8 Şubat 2009

(anadoluhaber) MİLLİ MÜCADELE ÖNCESİNDE HÜSEYİN AVNİ ALPARSLAN (2) .. 31 MART AYAKLANMASI ..


Konu : MİLLİ MÜCADELE ÖNCESİNDE HÜSEYİN AVNİ ALPARSLAN (2) .. 31 MART AYAKLANMASI ..

   Mustafa KÖSE
    Tarih Bilinci
 
ALPARSLAN GRUBU - 2:
                               
                         HEP ÖNLERDE GENÇ BİR SUBAY ..
 
   KONU: M.M.
    İLGİ: MİLLİ MÜCADELE ÖNCESİNDE HÜSEYİN AVNİ ALPARSLAN ..
             31 MART AYAKLANMASI ..
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
         Tahsil Hayatı ve Subay Oluşu ..

           

          Hüseyin Avni Bey ilk mektebi ve Rüştiyeyi Tirebolu’da okudu. Hüseyin Avni 1893 yılında lise öğrenimi için çok sevdiği ve üzerinde derin izler bırakan Tirebolu’dan ayrılarak Trabzon’a gider. Devrinin sayılı okullarından olan Trabzon İdadisi(lise)’ne 95 numaralı öğrenci olarak kaydını yaptırır [1]. Bu okulun beş yıllık idadi bölümünü başarıyla tamamlayarak 1898 yılında mezun olur. O günlerin en itibarlı mesleği askerliktir. Hüseyin Avni Bey küçük yaşlardan beri askerlik mesleğine girmeyi, subay olmayı hayal ederdi. Bu hayalini gerçekleştirmek için ayni yıl Mekteb-i Harbiye’nin giriş imtihanına katılır ve kazanır

 

          Hüseyin Avni Bey’in ablası Hayriye Hanım’dan derleme yapan torunu İ.Kadri Güven şunları söylemektedir; " Hayriye nenem derdi ki, Hüseyin Avni çocukken çok gürbüz ve güçlü bir çocuk değildi. Ancak sonradan yiğitleşti, aslan gibi bir subay oldu… Ablası Hayriye 13 yaşlarındayken Ali Efendi isimli, Gülağaç köyünden Tirebolu’da Rüştiye’de öğretmen olan bir şahısla evlenir. Bu şahıs öğretmen olması dolayısıyla Hüseyin Avni Bey’in ilköğretiminde, orta öğretiminde ona çok büyük faydası olur. Hüseyin Avni Bey, Tirebolu’da okumakta olduğu, ilk mektepte, Rüştiye’de başarılıdır,  eniştesi Ali efendi onunla ilgilenmekte, okuması için destek olmaktadır. Zaten onun sayesinde okur. O yıllarda idadi (lise) Trabzon’da bulunmaktaydı. O da 5 yıllık idadi(lise) öğrenimini Trabzon’da yaptı. Subay olmak istiyordu. O dönemler Türk gençlerinin çoğunun hayaliydi, subay olmak... Vatan tehlikedeydi. Ordu da görev almak, subay olmak, Hüseyin Avni Bey için erişilmesi gereken bir hedefti. Sonuçta Harp Okulu sınavlarına girdi ve kazandı. 1898 yılında İstanbul Pangaltı Mekteb-i Harbiyesi’ni kazandı. 1901 de teğmen olarak mezun oldu. …  Hüseyin Avni Bey’in fikirleri daha çok İstanbul’da Harbiye’deyken oluşmuş olabilir. İşte o yıllar Jöntürklerin,  İttihat Terakki’nin kurulduğu yıllar. Harp Okulu bu işlerin kaynağıydı. Siviller karışsa bile… İşin özü ve nüvesi askerlerdi.  Türkçülükten etkilenmiştir. "

 

       Şahsi dosyasında Harbiye’ye girişini şöyle anlatır; “Komisyon-u Mahsusinde(özel komisyonlarda) imtihan olarak 1 Mart 1314(13 Mart 1898) tarihinde İstanbul’da Pan- galtı Mekteb-i Harbiyesi’ne dahil oldum. Birinci sene 600 küsur mevcut içinde kırkıncı oldum. Üç sene bunu muhafaza ettim. 20 Kanun-u Sani 316(2 Şubat 1901) tarihinde piyade mülazım-i sanisi(teğmeni) oldum. Piyadelerin otuz altıncısı idim.

