15 Haziran 2009

.:: KomploTeorileri ::. GİZLİ ORDU // ŞEBNEM ÖZBEK



 (W)SEBNEM ÖZBEK <sebnemenator@gmail.com>
 15 Haziran 2009 Pazartesi 16:04
 GİZLİ ORDU


Türkiye; II. Dünya Savaşı boyunca İ. İnönü'nün yoğun çabalarıyla tarafsız kalmayı başarmıştı. Tabi buna ne derece tarafsız denilir tam bilemiyorum. Çünkü resmi olarak tarafsız olan Türkiye; gayri resmi yollardan Sovyetlerde komünizm tehdidi altında bulunan Türki Cumhuriyetlere yardım için Nazi Almanya'sı ile birlikte çalışan bir kesimi görmezden geldi.

 

Türkiye her ne kadar tarafsız da olsa; Almanya'nın II. Dünya Savaşından galip çıkacağına endekslenmişti. Kafkaslarda komünizm yok edildikten sonra "Türk Turan Birliği" kurulacak ve esaret altında yaşadığı düşünülen Türkler; tek bir çatı altında birleştirilecekti. Öte yandan ismini ilk kez Cumhurbaşkanı İ. İnönü'ye yazdığı mektupla duyduğumuz bir kişi vardı ki, bu kişi mektubunda Türkiye'nin Almanya yanında savaşa girip Balkanları ilhak etmesini, Almanların Sovyetleri zayıflatmasının ardından da Kafkasları ele geçirmesini öneren Üsteğmen Alparslan Türkeş'ti.

 

Daniele Ganser'in "NATO'nun Gizli Orduları" isimli kitaptan öğrendiğimiz kadarıyla A. Türkeş'in ismini çok iyi bilen birileri daha vardı; Naziler. Avrupa'daki gizli örgütler üzerine en geniş araştırmayı yapan kişi olarak tanınan Ganser'e göre Naziler'in Türkiye'de II. Dünya Savaşı döneminde bağlantıda olduğu kişi Türkeş'ti.

 

"Atatürk ile aralarınızdaki en büyük fark" nedir sorusunu "Atatürk bir işte başarı şansını %10 olarak görürse o işe girerdi. Ben bir işte başarısızlık şansını %10 görürsem girmem" diye cevaplandıran İ. İnönü; II. Dünya Savaşına da aynı düşünce ile katılmamayı tercih etmişti. Bu nedenle gerek İngiltere'nin gerek Almanya'nın ve gerekse ülke içindeki savaş yanlısı toplulukların hiç birine olumlu yanıt vermedi.

 

II. Dünya Savaşı sonunda ortaya yeni bir savaş şekli çıkmıştı. Doğu Avrupa ülkelerinin komünizmi tercih etmesi, Amerika ile Sovyetler arasında "Soğuk Savaş" olarak adlandırılan yeni bir dönemin de kapılarını açtı. II. Dünya Savaşının ardından yükselişe geçen komünizm tehdidine karşı Amerika ve İngiltere; NATO üyesi ülkelerde CIA ve MI6 denetiminde gizli ordular oluşturdu.

 

Bu ülkeler şunlardı: İtalya, Fransa, Portekiz, İspanya, Danimarka, Yunanistan, Almanya, Norveç, İsveç, Finlandiya, Avusturya, İsviçre, Belçika ve Türkiye.

 

Amerika kendi gizli servisini de bu dönemde kurdu. İstihbarat çalışmalarını II. Dünya Savaşı da dahil OSS bürosu ile yapan Amerika, soğuk savaş ile başlayan yeni dönemde gerekirse örtülü operasyonlar yapacak üstün teknoloji ile donanmış CIA'i oluşturdu. İlginçtir CIA ve NATO'ya bağlı gizli orduların fikir babası; savaş sırasında Sovyet esirlerden işkence ile bilgi toplayan ve ardından Almanya'nın yenileceğini anlayıp bu bilgiler ile Amerika'ya teslim olan, Hitler'in beyin takımından Nazi subayı Reinhard Gehlen'dir.

 

Bugün gazetelere yansıdığı gibi NATO gizli ordularının tümünün ismi "Gladyo" değildir. Gladyo; İtalya'daki gizli yapılanmanın ismi. Örneğin Danimarka'dakinin ismi "Absalon" Fransa'dakinin "Rüzgar Gülü" Yunanistan'dakinin "Koyun Postu"

 

Türkiye'deki gizli ordunun kuruluş tarihi 27 Eylül 1952 olarak biliniyor. Bu gizli örgüt Türkiye'de "Özel Harekat Dairesi" ismiyle görev yaptı. Türkiye; komünist Sovyetler ile sınır komşusu olan tek NATO üyesi ülke olduğu için İngiltere ve Amerika tarafından diğer ülkelerdekine nazaran ÖHD'ye çok daha fazla önem verildi. Ağır kayıplar vererek Amerika'nın gözüne girdiğimiz Kore Savaşı sonrası A. Menderes; nihayet isteğini elde etmiş ve Türkiye'yi NATO'ya sokmuştu. NATO'ya üye olan her ülkenin ek protokole de imza atması gerekmekteydi. Bu ek protokole göre; olası bir Sovyet işgaline karşı ve ülke içindeki komünistlerle mücadele edecek gizli bir ordu veya örgütün kurulması peşinen kabul ediliyordu.

