15 Mart 2009

(anadoluhaber) dut ve üzüm üzerine çalışma

DUT AĞACI DENİLDİ Mİ?

                                                                                              Bedrettin KELEŞTİMUR

            Dut ağacı üzerinde neler yazıldı, neler anlatıldı, neler konuşuldu bilemiyorum. Bildiğimiz bir şey varsa, ‘dut ağacının’ odunuyla, yaprağıyla, meyvesiyle her bakımdan ‘kültürümüzle iç içe’ ekonomik bir kaynak olduğu gerçeğidir.

            Dünyamız artık, haklı olarak  ‘doğal gıda ürünlerine’ yöneliyor. Bu ürünlerimizle ilgili çok ciddi çalışmalar yapılıyor, ‘yeni sektörler’ doğarken, yeni tanımlamaları da beraberinde getiriyor.  Bir gözlemci olarak dikkat ederseniz, Anadolu’da yol kenarlarına dikilen dut ağaçları; gelen geçen yolcuya gölgelik etmesi, meyvesiyle hayrat olması, börtü böceğe, kurda kuşa yem olması gibi doğal bir cazibesi vardır.

Kaynak bilgileri şöyle alt alta sıralarsak, ‘garip yolcunun uğrağındaki’ dut ağacının faydalarını şöyle sıralayabiliriz;

               “ Aç karnına yenen beyaz dut barsak solucanlarını döker.

              Dutun taze yaprakları ile derideki yaralara ve burundaki kanamalara tampon yapılırsa kanamalar durur.    

                 Ne şekilde tüketilirse tüketilsin iyi bir kan yapıcıdır.

     Sabah aç karnına yenir ve üzerine su içilirse barsakların çalışması temin edilir.

    Beyaz dutun 15–20 gr. yaprağı 3 su bardağı ile kaynatılırsa iyi bir idrar söktürücü olduğu görülür. Bu terkip aynı zamanda ateş de düşürür.

            İştah artırır, enerji verir.

            Kalsiyum, demir,B1,B2 ve C vitamini yönünden zengin.

           Karadut şurubu ya da karadutun yaprak ve kabuklarının kaynatılması ile elde edilen sıvı ağız ve boğaz antisepsisinde, diş eti iltihaplarında kullanılır.”

 Uzmanlar, araştırmacılar ‘gariplerin uğrağındaki’ dut ağacının verdiği meyvede ne kadar büyük bir enerjinin ve şifa kaynağının saklı olduğunu hayretli bakışlarla açıklamaktadırlar.

Artık Türkiye’den, Elâzığ’ın Ulukale’sinden dünyanın dört bir yanına ihracatının yapılmaya başlandığını gördüğümüz bu şifa kaynağında; “ağrı kesici, parazit önleyici, mikrop öldürürcü, öksürük kesici, terlemeyi artırırcı, idrar söktürücü, yumuşatıcı, balgam söktürücü, kan şekerini düşürücü, tansiyon düşürücü, diş ağrısını giderici, gözle ilgili, göğüs ve solunum yolu hastalıklarını iyileştirici, sakinleştirici, kuvvetlendirici” ilmin üzerinde çalıştığı ve tanımladığı iyileştirici değerler olduğunu görüyoruz.

Gıda uzmanları bizlere ‘marka bir içecekten’ besleyici değeri yüksek bir içecekten söz ediyorlar, ‘dut suyu’

Gıda uzmanları bizlere, ‘dut yaprağının yenebilir’ olduğundan söz ediyorlar. Üzüm yaprağından olduğu gibi, ‘taze tut yaprağından sarma’ yapılabileceğini belirtiyorlar.

‘Dutunu’ bizim yöremizin bir simgesi olarak bilinen, ‘dut ve cevizin birlikte ezilerek karıştırılmasından’ oluşan hakiki bir enerji lokumudur.

Bahar mevsiminin o sıcaklığı, o canlılığı ile olgunlaşan ‘dut zamanı’ geldiğinde bizim köylerimizde ayrı bir telaş başlar. O telaşı bütün heyecanıyla yaşamak isterim. İnsanımın da, o heyecana daha bilinçli bir şekilde katılmasını arzu ederim.

Dut’un, tamamen organik tek ürün olduğunu söylemeye gerek var mı? Dut ağcında zararlı böceklerin barınmaması, böceklenmeyen tek yiyecek olması onu diğer ürünlerden ayıran bir özelliğidir. 