 

         Hüseyin Avni Bey teğmen olması devamında Balkanlar’da göreve başladı. H.Avni, Selanikli Başyazıcı ailesinden Rıza Ağa’nın kızı Huriye Hanımla evlendi. Çocuğu yoktur. O yıllarda Osmanlı subaylarının ilk tayin yeri Balkanlar olurdu. İç karışıklıkların, isyanların ve savaşların merkezi Rumeli yani Balkanlardı. Genç subaylar bu bölgede tecrübe kazanır, yetişirdi. Çete savaşı yani Hıristiyan etnik gurupların, komitacılarıyla takip ve çatışma her zaman olan işlerdendi. Selanik’te göreve başlayan Teğmen Hüseyin Avni Bey’i bundan sonraki yıllarda hayatında devamlı önder bir genç komutan olarak görmekteyiz. Balkanlarda eşkıya takibi yaptı.1904’de Selanik’te Jandarma Zabitan Mektebi eğitimine devam ederek, Manastır Jandarma Alayı 5. Tabur Grenebe Bölük komutanı oldu(KKK şahsi dosyası)[2]. Bulgar eşkiyasını takip ve bastırmada başarılar kazandı. 31 Mart ayaklanmasını bastırmak için oluşturulan Hareket Ordusuna gönüllü katılarak, öncü kuvvetlerinde yer aldı. Balkan Savaşı’nda başarılı görevler yaptı(Yeni Giresun Gazetesi – 22 Eylül 1337).

                      

                   -------------------------------------------------------------------------------------

        

          Peder valide hemşire zevce namıyla kimlere malik olduğu neleri var ve işleri, vazife ve meşguliyetleri varsa müddet ve bulundukları mahallerin münhasıran beyanı:

 

“ Babam ölmüştür. Anam sağdır. 72 yaşındadır. Dul bir kız kardeşim vardır. Kocasının tarlalarını ekip biçerek ta’yiş (iaşe, geçim) eder. 26 yaşında bir zevcem vardır. Çoluk çocuğum yoktur. Bunların hiçbirisinin geliri, maaşları, vezaifeleri yoktur. Kız kardeşim Tirebolu’da,  anam ve zevcem Giresun’dadır.[3]

 

        Kaç lisan, ne derece hangi fen ilmiyle ihtisası vardır?  Eser ve ihtiraı, orduda ve veya ordu haricinde hangi vazife ve hizmet istihdamı arzu eder yoksa serbest kalmak hususi meşgul olmak mı ister?: “Biraz Fransızca ifade-i meram edebilirim. Fakat kitabet edemem. Türkoloji ile meşgul oluyorum. Trabzon vilayetinin etnografi ve tarihi hakkında 24 sahifelik ufak bir eserim vardır. Mamafih askerim.”

                                                

                                                                         42 nci Alay Kumandanı

                                                                          Binbaşı Hüseyin Avni

                                                                                   ( imza )      (KKK Dosyasından)

 

        

         Milli Mücadele Öncesi Görevleri ..

        Askerlik Hayatı; O yıllarda Osmanlı Devleti’nin en sorunlu yeri, iç ayaklanmaların,  eşkiyalığın merkezi Balkanlardı. Dolayısıyla genç subayların ilk hizmet yerleri bu bölgede olurdu. Harbiye’den mezun olan Teğmen H.Avni Bey’de 14 Şubat 1901 tarihinde Selanik’te, Üçüncü Ordu 17nci Redif Fırkası erkan-ı harbiye kaleminde göreve başladı. Hüseyin Avni Bey’in askerlik görev anlayışına masa başı görevinin uygun düşmeyeceği, pasif görev olduğu açıktır. Ancak bu görevlerde de öğreneceği  çok şeyler vardır.  9 Kasım 1901 tarihinde 3ncü Ordu 42nci Redif Alayı 4 ncü  Menlik Taburu’nun  2 nci Bölüğüne atandı.

