26 Kasım'da başlayan terörist saldırıyla Hindistan'ın şık ticari merkezi Mumbai birkaç gün süresince muharebe alanına döndü. Saldırılar, Hindistan-Pakistan arasında savaş olabileceği korkusunu bir kez daha uyandırdı. Pakistan Dış İşleri Bakanı Şah Mahmud Kureyşi, Hindistanlı meslektaşıyla barış görüşmelerine devam etmek üzere günün erken saatlerinde Yeni Delhi'ye gelmişti. Daha önce icra edilmiş bir oyunu sergileyen Güney Asya'nın iki devleti kısa bir süre içerisinde iki adım ileri 10 adım geri atmışlardı.
Hindistan-Pakistan ilişkileri görüldüğü üzere kırılgan ve kısa sürelidir. İki devletin doğduğu 1947'den beri böyleler. İki ülke kültür, tarih ve coğrafya'yla birbirlerine bağlılar ama aynı unsurlar bölünmelerine de katkı sağlıyor.
Moğol İmparatorluğunun 19. yüzyılın ortalarında çökmesinden itibaren Müslümanların Hindistan'da hâkimiyetlerini kaybetmeleri, Müslüman liderliği boşluğunu ve çarpıcı bir güç kayması yarattı.
18. yüzyıldan beri düşüşte olan Müslüman hâkimiyeti paramparça olacaktır. 1857'den sonra İngiltere bölgenin kralı olacak, yerli bir seçkinler sınıfı doğacaktır ki orantısız bir şekilde Hindu'dur.
Müslüman ve Hindu seçkinler arasındaki çatışma ve de mahalli gerilimler, doksan yıl sonra, bağımsızlık sırasında taksimatla sonuçlandı ve Müslüman camianın menfaatlerini korumak üzere Müslüman bir ulus devlet, Pakistan, kuruldu. Ancak parçalanmayı kabullenmesi pek çok Hintli için zor bir şeydi. Bazıları, Pakistan'ın çöküşünün eli kulağında olduğu şeklinde tahminler dahi yaparak genişlemeci "tek Hindistan" (akhand bharat) rüyasına sarıldılar – hâla sarılmaya devam ediyorlar (1). Pakistan'ın ölümü hakkında yayınlanan raporlar vakitsiz görülmüşse de hakikatten bunca uzak olmasalar gerektir.
Pakistan zorluklar içinde doğdu. Kurucusu Muhammed Ali Cinnah yaşlı ve sağlığı pek yerinde olmayan biriydi. Bağımsızlığın kazanılmasından bir yıl sonra öldü. Pakistan topraklarını oluşturan alan İngiliz yönetimindeki Hindistan'ın en zayıf bölgeleriydi. Ekonomik kalkınma ve güçlü bir ulusal savunma için gerekli olan sanayi ve altyapı neredeyse hiç yoktu. Hindistan, taksim şartlarına göre dağıtması gereken hazine fonları ve askeri donanımı esirgedi.
Cammu ve Keşmir, Junagadh ve diğer bazı yerlerinde ispatladığı gibi taksimat bile yarım kaldı. İhtilaf, Hindistan ve Pakistan sınırlarını aceleyle kararlaştıran İngiliz sınır komisyonuna kadar gider. Taksimatın mantığına göre çoğunlu Müslümanların oluşturduğu stratejik bir bölge olan Gurdaspur, Pakistan'a verilecekti. Ancak komisyon, son dakika değişikliği ile Hindistan'a verdi ve Cammu ve Keşmir'in yaz başkenti Srinagar'a bir karayolu ile bağladı.
Sonuç itibariyle Pakistanlılar, İngiliz mirasının Hindistan'ın lehine olduğunu düşünmeye yatkındırlar. Dolayısıyla Pakistan'ın varlığa geliş hikâyesine feleğin sillesi yemiş olma duygusu hâkimdir. Pakistanlı liberallerin birçoğuna göre bu bakış açısı, bütünüyle asılsız olmasa da, ulusal güvenlik devletinin doğuşunu da hızlandırmıştır (2).
