Kurtulmuş: Batı bitti


SP lideri Prof. Numan Kurtulmuş: “Son yaşanan kriz, uygarlık krizidir. Yani üç asırdır dünyada, kurumlarıyla, düşünceleriyle, değerleriyle, paradigmalarıyla hakim olan modern Batı uygarlığı bir çöküş ve çözülmeye geçmiştir. Batı bitmiştir.”

Vakit'e konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, özgürlükler ve sivil anayasa konusunda önemli değerlendirmelerde bulundu. Başörtüsü meselesinin bir inanç özgürlüğü meselesi ve insan hakkı ihlali olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, gündeme dair de önemli açıklamalar yaptı.

BU VATAN HEPİMİZİN
- Son dönemlerde en çok konuşulan ve tartışılan Kürt meselesiyle ilgili değişik çözüm önerileri gündeme getiriliyor. Sizin bu konudaki düşünceniz ve yaklaşımınız nedir?

- Biz bu topraklarda asırlardır birlikte yaşıyoruz. Biz bu toprakların çocukları, Türkler, Kürtler, Araplar sadece Türkiye sınırları içerisinde değil, bu bölgede yaşayan insanların İslam kardeşliği şuurunda olması gerektiğini düşünüyoruz. Kendi sorunlarımızı kendimiz çözme şuuru ve düşüncesinde olmamız lazım. Bu bölgede böl-parçala-yönet projesi üzerinde duruldu. Şimdilerde Amerika tarafından yönet projesi yürütülmek istenmektedir. Sanki bu bölgeleri yönetmek bu ülke insanlarının başaramayacakları meselelermiş gibi dışarıdan gelenler, burayla ilgisi olmayanlar bu ülkelerin yönetiminde etkili olabilirler gibi bir psikoloji ortaya çıkıyor. Benim üzerinde durduğum konu budur. Yani başkalarını karıştırmadan biz kendi meselelerimizi kendi aramızda çözebiliriz. Biz böyle bir imkana sahibiz, böyle bir geçmişe sahibiz. Aynı inancın, aynı medeniyetin paydaşıyız. Biz aynı bölgede asırlarca birlikte kavgasız, hoşgörüyle, insanca, husumetsiz bir arada yaşamayı başarmışız. Coğrafyayı paylaşmışız, imkanlarımızı paylaşmışız. Şimdi bu psikolojiye yeniden sahip olmamız lazım. Türkiye hepimizin vatanıdır. Türkiye Kürtlerinde, Türklerinde, Alevilerinde, Sünnilerinde vatanıdır. Burası bizim medeniyet bölgemizdir. Dil ucuyla değil gerçekten samimi bir şekilde, samimi bir kardeşlik duygusuyla çözemeyeceğimiz problem yoktur. Çözüm olarak İslam kardeşliğinin önemli olduğuna inanıyoruz.

ERDOĞAN'IN DAVOS ÇIKIŞI
- Sayın Erdoğan'a Üstün Cesaret Ödülü veren think thank kuruluşu, Davos çıkışından sonra Erdoğan'ın büyük Osmanlı'yı yeniden inşa etmek istediğini iddia ederek Erdoğan aleyhinde bildiri yayınladı, bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Biz Sayın Erdoğan'ın Davos çıkışından birkaç saat sonra yayınladığımız bir bildiriyle o çıkışın fevkalade olumlu olduğunu ve desteklediğimizi ifade ettik. Ve Türkiye'deki milletimizin ve özellikle İslam dünyasındaki Müslümanların hissiyatına tercüman olunduğunu belirttik. İsrail'in Gazze'deki insanlık dışı baskısı hala devam ediyor. Sayın Başbakan'ın Davos çıkışı Gazze için Türk kamuoyunun verdiği tepkinin doğal sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Biz onun için bunu tebrik ettik. Ancak Davos'ta ne kadar ciddi bir çıkış yapılmış ve Türkiye bir prestij sağlamışsa hemen toplantının akabinde ve yarım saat sonrasından başlayarak gelişen hükümetin tutumu bir o kadar bizim açımızdan olumsuzdur. Önce Sayın Başbakan ‘Aman kimse telaşlanmasın, biz aslında Peres'e fırça atmadık. Biz moderatöre fırça attık' manasına gelen sözleri, üç-dört bakanın, Sayın Cemil Çiçek'in ve Sayın Vecdi Gönül'ün ‘İsrail'le olan stratejik ortaklığımız artarak devam edecektir' demeleri zaten Tayyip beyin oradaki çıkışını tiyatral bir çıkış haline getiriyor. Yani hepimizin yüreğine su serpen ancak sonucu olmayan bir imaj çalışması olarak algılanmıştır. Bunun bir imaj çalışmasından öte realiteye dönüşmesi, hükümetin bütün üyelerinin ve Sayın Başbakan'ın ondan sonraki süreçte İsrail saldırganlığı karşısında kararlı bir şekilde durmasıyla mümkün olurdu. Ne yazık ki bu ortaya konulamamıştır. Davos'ta oluşturulan imaj ne kadar doğru, ne kadar haklı, ne kadar pozitif bir imaj ise ondan sonra ortaya konulan İsrail yanlısı politikalar o kadar yanlış politikalardır.