 

           Balkanlarda Eşkıya Takibi; 14 Mart 1903’ten 14 Ekim 1903 tarihine kadar Menlik Redif Taburu ile Menlik, Petriç, Demirhisar[4] Valovişte, Perid, Malis ve Bedes taraflarında Bulgar eşkıyasının takip ve bastırılması için harekatlar düzenledi. Üstün başarılarından dolayı kumandanı Binbaşı Ali Rıza Bey’in takdirlerini kazandı. Ayni zamanda Bulgar eşkiyasının takip ve bastırılmasında geçen hizmetlerinden dolayı da Serez Fırkası Kumandanı Müşir İbrahim Paşa’nın teklifi üzerine 6 Ocak 1904 tarihinde dördüncü dereceden Mecidi nişanıyla mükafatlandırıldı. Hüseyin Avni Bey, 16 Kanun-u evvel 1904’te 3. Ordu Redif 120 nci Alayının 4 ncü  İpek Taburu’nun  4 ncü  bölüğüne tayin edildi.

 

         Genç Teğmen Hüseyin Avni Bey’in devamlı aktif görevler aldığı ve eşkıya takibi sonucu birlikleri ile sıcak çatışmalara girdiği ve başarı kazandığı anlaşılmaktadır. Üstelik bölge Devletin sürekli gerilediği, etnik ayaklanmacılar karşısında batılı devletlerin de baskı ve desteği karşısında, toprak ve idari kayıplara uğradığı yerlerdir.

 

        Aralık 1904 tarihinde sınıf değiştirmek için Selanik’teki Jandarma Zabitan Mektebi’ nin kursuna iştirak etti. Başarılı olarak Jandarma sınıfına geçti. 12 Şubat 1905 tarihinde Selanik Jandarma Alayının Serfice Taburunun 5 nci Grenebe Bölüğüne nakledildi. Hüseyin Avni Bey, Grenebe Jandarma Bölüğünde mülazım-i evvel rütbesiyle Yunan çetelerine karşı savaşırken, Haziran 1905 tarihinde 10 erlik bir jandarma kuvvetiyle 100 kişilik bir Yunan çetesini imha ederek askerlik hayatının büyük zaferlerinden birini kazandı. Bu başarısından dolayı kumandanı Binbaşı Memlikli Tayyar Bey tarafından takdir edildi. 30 Haziran 1907 tarihinde yüzbaşı olan Hüseyin Avni Bey, Manyas Jandarma Alayının 5 nci Taburunun Grenebe Bölük kumandanlığına atandı [5]. 14 Şubat 1909 tarihinde ise alay kumandanı ile aralarında meydana gelen bir tartışmadan dolayı jandarma kadrosundan istifa ederek nizamiyeye geçti. 3. Ordu Nizamiye 22 nci Alayının 2 nci taburuna misafir olarak yerleşti. Burada Bekir Bey adında bir subayla aralarında meydana gelen düello meselesinden dolayı Manastır’da ki Kırmızı Kışla’da tutuklu kaldı. Daha sonra dosyasının Selanik Divan-ı Harbi’ne gönderilmesi üzerine tutuksuz olarak Selanik’e gitti. Memleket siyasi olaylarla çalkalanıyordu. İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından meşrutiyeti korumak üzere İstanbul’a getirtilerek Taşkışla’ya yerleştirilen avcı taburları, tarihe 31 Mart Olayı[6] adıyla geçen ayaklanmayı yaptılar. 31 Mart (13 Nisan 1909) Olayının patlak vermesi üzerine, bu olayları bastırmak amacıyla teşekkül eden ve komutanlığını Mahmut Şevket Paşa’nın yaptığı Hareket Ordusu Selanik’ten İstanbul’a gitmek üzere hazırlıklarına başladı. Hüseyin Avni Bey’de jandarmadaki eski arkadaşları ile birlikte Hareket Ordusu’na gönüllü olarak katılarak, bu ordunun öncü kuvvetini oluşturdular.*  Hüseyin Avni Bey’in Hareket Ordusuyla ayaklanmanın bastırılmasında başarılı görevler yaptığı anlaşılmaktadır. Çünkü tekrar Jandarma sınıfına geçmiştir. Hareket Ordusu ile Selanik  ’ten İstanbul’a gelen Hüseyin Avni Bey, Nisan 1909’da Kasımpaşa Jandarma Bölük Kumanda’nı oldu. Kanlı bir ayaklanma geçirmiş olan İstanbul’da önemli bir bölgesinde asayişin başına Yüzbaşı Hüseyin Avni Bey’in getirilmesi dikkat çekmektedir. Meydana gelen olaylardan anlaşılacağı üzere Hüseyin Avni Bey ayni zamanda yanlışlığa tahammül edemeyen, aksi micazlıdır. Delikanlı tarafı vardır, tartışmalardan kaçınmaz, doğru gördüğünü çekinmeden savunur. İşte risk alabilen lider tipi… Ağustos 1909’da Der-saadet Efrat-ı Cedide Mektebi Dördüncü Bölük komutanı ile kavga etti. Buradan Mart 1910 tarihinde İzmit Jandarma Bölük Komutanlığı’na tayin edildi. 29 Ocak 1912 tarihinde Harbiye Nezareti Harita Komisyonu’na rütbesiyle atandı.