 

Türkiye'de bugün hala ÖHD'nin sadece askerlerin istek ve bilgisi dahilinde kurulduğuna dair yanlış ve yanlı bir kanı hakim. Oysa; Genel Kurmay Başkanlığına bağlı tüm daireler ihtiyaca göre Genel Kurmay Başkanlığının emriyle kurulurken; ÖHD, Milli Siyaset Kurulunun kararı doğrultusunda Milli Savunma Bakanlığının kararnamesi ile kurulmuştur. Yani ÖHD'nin kuruluş kararının altında dönemin; Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Milli Savunma Bakanı, İçişleri ve Adalet Bakanının da imzaları bulunmaktaydı.

 

Ülkemizde ÖHD iki unsurdan oluşturuldu. Birincisi asker unsuru. Askerler özellikle anti-komünist kişilerden seçildi. İkincisi ise sivil unsur ki bunlar da ÖHD tarafından sıkı bir eğitimden geçirilmiş farklı ideolojik kesimlerden kişilerdi.

 

Komünizm tehdidi ortadan kalkınca, ÖHD; 1994 yılında "Özel Kuvvetler" adıyla PKK ile mücadele için yeniden yapılandırıldı.

 

Soğuk savaşın başlaması ile Amerika; gerek silah gerekse ekonomi olarak Türkiye'yi yardıma boğdu. Bir yanda "Dinsiz" komünistler, diğer yanda "İslam'a önem veren" Amerikalılar. Türkiye böyle bir kandırmacanın sonunda kısa sürede amiyane tabirle Amerikanın kucağına oturdu. Türkiye'ye yapılan ilk maddi yardım; paranın nerede ve nasıl kullanılacağına Amerika'nın izin vermesi kaydıyla 1946 yılında 500 milyon dolar oldu. Ardından 1947 yılında soğuk savaşın; hammadde kaynaklarının olduğu bölgede gerçekleşecek güç savaşı olduğunu, Ortadoğu'daki güç dengesinin Amerika'dan yana olması için Türkiye'nin komünizmden uzak ve ulus devlet olarak hayatını devam ettirmesinin öneminin dile getirildiği meşhur "Truman Doktrini" hayata geçirildi. (Bugünün aksine Amerika o dönem Türkiye'nin ulus devlet yapısına önem veriyordu. Zira Sovyetler, küçük lokma haline gelmiş federasyon ya da eyaletleri daha kolay kendi saffına çekebilirdi. Bu nedenle günümüzde Sevr haritalarını burnumuza sokan Amerika; o gün için ulus devlet yapısının yanında yer alıyordu.) Bu doktrinle birlikte Amerikan askeri yardımları oluk gibi Türkiye'ye aktı. Söz konusu yardımdan Yunanistan'da yararlandı. Hatta komünist eğilimlerin Türkiye'ye nazaran daha güçlü olması nedeniyle Yunanistan'a, Türkiye'nin üç katı büyüklüğünde bir yardım yapıldı. Böylelikle Yunanistan ve Türkiye soğuk savaş nedeniyle silahlanma konusunda birbiriyle yarışan iki ülke haline getirildi.

 

Henüz NATO'ya girmemiş ve ÖHD'yi kurmamış Türkiye'de, komünizmle mücadele için belirlenen strateji; Türk Subayların Amerikan kamplarında gerilla eğitimi almasına dayalıydı. Özel harp eğitimi alacak ilk grup 16 kişiydi. Bu 16 kişinin arasında artık rütbesi Yüzbaşı olan A. Türkeş'te vardı. Aslında A. Türkeş; II. Dünya Savaşı bitiminde, daha sonra bir tarlada öldürülüş olarak bulunan solcu yazar Sabahattin Ali'nin, yazılarında hedef göstermesi nedeniyle Nihat Atsız'a açtığı davada Atsız'a destek olmak için izinsiz yürüyüş düzenlemek suçuyla hapse atılmıştı. 1944 yılındaki Turancılık olayları nedeniyle tutuklanan Türkeş; 1945 yılında cezasını çekip hapisten çıktı. Tam da Amerika ile ilişkilerin gittikçe güçlendiği, özel harp eğitimi alacak subayların belirlendiği 1947 yılında Askeri Yargıtay; Turancılık davasından ceza alan Subaylara af getirdi. Böylece af kararı ile orduya dönen Türkeş; Amerika'ya gidecek ilk grupta yerini aldı. 16 kişilik kadroda önemli bir isim daha  vardı: 12 Eylül darbesinden sonraki ilk seçimlerde K. Evren'in "Oy verin" diye işaret ettiği Milliyetçi Demokrasi Partisi Genel Başkanı Turgut Sunalp. Biri Başbakan Yardımcısı diğeri Parti Genel Başkanı olmuş bu iki isim Amerika'da komünizm karşıtı yoğun bir eğitimden geçerken, Türkiye'de aydınlar sırf solcu oldukları için fişleniyor, baskılara uğruyor, özellikle kamu görevlileri işlerinden uzaklaştırılıyor, sürgün ediliyordu.

