22 Şubat 2009

(anadoluhaber) Fwd: [ehlisuffa:11930], Bir Hatıra ve Namaza Dikkat



Selam ve Saygilarla


İleti başlangıcı:

Kimden: "turgay yayla" <t.yayla63@gmail.com>
Tarih: 22 Şubat 2009 Pazar 23:15:02 GMT+02:00
Kime: <ehlisuffa@googlegroups.com>
Konu: [ehlisuffa:11930], Bir Hatıra ve Namaza Dikkat
Yanıt Adresi: ehlisuffa@googlegroups.com

 

Allahın selamı üzerinize olsun muhterem kardeşlerim.

 

Kırık testi.

 

Fethullah Gülen   

Bir Hatıra ve Namaza Dikkat

 

Hiç unutamayacağım insanlardan birisi de muhterem Mehmet Kırkıncı Hoca'nın rahmetli babası, Celal Efendi'dir. Celal Efendi, Medine'de mücâvir (mübarek bir

yerde inzivaya çekilip ibadet eden, kendini o yerin hizmetine adayan), kıymetli bir insandı. Orada vefat etti ve oraya defnedildi. Yanına gittiğimde çok

yaşlanmıştı. İlerleyen yaşına ve rahatsızlıklarına rağmen namazlarını aksatmıyor, sünnetleri de ayakta kılıyordu. Ama oturup kalkmakta zorlandığı için

namazlarını yatağının yanında kılıyor; ayağa kalkabilmesi için yatağa tutunması gerekiyordu. Bu şekilde tamamladığı bir namazdan sonra bana demişti ki,

"Hocam, ben böyle namaz kılarken yatağa tutunarak kalkıyorum, oluyor mu namazım?" O tabloyu hiç unutamayacağım. O ne güzel şuur.. her şeye rağmen kulluğunu

gereğince eda etmeye çalışmak; ama yine de yaptığıyla yetinmemek ve daha iyisini aramak..

 

Evet, namaz bizi ahirette kurtaracak bir sermayedir. Onun için namaz hususunda çok hassas davranmak gerekir. Allah (cc) onun kıymetini ruhlarımıza duyursun

ve eksiğiyle gediğiyle namazlarımızı kabul buyursun.

 

O koca koca deryalar da, engin çağlayanlar da göklerden gelen mini mini damlalardan oluşur. Daha rüyanın başında deryayı görmek isteyenler, ömür boyu hep

rüya görür dururlar.

 

Allah Teâlâ, yaptığı işleri yaparken sizin markalarınızı basıyor üzerlerine. Siz zannediyorsunuz ki, biz yaptık. Halbuki, çok iyi bilmek lazım: Her şey

ısmarlama bir yerden çıkıyor. Sahip çıkıp zulmetmemek lazım. "İnne'şşirke lezulmun azîmMuhakkak ki şirk pek büyük bir zulümdür". (Lokman, 31/13) Evet,

Allah'a ortak koşmak, icraatında başkalarının tesirini kabul etmek en büyük bir zulümdür. Oysa ki, bizim davamız tevhid davasıdır. Biz oturur kalkar "Allah

birdir" deriz. "Allah birdir" derken O'nun bazı icraatını kendimize mal etmenin âlemi ne? Zimamını sahibine verin, işler gürül gürül devam etsin. Kendi

elinize alırsanız, meseleyi kısırlaştırırsınız. İğdiş adama evlat isnadı gibi bir şeydir o.

 

Hz. Aişe validemiz, "Kendini muhsin (iyi ve hayırlı) zanneden muhsin değildir; musi' (kötü ve günahkar) dir. Kendini musi' kabul eden de muhsindir." diyor.

Bu mübarek söz, üzerinde arîz ve amîk durulması, tahlil edilmesi gereken bir vecîzedir. Evet, kendini ehli ihsandan zannetmek; umumi mânâda, her halini,

kalbi, içidışı, davranışları ve düşüncelerini güzel kabul etmek; ya da ıstılahi mânâ açısından ele alacak olursak; kendisini, Allah'ı görüyor gibi O'na

kulluk yapan veya bu duyguyu yakalayamamışsa bile Allah'ın onu gördüğü şuuruyla davranan hayırlı bir insan bilmek demektir.

