Günümüzde artık pek rastlanmayan bir terim olan `Sömürgecilik` terimi özellikle Batı Avrupa yazarları tarafından nerede ise artık hiç kullanılmamaktadır. Bazı yazılarda `emperyalizm` ile eş anlamlı olarak kullanılsa da sanki sömürgecilik hiç olmamış gibi , bu kavram artık bir kenara bırakılarak unutulmuş görünmektedir.
Sömürgeci Devletler olarak nitelediğimiz devletler dün ,Osmanlı Devletinin topraklarını parçalamak istemiş ve bu amaçla acımasız ve caniyane yöntemlere başvurmuşlardır, Bahsettğimiz bu devletler kendi sömürgecilik çıkarları için savaşlar yapan,yakan yıkan ve yokeden barbar batı devletleridir.Belli başlı sömürgeci Devletleri anmamız gerekir ise;İngiltere, Holanda, Belçika, Fransa, Avusturya, İspanya, Portekiz, İtalya, ABD ve Rusya ve 19 ncu yüzyılda tosunlaşan ve gecikme ile pastadan pay koparan Almanya`dır.
Yeni Sömürgeciliğin değişik versiyonlarına şahit olduğumuz Asya Kıtası ve bu büyük kıtanın üzerinde kurulu özellikle Müslüman Devletler-halkların hedefte olması ve bu devletlerde yaşanılan işgal,katliam sürecinin ardından yaşanılanların çoğunlukla sömürülmemeye karşı direnen anti-emperyalist bir Halk direnişine dönüşmesi bizleri kendi topraklarımızdan başlayarak yeniden tam bağımsız ve güçlü bir devlet olabilmek için çalışmaya ve buna uygun bize ait söylemlerle harekete geçmeye zorlamaktadır.
Bugün Hedef Asyanın Doğal Kaynakları
Yazımıza başlarken ABDnin yeni yüzü Obama'nın yeni bir sömürgecilik anlayışını uygulama yolunda ilk hedefinin ASYA kıtası olduğunu belirtmiştik.Abd ile birlikte yukarıda saydığımız sömürgeci güçlerin ikamet ettiği Avrupa kıtasının dolayısı ile Hristiyan Medeniyetine ev sahipliği yapan bu devletlerin ihtiyacı olan enerji ve doğal kaynakların Asya topraklarında bulunması bu kemirgenleri yeniden Asya'ya yönlendirmiş ve bu ihtiyaçlarının karşılanması yolunda ilk hamle Afganistan olmuş ve sonrasında da Irak işgal edilerek yeni paylaşım savaşı başlatılmıştı.
Bu yeni süreçte Orta Asya bölgesi ve buradaki ülkelere (Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan) ilişkin olarak Amerikan hükümetlerinin izlediği politikalar ABD nin yeni stratejisini belirlerken söz konusu politikaların oluşumuna etki eden faktörler ile ABD ve bölge ülkeleri arasındaki işbirliğine yansıyan temel eğilimler de ABD tarafından yeniden inceleme altına alınmıştır.Orta Asya bölgesinin ABD"nin hayati çıkarları arasında yer almaya başladığı Soğuk Savaş sonrası dönemde ise Amerikan dış politika önceliklerinde değişim sürecinin obama ile başlatılması yeni sömürgecilik ile bölgede yer edinmek isteyen ABD nin çalışmalarının önemli bir boyutunu teşkil ediyor.
1990 'da Sovyet Rusya'nın dağılmasından sonra bağımsızlığa kavuşan Asya’daki yeni devletler, Arap Denizi, Hint Okyanusu, Akdeniz ve Çin’e açılmanın yollarını aramaya başladıklarında, Hazar Denizi ile Orta Asya’nın Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan ve Özbekistan’ı kapsayan bölgede bulunan enerji kaynaklarının önemi de aslında anlaşılmıştı.
ABD, 1990’lı yılların başında, Hazar petrollerinin rezervlerini 100-150 milyar varil olarak hesaplamıştı, ancak daha sonra bu tahminin abartılı olduğu bunun 50 milyar varil olabileceği tahmin edilmiş Orta Asya topraklarındaki kesin olan rezervin de 30 milyar varil civarında olduğu tahmin edilmişti.