Üzüm ve dutu sürekli birlikte düşünmüşümdür. Her ikisinin bizim kültürümüzde yer alan zenginliğini de birlikte ifade etmeye çalışmışımdır. “Duta, asma çubuğu aşılandığını” veya “dut dalından üzüm yendiğini” düşünmemişizdir. Ama ziraat bunun ‘olabilirliğini’ bizlere haber veriyor.

 

         DUT ÜRÜNLERİ DEDİK!

Hem beyaz ve hem de karadutun kurusunun özellikle kış aylarında büyük bir zevkle, iştahla tüketildiğini biliyoruz. Özellikle, karaduttan elde edilen ‘meyve suyunun’ bizde pek yaygın olmadığını belirtmek isterim.

Burada, ‘dut lekesini’ ovalanmış dut yaprağının çıkardığını ve bunun da, leke çıkaran formülün kendisinde saklı olduğunu vurgulamak isterim.

Dut Pekmezi, besin değeri çok yüksektir. Halk arasında; kansızlığa, ülser ve mide hastalıklarına, astım ve bronşite iyi geldiği, vücut direncini artırdığı söylenir.

Bizim çok güzel atasözlerimiz vardır, “Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı atlas.” Dut yaprağı bizim geleneklerimizde ‘sabrı’ temsil eder. "Dut yaprağı açtı soyun, döktü giyin" derler. Bahara düşen ilk nişan dut ağacınadır!

Tarihimizde, ‘ipek yolu’ bir medeniyet yolu olarak sürekli anılır. O yola ismini elbette ki, ‘dut yaprağı’ ile beslenen, ondan ‘ipek salgılayan’ İpek Böceği vermiştir. Ta Çin’den Anadolu’ya uzanan bir yolculuk!

O yolculuğu, o kültürü günümüzde ne kadar devam ettirdik veya ettirme çabasındayız? Yaklaşık ömrü iki ay olan bir İpek Böceği, Tek bir kozadan bin metre uzunluğunda ‘ipek teli’ üretilir!

Sizlere her haliyle ilham veren bir ağaç, bir böcek ve ders alacağınız gayet tabii bir laboratuar! Gülcemal durdu bir şiirinde, “Salladım dut dallarını / Yıldızlar düştü / İpler yaptım yıldızlardan / Taktım Samanyolu’na”

Âşık Veysel’in sözleri hikmet pınarı gibi çağlar; “Gizli dertlerimi sana anlattım /Çalıştım sesimi sesine kattım / Bebe gibi kollarımda yaylattım  / Hayali hatır et beni unutma / Bahçede dut iken bilmezdin sazı / Bülbül konar mıydı dalına bazı / Hangi kuştan aldın sen bu avazı / Söyle doğrusunu gel inkâr etme / (…) / Sen petek misali Veysel de arı / İnleşir beraber yapardık balı / Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı / Ben babamı sen ustanı unutma. ”

Prof. Dr. Metin Saip Sürücüoğlu; “Türklerin besin muhafazası için geliştirdiği pekmez; bir taraftan çabuk bozulan üzüm ve üzüm şırasının dayanıklı hale getirilmesini sağlamakta, diğer taraftan da tatlı ve şeker ihtiyacının karşılanmasına yardımcı olmaktadır. Pekmez, meyve şırasının yoğunlaştırılıp kaynatılması ile elde edilen tatlı bir sıvıdır ve en çok üzümden yapılır. Üzümün yanı sıra dut, erik, elma, armut, şeker pancarı, karpuz, şeker darısı, nar gibi meyvelerden de yerel pekmezler yapılmaktadır.”

Sürekli bir şekilde ‘ev’ ‘aile’ ekonomisinden söz ettik. Özelliklede yeni istihdamların oluşturulmasında ve bunların desteklenmesinde, ‘bilinçlenmenin’ ne kadar önemli olduğunu sadece, doğal gıda ve şifa kaynağı ‘dut ürünlerinde’ görebiliyoruz. Türkiye’de, insan ve kaynak israfı diye iki kavramı birlikte kullanmak isterim.

Yıllar boyu, ‘dut, üzüm ve kayısı’ şenlikleri yaptık. Mahalli soframızın zenginliklerini bu şenliklerle daha fazla duyurmaya çalıştık. Bilhassa dut ve üzüm ürünlerini yaygınlaştırmak için patentler aldık Türkiye’mizin birçok illerinde, ‘birlikler’ ve ‘kooperatifler’ kurduk! Şuna gayet iyi inanıyorum ki, ‘gıda sektöründe’ Türkiye, kendi dinamiklerini harekete geçirirse dev adımlar atabilir.