Pakistan'daki müesses nizamın (ordu ve istihbarat) eleştirmenleri, aşırı yüksek savunma harcamalarının altını çiziyorlar; askeri harcamalar eğitim harcamalarından yüzde 33 daha fazla. Dengesizliğin etkileri açıktır. İnsani kalkınma göstergeleri, kurumsal ihmale işaret ediyor. Pakistan devlet okulları fena bir durumda veya sadece kağıt üzerinde mevcutlar. Nüfusunun sadece yarısı okuma yazma biliyor ve araştırma verimliliği çok düşük. Yoksulluk salgın gibi... Pakistanlıların yüzde 75'i günde 2 dolardan daha az kazanıyorlar.
Pakistan'ın karşı karşıya kaldığı insani kalkınma sorunları ulusal önceliği talep ediyor. Aynı zamanda güvenlik sorunları da gerçek… İslamabâd tehlikeli bir isyan ve terörist tehditle karşı karşıya. Hindistan'la yüksek gerilimin işaret ettiği üzere konvansiyonel tehditler de ortalıktan yok olmuş değil. Pakistan'ın mücadelesi, tüm bu tehdit ve sorunlara göğüs germek için gerekli devlet kaynaklarının artırılmasıdır.
Müttefiklerin Yanlış Ümitleri
Mâli sıkıntı yaşayan Pakistan için ulusal güvenliğine yönelik birinci tehdide -Hindistan'a- karşı caydırıcı olmak zor bir iş olarak kalmaya devam ediyor. Hindistan'ın nüfusu, Pakistan'ın yedi katı daha büyüktür. Kişi başı kaynak eşitsizliğe ölçekteki farklılık da eklenince Pakistan'ın harici bir patron bulması gerekti.
Bağımsızlığını henüz kazanmış Pakistan, bu amaçla iki güce, ABD'ye ve bir ölçüye kadar da Sovyetler Birliğine kur yapmaya başladı (3). Ancak Karaçi, hacimli bir yardım paketi sağlamanın yararları hususunda Washington'u ikna etmeye ilk başlarda zorlandı. Komünist karşıtı kampın sıkı bir üyesi ve Soğuk Savaşın cephe ülkesi olarak kendisini pazarladı. Pakistan Dış İşleri Bakanı, Amerika'nın Karaçi büyükelçisi Charles Lewis'e "Pakistan'ın ABD'ye karşı herkesçe bilinen dostluğundan" bahsederek "Pakistan'ın Rus ideolojisinden açık seçik hoşnutsuz oluşu ABD yönetiminin, Pakistan'ın savunma ihtiyaçlarını ciddi şekilde dikkate almasını haklı kılar" diye savundu (4). Washington, bu teklife müşteri olmadı. Pakistan'ın ekonomi ve savunma tahsisatları için 2 milyar dolarlık kredi talebi reddedildi. Bunun yerine 10 milyon dolarlık bağış aldı.
Pakistan'ın soğuk savaş müttefiki olarak pazarlanması 1950'lerde kazançlı bir iş olduğunu ispatladı. Pakistan, ABD taraftarı Asya güvenlik bloklarına, CENTO ve SEATO, katıldığında ABD yardım kapıları açıldı. O zamanın cumhurbaşkanı Eyüp Han, Pakistan, ABD'nin Asya'daki en yakın müttefikidir demişti.
Pakistan, Hindistan'la karşılıklı savunma paktı fikriyle de flört etti ve en az iki fırsatta bu öneriyi diler getirdi. İkisi de – ilkini Cinnah yapmıştı, ikincisi ise Çin-Hindistan ilişkilerinin 1959'da kötüleşmesinden sonra Eyüp Han tarafından yapıldı – Yeni Delhi tarafından reddedildi çünkü Keşmir ihtilafının bir çözüme kavuşturulmasına bağlanmıştı (5).
Hindistan, Çinle birlikte bölgesel ortaklık fikri üzerinde de durdu. Ancak Çinle kardeşlik nosyonu (Hindi-Chini bhai bhai) safçaydı ve Yeni Delhi'nin Asya'nın iki devi arasında bir ittifak öngören vizyonu 1962'de yaşanan savaşla yerle bir oldu. Himalaya'da savunmasız ve hazırlıksız yakalanan Hindistan bozguna uğratıldı. Çin-Hindistan kardeşlik rüyaları öldü ve iki ülke arasında bitmek bilmeyen bir rekabete yol açtı.
