26 Nisan 2009

Direniş 5. Yılına Başörtüsü Yürüyüşü İle Girdi


Kocaeli’nde başörtüsüne özgürlük direnişi 5.yılına büyük bir yürüyüşle girdi. Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri’nin 40 tane dernekle destek verdiği, Mazlumder Kocaeli Şubesinin organizasyonunu yaptığı başörtüsüne Özgürlük Yürüyüşü, İzmit Merkez bankası önünden başlayarak yapıldı.


Yaklaşık 5 bin kişinin katılımıyla, "başörtüsü meselesi bu ülkede bitmiştir "diyenlere karşı, halkının vicdanında bu işin bitmediğinin mesajını en güzel bir şekilde verdi.

Kocaeli'ndeki yasağa tepkili halkın, insan hakları savunucularının katıldığı yürüyüşe, Sakarya, İstanbul, Bursa, Bilecik, Yalova, Düzce, Konya, Van, Ankara'dan katılım oldu. Platform bazında da Ankara, Akyazı, Konya, Van, Sakarya Platformları destek verdi.

Aynı anda Kocaeli'nde 23 Nisan şenlikleri dolayısıyla yürüyüş yapan dünyanın değişik ülkelerinden çocuklar, miting alanın yanından geçerken, Türkiye'de yaşanan bu insan hakları ihlaline karşı halkın tepkisine şahit oldu.

Organizasyonu yapan Mazlumder Kocaeli Şubesi adına Şube başkanı Çetin Tahtacı aşağıdaki konuşmayı yaptı:

Değerli basın mensupları, siyasi partilerin temsilcileri, STK larının temsilcileri, Türkiye'nin çeşitli yerlerinden destek için gelen misafirleri ve çok kıymetli halkımız. Hoş geldiniz.

Türkiye'de insan ve hak ve özgürlüklerini kısıtlayan başörtü yasağı halen devam etmektedir. Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu ile birlikte her hafta, aynı gün, aynı yerde 210 hafta boyunca, Kocaeli' den yasağa ve zülme karşı taraf olduğumuzu belirtmek için, sesimizi duyurmaya çalıştık. Bu eylemler bizimle birlikte Türkiye' nin birçok yerinde de yapılmaya başlandı. Ve yasak devam ettiği müddetçe de eylemlerimiz devam edecektir.

Başörtü yasağı artık bitmelidir. Halkın çoğunluğunun bu anlamsız yasağın kalkması yönünde mutabık iken, yasakla halk ve devlet karşı karşıya getirilmek istenmektedir. Yasağın sürmesi hiçbir tarafa fayda sağlamayacaktır.

Yasak kalkmalıdır ki, siyasiler bu konuda kendilerine malzeme yapmasınlar.

Yasak kalkmalıdır ki, kızlarımız gurbet ellerde perişan olmasınlar.

Yasak kalkmalıdır ki , kızlarımız okusunlar, insanlığa yararlı insan olsunlar.

Yasak kalkmalıdır ki, kadınlara yapılan ayrımcılık sora ermelidir.

Yasak kalkmalıdır ki, devlet ve halk kucaklaşsın.

Çözümü siyasallaştıran anlayışı bir tarafa bırakıp, halkın isteklerine cevap veren bir anlayışla hazırlanacak Sivil Anayasa ile yasak sona erdirilmelidir.

Hepinize ayrı ayrı teşekkür eder, saygılar sunarım.

Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu adına konuşan dönem başkanı Harun Yaşar Aliş aşağıdaki konuşmayı yaptı;

Bu ülkede birçok fabrika ve iş yeri başörtüsü üretiyor. Ayrıca yurt dışında da üretilen başörtüler Türkiye'de satın alması için mağazaların vitrinlerine ve raflarına yerleştiriliyor. Bazı firmalar da, tesettür ve başörtüsü defileleri düzenleyerek kendilerine müşteri arıyorlar.

Demek ki, başörtüsü üretmek ve satmak serbest, sadece satın alınan başörtüsünü başa takmak yasak gibi bir ters durumla karşı karşıyayız.

T.C. vatandaşı olan insanların sırf başlarını örttükleri için okuma ve çalışma haklarını ellerinden alınması, hiçbir şekilde medeni bir topluma ve güçlü bir devlete yakışmamaktadır.