 

İşte, kendini bu mânâda bir insan zanneden şahıs aslında musi'dir. Böyle düşünen bir insan temelde isaet (kötülük) yoluna girmiş sayılır. Çünkü, böyle bir

insan kusurunu göremez. Ve dolayısıyla hiç farkına varmadan ihsan yolundan ayrılır, isaet yoluna girer. Ama ne olursa olsun, insan kendisini Üstad Hazretleri'nin

onikinci notada "hem musi', hem de müsinn; hem günahkar hem de yaşlı" dediği gibi sürekli mücrim, musi' görüyorsa, böyle bir insanın tedarik duygusu, telafi

düşüncesi olur; "İsâetten nasıl kurtulurum, nasıl ihsan ruhuna ulaşırım" der ve bir cehd ortaya koyar. Yoksa kendini zirveye çıkmış zanneden bir insanın

bunun daha ötesinde zirveleşme cehdi, gayreti söz konusu değildir.

 

Bazılarına yanlışlıkları gösterildiğinde "Ben değişmem, ben buyum. Benim fıtratım bu." şeklinde mazeretler söylüyorlar. Bu mazeretlerin doğruluk payı var

mıdır?

 

Öncelikle, "Ben değişmem, ben buyum." diyen kimse hiç değişmez. Çünkü değişmeye niyeti yoktur. "Ben değişmem, ben buyum." sözü bir bakıma doğrudur. İnsanlar

hiçbir zaman bütün bütün değişmezler. Çok ciddi presten geçseler bile kendi hususiyetlerini hala üzerlerinde barındırırlar. Yani, üzümün şırası üzüm şırası

olur.. kayısınınki kayısı şırası. Arpanınki de boza olur. Hepsi de sıvıdır, hepsinin ekşi, az buruksu tatları vardır. Birbirine benzerler; ama yine de

kendilerine ait bazı hususiyetleri vardır. İşte bu söz "Herkes kendidir." mânâsına bir bakıma doğrudur. O kastediliyorsa, bu, insanın ruh haletiyle, psikolojik

durumuyla alakalıdır.

 

Fakat, insanlar hiç değişmez de değildir. "Hiç değişmez." derseniz peygamber gönderilmesinin bir anlamı olmadığını da iddia etmiş olursunuz. Çünkü onlar,

potansiyel insanı mükemmel insan seviyesine çıkarmak için gönderilmiştir. İnsanın içindeki bir kısım istidatları ateşleme, fitilleme maksadına matuf gönderilmişlerdir.

Onlar, insanları terbiyeye tâbi tutarlar. Rehabilite ederler. Böylece sadece dış görünüş itibariyle, zahiren insan görünen fertler hakiki insan haline

gelir. Ama herkes kendi istidadı çerçevesinde kalır; kendi kemâlât arşına ulaşır; daha ötesine gidemez. Herkes bir ölçüde yine eskilerin heyülâ dedikleri

kaderî programa kaderî çerçeve, kaderî kalıp demek daha uygun göre şekillenir, ona göre kalır, değişmez; ama belli ölçüde işe yarayacak hale gelebilir.

 

Evet, her fert terbiye ile işe yarayacak hale, cennete ehil keyfiyete gelebilir. Her insan cehennemden kurtulabilecek seviyeye yükselebilir. Herkes, insanlara

faydalı olabilecek dereceye çıkabilir. Enbiyanın gönderilmesi buna delalet eder. Allah'ın Kur'ânı Kerim'de değişik yerlerdeki emirleri, fermanları onu

gösteriyor. İnsan potansiyel olarak ahseni takvîm (en güzel suret) üzere yaratılıyor. Fakat â'lâyı illiyyîn ile esfeli sâfilîn arasında mahiyeti insaniye

ibresinin oynaması söz konusu. O, arada bir yerde durabilir. İşte o durma meselesi de, insanda şartı âdî mahiyetinde kabul edilen insan iradesine bağlanmıştır.

 

Meşieti Sübhâniye esas olsa bile Matüridî'ce bir mülahazayla yaklaşıyoruz meseleye insan iradesine Allah (cc) o kadar değer veriyor ki, bu kainatları var

eden o müthiş, o muhteşem, baş döndüren kudret ve iradesini bir yönüyle ona göre hareket ettiriyor. İnsan iradesine değer verme.. İster siz ona Üstad'ın

Kader risalesindeki yaklaşımıyla bir meyelân deyin, isterseniz meyelândaki tasarruf deyin (iki tarafı eşit olan iki noktadan bir tanesi hakkında seçiminizi

kullanma şeklinde bir tasarruf) onu o küllî iradesinin tecellîsine ve illeti tâmme diyebileceğimiz şeyin tezahürüne vesile yapmış. Onunla insan â'lâyı

illiyyîni kemâlâta çıkar. Ahseni takvîme hakikî mazhariyetini gösterir. Bu şekilde, potansiyel olarak ahseni takvîme mazhar olan insan realite planında

da ahseni takvîme mazhar olur.