Çin-Pakistan Dostluğu: Himalayalardan Yüksek, Hint Okyanusundan Derin
Pakistan, Çin tarafından 1950 yılında tanındı fakat bu iki ülke arasındaki ilişkilerin kanatlandığı dönem 1962 Çin-Hindistan savaşına ve Sovyet-Hindistan bağlarının güçlendiği zamana denk gelir.
Eyüp Han'ın Hindistan'la karşılıklı savunma paktı önerisi (1959) görünüşe göre Çin'i hedefliyordu ki Çin bunu hiç de hoş karşılamamıştı. Pakistan cumhurbaşkanı Amerikan taraftarı kampa da sıkı sıkıya kök salmıştı. Fakat Eyüp Han'ın Dış İşleri Bakanı Zülfikar Ali Butto, ABD ile bir ittifaka karşı derin bir şüphe taşıyordu.
Pakistan, 1965'te Hindistan'la yaptığı savaştan sonra rant kaynaklarını çeşitlendirmeye baktı. Bu savaş süresince ABD'nin her iki ülkeye de uyguladığı ambargo, Pakistan'ı daha çok yaralamıştı çünkü Hindistan'ın silah alımı için başka seçenekleri mevcuttu. Akabinde, Çin-Pakistan ilişkileri çiçek açtı.
Pakistan'ın Çin'e doğru meyletmesinin fikir babası olarak addedilen Butto, kendi siyasi partisini kurdu, başbakan oldu ve genelkurmay başkanı Ziya-ül Hak tarafından idam ettirildi. Ancak Pakistan-Çin ittifakı onunla birlikte mezara gitmedi. Bunun yerine serpilip büyümeyi sürdürdü; Çin, yoğun bir altyapı, nükleer ve balistik füze yardımı sağladı.
İdeoloji, Pakistan İslam Cumhuriyeti ve Çin komünistleri arasındaki bu ittifakta bahse değer bir şey değildi. Doğrusu o zaman nasılsa bugün de aynı şekilde hâla sakınılan bir meseledir. Pakistanlı solcu şair Habib Calip, ironi yüklü beyitinde şöyle diyordu:
Çin, dostumuzdur / Ona canımızı veririz / Ama Maocu sistem yerinde durduğu müddetçe / O istikamete girmekten sakın / Uzaktan selam ver (6).
Çin'le ilişkilerin önceliği, ihtilaflarla dolu Pakistan'da ulusal fikir birliğinin sağlandığı birkaç meseleden biridir ki kutsala yakındır. İkisi arasındaki ilişkiler pek çok kişi tarafından "Himalayalardan yüksek Hint okyanusundan derin" ifadesiyle tarif edilmiştir (7). En son Çin başbakanı Hu Jintao, yaygın nakarata "baldan tatlı" ifadesini de ekledi.
Çin-Pakistan ilişkileri, kültürel ve ideolojik aykırılıklara rağmen Hindistan civarlarına odaklanmış ortak tehdit ve çıkarlardan oluşma son derece sağlam temeller üzerine kuruludur. İlave olarak, coğrafya – yani Çin'in Hindistan'la uzun sınırı ve deniz yolları üzerindeki rekabeti – Çin-Pakistan ilişkilerine uzun süreli bir değer katmaktadır.
Pakistan'da askeri çevre ve medya, Çin'in Pakistan uğruna yılmadan nereye kadar dayanacağını genelde abartmaktadırlar. Örneğin Pakistan, doğu yarısını kaybetmiş ve büyük bir askeri mağlubiyet yaşamış olmasına rağmen 1971 Pakistan-Hindistan savaşı sırasında Çin'in askerlerini seferber edeceği beklentisi hiçbir zaman gerçekleşmedi.