KABİNE DEĞİŞİKLİĞİ
- SP, son seçimlerde aldığı oy oranıyla dikkat çeken partilerdendi. Hatta kabinede yapılan son köklü revizyonda SP'nin aldığı oy oranının etkili olduğunu ifade ettiniz. Burada AK Parti ve SP'nin bir yerde aynı tabandan oy alan partiler olması hasebiyle tırnak içinde AK Parti tarafından yapılan “atraksiyonlar” sizin durumunuzu etkilemez mi?

- Etkilemeyeceği kanaatindeyim. Çünkü 26 Ekim 2008'de benim genel başkan seçildiğim büyük kongrede dedim ki: Bugünden itibaren fiili olarak Türkiye'nin ana muhalefet partisi Saadet Partisi'dir. Ve dediğim gibi bugün Saadet Partisi ana muhalefet görevi icra ediyor. Saadet Partisi bu seçimlerde yüzde 5,2 oy aldı ama Saadet Partisi'nin etkisi bu oy oranından çok daha fazladır. Bu seçimler Saadet Partisi'nin çok önemli bir aktör olduğunu ortaya çıkardı. Hep şunu söylüyorum: Yüzde 5 oy aldık, ancak sanki yüzde 50 oy almış gibi toplumda bunun bir karşılığı oldu. Saadet Partisi aldığı oydan çok taşıdığı potansiyel bakımından dikkatle ve ilgiyle izlenir oldu. Bu da iktidar partisini bundan sonra atacağı adımları daha dikkatli atmaya zorluyor... Bunun farkındayım. Bazı analizlerde kabinedeki değişikliğin SP'nin seçim sonuçlarına göre yapıldığı belirtiliyor. Ben de bu düşünceye katılıyorum. Kabinede yeni görev alan arkadaşlara, milletin hayrına olacak çalışmalarında başarılar dileriz. Milletin aleyhine olacak her türlü çalışmalarına da engel olmak için bütün gücümüzle gayret sarf ederiz. Saadet Partisi bu seçimde geniş kitlelere oy veren toplumsal kesimlerin vicdani sesi oldu.

“BATI BİTTİ, İSLAM DÜNYASINA YÖNELİNMELİ”
- Saadet Partisi'nin İslam dünyası ile ilişkileri ne düzeyde?

- Defalarca söyledim: Şu son yaşadığımız kriz sadece ekonomik kriz ya da politik kriz değil, sadece kültürel bir kriz değil. Bu bir uygarlık krizidir. Bir medeniyet krizidir... Yani üç asırdır dünyada, kurumlarıyla, düşünceleriyle, değerleriyle, paradigmalarıyla hakim olan modern Batı uygarlığı bir çöküş ve çözülmeye geçmiştir. Tamamen bireyselliği ön plana çıkaran, tamamen faydacılığı ön planda tutan; dayanışmanın, dostluğun, vefanın, diğerkamlığın, sosyalleşmenin, insanların paylaşmasının hiç söz konusu olmadığı bir dünya inşa edilmiştir. Bu dünyanın geldiği yer dünyada mutlak bir çifte standart, açlık, kıtlık, gelir dağılımı eşitsizliği, diğer taraftan çıkan savaşlar, katliamlar, baskılar, öteki taraftan da çözülen iç değerler itibariyle dağılan toplumsal yapılar... Dolayısıyla bugün modern Batı dünyası dünyada bu bolluğu, refahı, adaleti sağlayamadığı için kendi içerisinde de -evet, teknolojik gelişmesi var, kişi başına düşen milli gelir artıyor ama- dengesizlikler, iç çatışmaları, çelişkileri ve çözülmeleri yaşıyor. Bu herhangi bir hükümetin yanlış politikalarıyla ifade edilecek şeyler değil. Hakim olan paradigmanın temellerinin yanlış olduğuyla ifade edilecek bir şeydir. Bu anlamda deniz bitmiştir. Artık modern Batının dünyaya söyleyeceği herhangi bir sözü kalmamıştır. Burada alternatif medeniyet projesi için İslam dünyasına çok büyük iş düşüyor. Amerika'nın arka sokaklarında insanlar açlıktan kıtlıktan kırılıyorlar. İslam dünyasının bir gücü var, buna ilaveten İslam dünyasının Fas'tan Endonezya'ya, Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar dünyanın tam orta noktasında ağırlıklı olarak bulunuyor. İslam dünyası insan kaynaklarını bir araya getirebilmeli, ortak çalışma alanlarını geliştirebilmeli, kendi fiziki potansiyellerini de, altyapısını, ticaretini, hammaddesini, üretim girdilerinde ciddi bir şekilde kullanabilecek bir konsültasyona ihtiyaç var.