 

           BALKAN HARBİ ..

 

         Osmanlı Devleti on yıllardır süren iç ayaklanmalar, müdahaleler ve savaşlar sonucu Balkanlarda iyice zayıflamıştı. Sırasıyla Yunanistan, Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan fiili bağımsızlık elde etmişlerdi. Halan Osmanlının elinde gözüken Makedonya’yı ele geçirmek  hesabındaydılar. Artık Osmanlı elden çıkan topraklarda  kalan milyonlarca Müslüman Türk’ü düşünmek zorundaydı. Bu küçük devletler silahlanıyor, asker sayısını arttırıyor saldırmak için pusuda bekliyordu. Ancak  Rusya’da dahil bütün büyük devletlerin tahmini savaş açtıkları takdirde Balkanlıların yenileceği şeklindeydi. Ancak savaş başlamadan önce Osmanlı Devleti Balkanlardaki birliklerin büyük kısmını terhis etmişti.

 

           Karadağ’ın 8 Ekim’de savaş ilan ettiği gün, ilk silahı bizzat Karadağ Kıralı patlattı. Esasen Balkan Devletleri 30 Eylülde ve Osmanlı Devleti’de 1 Ekim’de seferberlik ilan etmişlerdi. 17 Ekim 1912 ‘de Bulgaristan ve Sırbistan Osmanlı Devleti’ne savaş ilan ettiler. İki gün sonra da Yunanistan savaşa katıldı(Armaoğlu  2003 :  666)**.

 

         İtalyanların 1911’de Osmanlı İmparatorluğu’nun Trablusgarp Vilayeti ile Bingazi Sancağı’na aniden saldırması üzerine, bu fırsatı değerlendiren Balkan Devletleri aralarında ittifak oluşturmuşlardı. Amaç, Osmanlı hakimiyeti altındaki Rumeli topraklarının aralarında paylaşmak idi. Eylül ayından itibaren Balkan devletleri ile Osmanlı Devleti’nin  münasebetleri kötüye gitmeye başlayınca Osmanlı devleti savaşı geciktirmek istedi.  Çünkü askeri durum iyi değildi. Askeri hazırlıklarını tamamlamak istiyordu.  Meşrutiyetin ilanından sonra Orduda, Alman askeri uzmanlarının da yardımı ile bir takım yeniliklere ve reform hareketlerine girişilmişti.  Lakin bu savaş çıktığında bu yenilik ve düzenleme çalışmalarının neticesi alınamamıştı.  İç politika olaylarına Ordunun da  karışması ayrı bir düzensizlik faktörü olmuştu (Armaoğlu  2003 :  667).

