ÇEVRE… SONRASINDA YİNE ÇEVRE!
Bedrettin KELEŞTİMUR
İçerisinde yaşadığımız şu şehirde; unuttuğumuz, unutmasak bile üstesinden bir türlü gelemediğimiz en zaruri/en elzem/ olmazsa olmaz diyebileceğimiz yatırım, ‘çevre… sonrasında yine çevre!’ diyoruz.
İnancımız bizlere, ‘çevreyi korumayı, iç ve dış temizliği’ telkin ediyor. Sağlıklı yaşamanın ilk şartı da, ‘çevre ve temizlik’ değil mi?
Şehir ve düşüncelerimizin ilk ekseninde, ‘çevre ve temizlik’ gelir. Sadece sloganlarda mı yaşayacak, ‘daha yeşil, daha temiz, daha sağlıklı, daha yaşanabilir’ bir şehir arzusu!
O arzuyu bir gaye, bir hedef ve ilkeler bütünlüğü haline getirmeliyiz. Elbette soracağız, sorgulayacağız ki, yaşadığımız şu şehirde ‘ortak bir akıl’ ve ortak bir kanaat oluşturalım!
İçtiğimiz su, soluduğumuz hava ne kadar temiz!
350 bin nüfuslu şehrin atık maddeleri ne oluyor!
Evlerimizden eksik etmediğimiz deterjan gibi kimyasal katkılı maddeler nerelere akıp gidiyor!
Şehircilik bizlere ‘yeraltı’ şebekelerinin ne kadar sağlıklı olduğu sorusunu gündemimize taşır!
Velhasıl, soluk alıp verdiğimiz havadan tutunuzda, en yakınımızda yer alan göl, gölet, dere gibi sularımıza kadar kirlettik! Asrın en büyük nimeti ‘teknolojiyi’ gerektiği gibi kullanamadık.
Çevre ve temizlik, birimizin olduğu kadar ‘hepimizin’ problemi! Soframıza kadar gelen gıda maddesinin bütün safhalarının, ‘temizlik’ ‘sağlığa uygunluğu’ açısından nasıl ve ne şekilde kontrollerden geçtiğinin bireysel olarak da takipçisi olmamız gerektiğini burada belirtmek isterim. ‘Otokontrol’ o kadar önemli ki!
Günümüzde ilkeli belediyecilik anlayışı, ‘çevre ve temizlikle’ başlar. Çevre ve temizlik alt yapı olarak sizlerden yüklü bir mali portre ister ama buna bir bakıma katlanmak durumundayız.
Kirlenme! Belki de, günümüzde en sıkça kullanılan bir kavram oluverdi. Bizleri sıkboğaz eden bir kavram diyebilirsiniz. Bizleri en fazla sarsan ve tedirgin eden bir kavramda diyebilirsiniz.
Vicdan ve Allah korkusu insanın üzerindeki asıl manevi zırhtır! Ne derler, “vicdan insanın başucundan ayrılmayan yegâne tek jandarma’ Gerisi palavra…
KRİZ VAR MI?
İçimizdeki doğrulardan ‘niçin’ korkuyoruz! Gerçeklerden niçin kaçıyoruz! Bizatihi, ekonomistler ifade ediyorlar, “2001’lerden daha kötü bir kriz ortamındayız!” Piyasalar iyi değil. Devletin Bakanı bile, piyasaları bir nebze olsun rahatlatabilmek için ‘Harcama Çeki’ gibi projeler geliştiriyor.
Evet, piyasalar alarm veriyor. Siftah yapamayan esnaf bir yandan da borçlarını alabilmenin bin bir sıkıntısı ile boğuşuyor!
İşsizlik, kangren halini almış! Üniversite mezunu genç delikanlı iş bulamamaktan dert yanıyor. Lütfen, siyasetin dedikodu panayırından bir an evvel çıkalım. Bir anlam ifade etmeyen suni tartışmaları bırakalım.
Kriz var mı? Bal gibi var efendim! Peki, sıkıntı büyüyor mu? Her geçen gün baş ağrıtacak derecede büyüyor!
O halde çare, öncelikle konular üzerinde ‘siyasi ittifak’ Krizden hızla çıkışın çözüm yolları üzerinde birlikte çalışmak! Her zaman için söyleriz, “doğru birdir, doğrudan ayrılan yüzlerce yol vardır!”
BİZLERE GELEN ELEKTRONİK POSTA!