YÖK başkanı göreve başlar başlamaz Üniversitelerdeki yasakların kaldırılacağını söylemesi, belli çevreleri hemen harekete geçirmiştir. "Üniversitelerde başörtüsü yasağı kaldırılamaz, çünkü mahkeme kararları var" demek suretiyle tepkilerini dile getirmişlerdir.

Burada da çok dikkat çekici bir husus şudur:

Yasağa karşı olan rektörler, "mahkeme kararları var" diyorlar ama , "kanun bunu yasakladı" diyemiyorlar. Çünkü başörtüsünü hem üniversitelerde hem sokakta yasaklayan bir kanun yoktur. Bunun anlamı, başörtüsü takmaya ve İslami ilkelere göre giyinmeye kanuni bir engel bulunmamaktadır.

Anayasa'nın eşitlik ilkesi göz önüne alındığında her vatandaşın kanun önünde eşit olduğu, böylece başı örtülülerin bu eşitlik hakkından mahrum edilemeyeceği gerçeği karşımıza çıkmaktadır.

Anayasaya göre her vatandaşın kanun önünde eşit olduğu ve fakat başı örtülülerin çalışma ve okumada, kılık kıyafetini inancına göre düzenlemede bu eşitlikten yararlandırılmadıkları görülmektedir.

Yine anayasaya göre, kanunun öngördüğü şartlara haiz olanlar kamu hizmetine girme hakkına sahiptirler. Bunun gibi kanunun öngördüğü şartları yerine getirenler de seçilme hakkını kullanabilirler.

Başörtülüler ne yazık ki bu Anayasa ile güvence altına alınan haklardan da yararlanamamaktadırlar.

28 Şubat süreciyle başlatılan ve insanların okuma ve çalışma hakkını elinden alan bu başörtüsü yasağını kaldırmanın zamanı gelmiş ve geçmektedir. Sivil Anayasa çalışmalarında bu husus mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.

Son zamanlarda bazı kişiler, sadece Üniversitelerde yasağı kaldırılmanın yeterli olabileceğini ileri sürmektedirler. Böyle bir anlayış çözüm değil, çözümsüzlüğün sürmesini sağlar.

Bir insanın Üniversite bitirmesi, meslek sahibi olması ve bu mesleğini icra edebilmesi için başını açması gerekmektedir. O halde başörtüsü yasağı ele alırken hem okuma, hem çalışma açısından sorunu çözme zorunluluğu vardır.

"Ben başörtüsü yasağını kaldırdım, git Üniversitede oku, diplomanı al, evinde otur" demek başörtüsü sorununu çözmüyor. Böyle bir anlayış Üniversite bitirip Avukat ya da Doktor olan insanların diplomalarını çerçeveleyip bir köşeye asmalarından başka bir işe yaramaz.

Çünkü YÖK, başörtüsü yasağı nedeniyle yurt dışına giden ve oralarda Üniversite bitirerek Türkiye'ye dönenlerin bitirdikleri Üniversiteyi kabul etmemektedir. Böyle olunca yurt dışında okumaları, aile sıcaklığından uzak kalmaları ve küçümsenmeyecek para harcamalarına rağmen, yurt dışında Üniversite bitirmeleri YÖK'e göre hiçbir anlam ifade etmemektedir.

Bir yandan üretilmesi ve satılması serbest olacak, öte yandan, "sen bunu satın aldın ama bunu başına takamazsın" diye yasak konulacak. Bunun inandırıcı hiçbir tarafı yoktur.

TBMM artık içinde bulunduğu ortamda başörtüsü yasağını kaldırarak vatandaşa olan borcunu ödemesi ve inancına olan saygısını kanıtlaması gerekmektedir.

Hangi şekilde olursa olsun başörtüsü sorununu çözmek, anayasaya konulacak bazı hükümlerle mümkündür. Mademki, hukuk düzeninde en üstün kurallara sahip olan anayasadır ve mademki anayasanın kurallarına uyulmak zorunluluğu vardır, o takdir de başörtüsü yasağını ortadan kaldırılmasını sağlayacak ve Anayasa konulacak kurallara herkes uyacaktır.

Yapılması gereken şey, TBMMNİN cesaretli davranması ve işi geçiştirmemelidir.

Zeynep Der başkanı araştırmacı yazar Sabiha Ateş Alpat'da aşağıdaki konuşmayı yaptı:

Daha Nereye Kadar!.