Seçim öncesi iktidara hazırlık kongresi yapacağız
- Seçim sonuçları ve çalışmalarınız Anadolu'daki teşkilatlarınızda nasıl karşılık buluyor ve nasıl değerlendiriliyor?

- Kongrenin hemen akabinde teşkilatlarımızda yüksek bir motivasyon ortaya çıktı. İnsanlar inandılar, teşkilat mensuplarımız itibar görmeye başladılar, yukarıya doğru bir eğilim başladı. Seçim sonuçları da teşkilatımıza güven getirdi. Şimdi teşkilatlarımızda eksikliklerimizi gözden geçiriyoruz ve bunları kuvvetlendiriyoruz. Halkla ilişkiler alanında toplumun çok geniş kesimlerinde sivil toplum kuruluşlarına, meslek gruplarına daha rahat ulaşabilecek bir halkla ilişkiler çalışması yürütüyoruz. Yeni siyasal iletişim tekniklerini kullanarak ciddi bir tanıtım atağına başlıyoruz. Bunları ciddi raporlar haline getireceğiz. Bunları da sadece Saadet Partililerle kapalı kapılar ardında değil, kamuoyuna açık ihtisas sahibi uzmanlarla konsültasyonu sağlayacak çalışmaların içerisinde olacağız ve inşallah nasıl geçtiğimiz dönemde atılım ve açılım kongresi yaptıysak, genel seçimler öncesi ‘iktidara hazırlık kongresi' diyeceğimiz geniş kitleleri temsil edecek iktidara yürüyüş kongresini gerçekleştireceğiz.

Sivil Anayasa için tam vakti
- Bahsettiğiniz ‘kurucu meclis' için bir seçim gerekli tabii?

- Evet, bir erken seçim yapılmalı. Bu tıkanıklığı aşmak için tek çare bu. Bir kurucu meclis oluşturulacak. Bu hükümetin yapacağı şeyler tamamen bitmemiştir. Yapacağı şey milletin beklentilerini akamete uğratmadan sorunlara çözüm bulmaktır. Bunun yolu da kurucu meclis için erken seçim yapmaktır. Birtakım kısır çekişmelere girilerek, ‘Efendim cumhurbaşkanının görev süresi 7 yıl mı, 5 yıl mı; hükümetin görevi 5 yıl mı, 4 yıl mı?' 5 yıl olsa n'olur, 4 yıl olsa n'olur? Siz siyasal sistem üzerindeki anti demokratik uygulamaları çözmedikten sonra sizin böyle tartışmanızın hiçbir anlamı kalmaz. Ben hiçbir zaman niyetlere bakmam, uygulamalara bakıyorum. Hükümet bu tartışmaları sürdürecek. Benim korkum, bir ya da iki maddeye -öyle görünüyor ki- CHP ve MHP şimdiden ‘olmaz' diyor. Ve yine bir tıkanıklık oluşacak ve Anayasa Mahkemesi'ne götürülecek. Referandum olacak, aynen 22 Temmuz 2007 seçimlerinde olduğu gibi cumhurbaşkanlığı seçimlerini genel seçimlerde bir sıçrama tahtası olarak gündeme getirdiyse burada da anayasayla ilgili değişikliği referanduma götürerek belki önümüzdeki genel seçimlerde kendisine bir alan kazanmak isteyecektir. Bunu bir öngörü olarak söylüyorum. Diyorum ki: Kardeşim Türkiye uzun yıllardır ilk sefer sivil demokratik bir anayasa yapmaya bu kadar yakınlaştı. Anayasa yapmak siyasal iklim meselesidir. Şu anda Türkiye'de bu siyasal iklim var, herkes 1980 ihtilal anayasasından yaka silkiyor. Herkes bunu vesayet anayasası olarak kabul ediyor. Neredeyse bütün partilerin parti programlarında bunların kaldırılacağı yazıyor ve millet de doğru bularak bu şekilde oy veriyor. Bu iş başka bir bahara ertelenemez. Başka bir bahara tehir edilemez. Eğer böyle yapılırsa millete karşı çok büyük haksızlık yapılmış olur. Milletin verdiği emanet korunamamış olur. Demokrasinin önemli yönlerinden biri de her oyun bir emanet oluşudur.

