15 Mayıs 2009

.:: KomploTeorileri ::. Fethullahcılar Nasıl Politize Oldular?

Fethullahcılar Nasıl Politize Oldular?

Geçtiğimiz pazar günü Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş' un Habertürk Gazetesi'ne verdiği mülakat basında epey tartışılmıştı ve yeni bir tartışmanın açılmasına da vesile olmuştu.

Gazeteci Arif Çarkçı bugünkü köşesinde Fethulah Gülen Cemaatının nasıl politize olduğuna dair çarpıcı bir analizde bulunmuş.


Sorunlu olan, cemaatlerin politize olmasıdır

Habertük Gazetesinde yayınlanan bu mülakatta Sayın Kurtulmuş, Gülen cemaatiyle ilgili bir dizi siyasal analiz yapıyor ve cemaatin politik duruşuna olan itirazlarını dile getiriyordu. Bu itirazların başında cemaatin hiçbir dönemde olmadığı kadar bu dönemde aşırı şekilde politize olduğu vurgusu vardı. Sayın Kurtulmuş'a göre bu kadar politize olan bir cemaat toplumsal desteği de arkasına alarak bir siyasi parti kurmalıydı. Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce'nin "cemaatin altı milyon oy potansiyeli var, seçimlerde önemli bir belirleyici gücüz" şeklindeki açıklamaları Numan Kurtulmuş'un analizlerini haklı çıkaracak kadar isabetliydi şüphesiz. Öyleyse Gülen Cemaati mensupları ve medyadaki sempatizanları neden Kurtulmuş'un analizinin sorunlu olduğunu ifade ediyor?

Haber 7 yazarlarından Osman Özsoy, Hocaefendi'nin hukukunu savunmak adına bir yazı kaleme alıyor ve diyor ki yazısında: "Numan Kurtulmuş'un analizi sorunludur". Bu tezine temel teşkil etmek üzere Gülen Hocaefendi'nin "siyasi partilere eşit mesafedeyiz" şeklindeki beyanatlarına vurgu yapıyor. Oysa cemaat bu beyanatları hiçe sayarak siyasetin tam göbeğinde oturuyor. Bu durum siyasetin içinde olmamak ama siyaseti dizayn edebilecek güce ulaşmak hastalığı ile açıklanabilecek bir şeydir.

Elbette Hocaefendi siyaseten son seçimlerde bir partiye yakın durduklarını ve siyasi destek sağladıklarını ifade etmeyecektir. Öte yandan cemaatin "siyasetin şerrinden Allah'a sığınma" stratejisi gereği böyle bir itirafın dile getirilmesi abesle iştigal olacaktır. Ancak ortada duran keskin bir gerçek varsa o da şudur ki: cemaatler, sivil teşekküller, bazı gazeteciler, aydınlar, yazarlar, dernekler ve vakıflar hiçbir dönemde olmadığı kadar bu dönemde politize olmuşlar ve sivil teşekkül olma vasıflarını kaybetmişlerdir. İktidarın nimetlerinden bolca istifade etmek üzerine kurulu felsefeleri varoluş sebeplerini zedelemiş, güvenilirliklerine gölge düşmüştür.

Amaçları devlet erki veya otoritesi karşısında sivil toplumun talep ve beklentilerini, itirazlarını, eleştirilerini dillendirmek, toplumun sürdürülebilir refahı, ekonomik, sosyal ve kültürel refahı için çalışmak olan sivil teşekküller ne yazık ki bu misyonlarını terk etmiş durumdadırlar. Onun için Türkiye'de bağımsız bir sivil toplum teşekkülünden bahsedilemez, Türkiye'de bu anlamda sivil toplum örgütü de ne yazık ki yoktur.

Cemaatler ise varoluş sebeplerini aşarak siyasi alana müdahale etme, siyaseti şekillendirme, siyasetten nimetlenme yolunu tercih etmiş bulunmaktadırlar. Politik kazanımların, cemaatlerin varoluş amaçlarına hizmet edecek kazanımların üzerine çıkarılması cemaatlerin kendilerine zarar vermektedir. 1960'larda başlayan yoğun göç dalgasından sonra Anadolu insanının büyükşehirlerde değerleriyle barışık şekilde ayakta durmalarını sağlayacak seviyeye gelen cemaatlerin bugün iktisadi, siyasi alanda ciddi boyutlara varan oranda güç elde etmeleri ve bu gücü özgür düşüncenin, muhalefetin, eleştirinin ve entelektüel gelişimin önüne duvar olarak örmeleri tartışılması gereken sosyolojik bir olgudur.