Değerli Misafirlerimiz ve basın mensupları Haklı davamızda hakkımızı almak adına başlatılan Başörtüsüne özgürlük eyleminin 5. yılına girerken bizleri yalnız bırakmadığınız için teşekkür ediyor ve sizlere, Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu adına hoş geldiniz diyorum..

Ayrıca;

Ey Hak savunucuları, haksızlığa karşı susmayanlar, Hakkı haykırmak adına hoş geldiniz Safalar getirdiniz…

Ve siz beş yıldır haklarını bu meydandan haykıran, hakkın temsilcisi bacılarım hoş geldiniz…

Siz, inancınızın gereği hicaplarına sahip çıkan kardeşlerim, sizleri ısrarla öteki olmaya iten anlayışa karşı direnenler, hepiniz hoş geldiniz..

Allah'a inanıp, inancın gereğini yaparak , sizi tüketim ve reklam aracı kılmak isteyen para babalarının, ceplerini düşünen sömürgeci zihniyetin planlarını boşa çıkaran kardeşlerim…

Tüm dayatmalara rağmen sosyal hayatta kişiliği ile, varlık mücadelesinde yılgınlık göstermeyen kardeşlerim, hoş geldiniz.

Bunca yıldır sesimizi duymayanlara inat, susmayacağımızı,sonuna kadar vazgeçmeyeceğimizi, hakkımız olanı kimselerin tekeline bırakmayacağımızı haykırmak için buradayız…

Hak ve batıl mücadelesinin tarihi çok eskidir. İnsanların haklarını ilk gasp eden Kabil'den bu yana her dönemde kendini ayrıcalıklı gören bir takım zümreler kendi cinslerinin üzerlerine tahakküm kurmaya çalışmışlardır. Her şeyi yaratan Allah , yarattığı insana doğuştan bir takım haklar vermiştir. Bu hakları veren Allah'tır. Hiç kimsenin bunu engellemeye, kısmaya, gasp etmeye hakkı yoktur, olamaz. Bu hakikati görmezden gelip, insanların en temel haklarını gasp edenler veya görmezden gelenler bilmelilerdir ki, bunun adı zulümdür. Hiçbir zalim tarihte şan ve şeref ile anılmamıştır anılmayacaktır da.

Tarih boyunca Kadın meselesi: çıkarcı zümrelerin istismar ettiği, sömürdüğü bir mesele olmuştur.. Çıkarcı çevreler bir taraftan kadın hakları diyerek çığırtkanlık yaparlarken, diğer taraftan kadını istismar etmeye devam ettiler. İslam dini, iman ile hak ettiği konuma kavuşan müslüman kadına, kimlik ve kişiliği ile hayatın her alanında var olmasını emretmiştir.

Bizim inancımızda; hiçbir alan kadına kısıtlanmış değildir. Sosyal hayatın içerisinde var olurken, kişi ve kul olduğunu unutmadan, inancının gereği gibi var olmasını istemiştir... Biz, Allah'a inanmış olan kadınlar olarak diyoruz ki; biz Allah'ın kuluyuz, başkasına kul olmayız. Sosyal hayat, insan olmamız hasebiyle hakkımızdır. ..Şayet, inancımızı yaşayamaz veya ödün verirsek Allah'a ve İNSANLIĞA olan saygımızı yitirmiş oluruz. Ve biz, kendimize olan saygımızı asla yitirmek düşüncesinde değiliz.. Kadının hicabı olan örtü, lütfen sunulan demokratik bir hak değildir, bizim inancımızın gereğidir. Şimdi inancımızı engelleyen despot, baskıcı tutumlar sergileyenlere soruyoruz;

DAHA NEREYE KADAR!.

Kamusal alan diyerek başörtülülere ülkenin zencisi muamelesini yapanlar bu hakkı nereden alıyorlar? Biz, öz be öz bu ülkenin inanç ve kültürünün temsilcileriyiz, ya siz kimsiniz?

Soruyoruz;

Siz bizim başımızdaki örtüleri yasaklarken, Allah'ın Azhab ve Nur surelerinin ilgili ayetlerini yasakladığınızı bilerek mi yapıyorsunuz bunu? Bilmiyorsanız hatırlatalım ve diyelim ki, tarih boyunca Allah'ın ayetlerine yasaklayanların sonu vahim olmuştur…

Soruyoruz;

Kadın hakları söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayan sizler, başlarını inançları gereği örtenlere yapılan "öteki" muamelesi, savunduğunuz demokrasinin gereği midir? Modern dediğiniz anlayışta herkesi, kendi inancından uzaklaşmaya zorlamak bir kural mıdır?.