Başörtüsünün önünü tamamen tıkadılar
Ve Türkiye'de başörtüsüyle ilgili durum kördüğüm haline gelmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararıyla birlikte, durum içinden çıkılmaz bir hal alarak kördüğüm haline gelmiştir. Yani herhangi bir düzenleme bundan sonra Anayasa Mahkemesi'nden dönebilir. Onun için derhal referanduma gidilerek varsa bir anti demokratik gölgeler, onlar da tamamen ortadan kaldırılmalıdır.

- Ülkemizde özgürlükler, katsayı ve başörtüsü sorunu hala kanayan bir yara, bu noktada hükümete bir tavsiye ve çözüm öneriniz var mı?

- Bunlar muhafazakar kesimin önemli talepleridir zaten. 2002 seçimlerinde hükümetin iktidara gelmezden evvel söz verdiği konulardan birkaçıdır. Ve bunlar hükümet protokolüne de yansımıştır. Şimdi buradaki sorun -biz seçim meydanlarında bunu söyledik- iktidar olmakla muktedir olmak arasında fark bulunmasıdır. Millet oy veriyor, milletin yapacağı şey oy vermek. Bu millet Adalet ve Kalkınma Partisi'ne, belki iktidardaki arkadaşların bile tahminlerinin çok üzerinde bir oy vermiştir. Bu verdikleri oyun temel gerekçesi Türkiye'de mevcut statükoyu değiştirecek bir fikriyata sahip olduğu inancıdır. Geniş kitlelerin özgürlüğünün genişleyeceği inancıdır. Ve özellikle 2007'de verilen oyların altındaki temel gerekçe yeni, özgür, demokratik bir anayasanın yapılabilmesidir. Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi'nin önünde Türkiye'de siyasi ve hukuki bir reform sürecine öncülük etme vazifesi duruyor. Ne yazık ki 2002 yılından beri milletin değişim ve reform isteğine karşı Adalet ve Kalkınma Partisi statükoya yakın duran bir hükümet haline gelmiştir. Zaman zaman bunlar çok geniş şekilde de tenkit edildi. Dolayısıyla burada ‘Efendim bize yaptırmıyorlar' deniliyor. Kim yaptırmıyor? Millet yüzde 47 oy vermiş. ‘Yapılan çalışmalar Anayasa Mahkemesi'nden döner' deniliyor. Onu da çözmek için bir kurucu meclis kurulmalıdır. Ve bu meclisin görevi anayasa yapmak olacaktır. Ve derhal referanduma gidilerek varsa bir anti demokratik gölgeler, onlar da tamamen ortadan kaldırılmalıdır. Ve Türkiye'de başörtüsüyle ilgili durum kördüğüm haline gelmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararıyla birlikte durum içinden çıkılmaz bir hal alarak kördüğüm haline gelmiştir. Yani herhangi bir düzenleme bundan sonra Anayasa Mahkemesi'nden dönebilir. Onu önlemenin yolu da Anayasayı yapıcı bir meclisin... Bakın bu zamana kadar olan kurucu meclisler ihtilal sonrası oluşturulmuş meclistir. Tam tersine millet tarafından seçilmiş bir kurucu meclis olacak ve tek işi anayasa yapmak olacak ve de derhal referanduma götürülecek. Kurucu meclis derken bunu anayasa komisyonu gibi düşünün.

SP lideri Kurtulmuş, Haber Koordinatörümüz Yener Dönmez'e “Biz bu topraklarda asırlardır birlikte yaşıyoruz. Türkler, Kürtler, Araplar ve tüm diğer unsurlarla birlikte bu toprağın çocukları olarak kardeşçe yaşamalıyız. Kendi sorunlarımızı kendimiz çözme şuuru ve düşüncesinde olmamız lazım” diye konuştu.

VAKİT

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.