İş doğrudan askeri müdahaleye gelince Çin birden bire durmuş da olsa Pakistan 1971 sonrasında güvenlik politikasına stratejik savaşı da dâhil ettiğinde Pakistan'ın stratejik dönüşümünde önemli bir rol oynamıştı. Butto, 1972'de Pakistan'ın nükleer bomba üretim programını başlattı. İki yıl sonra Hindistan, Gülen Buda Operasyonu olarak bilinen ilk nükleer testi gerçekleştirdi. Pakistan için şakaya gelir yanı yoktu ve kendi nükleer programını hızlandırdı. Butto, ülke "ot yemek zorunda kalsa bile" Pakistan'ın kendi nükleer silahını geliştirme sözü vermişti.
Çin, Pakistan'ın başarılı bir şekilde nükleer silah geliştirmesinde araçsaldı. Pekin, yaklaşık otuz yıl süresince İslamabad'a zenginleştirilmiş uranyum, santrifüjler için çember mıknatıs ve nükleer başlık taşıyabilen füzeler sağladı (8). Çin, Pakistan uğruna askeri müdahaleye kalkışmadı ama ortak düşmana karşı Pakistan'ın nükleer caydırıcılığa sahip olması için yardım etti.
Pekin'in Pakistan'a yaklaşımı sessiz ama kararlıdır. Pakistan'ın nükleer programına verdiği örtülü desteğe ek olarak Sovyet karşıtı savaşlarında Pakistan, S.Arabistan ve Birleşik Devletlerin de desteklediği Afgan mücahitlerine Rus yapımı Kalaşnikofların taklidi Type 56 tüfeklerden sağladı. İki ülke arasındaki askeri işbirliği ortak üretimler yapmaya kadar genişledi. Dördüncü nesil J-17 Thunder avcı uçakları üretimi de buna dâhil.
Pekin'in İslamabad'la yakınlaşması istikrarlı ve uzun vadeliyken Washington'un yaklaşımı bir zirveye bir dibe vurmuştur. ABD Dış İşleri Bakanı yardımcısı John Negroponte geçen yıl ABD-Pakistan ilişkilerinin, her iki ülkenin zararına olacak şekilde bir açılıp bir kapandığını söyledi (9).
Washington 1980'lerde milyarlarca dolar pompaladı fakat son Sovyet tankı Afganistan'ı terk edene dek paralar suyunu çoktan çekmişti. Tutarsız yaklaşımı, Çin'e stratejik hareket alanı bahşetti ve Pakistan'daki varlığını her geçen yıl daha da arttı. Örneğin 1980'lerin sonlarında ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID), enerji zengini ama az gelişmiş Belucistanı Sindh'e ve Karaçi limanına bağlayan Makran Sahil Yolunun inşasına yardım etti. Karayolu, Pakistan'da önemli bir altyapı faaliyeti olma özelliğini koruyor fakat devamlılık söz konusu değil. Çeşitli yardım projeleri neticede ABD yardımı dibe vurduğundan dolayı yarım kaldı.
Amerika'nın Pakistan'da altyapı yardımları yaptığını Pakistanlıların çok azı anarken Belucistan'da inşa edilen ve bölgesel enerji ve ticaret merkezi olması beklenen Gwadar limanında Çin'in oynadığı role büyük hürmet duyarlar. Pakistan'ın stratejik zafiyetlerinden birisi, Karaçi limanına aşırı bel bağlamasıydı. Gwadar'ın inşası, ekonomik faydaları bir yana, Hindistan'ın saldırması durumunda Pakistan'a yedek liman hizmeti verecek olmasıdır. Çin yatırımından dolayı gayrimenkul patlaması yaşandı ki binlerce Pakistanlı emlak inşaatlarına yatırım yaptı. ABD'nin Pakistan politikası ise bunun aksine Pakistanlı orta sınıfı hasım ediyor ve ekonomik bakımdan katılımlarını sağlamıyor.
Gwadar'daki Çin rolünün askerileşmesi şüphesi de mevcut. Gwadar, Umman Denizinde stratejik bir noktada. Hürmüz boğazına yakın, Basra Körfezine uzanan deniz güzergâhı boyunca Çinlilere can alıcı bir karakolu potansiyel olarak sağlıyor. Washington'ın İslamabad'la ilişkileri 1990'lar boyunca ihmal etmesi, sabırlı ve inatçı Çinlilere Umman Denizinde potansiyel bir basamak edinme fırsatı verdi.