 

         Osmanlı kuvvetleri ( 350.000 ) iki kısma ayrılmıştı.  Doğu Ordusu Bulgarlara, Batı Ordusu da Sırplara karşı savaşıyordu.  Padişah’a vekaleten Başkomutanlık yapan, Harbiye Nazırı Nazım Paşa, Doğu Ordusu daha iyi bir şekilde hazırlanmadan bu orduya taarruz emri verince ,  22 Ekim  1912’de taarruza kalkan kuvvetler bozguna uğrayarak,  Vize - Burgaz hattına çekildi. Burada kendisini biraz toplayan bu kuvvetler 29 Ekimde  Lüleburgaz’da Bulgarlara bir kere daha yenildi. Bozulan bu kuvvetler Çatalca’ya kadar geri çekildi. Bulgarlar da Türk kuvvetlerinin peşini izleyecek kuvvette olmadıklarından, Çatalca’da bir savunma hattı kurdular.  Bulgarlar  İstanbul’un  40 km. kadar yakınına gelmişlerdi.  Bu durum milletlerarası bir sorun olacaktır. Batı Ordusu ise  23 ve 24 Ekim’de Kumonova’da Sırplara yenilerek Manastır’a çekildi ve Sırplar eski Sırbistan’ın başkenti Üsküp’ü ele geçirdiler. Yunanlılara gelince onlarda Yunan Makedonyası’nda saldırıya geçtiler. 8 Kasım 1912’de Yunan Ordusu  Selanik’e girdi.  Selanik’de Bulgaristan’ın da gözü olduğunu ve hatta Yunanistan’dan önce burasını kendisinin alacağını hesapladığını daha önce söylemiştik.  Bu sebeple,  Bulgarlar da Selanik’e yönelik olarak harekete geçtilerse de, Yunanlılar Selanik’i Bulgarlardan önce ele geçirdiler(Armaoğlu  2003 :  669).    

 

          Beklenmedik bir zamanda Balkan Harbi başlamıştı. Kaybedilen ilk şehirlerimizden birisi Selanik idi. Stratejik bir konuma sahip olan Selanik şehri, çeşitli siyasi entrikalara merkezlik yaptığı için özellikle bu kesimlerce “Kabe-i Hürriyet” diye anılmaktaydı. Balkan Harbi’nden üç yıl önce, içinden Hareket Ordusunu çıkararak, “Meşrutiyet’i koruma” adı altında kendi başkentini işgale göndermişti. – Selanik’te eğitim gören, görev yapan, Yüzbaşı Hüseyin Avni Bey’de arkadaşlarıyla gönüllü olarak bu Hareket Ordusu’na katılmış, öncü birliklerin içinde yer almıştı. Üç yıl sonra ise emrinde 35.000 kişilik bir askeri güç olmasına rağmen, Hasan Tahsin Paşa’ nın tek kurşun atmadan bu şehri Yunan’a teslim etti. Bulgarları ise başkent İstanbul’ un hemen yanıbaşında, ancak Çatalca önlerinde durdurabildik. Rumeli baştanbaşa yakıldı, yıkıldı. Türk halkı tarihte benzerine az rastlanan katliamlara, yoksunluk içinde yerlerinden göçe, açlık ve salgın hastalıklarla karşılaştı. Vahşice katledildi, ırzına, namusuna ve mallarına saldırıldı. Savaş mağduru yüzbinler İstanbul sokaklarında yatıp, kalktılar. Yalnız Edirne, Yanya ve İşkodra’da askerlerimiz kahramanlıklarla dolu savunmalarda bulundular. 30 Mayıs 1913 tarihinde, tarihimizin en kötü anlaşmalarından biri olan Londra Muahedesi ile Balkan Harbi sona erdi.

