyacı mı? Buna karar vereceksiniz. Onurlu adam şakağına kurşunu sıkıyor, alçaklara bakın siz arkasından ne diyor? "JİTEM onu öldürdü". Alçaklığın düzeyine ve sınırsızlığına bakın siz. Bu Mahkeme bunları çözecek. Bu mahkeme çözmezse başka mahkeme çözecek. O mahkeme çözmezse başka mahkeme çözecek. Türk milleti bu davayı çözecek. Bu dava böyle sürüncemede bırakılamaz. Savcılar da yardımcı olsunlar. Onların vatanseverliğine sesleniyorum. Kimse vatanseverliği mahkûm edemez. Hiçbir kimsede böyle bir güç görmüyorum. Ayak altında kalır. Bunu da ilan ediyorum. Vatanseverliği mahkûm etmeye kalkanlar Türk Milletinin ayaklarının altında kesinlikle kalacaklardır. Yazın bunu bir yere.

 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...
        Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."

            *Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
-----------------------------------------------------------------....
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" Haber Bilgi Paylaşım  grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.