Demokratça | | Cem Taşkıner - cemtaskiner( et)yahoo( nokta)com
19 Mayıs 2009 Salı
Siyaset |
| Saylan'ın Fikirleri de Ölür Temennisiyle | Şimdi bugün Türkan teyzemiz için ağıtlar yakılıyor, yok şöyle büyüktü, yok Atatürk'ün ışığını taşıdı, yok çağdaş Türkiye için uğraştı falan yazacaklar.. . Varsın yazsınlar... Allah rahmet eylesin cümlesini okumayacaksını z benden... Zira rahmet dilenecek o kadar çok kişi var ki... O kişiler arasında ömrünü memleketin dinsizleştirilmesine adamış Türkan Saylan yok... Bu milletin mukaddesatına küfürler yağdırmış Türkan Saylan yok... Çocuklar namaz kılmasın bale yapsın diyen Saylan yok... Şimdi Muhammed isminde bir orkestra şefini ironik bulan Saylan'ın bir imam tarafından cenaze namazının kılınmasını da ben oldukça ironik buluyorum... Yıllarca o değerlere küfret ama son yer orası... Şahsen ben o camiinin imamı olsam asla o hanımefendinin cenaze namazını kıldırmazdım... Sen sürekli bu dine küfürler yağdıracaksın, sonra o dinin bir mensubu tarafından dini bir cenaze töreni yapılacak... Ben bunları yazıyorum, zira kendisine hep içimde bir kin bir nefret vardı... Onu atamadım... Ama Sayın Cumhurbaşkanıma hayran oldum... Orayı sana yar etmeyiz diyen zihniyete yine de rahmet okuyor... İşte Sezar ile Gül yüzlü insanın farkı... 7 yıl bu ülkeyi karanlık bir noktaya taşımaya çalışan geri kafalı zihniyet ile hepimizin içini aydınlatan, ısıtan GÜL gibi GÜLeryüzlü Cumhurbaşkanı farkı... Herkesi kucaklayan, Türk kadar Kürtte bu ülkenin vatandaşıdır, bizimdir diyen ve son günlerde Kürt Sorunu noktasında önemli açılımları paylaşan güzel insan... Hayatını Gül'ün düşüncesine düşman edinmiş ve o doğrultu da mücadele etmiş, darbe şakşakçısı, Ordu'dan aldığı emirlerle mitingler düzenleyen sonra da demokratmış gibi "Biz ne darbe ne şeriat" diyoruz diyen öbür tarafta muhtıraya destek veren, askerden mitingler için destek aldık diyen zata ben hakkımı helal etmiyorum... Ben 28 şubatta mağduriyet yaşamış biriyim... 28 Şubatın arkasında olanların hiçbirine hakkımı helal etmiyorum... Saylan da bu projenin içindeydi... Ona da hakkımı helal etmiyorum... Çekecekleri varsa bir tane de benim için çeksin... Kimse de benden yok efendim ölünün ardından konuşulmaz masalları beklemesin.. . Zira karşımızdaki ölü bu milletin dininin mukaddesatını öldürmeyi rehber edinmiş bir ölüydü... İnşallah fikirleri de kendisi ile ölür ve yokolur... | Türkan Saylan Cenazesinde Muhteşem Tevafuk "Olmaz böyle şey" dedirtecek cinsten mükemmel bir tevafuk. Çağdaş Türkan, yıllarca kin ve öfke beslediği dine ait bir caminin musalla taşına yatmayı kabul etmemeliydi. Saylan'ın musallaya uzanması ideolojisine ihanettir. Kadıncağız bütün ömrünü Müslümanlığa ve İslâm'a karşı düşmanlıkla geçirsin, her fırsatta dine ve Müslümanlara hakaret etsin, ondan sonra da gelsin cami önüne yatsın. Olacak şey mi vallahi ayıp. Böyle bir eylemin adı, Türkan Saylan'ın kendi kendisini inkârdır. Öldüğü haberini duyunca; "Acaba namazını kılarlar mı ve kim kıldırır" sorusu aklıma gelmiş ve kendi kendime şöyle söylenmiştim.
"Dinine diyanetine sahip çıkan, kutsal değerleri olan, toplumun değer yargılarını benimseyen, Kur'an'a, Allah'a ve Peygamber'in O'nun kulu ve Rasulü olduğuna inanan hiçbir din görevlisi; isteyerek ve içinden gelerek, bu hatun kişinin namazını kıldırmaz. Çünkü bilir ki, malum hatun bir din nefretçisidir. Yanlış mı söylediklerim böyle değil miydi?