 

         Ancak, müttefiklerin miras paylaşımı dolayısıyla birbirlerine düşmelerinden istifade ederek Edirne’yi geri alabildik. Hüseyin Avni Bey’de 18 Ekim 1912 tarihinde bu savaşa iştirak etti. Savaş boyunca, Çatalca’da 8 nci Alayın 2 nci Taburunun 4ncü Bölük komutanlığında ve 6 ncı Alay’ın 1nci Taburunun 1nci Bölük komutanlığında bulundu. Bu muharebelerde Hüseyin Avni Bey,  Kaymakam (yarbay) Halil Nasır Bey kumandasındaki 8 nci Alayda Bölük kumandanı olarak Çatalca’nın  Bahşayiş tarafında 6 ay görev yaptı. 6 ncı Alayda görev yaparken ise 2 ay boyunca Muratbey Tepesi’ nin kuzeyindeki tepe ile Lahnaköy taraflarında düşman üzerine taarruzlarda bulundu. Balkan Harbinin sona ermesiyle Mayıs 1913 tarihinde tekrar Harita Heyetindeki görevine döndü.  Dünya Savaşına kadar bu görevde kaldı(Fettahoğlu 1999:  22- 23 ). (DEVAM EDECEK ..)

 

                          HEP ÖNLERDE GENÇ BİR SUBAY ..

 

              İŞTE KAHRAMAN: ŞEHİT BİNBAŞI HÜSEYİN AVNİ ALPARSLAN ..

 



                                                        MUSTAFA KÖSE - O8.02.2009 - SAMSUN ..
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

 

[2]  EK: 1 -  KKK. Dosyası belge suretleri ve diğer Hüseyin Avni Bey’le ilgili askeri kaynaklı belgelerin suretleri tarafıma, Giresun Askerlik Şubesi’nden, bizzat Başkanı olan Yarbay Nihat Demirci tarafından verilmiştir (4 Nisan 2006).

 

[3]  EK:  8 – Hüseyin Avni Bey’in Görev Özgeçmişi(KKK Dosyası).

[4]  Osmanlı döneminde Selanik Vilayeti’nin Serez Sancağında bir kaza merkezi. Şimdi Yunanistan’da. Yeni adı Siderikastron .

[5] EK: 1- KKK Dosyası

 

[6]  EK: 35: 31 Mart Olayı ve Hareket Ordusu.

** - Armaoğlu,  Fahir. 2003. 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789 – 1914), Türk Tarih Kurumu, Ankara.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

* TARİHİMİZDE  DERİN OLAYLAR !!

----------------------------------------------------------------------------------

*31 MART AYAKLANMASI VE HAREKET ORDUSU ..

13 Nisan 1909( 31 Mart 1325) gecesi sabaha karşı Taşkışla’daki 4. Avcı Taburu’nun askerleri subaylarını hapsedip kışlalarını terk ettiler ve silahlarıyla Ayosafya Meydanına gittiler. “ Şeriat isteriz” diye bağırıyor, ama meşrutiyete karşı olmadıklarını da vurguluyor ve mebusların şikayetlerini dinlemelerini istiyorlardı.  Gün ağardığında meydanda 2- 3 bin asker, birkaç yüz de softa vardı.  Askerler, hocaları veya hoca kılıklı, başı sarıklı herkesi meydana çağırıyorlardı.  Bunların çoğu kendi isteğiyle askerlere katılmakla beraber, bazıları da süngü zoruyla meydana getiriliyordu.  Volkan gazetesi sahibi Derviş Vahdeti gönüllü çığırtkanlar arasındaydı. Olayı erken öğrenen Talat, Dr. Nazım, Rahmi, Cavit ve Hüseyin Cahit Beyler gibi önde gelen İttihat ve Terakki önderleri saklanmışlardı. Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa,  I. Ordu Kumandanı Mahmut Muhtar Paşa’nın ısrarına rağmen, ayaklananlara müdahale edilmesini önlediği gibi istifa etti.  Harbiye Nazırı Ali Rıza Paşa gibi o da saklandı.  Müdahale edilmeyen olaylar, diğer kışlalardan askerlerin ve medrese talebelerinin katılımıyla kontrolden çıktı. Adliye Nazırı Nazım Paşa, meclis kapısının önünde “gavur  ittihatçıların dinsiz meclis başkanı Ahmet Rıza “ zannedilerek öldürüldü, yanındaki  Bahriye Nazırı Rıza Paşa yaralandı.  Ayni gün, Lazkiye mebusu Arslan Bey de Hüseyin Cahit Bey zannıyla meclis önünde öldürüldü.  Köprü üstünde ve Divanyolu’nda mektepli  subaylara saldırıldı, bazıları öldürüldü.  Tanin ve Şuray-ı Ümmet gazetelerinin binaları da tahrip ve yağma edildi(Kutlu  2004:  92).