 

ELÂZIĞ, ÜZÜM AMBARI!

                                                                                              Bedrettin KELEŞTİMUR

            Göçler, belimizi büken, elimizi bağlayan göçler yok mu? Bağlarımız, bahçelerimiz, tarlalarımız ‘ıssız’ kaldı. Öyle köylerimiz var ki, kışın o yaman aylarında 3–5 ihtiyarın soluklarıyla nefesleniyorlar dersek yeridir.

            Şehirlerimizi, insaf ve merhamet dinlemeyen, damarları buz tutmuş yaman  ‘kalabalıklar’ diye tasvir etmeye başladık! Tarihi estetikten uzak yükselen binalar, bir kör halkaya takılarak giden araba seli! Ve yoksulluğun şırıngası diyebileceğimiz, işsizlik!

            Türkiye, aslında yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla zengin bir ülke! Bir sözü kulaklarıma küpe yapmışımdır; “Bir karış toprak boş bırakılmamalı, bir damla su boşa akmamalı”

            Dağlarımıza bakıyoruz, ‘çırılçıplak!’ Koskoca ovalarımıza bakıyoruz, ‘heyhat’ diyoruz! Ya boşa akan sularımız, ‘gözyaşı’ döküyor!

            Öncelikle de,  çalışmayı, üretmeyi ‘teşvik’ edelim. Çok kapsamlı projeler hazırlayalım. Bizim yaşayan kültürümüz var. Öncelikle de ona canla başla sahip çıkalım. Bağcılık, Anadolu insanının can damarıdır. Dut ve dut ürünleri bizlerin ayrılmaz parçası. Ceviz ve badem bu kültürün sofrasında sürekli yerini almıştır.

            Üzüm, başlı başına şifa kaynağıdır. Prof. Dr. Zeki Kara, ''Bir kilogram üzüm, içerdiği besin değerleri açısından 1.150 litre süt, 390 gram et ya da 1,2 kilogram patatese eşdeğerdir. Kanser oluşumunu önleyen, kalp krizi riskini azaltan üzüm, cildin güçlenmesini sağlıyor'' derken bu coğrafya için büyük bir lütuf olan bir besin değerinin önemine vurgu yapıyor.

            Elâzığ ve yöresi, Eğe Bölgesi’nden sonra  “üzümün ambarı” olarak tanımlanır. Asıl ki, Malatya kayısı, Diyarbakır Karpuz ile özdeşleşmişse Elâzığ’da, ‘üzüm ve üzüm ‘ürünleri’ ile giderek özdeşleşir hale gelecektir. ‘Öküzgözü’ olarak bilinen üzümün patenti Elâzığ’dır.

            Çekirdeğinden artık, ‘yağ’ ve ‘sabun’ üretilmeye başlanan Üzüm ve bağcılık son yıllarda giderek gelişmeye başlamıştır Elâzığ’da, hâlihazırda sekiz bin civarında üzüm üreticisi bulunuyor. 40 bin Elâzığlının ekmek teknesi! 2007 yılı üretimi, 130 bin ton… Önümüzdeki üç yıl içerisinde belirlenen hedef, 250 bin ton! Bunun yorumu nedir; Elâzığlı üretici iyi organize olursa, kendi besin değerine sahip çıkarsa, 8–10 civarında fabrika kurulabilir.

            Mermerde olsun, su ürünlerinde olsun, üzümde olsun ‘hedef politikalar’ ortaya konulmalıdır. Bu politikalarda Valilik, Üniversite, Belediye, Ticaret Odası ve Borsası, ilgili kurumlar, gönüllü kuruluşlar ‘çalışma stratejileri’ belirlemelidir.

            İlimizde, ‘verimsiz bahçeler’ yenilenmeli, Özel İdarenin de teşvikleri ve öncülüğünde,  ‘örnek uygulanabilir projeler’ hazırlanmalı!  Bu projeler hayata geçirilirken de, sözleşmeli çiftçilik sistemi yaygınlaştırılmalı, çiftçi ürettiği ürün için pazarlama sıkıntısı çekmemeli ve anlaşma gereği elde edilen ürünler imalathanelere satılmalıdır.”

            Üzüm pazarlama ve üretim birliği bu bağlamda, üreticiye her anında ulaşabilecek ve hizmet üretebilecek bir aktiviteye kavuşturulmalıdır.

