Türkiye nasıl ABD bağımlısı oldu

TÜRKİYE'NİN ABD BAĞIMLILIĞINA BAKMAK GEREKLİ
Soruyorlar, neler oluyor? Arz edeceğim ama “işe bir de ekonomik” açıdan bakalım. Bugün neler olduğunu anlamak ve “kimler neyi yapıyor” sorusuna cevap vermek için Türkiye'nin ABD bağımlılığına ve sürecin nasıl geliştiğine bakmak gerekli. Peki süreç nasıl gelişti?

* 1946 devalüasyonu ile Türkiye ekonomik olarak değişen dünya şartlarında ABD etkisine daha fazla girmeye başladı. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) yayılmasını önleme amacında olan ABD Truman Doktrini ile 1947 yılında Türkiye'ye 100 milyon dolar yardım kararı aldı.

* Truman Doktrini'ni Marshall Planı takip etti. Haziran 1947'de Marshall Planı açıklandı ve planı kabul eden ülkeler program dâhiline alındılar. Bu plan dâhilinde en az yardım alan ülkelerden biri Türkiye'dir.

1951'DE NATO'YA GİRİLDİ

* Marshall Planı çerçevesinde Türkiye'ye yapılan telkin, çok ilginçtir ki 1978 Dünya Bankası raporu ile büyük benzerlik gösteriyor ikisinde de “Türkiye sanayi ülkesi olmamalı” ifadesi açık ve net...

* NATO olarak bildiğimiz yapının 1948'de temeli atılırken, Türk kamuoyundaki genel görüşün aksine, ABD, İngiltere ve Fransa, Türkiye'nin “dışarıda kalması” fikrini savundu. Türkiye'ye Kuzey Atlantik temelli bir oluşum olduğu söylenirken İtalya ve Fransa'nın Afrika topraklarının da kapsama alanı içine alınması Türkiye'nin istenmediğini net olarak gösterdi. Türkiye NATO'ya Kore Savaşı ve sonrasında artan SSCB tehdidi ile 1951'de dahil olabildi. Bu dâhil oluş ABD'nin Türkiye üzerindeki askeri ve ekonomik kontrolünü artırırken, içeride olduğundan fazla algılanan bir Sovyet tehdidi oluşmaya başladı.

DEVALÜASYON BASKISI

* ABD 1954 yılından itibaren Türkiye'nin talebi olan 300 milyon dolar üzerinde bir yardım paketini onaylamazken Türkiye'ye sürekli devalüasyon baskısında bulundu. Bu süreçte SSCB'den gelen “ekonomik kalkınma odaklı” yardım talepleri ABD isteğiyle geri çevrildi. Türkiye, devalüasyonu yapıp topraklarında füze konuşlanması dahil her türlü izni ABD'ye vermesine rağmen yalnızca 30 milyon dolar alabildi. Bütün bunlar olurken bugün İsrail'in yaptığı Lübnan operasyonunun ilk versiyonunu gerçekleştiren ABD askerleri Türkiye'deki üsleri kullandılar.

* 1960'lara yaklaşırken ABD'ye teslimiyet politikasının iflas ettiğini anlayan Başbakan Menderes, 1960 yazında Rusya'ya resmi bir ziyaret için gerekli randevuları aldı ama Başbakanlığı'nın süresi bu ziyarete yalnızca 40 gün kala askeri bir darbeyle bitti.

ESİN ALINMA SÜRECİ

* 1997 yılında Başkan Clinton, “Yeni bir yüzyıl için ulusal strateji belgesi”ni açıklıyor. Şu cümleye lütfen dikkat: “Petrol rezervi ile Hazar Denizi bölgesi, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu. Bu bölge dünyanın artan enerji ihtiyacını karşılamada, önemli bir adaydır. Kendi kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD'nin yaşamsal çıkarlarından biridir”. Bu belge sonrası Türkiye'nin “bölgeye hakim olma” anlamında esir alınma süreci hızlanıyor ve “Kriz, Derviş programı, Uluslararası Para Fonu (IMF), Avrupa Birliği (AB)” gibi kavramlar altında Türk Devletinin “refleksleri” yok ediliyor. Ve son olarak “en iyiyi yaptığını” iddia eden hükümetimiz de IMF'ye teslim oluyor! Hem de “İngiliz hazine bakanı” yönetiminde!

Sonuç: Hâlâ “ne oluyor” diyor musunuz!

Tek bir sloganımız olmalı: Tam bağımsız Türkiye!

Daha fazla söze gerek var mı!

Referans
Yiğit BULUT

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.