1990 sonrası dönemde ise büyük devletlerin Hazar’daki petrol kavgaları ve nüfuz kurma faaliyetleri aslında bir yönü ile 1920’li yıllardaki Orta Doğu’nun durumuna benzetilebilir. Fakat günümüzdeki Orta Asya, veyahut Türkistan havzasının Bugün birbirleriyle çelişen ve sömürmek için çekişen devletlerin bu topraklarda ki çıkarları açısından bakıldığında 1920’ler de ki ortadoğu'ya kıyasla çok daha büyük bir karmaşayı da temsil eden bölge için çok boyutlu paylaşım savaşına adım adım yaklaşılmaktadır.Yani tam anlamı ile Enerji kaynaklarının kim tarafından sömürüleceği hususunda büyük bir kapışma veya büyük bir savaş alanı olarak ASYA kıtası karşımıza çıkıyor.
Afganistan ve Pakistan ya da Asyanın iki Önemli Kardeş Savaşçı Halkı
Stratejik önemi nedeniyle bir asırdan fazla süredir adeta çeşitli aktörlerin satranç tahtası haline gelmiş olan Afganistan’da savaş oyunu devam ediyor.İlk etapta belirtmek isteriz ki, Bu sonucu belli olan oyunu ABD elebaşılığındaki emperyalizmin kazanmadığı/kazanamayacağı da açık.
Nitekim ABD’nin yeni başkanı Barack Obama’da verdiği ilk demeçte fiili durumu kabul ile en kısa zamanda Afganistan’a Iraktan 17.000 kişilik askeri birlik kaydırılacağını ve“muharip birlik” verilmesi için NATO’daki ortaklarıyla görüşeceğini söyledi. Ne var ki takviye asker göndererek Bush’un askeri stratejisini Afganistan’da daha yüksek bir düzeye tırmandırma girişiminin başarı şansının da düşük olacağı geçmişteki örneklere dayanarak askeri uzmanlarca ifade edilmekte. Çünkü Büyük İskender’den bu yana İngilizler ve Ruslar dahil hiçbir askeri güç bu ülkeyi tam olarak kontrol altına alamadı. Afganistanda ki Savaş aslında Abd için bir varolmaya da yokolma mücadelesine dönüşmüş durumdadır.Velhasıl Afganistan sınırları içerisinde değil bütünü ile Asya Kıtasına yayılan bir savaştan bahsediyoruz.Afganistanda ki işgal için ABD bugün Türkistanda ki devletlere askeri üsler için adeta yalvarır duruma gelmiştir.Tabi burada Rusya'nın rolünün ne olduğu da tartışılmalı ve Rusya'nın Afganistan politikası önemle takip edilmelidir.Rusya bir yandan Nato karşıtı bir Güç Birliğini Türkistan devletleri ile kurarken diğer taraftanda Afganistan'da Nato ile bir işbirliğine gitme planlarını düşünebilmektedir.Putin ile birlikte süper güç olma yolunda ilerleyen Rusya mevcut konjonktürde ABD elebaşılığındaki emperyalizmin Orta Asya’da sürdürülmemesi çizgisinde politika izlemektedir. Rusya bir taraftan Afganistan’da gelişebilecek radikal İslami olarak tanımladığı hareketlerin kendi egemenlik alanında gördüğü Orta Asya Müslüman cumhuriyetlerini etkilememesi için ABD’nin Afganistan’daki varlığına ses çıkaramazken diğer yandan ABD’nin Afganistan’da başarılı olamaması için de satranç oyununda rol almakta. Nitekim Rusya’nın bir taraftan Karzai rejimine askeri malzeme satarken diğer yandan Hikmetyar, Taliban ve El Kaide’ye Orta Asya ülkeleri aracılığıyla silah ve patlayıcı madde sağladığı da askeri uzmanlarca ifade edilmekte. Rusyanın ekonomik kriz ile birlikte içerisinde bulunduğu durumuda görmek durumundayız.ABD ile Taliban İstiklal Savaşçılarına karşı aynı paralelde görüşleri olan Rusya ve bir yönü ile de Asyada ki güç odaklarından bir tarafı temsil eden Rusya'nın içerisinde bulunduğu bu çelişkili ortam bile ABD ile olan rekabetini gizlemeye yetmemektedir.
Pakistan cephesinde ise yine aynı senaryolar ile Asya Hakimiyetine gitmek isteyen ve savaşın en büyük aktörü olan ABD, İslam ülkesi olan ve süreç ilerledikçe İslami hareketlerin daha da güç kazandığı Pakistan’ın nükleer gücünü kontrol altına almak adına bu ülkeyi Afganistan’daki savaşın içine çekerek müdahalenin koşullarını hazırlamak istiyor. Böylece stratejik konuma sahip Pakistan’ı güçsüz kılıp gerekirse parçalayarak nükleer gücünü kontrol altına almayı hesaplıyor.