Hindistan, Çin'in stratejik darbesini yutmadı; Hürmüz Boğazına daha yakınlaşarak İran'da Chabahar limanı inşası üzerinde çalışmaya başladı. Ayrıca İran ve Afganistan'da bir dizi karayolu inşa ediyor ki Afganistan'ın denize erişim için Pakistan'a bağımlılığını azaltacak, Hindistan'a ise Pakistan'ı atlayarak Afganistan ve Orta Asya'yla ticaret yapma fırsatı verecektir.
Umman Denizinde ulaşım güzergâhını güvenceye almak, enerji açlığı çeken Çin ve Hindistan nazarında sadece önem bakımından artacaktır. Fakat Çin, sadece Pakistan'ın 650'mil uzunluğundaki sahil şeridine yatırım yapmadı. Çin ve Pakistan 1986'da dünyanın en büyük yolu olan Karakurum karayolunu tamamladılar. Böylelikle Doğu Türkistan ve Pakistan'ın Kuzey bölgeleri arasında bağlantı tesis edilmiş oldu. Çinliler Gwadar'dan Karakurum Karayoluna bağlantı yolu inşası da planlıyorlar. Böylece az gelişmiş ve huzursuz batı yakası Umman Denizine erişebilecek. Gwadar nihayetinde Çin adına askeri amaçlara da hizmet edebilir ancak Çin ekonomisine faydalı olması için inşa edilmiştir. Gwadar limanının inşaatı ilerlerken, Pakistan ve Çin 2006 yılında serbest ticaret antlaşması imzaladılar.
Değişen Asya'ya ve Dünya'ya İntibak
Çin başbakanı Hu Jintao, 2006'da devlet televizyonundan yapılan bir canlı yayında şöyle demişti: "Dünya karmaşık ve derin değişimler yaşıyor... Uluslararası durumda her ne değişim yaşanırsa yaşansın, Çin ve Pakistan'ın dostluğunda hiçbir durum ve şartta bir değişim yaşanmayacaktır." (10).
Hu, Pakistanlı meslektaşına sadece serenat yapmıyordu. Çin ve Hindistan ilişkilerinin normalleşmesi karşısında duydukları kaygılarını da dindiriyordu. Çin, Hindistan'ı tehdit değilse de stratejik rakip olarak görürken, iki ülke birbirleriyle ticari bağlar tesis etmeye ve paylaştıkları uzun sınırlardan kazanç elde etmeye hevesliler. Yakın gelecek için konuşmak gerekirse, Çin, servet biriktirmek istiyor savaş değil.
Pakistan, Çin'in Hindistan karşısında değişen çıkarlarına ayak uydurmak zorunda kalacak. Fakat Çin-Hindistan rekabeti uzun soluklu olacaktır. Ticari çıkarlar Çin-Hindistan gerilimi üzerinde denetim tesis ederken Çin-Pakistan ilişkilerine uzun vadeli bir temel de sağlamaktadır. İslamabad, Pekin için komşunun büyümesini kuşatmanın ve ona (Hindistan'a) rakip olmanın, Yeni Delhi'nin Orta Asya ve Ortadoğu'ya doğru genişlemesine zorluk çıkarmanın ve de Basra Körfezi deniz güzergâhını savunmanın araçlarını sunmaktadır.
Küresel güç konumuna erişmeye azimli Hindistan tarafından tehdit edilen Pakistan kendisini gittikçe savunmasız hissediyor. ABD ve NATO işgalinin eteğine yapışan Hindistan, Afganistan'da bir hayli varlık gösterdi. Pakistan, Hindistan'ın yumuşak gücünün er geç kaba güce dönüşmesinden ve Pakistan'a yönelmesinden endişeli. Aynı zamanda İslamabad'ın Amerika'yla ittifakı, aksi iddialara rağmen, on yıllardır aynı yapısal kusurların sıkıntısını çekiyor. İlişkiler kağıt kırtasiye düzeyinde, ufuksuz ve hızla kötüleşmeye mütemayil. Bu etmenlerin ve bir de rantçı devlet konumunda kalmayı sürdürmenin bir sonucu olarak, Çin'e ve çeşitli Körfez ülkelerine bağımlı olmaya devam edecektir.