 

Abdülhamid'e zaten muhalif olan, Meşrutiyet'in ilânında da en büyük hissenin sahibi bulunan Selânik'teki Üçüncü Ordu, isyanın bastırılması için başkente hemen yeni birlikler gönderilmesine karar verdi. Hüseyin Hüsnü Paşa'nın kumandasında yola çıkan ve Hareket Ordusu adı verilen birlikler 19 Nisan'da Yeşilköy'e ulaştılar. Paşa'nın kurmay subaylığını genç bir yüzbaşı yapıyordu: Mustafa Kemal .. ( Yüzbaşı Hüseyin Avni Bey’de arkadaşlarıyla gönüllü olarak Hareket Ordusu’na katılmış, öncü birliklerin içinde yer almıştı.)  Hüseyin Hüsnü Paşa, İstanbul halkına hitaben hemen bir bildiri yayınladı. Bildiride "Adi menfaatleri için yalan şekilde din kisvesine bürünenlerin kanunların gerektirdiği cezalardan kurtulamayacaklarını" söylüyor, "anayasanın üzerinde hiçbir kanunun ve kuvvetin olmadığını" anlatıyor ve "din âlimleri başımızın tâcıdır. Fakat ortada mel'anetleriyle şahsi menfaat temin etmek maksadıyla yalandan din kisvesine bürünerek şerefli İslam dinini zayıflatmaktan çekinmeyip bozgunculuğa kalkışan bir takım çıkarcılar da vardır" diyordu. Birlikler, Üçüncü Ordu Kumandanı Mahmud Şevket Paşa'nın 22 Nisan'da Yeşilköy'e gelerek komutayı devralmasından sonra şehre girdiler. İstanbul'da topların da kullanıl- dığı sokak çatışmaları çıktı, ayaklanma iki gün içerisinde bastırıldı ve Sultan Abdülhamid,  27 Nisan günü tahtından indirilip Selânik'e sürgüne gönderildi. İleriki senelerde son dönem Türk Tarihi'nin köşe taşlarından biri kabul edilen 31 Mart olayı sadece dinci bir ayaklanma değildi. İşin içerisinde askerin başkaldırması, siyaset ve menfaat de vardı ama gerçek niteliği hiçbir zaman ortaya çıkarılamadı.

 

(Murat Bardakçı - Sabah Gazetesi -2007- Kutlu, Sacit, Toplumsal Tarih –Nisan 2004 124)

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 31 MART AYAKLANMASI

31 Mart İsyanı (-Vakası, -Ayaklanması) II. Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'da yönetime karşı girişilen büyük bir ayaklanma. Rumi takvimle 31 Mart 1325'te (13 Nisan 1909) çıktığı için bu adla anılmıştır.

Meşrutiyetçi hareketin en güçlü kanadı olan İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin iktidarı tam olarak geçiremeyerek dolaylı bir denetim kurması, politik istikrarsızlığa yol açmış, halk arasında da yaygın çalkantılar doğurmuştu. Bu koşullar bütün muhalefet gruplarının kısa sürede İttihat ve Terakki'ye karşı birleşmelerine zemin hazırladı. Politik istikrarsızlık ve çatışmalar, İttihat ve Terakki'ye muhalefet eden tanınmış gazetecilerin öldürülmesiyle daha da şiddetlendi.