Sonuç olarak; ABD-Rusya arasında Orta Asya’da Afganistan-Pakistan merkezli bir rekabet sürecinin Obama döneminde de ivme kazanarak artacağı anlaşılmaktadır. Rusya-ABD ilişkilerinin kritik bir dönemden geçtiği de göz önüne alındığında Afganistan’daki gelişmeler iki ülke ilişkilerinin seyrini de belirlemede önemli bir kilometre taşını ifade etmektedir. ABD’nin bölgede güç kaybetmeye ve Afganistan’da NATO’nun başarısız olmaya devam etmesi, Rusya’nın Afganistan’a müdahil olacağı NATO ile de yakınlaşma sürecine gireceğine işaret etmektedir.Söylediklerimiz bu şekilde gerçekleşirse Afganistan İstiklal savaşının da yeni bir sürece gireceği ve Bölgenin bütünü ile savaş alanına döneceği kuşkusuz tartışılmaz olacaktır.Ancak Taliban'ın swatta uyguladığı şeriat kanunları bile bölge insanının sempatisini yeniden Talibana çevirmesine yetmiş gözükmektedir.Dolayısı ile ABD ve müttefiklerinin Afganistan ile Pakistan denkleminde bir süreliğine savaşı kızıştırarak yeni katliamlara girişmesine de şahit olacağız.Aslında ABD ve diğer Batılı sömürgecilerin geçmişteki Asya politikaları da hep mevcut hakimiyetlerini koruma ve bölgeyi kontrol altında tutmaya yönelikti.Misal İngilizlerin Hindistanda ki hakimiyetleri şu anda bile sürmekte olup eskiden koloniler vs. isimlerle anılan topluluklar bugün ise müttefiklik ismi altında gösterilerek yeni sömürgecilik anlayışının tezahürleri sergileniyor.
“İyi ama Pakistan`daki sorunun üstesinden nasıl geleceksiniz?”
Richard Holbrooke bunu net cevaplıyor:
“Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Birleşmiş Milletler ve bölgede nüfuzu olan diğer ülkelerin harekete geçmesi lâzım. Bu ülkelerin nüfuzu geçmişte iyi kullanılmamıştı ama şimdi doğru biçimde kullanılır umuyorum. Çünkü Pakistanlıları, bu sorunla başa çıkmaya ikna etmemiz gerekiyor.”
“Kimileri Amerika Birleşik Devletleri`nin Afganistan`daki hedeflerini daralttığını ileri sürüyor. O yüzden, şimdi, gerçeklere bakalım diyorum. Daha çok asker, daha çok kaynak, daha yüksek düzeyde ilgi. Gereksinim duyulanlar bunlar. Geçmişte bunlar hep ihmal edildi. Bu sorunun üzerinde odaklaşacağız
Yukarıda ki açıklamalar Obama'nın bölgedeki özel temsilcisi Richard Holbrooke'un ve yeni sömürgeci anlayış ile Asya'ya yönelen ABD 'nin Afganistan ve Pakistan denklemindeki politikası üzerine BBC ye verdiği röportajdan alınmıştır.
Bu bağlamda Holbrooke'un açıklamalarından yola çıkarak şu sonuca varmamız kaçınılmaz Afganistan ve Pakistan için Irak benzeri bir senaryo veyahut ondan daha uzun süreli bir kuşatma gerçekleştirilmeye zemin hazırlanıyor.Obamanın Türkiye'ye yapacağı ziyareti bu noktada hatırlatmanın tamda yeri olacağını düşündüğümüzden akıllara gelen ilk sorumuzda şu olmaktadır.Türkiye'ye son derece yakınlaşan ve sevgi gösterilerinde bulunan Obama'lı ABD ilk ziyaretini gerçekleştireceği ülke olarak neden Türkiye'yi seçti?
Başbakan Tayyip Erdoğan`ın dış politika başdanışmanı Ahmet Davutoğlu ABD de yaptığı bir açıklama'da bir gazetecinin `Türkiye`ye yeni görev verilecek mi?` diye sorması üzerine Davutoğlu, `Bize kimse görev veremez. Biz tarihi olarak üstlendiğimiz rolü yerine getiririz` diye konuşmuştu.