Gelin de Allah'a inanmayın, gelin de Allah'a şükretmeyin, Rabbim böyle bir kişinin cenaze namazını, öyle birine nasip ediyor ki, "İşte tevafuk budur" dedirtecek cinsten ilginç bir buluşma meydana geliyor.
Türkan Saylan'ın cenaze namazını Türkiye'de iki kişi kıldırabilirdi.
Birincisi; tıraş köpüğüyle sevgilisine makyaj yapan meşhur Yaşar Nuri. İkincisi de Diyanet tarihinde benzerine milyonda bir rastlayabileceğiniz tiplerden olan ve Ecevit'i çok sevdiği için DSP'de siyaset yapan eski müftü İhsan Özkes kıldırabilirdi, ona nasip oldu. İşte bunun için "Muhteşem bir tevafuk" derim. Şimdi bir de tevafuk kelimesinin anlamını yazmak gerekir. Osmanlıca ve Türkçe'ye hâkim olanlar, tevafukun ne anlama geldiğini bilir de; dininden, dilinden, milliyetinden, toplumun değerlerinden uzak olanlar ne manaya geldiğini bilmeyebilirler. O yüzden tevafukun sözlük anlamını da yazayım.
Tevafuk; "Birbirine uygun düşme." "Birbirine uyum sağlama." "Bir olayda beklenmedik şekilde buluşma." "Bir denge bir benzeşme." gibi manalara gelir. İşte Saylan ile Özkes, hem bu dünyada hem de öteki dünyada böylesine birbirlerine uygun düşebilirlerdi. Bizim töremizde ölenlerin arkasından ulu orta konuşmak doğru değildir. Ben bu sınırı aştığımın farkındayım. Yanlış yapma hakkımı kullanıyorum. İhsan Özkes'e gelince, onunla ilgili de söyleyeceğim ve yazacaklarım var ama yine değer yargılarımız gereği, "su hakkı, tuz hakkı" kaidesinden dolayı yazmak istemiyorum.
Yalnız hakikaten böylesine bir tevafuk insanlık tarihinde çok az görülür. Aslında İhsan Özkes'in yaptığı da az şey değildir hani. İstanbul'da ne kadar din görevlisi varsa, müftü bey başta olmak üzere hepsi de İhsan Özkes'e teşekkür etmeli ve hediyeye boğmalılar. İhsan Özkes, çok değerli müftü ve imamları; dine, diyanete ve binlerce din görevlisine küfreden, hakaret eden kadının cenaze namazını kıldırmaktan kurtarmıştır. Yalnız hâlâ anlamadığım bir şey var; "Türkan Saylan hakikaten ideolojisine sahip çıkan biri olsaydı, gelip musalla taşına uzanıp, namazının kılınmasına müsaade eder miydi?"
Madem yiğitsin, madem aslanlar gibi çağdaşlık adına; Müslüman halka, dine ve diyanete bu kadar hınç ve öfke besliyorsun, madem diyanet ve diyanetçiler lüzumsuz, Kur'an kursları ülkeye zarar veriyor, o zaman be ablacığım ne diye camiye gelip arkandan namaz kılınmasına müsaade ediyorsun. Bu nasıl yiğitlik, yiğit olan düşer mi musallaya. Şimdi soruyorum, "Bu hal yakışıyor mu Türkan Saylan gibi birine." Aslanlar gibi ölmeden önce çıkıp; "Gitmiyorum ulan bu Müslümanların camisine, istemiyorum bir tek Fatihalarını, ben kendime 'hatun kişi niyetine'" dedirtmem deseydi ya.
Bir konuşmasına rast gelmiştim. Kalabalık bir kadın topluluğunu geziye götürüyorlarmış, hanımlardan yaşlı birisi otobüse binerken, "Besmele" çekmiş ve tabii kadıncağız Saylan'dan öyle bir fırça yemiş ki, "Hanım hanım, besmele neyine, seni gezmeye biz götürüyoruz, besmele mi götürüyor" diyerek fırçalamış.