            Ürünler konusunda Ar-Ge çalışması yapılarak çeşitlilik artırılmalı ve böylelikle ilimizde yetiştirilen ürünlerin değerlendirilmesi yoluna gidilmelidir. Hem üretici, hem imalatçı ve hem de tüketicinin kazanacağı bir sistem oluşmalıdır.

            Öncelikle, ‘eğitim…’ Üreticinin her bakımdan bilinçlenmesi… İl ve İlçe Tarım Ünitelerinin üretimin her safhasında seferber olması… Üzüm ve Üzüm Ürünleri neleri geliştirecektir;  bağcılığı ve modern anlamda tesisleri… Yeni iş ve istihdam alanlarını… Bizim kültürümüzde ceviz, badem, dut ağacı sürekli birlikte anılmıştır.

            Pres makinesi, Kaynatma Kazanı, Karıştırıcılı Kazan, Mikser, Pestil Izgarası, Pestil Tezgâhı, Izgara Ayakları, Cevizli Pestil Çubuğu, Cevizli Pestil Tezgâhı, Cevizli Pestil Daldırma Kazanı, Sanayi Tipi Ocak, Su Tankı, Yıkama makinesi,  Pestil Serim Tezgâhı, Ambalaj Tezgâhı’ndan oluşan, Pestil İmalathanesi için gerekli donanımlarla kurulacak bir tesisin maliyeti seksen ila yüz bin lira civarındadır.

            Bir imalathanede; Üretim Ünitesinin yanında, Hammadde ve mamul madde depoları, Vakumlu ambalajlama Ünitesi, Kurutma Ünitesi, Etiketleme gibi ünitelerin bütün donanımlarıyla yer alması gerektiğini belirtmek isteriz.

            Burada standart diyeceğiz! Sektör diyeceğiz! Teknolojik imkân ve birikimlerin birlikte kullanılması diyeceğiz!  Ve tekrar, ‘eğitim ve formasyon’ diyeceğiz. Yukarıda bahsini ettiğimiz, ‘tarıma dayalı sanayi kolu’ sürekli kendisini yeni teknolojilerle yenileyecektir. Bahçeden, üretimin ilk safhalarından itibaren tüketiciye ulaşıncaya kadar geçen bütün safhalarda insan faktörü, yani ‘istihdam’ tamamlayıcı bir öğe olacaktır. Burada ilk aklımıza gelen, ‘aile ekonomisi’ olacağı kadar, İŞGEM’in bünyesinde yer alacak tesisleşmelerdir.

            Yazımızın başında, ‘üzüm’ dedik. Ve üzüm pestilinden söz ettik. Tabiatıyla ürüne göre Pestil’in adı da değişecektir. Pestil’in genellikle, Üzüm ve Dut’un dışında erik ve kayısıdan da yapıldığını biliyoruz. Ve yine yörenin özelliklerine göre; fındık, badem veya cevizin katıldığını görüyoruz.

            Özetle belirtmek gerekirse ilimizde meyve üretiminin yüzde 58,36’sını üzüm üretimi oluşturuyor.  Küçük aile işletmelerinde; orcik, pestil, pekmez, kesme gibi ürünler üretilerek pazarlanıyor.  Öküzgözü, Boğazkere, Köhni, Ağın Beyazı, Elazığ Kırmızısı, Tahannebi, Şilfoni, Besni, Karaerik, Kadın Parmağı, Kabarcık vs. Elâzığ’da bilinen belli başlı üzüm türleridir.

            Yöremizde bilinen üzüm ürünleri şöyle tasnif edilebilir; Pekmez, Gün Balı, Üzüm Reçeli, Ekşi Bulama,  Üzüm Ezmesi, Üzüm Köftesi, Cevizli Üzüm Sucuğu, Pestil, Pekmez Macunu, Taze Üzüm Peltesi, Beyaz Üzüm Yaprak Konservesi, Turşusu, Sirkesi, vs.  Bu vesileyle, Feyzullah Aslan’ın bir makalesinde yer alan hikaye ile yazımı bitirmek istiyorum; Bektaşi’ye sormuşlar. Üzüm diye cevap vermiş. Neden diye sorulunca da yanıtlamış. Üzümü yeriz, artanından pekmez yaparız, artarsa üzüm suyu yapar içeriz, yine artarsa sirke yaparız, ondan da artarsa şarap yaparız, yıllandıkça da kıymetlenir, değeri artar” demiş.

 

 





 

 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.