Biz küçüktük, küçücüktük. O zaman bize İslam'ın okuma hakkını elimizden aldığını, yeni sistem ile kadınlara okuma hakkı verildiğini söylemiştiniz. O zaman bizler, kızlar okumaz anlayışının kör geleneğin ürünü veya yapılan zulmün bir sonucu olarak, halkın zulüm karşısında bulduğu bir çözüm ) olduğunu bilmiyorduk. Gözümüzü açtığımızda ilk emri "İKRA" yani oku olan bir dinin mensubu olduğumuzu anladık ve işte okumak için okul kapılarındayız. Bir yandan kadın haklarını savunduğunuzu iddia ederken, diğer yandan kadınlar tercihlerinden dolayı okul kapılarından döndürülüp, sırf inançlarından dolayı kamusal alan denilerek, toplumdan dışlanıyorlar. Sözüm ona kadın haklarını savunanlara sesleniyorum; bu YASAK ; sizlerin çifte standartınızı da apaçık gözler önüne sermiştir..

İnsan hakları konusunda çifte standart güden, kadını bir meta olarak gören anlayış ve yorumlar kimi zaman gelenek oldu; kadını dışladı. Kimi zaman modernite oldu; sömürdü..Diğer tüm çarpık anlayışlarla ezilen, mağdur olan ve dışlanan kadınlar kervanına bu anlamsız, manasız, hukuksuz, adalet ve anlayıştan yoksun yasak yüzünden on binlerce kadın, hem de inancını yaşamayı tercih etmesinden dolayı katılmaktadır..

Hayat kitabımız Kur'an'ı Kerim Tekvir suresinde:

"Diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğu zaman.. ( Tekvir:8)

Hangi suçtan öldürüldüğü.." (Tekvir: 9)

Acaba sadece Allah'ın emri gereği başlarını örttükleri için onların eğitim haklarını ellerinden alanlar, onları okullara ve üniversitelere sokmamak için seferber olanlar ve onların bulundukları salonları terk edenler, yasağı savunanlar, başlarını örtenlere hadlerini bildirenler, başlarını örten kızlarımın umutlarını diri diri gömmeye kalkanlar, sosyal hayatta var olma hakkını diri diri ellerinden alanlar, bu soru ile karşılaşacaklarını hiç düşündüler mi?..

Oysa ki; bizim inancımızda herkes kendi dinini ve yaşam tarzını seçme hakkına sahiptir ve bu hak asla ihlal edilemez, gasp edilemez… Budur bizim inancımız ve biz, yasaklara bakarak asla inancımızdan vazgeçmeyeceğiz… İnancımızı hür ve özgürce yaşayana kadar hak talebimiz devam edecektir..

Eylemde bir selamlama konuşması da MAZLUMDER Kocaeli Şube 6. dönem başkanlarından olan Nigar Gümrükçüoğlu'n dan geldi.

Haftayı -haftaya, ayı -aya, yılı -yıla ekleyerek Türkiye'nin dört bir yanında, şu meydanlarda mücadele büyüten kardeşlerim! Yasağı kanıksamayan ve yasağın varlığını gösterdiği her bir yaşam alanını tespit, teşhir ederek kadim bir mücadelenin taşlarını ören gönüldaşlarım! Hepinizi, şu meydanda ki direnişin beşinci yılına girmesinin heyecanı ile selamlarım!

On yıllardır bu topraklarda yaşayan, özelde başörtülülere, genelde başörtüsü inancı ve fikrini taşıyanlara yönelik baskı, dayatma ve eziyet hayatın hemen her alanında kendini gösterdi.

Birileri bize rağmen bizim adımıza iş gördüklerini iddia ederken, birileri de bize karşı yürüttükleri söylemlerle kendilerini var etmeye çalıştılar. Yasağı aşikare, yada el altından destekleyen bir avuç güruh, her fırsatta düşmanlığını kustu. Dertleri ne toplumun mutabık olması, ne bir kesimin diğer bir kesimi baskı altına alması, nede huzur ve sükunet ortamının tesis edilmesi idi. Dertleri bu yasağın oluşturacağı puslu havada düzenlerini korumak ve düşmanlıklarını bu mesele üzerinden yürütmekti.