Fakat Pakistan, kötü mâli yönetimi ve stratejik savaş tutkusu yüzünden bölgesel ve küresel güçlerin sabrının azaldığını anlamalıdır. Yönetimin iyileştirilmesi ve reform, hayati önem taşıyor.
Bağışçı devletler Eylül ayında Pakistan'ın mâli destek talebini kabaca reddettiler. Önde gelen batılı devletler, Körfez ülkeleri ve hatta Çin bile ellerini arkaya bağlayıp Pakistan'ın IMF'ye gitmeye razı olmasını ve yapısal reform için acı ilacı yutmasını beklediler. Pakistan'ı buna iten şartlar, rant tutkunluğuna müsamaha döneminin sona erdiğini göstermektedir; dış yardıma bel bağlamaksızın büyümelidir. Bu ise vergi gelirlerini, yolsuzlukla mücadeleyi, eğitim ve altyapı yatırımlarını ve iş alanları açmayı gerektirir.
Pakistan'ın ulusal güvenlik stratejisi, tıpkı ülkenin ekonomisi gibi iflasla karşı karşıyadır ve ciddi bir gözden geçirmeyi talep etmektedir. ABD liderliğinde sürdürülen terörle savaşa destek, İslamabad'ın ulusal güvenlik çıkarlarının özüne hitap eden siyasi sermayeyi üretmeyecektir. Yalnızca orta vadede dış yardım sağlamanın imkânını araladı.
Pakistan, Washington'un ısrarı sonucunda Yeni Delhi'yle barış görüşmelerine başladı. Ancak alınan siyasi risk ve Pakistan liderliğinin verdiği tavizler – önce Pervez Müşerref sonra da Asıf Zerdari'nin – Keşmir çatışmasını çözmek için acelesi olmayan Yeni Delhi'yi öyle pek hareket geçirmeye yetmedi. Militanların Hindistan yönetimindeki Keşmir'e sızmalarını dramatik bir şekilde azaltan – öyle ki militanlar onun aleyhine döndü – ve uygulamaya hazır çözüm paketi çağrısı yapan Müşerref'in ulusal güvenlik ruhsatının gözden düşmesine yol açtı.
Bölgesel ve küresel güçler, siyasi istikrarsızlığa katkıda bulunan ve İslamabad'ı militan gruplara dönerek Hindistan'a baskı yapmaya teşvik eden küçük harflerle yazılı böylesi risklerin Pakistan liderliğinin meşruiyetini kaybetmesine yol açtığını takdir etmelidirler. Pakistan'ın Keşmirli ve Sih ayrılıkçılar gibi Hindistan karşıtı militan gruplara yardım etmesi hep seçenek yokluğundan kaynaklanmıştır. Nükleer caydırıcılık gibi bu politika da kendi konvansiyonel gücüyle Hindistan'ın konvansiyonel gücü arasındaki orantısızlığı telafi etmeyi amaçlamaktadır.
Hindistan yönetimindeki Keşmire sızmalarda son yıllarda bir azalma varsa da Pakistan Kabil'deki Amerika'nın arka çıktığı Hamid Karzai yönetimine muhalif militan gruplara çeşitli düzeylerde destek vermeyi sürdürüyor. Diğer devletlerin Afganistana karışmasına yönelik Pakistan'ın duyduğu hassasiyet, Amerika'nın Latin Amerika'ya karşı hassasiyetine benzerdir. Pakistan, Karzai hükümetinin Hindistan yandaşı ve Pakistan karşıtı kişilerden oluştuğunu düşünmektedir.