Cemaatlerin dengesiz biçimde büyüyerek bireylerin ve kitlelerin tepesinde demoklesin kılıcını sallandırmaları cemaatleri rayından çıkarmıştır. Cemaatler sosyal fonksiyonlarına geri dönmeli, kazanımlarını politik mülahaza ve manevralarla kaybetmemelidirler. Kontrolsüz şekilde büyüyen ve sosyal barış açısından tehdit unsuru haline gelen cemaatler bizden olan ve bizden olmayan ayrımını bir kenara bırakmadıkça vahdetten bahsetmek de gereksiz hale gelecektir.

Cemaat taassubu ile hareket eden zihinlerden eleştiriye tahammül beklemek mümkün değildir. Düşünce ve eleştiriye ket vuran, kısıtlayıcı ve frenleyici cemaat politikaları sadece gücü elde etmeye yönlendirilmiş kitleleri denetim altında tutmaya namzettir. Sivil toplumun güçlenmesine, özgürlüklerin önünün açılmasına, bireyin devlet karşısında konumunu güçlendirmesine katkı sağlamayan sivil teşekküller ya kepenk kapatıp ekonomik güç elde etmek üzere yeni bir kepenk açmalı ya da devletin olanaklarını kullanarak büyümek üzere siyasi parti kurmalıdır.

Başörtüsü zulmünü telin eden, mazlumlarla dayanışmayı sağlamak üzere yola çıkan, adaletten, haktan, hukuktan bahseden dernekler vakıflar her nedense bugünlerde ortada gözükmemektedirler. Herhalde iktidarın nimetlerini paylaşmakla meşguldürler. Aynı şekilde bazı cemaatler de kendilerine çizdikleri siyasal amaçlar için iktidarlarla stratejik-arızi ittifaklar kurarak güç devşirme departmanındaki yerlerini sağlamlaştırmaya çalışmaktadırlar.

Siyasi partiler sivil teşekküller, cemaatler ve tarikatlar karşısında tarafsız ve eşit mesafede durmalı, aynı şekilde cemaatler de siyasal mülahazalardan uzak durarak siyaseti dizayn etmekten geri durmalıdırlar. Siyaseten tarafsız duramayan cemaatler bir süre sonra kazanımlarını kaybetme noktasına geleceklerdir. Bu kazanımlar toplumun tamamına sunulan hizmetlerdir. Bu hizmetler ise milletin desteğiyle yürütülmektedir. Milletin desteğini siyasi mülahazalara feda edenler ise bu hizmetin devamını isteyenlerce tasvip edilmeyecektir.

Cemaatlerin dengesiz biçimde büyümeleri ve siyasal, iktisadi alandan güç devşirmeleri bir süre sonra safi, sufi ve samimi amaçlarla dine, diyanete hizmet etmek üzere yola çıkan insanları da yoldan çıkarabilmektedir. Baş döndürücü bir gücü elinde tutmanın verdiği kibir, kendisinden olmayanı ötekileştirme, gazetesine, şirketine, televizyonuna, dergisine sokmama gibi hastalıklara da meydan verebilmektedir. Muhalif ve eleştirel duran aydınların, yazarların yaşadıkları zulüm tam da böyle bir şeydir. İktidarı ve cemaatleri politik duruşları ve tercihleri bakımından eleştirmeye kalkan kimseler müthiş bir dışlanma ve yeryüzünün lanetlisi ilan edilme ile karşı karşıyadırlar. Oysa Müslümanlar kendi içlerinde farklı seslere tahammül edebilmeyi içselleştirmiş olmalıydılar. Peygamberin halifesini hutbede eleştirebilen bir ümmet ve cemaat anlayışından, liderini göklere çıkaran, tartışılmaz, eleştirilmez kabul eden bir anlayışa evrilmiş bulunduğumuzdan olsa gerek kimsenin kimseye tahammülü kalmamıştır. Bu tahammülsüzlük ise vahdetle değil, parçalanma ve zilletle sonuçlanacaktır. Şimdiden hayırlı olsun!

 

 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu mesajı " KOMPLO TEORİLERİ " grubuna üye olduğunuz için aldınız:

Bu gruba posta göndermek için ,
e-KomploTeorileri@googlegroups.com
adresini kullanınız...

Daha fazla seçenek için,
http://groups.google.com/group/e-KomploTeorileri?hl=tr adresinden bu grubu ziyaret edebilirsiniz...
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.