Tarihi olarak üslenilen rol nedir?
Bize ait olan toprakları sömürme gayesi ile gelecek olan ABD'yi Asya'nın kapısından yani Anadolu'dan sokmamaktır.Anadolu Büyük Asya İstiklal Savaşının genel komutanlık merkezidir.Ve Tarihi Rolleri gereği'de bu savaşa öncülük edecek tek ve yegane güç merkezidir.Bu yolda Afganistan ve Pakistan cephesinde verilen İstiklal Savaşçılarının yanında yer alarak geçmişte bizim Kurtuluş Savaşımızda onlar nasıl destek verdi iseler bizde şu anda onların Kurtuluş Savaşının yanında yer alıp gerçekten tarihi bir rol'ü üstlenebiliriz.Türkiye Büyük Asya Savaşının en önemli tarafıdır.Tarihi Rolü gereği de Büyük Asya'nın tarafında olması gerekmektedir.
Ulu Hakanın dilinden Asya Politikası
Osmanlı Devleti’nin hasta adam olarak görüldüğü kritik dönemde, denge politikasını en iyi oynayan kişi olan II. Abdülhamid, halifelik müessesesinden nasıl istifade ettiğini ve Asya'da o günün sömürgecilerine karşı neler uyguladığını kendi ifadeleriyle şöyle anlatmaktadır;
“İngilizler Asya’da yüzelli milyon Müslüman'ı idareleri altında tutuyorlardı. Bu müslümanlar üzerinde hilafetin büyük nüfuzu vardı. Bunları bildiğim için, İngilizler'i kuşkulandırmadan, her ihtimale karşı seyyidler, şeyhler, dervişler gönderip Asya’daki Müslümanlar'ı hilafete mânen bağlamaya hususî itina gösteriyordum. Buharalı Şeyh Süleyman Efendi’nin Rusya’daki Müslümanlar arasında yaptığı hizmetleri bilhassa şükranla yâdederim. Bunun İngilizlerle münasebetlerimizde çok faydasını gördüm. Hindistan’daki umumî valileri, oradaki Müslümanlar'ın Osmanlı Devletiyle yakından ilgilendiklerini gördükçe, hükümetlerine, Osmanlılarla iyi geçinmelerini yazıyorlar ve böylece bizim işlerimiz bir nebze kolaylaşmış oluyordu.”
II. Abdülhamid’in bu politikasını kırmak isteyen İngilizler, Osmanlı halifesinin tesirini azaltmak için İslâm dünyası içinden başka bir halife seçtirme gayretlerine girdiler. Bu maksatla halkın arasına saldıkları, din adamı görünümlü ajanları ile yeni halife söylentileri yaymaya çalıştılar. Ayrıca Arapların ırkçılık damarlarını körükleyerek de bu parçalamayı hızlandırmayı sürdürdüler.
İngilizlerin bu sinsi faaliyetlerini sezen Sultan, Arap vilayetlerine özel statüler veriyor, Arap liderlerini taltif ediyordu. Bu topraklara yönelik yaptığı en mühim faaliyet ise hiç şüphesiz Hicaz Demiryolları Projesi'ydi. Bu proje tamamen bir Osmanlı teşebbüsü olup, Osmanlı mühendis ve teknisyenleri tarafından gerçekleştirilmiş, masrafların tamamı ise İslâm dünyasından toplanan yardımlardan karşılanmıştı. Hindistan, İran, Tunus, Cezayir, Fas, Türkistan, Sumatra, Java ve Malezya Müslümanları açılan yardım kampanyalarına katılmışlar, bilhassa Afganistan Sultanı Amir Han en büyük yardımı yapan şahıs olmuştu.Abdülhamid Han'ın o günkü şartları ile bugünde uygulanan senaryonun benzerlikler taşıdığı tartışılmaz.
Abdülhamid Han'ın bu politikası bile Osmanlının Asya Kıtasına hakim bir görüş ile o coğrafyada ki insanlara ulaştığının kanıtıdır. Asyanın Ruhuna ihanet edenlerle ,Gerçekten “Büyük Asya” için çalışanların yani Tarihi Rolden gerçekten bahsedenlerin remz şahsiyeti olan ,Abdülhamid Hanı bu vesile ilede rahmet ile anıyoruz.
AYLIK DERGİSİ/Tuncay AKSOY
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.