 

Bu durumda yukarıdaki sözü, onu söyleyen insanın durumuna, karakterine, haline göre değerlendirmek lazım. Fakat genel mânâda "Ben değişmem, mahiyetim bu,

Allah beni böyle yaratmış." diyen insan kendine mazeret arıyor demektir ve bu söz kat'iyen doğru değildir. Ama "Herkes kendi karakterinin gereğini ortaya

koyar." şeklinde bir anlayışı seslendiriyorsa, bu doğrudur. Şâhı Geylanî de büyüktür, Muhyiddin ibni Arabî de. Hasan Şazelî de büyüktür, İbn Beşiş de.

Diğer aktâbı kirâm efendilerimizin hepsi de çok büyüktür. Fakat herkesin mahiyeti bir yere kadar o kimseye yol verir. O şahıs da kendi arşı kemâlâtına

kadar; kendi varış ipini göğüslediğinden daha ilerisinin olmadığını zannederek, "dahası yok" diyebileceği noktaya kadar yükselir ve öyle der. Ve artık

sanır ki, onun yükseldiği noktadan daha ileri giden olmamıştır.

 

Davayı nübüvvetin varisleri belli ölçüde pâyelerini bilirler; çünkü onlar pek çoğu itibariyle, mahviyete kilitlendiklerinden dolayı "Benim üstümde daha

çok mesafe var." derler. Onlar hakkında ikrâmı ilahî ve ihsânı ilahî, Allah'ın nasip ettiği pek çok lütfu gizli tutması, ikramları ketmetmesi şeklinde

tecelli ettiğinden; şu zamanda yaşayan bir arkadaşımızı Şahı Geylanî'nin yanına koysalar, Efendimiz'in (sav) huzurunda aynı rahlei tedriste oturtsalar,

yine o der ki "Benim önümde çok yol var; ben yolun başındayım." O hep mebdei (başlangıcı) görür. Allah (cc) onu müntehâya (neticede varılan son noktaya)

muttalî kılmaz. Hatta bazen öyle bir ıttılâ olsa bile o "Bu galiba benim için bir imtihandır." der. Mesleğimiz itibarıyla böyle olması da gereklidir.

 

Bu "Hiçbir mazhariyetleri yoktur." demek değildir. Belki mazhariyetlerin aldatmayanı vardır. Hele hususiyle günümüzde pek çok insanın öyle rüyalarla, yakazalarla

aldandığı bir dönemde bence en büyük ihsânı ilahî odur: insanın kendini sürekli mebdede görmesi. İnsanın kendini yolun başında, başlangıçta görmesi onda

daimî gerilim hasıl eder; tırmanma azmini çoşturur, şahlandırır. Aynı zamanda onu fahirden, kendini beğenmeden, bir şey olma mülahazasından da uzak tutar.

Böylece o, başka şeylere de talib olmaz. Allah (cc) onu müşîr (general) yapar da fakat o hiç farkında değildir; kendini nefer olarak görür. Önüne bazen

ekstradan çerezler saçılan bir nefer gibi görür. Halis olduğu zamanlar da "Ben bunları istemiyorum." der.

 

İnsan her zaman ihlasa bağlı olmasa bile bazen çok hâlisâne zamanlar yakalayabilir. Öyle ki, insan, dünyada verilebilecek en büyük payelere karşı dahi kapanır

ve "O'nun rızası dışında hiçbir şey istemiyorum, hiçbir şey.." der. Cennetin kapılarını açsalar, hurileri gösterseler de "İstemiyorum." der. Bunu, bizim

gibi mübtedîler bile bazen hissedebilir. Çünkü vicdan bunları hissedebilecek mahiyette yaratılmıştır. Tamamını, her türlü dünyevî renk ve desenin dışında

kavrama müntehîlere mahsustur.

 

Ben halimden memnunum. Mübtedîlik hoşunuza gidiyorsa siz de dilekçe verir orada kalırsınız. Dualarınız birer dilekçe olsun, "Allah'ım! Mebde'de, müntehadakilere

mahsus hâlisâne amele bizi muvaffak eyle; fakat, bahtına düştük bizleri kalben hep mebde'de tut."

 



zla seçenek için, http://groups.google.com.tr/group/ehlisuffa?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin

                                        www.ehlisuffa.com

-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

>


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.