Pakistan'ın Afganistan ve Hindistan'la olan sınırlarının kesinleştirilmemiş olması tesadüf değildir. Bu durum, Pakistan'ın güvensizlik hissini artırmaktadır. Afganistan ve Hindistan'la sınırların güçlendirilmesi ve etkin bir kaynak paylaşımı rejiminin kurulması (mesela su hakları), Pakistan'ın ve de komşularının tehdit algılamasını dramatik bir biçimde düşürecek ve davranışlarını değiştirmesine yardım edecektir ki bölgenin daha istikrarlı olmasına katkı sağlayacaktır.
Bölgesel ihtilafların, Pakistan müesses nizamı dâhil tüm tarafları tatmin edecek şekilde çözüme kavuşturulması, Pakistan'ın güvenlik devleti olmaktan komşularıyla barış içinde yaşayan ilerlemeci ve müreffeh bir Müslüman devleti olmaya doğru yol almasının temel unsurudur.
Bu amaç doğrultusunda, Pakistan, ülkenin uluslararası parya olmaması için kuzey bölgesinden yayılan militanlığı kuşatmalıdır. Çin dahi Pakistan içlerinde çalışan işçilerinin güvenliğinden ve terörist grupların potansiyel olarak Müslüman Doğu Türkistan'a (Sincan) yayılmasından kaygı duyuyor. Bu tehdit, iki ülke arasındaki ticaretin büyümesini bastırabilir.
Militanlık dalgası bizâtihi Pakistan için varoluşsal bir tehdit unsuru olmaktadır ve istikrarlı ve kapsamlı bir yaklaşımla üstesinden gelinmelidir. Bu ise Rawalpindi (ordunun karargâhı) ve İslamabad'ın aynı sayfada bulunmasını gerektirir. Militanlığa karşı birlikte strateji geliştirmeleri yetmez, daha geniş bir dış politika ve ulusal güvenlik doktrini de geliştirmelidirler. İstihbarat servisi üzerinde sivil denetimin tesis edilmesi arzu edilir bir şeydir ama sivil liderlik, kısa vadede, genelkurmay başkanı Kiyani'nin bu örgüt üzerinde sıkı denetim tesis etmesinden hoşnut olmalıdır. Strateji, politika geliştirme ve eşgüdüm, şu an için bürokratik hiyerarşinin değiştirilmesinden daha acildir.
Pakistan, doğduğu zamanlarda olduğu gibi yine, bir kez daha dar boğazlardan, tehlikeli günlerden geçiyor. Çin, ABD ve diğer müttefiklerin Pakistan'a yardım sağlaması mümkünse de Pakistan'ın mâli, yönetim ve güvenlik sorunlarının üstesinden gelip gelemeyeceği belirsizdir. Başarısızlık asla bir seçenek değildir. Fakat söz konusu olan Pakistan'sa her zaman mümkündür.
1 Güney Asya'daki pek çok diriliş hareketi de bölgede yeni bir müslüman imparatorluğu hayalini kurarlar.
2 Bkz. Haqqani, Hussain. "Pakistan: Between Mosque and State." Washington, DC: Carnegie Endowment Press, 2005. Ayrıca: Siddiqa, Ayesha. "Military Inc.: Inside Pakistan's Military Economy." London: Pluto Press, 2007
3 A.g.e., s. 31.
4 A.g.e., s.21.
5 .Amin, Shahid M. "Pakistan's Foreign Policy: A Reappraisal." Karachi: Oxford University Press, 2002, s. 159
6 "Musheer." Habib Jalib: "Chin Apna Yaar Hai/Us Po Jaan Nisaar Hai/Par Wahan Hai Jo Nizam/ Us Taraf Na Jayo/Us Ko Dur Say Salaam."
7 Associated Press, "China, Pakistan Strike Accord on Military, Trade." 25 Kasım 2006
8 Fisher, Richard D. and Dori, John T. "The Strategic Implications of China's Nuclear Aid to Pakistan." Washington, DC: Heritage Foundation, Haziran 16, 1998
9 Dawn, "Musharraf is indispensible: Negroponte," Kasım, 8, 2007
10 Associated Press, "China, Pakistan Strike Accord on Military, Trade." 25 Kasım 2006
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...
Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
*Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
-----------------------------------------------------------------....
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" Haber Bilgi Paylaşım grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.