Biliyorlar ki bu topraklarda her bir ailede annesi, kardeşi, eşi ablası başörtülü en az bir fert var. Biliyorlar ki baskı ve dayatmaları ilelebet var kalamayacak. Statükonun ağlarını dört bir yana doladığı şu zaman dilimlerinde, biz başörtüsü inancı ve hürriyetini savunanlar olarak bir defa daha ilan ediyoruz ki; bu hak, bize Yaradan tarafından verildi ve ancak bu hakkı O'na teslim edeceğiz. Bu haktan vazgeçmemiz yada bir başkasına teslim etmemiz, yada bu hak üzerinde pazarlık yapmamız asla mevzu bahis değildir. İktidarı, muhalefeti, ülkede ki güç odakları da bu işin hamiliğine soyunmadan ya ellerinde ki fırsatları bu yasağın son bulması konusunda değerlendirirler, yada bu kitlenin varlık mücadelesini koyacak bir yer bulmalıdırlar.

Mücadelenin lüzumundan bahsedenler! Bir sözümüzde size olsun! Bize diyorlar ki beş yıldır meydandasınız da elinize ne geçti, hangi taşı yerinden oynattınız? Onlara diyoruz ki yüzünüzü tarihe dönün ve sonra da çevirin gözlerinizi, meydanları boş bırakmamayı şiar edinmiş kadınlara, erkelere, yaşlılara, gençlere bakın. Her birisi en az bir parçasını adadı bu hürriyete. Geçip giden, eskiyen yüzlerimiz ve yaşamla ölüm arasında gidip gelen hayatlarımızda bize dokunan ve dokunduğumuz insanlar, ceketlerini giyip aynı şekilde yürümediler yeryüzündeki hak mücadelesinin içinde.

Bizler biliyoruz ve görüyoruz ki Kudüs'e, Mescid-i Aksaya, Irak'a, Keşmir'e, Mora'ya sahip çıkmak, başörtüsüne sahip çıkmaktır. Başörtüsüne sahip çıkmak da onlara sahip çıkmaktır. Hiç birinin özgürlüğü diğerinden bağımsız düşünülemez. Kardeşlerim, yer yüzünün mazlum beldelerinde yürütülen direniş mücadelesi bu topraklar da, bizlerin nasıl yüzünü güldürüyor ise, yasağa karşı yürütülen tüm direniş hareketleri o topraklar da ki kardeşlerimiz içinde aynı kıymettedir.

Şu meydanı boş bırakmayan ve diğer illerde de bu mücadeleye omuz veren Gönüldaşlarımız, birbirlerimizin şahitleri miyiz? Şahitlerdenseniz, yeryüzü de şahit olsun ki soluk alıp verdikçe mücadeleden el çekmeyeceğiz, Şahit olun ki bu mücadeleyi bizden sonrakilere miras bırakacağız. Sözlerime son verirken sizleri sabır ve dirençle bir defa daha selamlarım. Yüreğinizde ki direniş ateşi daim kalsın! Gümrükçüoğlu bu sözlerle konuşmasını bitirdi.

Yürüyüşe destek veren İnanç Özgürlüğü ve Başörtüsüne Özgürlük Platformları adına konuşan Konya İnançlar Özgürlüğü Platformundan Musa Kazım Yılmaz aşağıdaki konuşmayı yaptı.

Ovasının genişçiliği kadar geniş, tahılının mümbitliği bereketli, masum ve dirençli yüreklerin selamını, denizin enliği kadar engin, Körfezin dinginliği kadar, dingin yüreklerinize bin selam getirdik.Sizler zalim hükümdar karşında, hak sözü söylemekten usanmayanlarsınız, bir kulluk bilinciyle Salihlerin sözlerini peygamber haklılığıyla, zalimlere haykırıyorsunuz ve kesinlikle kazancıksınız.Ayaklarınız Salihlerin yolu üzerine olduğu müddetçe, ulaşacağınız yer mutlak zaferdir, Firdevsi aladır.Allah ayaklarınızı sabit etsin.

Van Hak ve Özgürlükler Platformu adına konuşan Av.Abdülbasit Bilici" şu an anayasa mahkemesinin aldığı kararla hukukun önü kapanmıştır, bu yasağın aşılmasının çözümü bir an evvel yeni bir sivil anayasada yatmaktadır" dedi.

Daha sonra Yürüyüş Ses Sanatçıları Ufuk AKIN, Serkan ŞAHİN, Harun BEYAZ'ın ,Başörtüsüne Özgürlük Ezgileri ile bitti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.