Derviş Vahdeti'nin yayımladığı ve yer yer Prens Sabahaddin'in ademi merkeziyetçi görüşlerine de yer veren Volkan Gazetesi, İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti'nin yayın organı durumuna geldikten sonra özellikle din adamları ve İttihat ve Terakki'nin uygulamalarından zarar gören alaylı subaylar üzerinde etkili oldu.

12 Nisan13 Nisan'a bağlayan gece, Taksim Kışlası'ndaki Avcı Taburu'na bağlı askerler subaylarına karşı ayaklanarak kendilerine önderlik eden din adamlarının peşinde Heyet-i Mebusan'ın önünde toplandılar ve ülkenin şeriata göre yönetilmesini istediler. Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti ayaklanmacılarla uzlaşma yolunu seçti ve hükümet üyeleri tek tek istifa etti.

Adliye Nâziri Nâzım Paşa İttihatçı Ahmet Rıza Bey sanılarak isyancılar tarafından linç edildi. Aynı şekilde mebus Emir Şekib Arslan Bey de gazeteci Hüseyin Cahid sanılıp öldürüldü. Tahsilsiz ve alaylı olan askerlere halk arasından cahil ayak takımından hamallar ve bazı dindar kimseler de din elden gidiyor propagadalarının etkisiyle katılmıştı.[1]

Ayaklanma Heyet-i Mebusan üzerinde de etkili oldu. O gün İttihat ve Terakki üyesi mebuslar, can güvenlikleri olmadığı için meclise gitmediler. Bazıları İstanbul'dan uzaklaşırken, bazıları da kent içinde gizlendi. Bu arada ayaklanmacılar İttihatçı subaylarla mebusları buldukları yerde öldürüyorlardı. Hükümetin ve meclisin etkisiz kalmasıyla, II. Abdülhamid yeniden duruma egemen oldu. Ayaklanmayı başlatan muhalefet ise, herhangi bir programdan yoksun olduğundan önderliği elde edemedi.

İstanbul'da denetimi elinden kaçıran İttihat ve Terakki asıl güç merkezi olan Selanik'teki 3. Ordu'yu harekete geçirdi. Böylece ayaklanmayı bastırmak üzere Hareket Ordusu kuruldu. Ayaklanmacılar 23 Nisan24 Nisan'a bağlayan gece İstanbul'a girmeye başlayan Hareket Ordusu'na başarısız bir direniş çabasından sonra teslim oldular. Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan da bir gece önce Yeşilköy'de toplanarak Hareket Ordusu'nun girişiminin meşruluğunu onaylamışlardı.

 

Ayaklanmanın bastırılmasından sonra sıkıyönetim ilan edildi ve ayaklanmacıların önderleri Divan-ı Harp'te yargılanarak ölüm cezasına çarptırıldılar. Muhalefet hareketi önemli kayıplara uğradı. Ama en önemli gelişme, Meclis-i Umumi Milli adı altında birlikte toplanan Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan'ın 27 Nisan'da II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesini, yerine V. Mehmed'in geçirilmesini kararlaştırmasıydı. Ayrıca II. Abdülhamid'in İstanbul'da kalması da sakıncalı bulunarak Selanik'te oturması uygun görüldü. Divanıharp II. Abdülhamid'i yargılamak istediyse de, yeni kurulan Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti bunu kabul etmedi.

1912'ye kadar Selanik'te ikamet eden Abdülhamit daha sonra Beylerbeyi Sarayı'na getirilecek ve 1918'deki ölümüne kadar burada hayatını sürdürecekti.

Kaynak: Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, 31 Mart Hadisesi’nin İçyüzü, Yeni Dünya Dergisi

 ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------............................

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

TÜRKİYE VE TÜRKLÜK DÜŞMANLARI;"ALPARSLAN GRUBU"NDAN RAHATSIZ .. NEDENİNİ SORMAYA GEREK VAR MI ??  (M.M.)

--------------------------------------------------------------


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...
        Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."

            *Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
-----------------------------------------------------------------....
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" Haber Bilgi Paylaşım  grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.