Bunu övünerek anlatıyordu. Şimdi İhsan Özkes düşünsün, yarın huzuru mahşerde Türkan Saylan'dan kimbilir ne kadar fırça yiyecek. "Sana neydi lan benim cenaze namazımdan" derse ne diyecek acaba?
21.05.2009 – Hüseyin ÖZTÜRK/Vakit http://www.habervak tim.com/yazar/ 14343/turkan_ saylan_cenazesin de_muhtesem_ tevafuk.html ************ ********* ********* ********* ********* **** CENAZEDEN LAİKLİK ÇIKARMA OYUNU İnsanın ölüm karşısına sükunet halinde olması asıldır. Ve gerçekten ölüm karşısında insanın yapacak hiçbir şeyi yoktur.
Ölen kim olursa olsun, hayattaki konumu ne olursa olsun, mutlaka insan ruhunda tarif edilemez bir acı, bir ıstırap, acayip bir yalnızlık duygusu, acayip bir acziyet duygusu uyandırır.
İnsanlar bu duygularla Allah'a yönelir. Kendilerini de bekleyen ölümü hatırlarlar.
Ölen kişiye karşı son görevlerini yerine getirmeye çalışırlar.
Cenazeyi öbür dünyaya gönderirken sıranın bir gün kendilerine de geleceği gerçeği ile yüzleşirler.
Ölümü hatırlamak istemeyenler cenazelerden uzak durur. Ama bu uzak duruş o gerçeğin kendilerine de gelmesini engellemez.
Bazıları da ölüm gerçeğini unutmamak, ölüm sonrası hayatta Allah karşısında mahcup olmamak için sürekli ölümü hatırlamak adına cenaze namazlarını kaçırmaz. Tanısın tanımasın, bilsin bilmesin herkesin cenaze namazlarına giderler.
Bütün dünyada ölüm karşısında yaşayanların tavrı pek farklı değildir.
Hangi dinden olursa olsunlar, ölümün yakıcılığı insanı sükunete sevk eder ve bu sükunetle ölülerini defnederler.
Fakat Türkiye'de bir süreden beri ölen kişiye karşı son görevleri yerine getirme konusunda oldukça kötü bazı alışkanlıklar geliştirildi.
Özellikle yaşarken laikçilik oyunu oynayanlar ve Müslüman Türk İnsanı'nın yaşam biçimini kendi dünyevi tarzları ile değiştirmek için olağanüstü çaba gösteren insanların cenazelerinden laiklik ruhu çıkarmak moda oldu.
Sükunetin, ölüm karşısındaki acziyetin yerini toplumun bir kesimine mesaj vermek adına atılan sloganlar, insan gürültüleri aldı.
Bağırıyorlar da bağırıyorlar.
Ey laiklik nerdeysen çık ortaya...
Öbür dünyaya mesaj veremeyeceklerine göre mesaj elbette yaşayanlaradır.
Bu bir anlamda bir kısım yaşayan ölülerin yaşayanlara mesajıdır.
Yaşam biçimlerini dayatmanın ölümcül oyunudur.
Ölüme karşı ideolojik bir direniş biçimidir.
Ölünün arkasından Fatiha okumak hiç akıllarına gelmez.
Zaten Fatiha ile pek irtibatları yok ki, "Çocuklar namaz kılmak yerine bale yapsın" diyorlar.
Müslüman bir toplumda bunu söyleyecek cesareti kendinde bulabilmeleri gerçekten şaşırtıcı. Ve bu tür kişilerin ölümlerinin ardından bu kadar nümayişçi bulmaları ise gerçekten garip.
Ölüm elbette bir oyun değil. Herkes bunu Azrail'in kendilerini ziyaretleri sırasında kavrayacakları na şüphe yok. Ancak önemli olan bunun yaşarken hatırlanması.. .
Azrail kapıyı çaldığında sizi laikçilik kurtarmaz. Çünkü o zaman slogan atmaya asla mecalimiz olmaz.
"Gerçek şu ki, sen de öleceksin, onlar da öleceklerdir." (Zümer Suresi/30)
"Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile. Onlara bir iyilik dokunsa: "Bu, Allah'tandır" derler; onlara bir kötülük dokunsa: "Bu sendendir" derler. De ki: "Tümü Allah'tandır. " Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiçbir sözü anlamaya çalışmıyorlar?" (Nisa/78) 21.05.2009 – Nuh GÖNÜLTAŞ/Bugün
|
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.