Dost insan Ünal Akbay’dan bir elektronik posta aldık. Sizlerle birlikte paylaşmak istiyorum;
“ 91 yıllık hikâye... Aylin Kalan… Yıl, 1915. Çanakkale'de kan gövdeyi götürüyor. "Geçerim" diye saldıran emperyalistlerin insan kaybı, 200 bini aşmış... "Geç de görelim" diyen dedelerimizin kaybı ise, 250 binin üstünde.... Mermiler havada çarpışıyor. Cesetler toplanamayacak kadar çok... Bu inanılmaz kıyıma rağmen, İngiliz Hükümeti durumdan memnun. Çünkü gerçeği bilmiyor. Çanakkale'deki İngiliz cephe komutanı, "Vaziyet gayet iyi... Bugün yarın geçeriz" raporları gönderiyor devamlı... O sırada genç bir gazeteci var orada. Avustralyalı. Melbourne Age Gazetesi'nin muhabiri. Görüyor ki, durum kel... Hadise, hiç de İngiliz komutanın anlattığı gibi değil. Türkler kafaya koymuş... Kuru ekmek yiyor, bulursa üzüm hoşafı içiyor, şakır şakır ölüyor.... Ama geçirmiyor. Avustralyalı olduğu için özellikle dikkatini çeken bir konu daha var. İngiliz komutanlar, karargâhta klasik müzik eşliğinde viski yudumlarken, Anzaklar patır patır gidiyor. En son iki tabur Anzak gönderiyorlar bir bölgeye... Türklerin, iki taburu yok etmesi iki saat bile sürmüyor. Üstelik müthiş bir sansür var. Yazdığı haberler, İngiliz yetkililer tarafından engelleniyor. Bakıyor ki, olacak gibi değil... Sarılıyor kaleme, tüm gerçekleri tek tek anlattığı, 8 bin kelimeden oluşan, "Gelibolu Mektubu"nu yazıyor. Özeti şu: "Çanakkale geçilemez... Hemen çekilin." Ve bu mektubu, sansürden kurtulmak için Avustralya Başbakanı'na "elden" ulaştırıyor. Avustralya Başbakanı mektubu okuyor, gözlerine inanamıyor ve acilen, yine "elden", İngiltere Başbakanı'na ulaştırıyor.. İngiltere Başbakanı mektubu okuyor, Savaş Kabinesi'ni topluyor, orada bir daha yüksek sesle okuyor... Gizlice araştırılıyor. Mektup doğru. Hatta az bile yazılmış. Cephedeki İngiliz komutanın, kendi poposunu kurtarmak için palavra attığı anlaşılıyor. Ve karar veriliyor. Komutan görevden alınıyor. Emperyalistler, Çanakkale'den çekiliyor.
Yazdığı mektupla savaşın sona ermesini sağlayan genç gazeteci, Avustralya'da "kahraman" gibi karşılanıyor. "Sir" unvanı veriliyor. E tabii kapılar açılıyor... Savaşa "muhabir" olarak giden gazeteci, savaştan sonra "gazete sahibi" oluyor. Yıl, 1952. Çanakkale'de savaşın kaderini değiştiren "sir gazeteci" vefat ediyor. Bir tane oğlu var... O zamanlar, 21 yaşında. Babasının gazetesinin başına geçiyor. Çalışıyor, çalışıyor, çalışıyor. Avustralya'ya sığmıyor... ABD'ye, Avrupa'ya el atıyor. Bugün, 75 yaşında. Dünya medya imparatoru. 75 televizyon kanalı... 175 gazetesi var. TV kanallarıyla 600 milyon izleyiciye, gazeteleriyle 11 milyon okuyucuya hitap ediyor. Yıl, 2006... Çanakkale'nin "dövüşerek" geçilemeyeceğini ilk anlayan "sir gazeteci" nin oğlu, Çanakkale'nin nasıl geçileceğini gösterdi... EFT'yle. Bastı parayı, Türkiye’de bir büyük medyayı satın aldı!. İsmi, Rupert Murdoch.
Bu bir kıssa… 2006’yılını 1952’lere… 1915’lere kadar götüren çok anlamlı, kendimize hisse çıkaracağımız bir kıssa!
TAASSUP, İÇİMİZDEKİ YIKILASI PUT!
Taassup,
Aklın üzerinde mengene
Gözü körlük,
Gönül karanlığı!
Zaafiyet,
Güvensizlik!
Tomur tomur şüphe!
Adli katleden hüküm!
İfradın galeyanı
Benliğin azameti!
Buz tutan,
Dertlenmeyen yürek!
Vicdansızın kanaati!
Kopkoyu bir mazi,
Her şeyiyle fantezi bir ati!
İnkârın bozuk nakaratı
Taassup,
İçi kof, dışı küf bağlamış fikir hokkabazı!
Taassup,
Kendi gölgesine kadar uzanan nefret!
Taassup,
Cehaletin kopardığı kasırga!
Taassup,
İdraki yok sayan idraksizlik!
Taassup,
Işıktan karanlığa kaçış!
Taassup,
Sevgisizlik ve seviyesizlik!
Velhasılı taassup,
Çoraklaşan gönül!
Çoraklaşan toprak!
Taassup,
Kanayan yaramız!
Aşksız, yarsız, sevdasız
“sız”larla biten
Suya düşmeyen izler!
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.