 

Artık Türkiye İnönü dönemindeki denge politikasını bir kenara bırakmış ve Menderes iktidarıyla beraber Amerikan yanlısı ülkelerin yanında yer aldığını açıkça ilan etmişti. 

Amerika; bir yandan TSK'da Amerikan modelini oturtup Türk Subaylarını anti-komünist bir şekilde yetiştirirken, diğer yandan sivilleri; merkezi Amerika'da olan World Anti-Communist League birliğine bağlı Türkiye'deki "Komünizmle Mücadele" derneklerinde Amerikan hayranı ve komünist Sovyet düşmanı kişilere dönüştürüyordu.

 

NATO üyeliğimizin ardından oluşturulan ÖHD Amerika'ya giden 16 kişilik Subay ekibini; Türkiye'nin çeşitli yerlerinde açılan kamplarda, komünizmle mücadele için kullanılacak subayların eğitimi için görevlendirdi. Bu kamplarda sadece Türk Subayları eğitim vermiyordu. Aynı zamanda Amerikalı askerler de eğitmenlik yapıyordu. ÖHD içinde bir diğer grup ise sivil unsurlar üzerinde duruyor, olası bir Sovyet işgalinde özenle seçilen ve yetiştirilen sivilleri eğitiyordu. 1990 yılında Paris'te yayınlanan Intelligence Newsletter dergisi, ABD Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan bir raporu yayınladığında, Amerikalıların neden Türkiye'de sivil unsurlara en az askeri unsurlar kadar önem verdiğini de öğrenmiş oluyoruz: "Türkler politik anlamda güçlü milliyetçi ve anti-komünist duygulara sahipler. Kızıl Ordunun Türkler içerisinde varlık göstermesi; milliyetçi duyguların kabarmasına neden oluyor. Türkiye, gizli ordu kurulması ve bu orduda aşırı milliyetçi ve İslamcı sivillerin kullanılması için fazlasıyla uygun bir ülkedir."

 

NATO bünyesinde kurulan ve bugün ismi bir çok faili meçhulle ve hatta darbe öncesi dönemdeki karışıklıklarla birlikte anılan ÖHD, aynı zamanda Amerika'nın istek ve öncülüğünde Milli Amele Hizmeti (MAH) bünyesine de el atmıştır. Bugün MİT olarak bildiğimiz istihbarat teşkilatı MAH'da Amerika'nın kontrolüne geçmiş ve yeniden yapılandırılmış, bir çok çalışanı NATO bünyesinde anti-komünist eğitime tabi tutulmuştur. MAH'ın kuruluş aşamasında Almanya'dan yardım alındığı için Alman ekolü hakimken, NATO'nun el atmasıyla Amerikan ekolüne sahip bir kuruluşa dönüştürülmüş, hatta MAH Başkanı Naci Perkel; CIA ile uyumlu çalışamadığı için A. Menderes tarafından görevden alınmıştır. Artık MAH tamamen CIA güdümündedir. Hatta çalışanlarının maaşları bile CIA tarafından ödenmekte, tüm istihbarat dosyalarımız CIA tarafından kontrol edilmekte, MAH yıllık 1-1,5 milyon lira karşılığında ülkemizin tüm sırlarını CIA'e vermektedir. İşin ilginç yanı MAH, CIA güdümüne girdikten sonra o güne kadar milletvekillerinin telefonlarını dinleyip gerektiğinde kendilerine karşı kullanan A. Menderes'in telefonlarının; bu birim tarafından dinlendiği ortaya çıkmıştır. A. Menderes'le ilgili aşk dedikodularının kaynağı da CIA güdümüne giren MAH'tır. (MAH ile ilgili tüm bu bilgiler Yassıada Duruşmalarında ortaya çıkmıştır)

 

Bugün Türkiye'de NATO'ya bağlı gizli bir ordu olarak kurulan ve bilerek sadece TSK ile ilişkilendirilen bu yapılanmadan en çok şikayetçi olan dinci kesim, aslında Amerikan güdümlü darbelerin arkasında bulunan bu yapılanmanın mimarının; çok sevdikleri ve beğendikleri A. Menderes olduğunu, darbe öncesi dönemde sadece subayların değil aynı zamanda CIA tarafından kullanılan İslamcıların ve MAH'ın da bulunduğunu bilmiyor olduğu için mi tüm öfke ve nefretlerini Türk Ordusuna kusuyor anlamak zor.

 

ŞEBNEM ÖZBEK

15.06.2009



--
http://www.sebnemozbek.net/

YA YOLUNDA YÜRÜRÜZ...
YA BU UĞURDA ÖLÜRÜZ...

ŞEBNEM...


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu mesajı " KOMPLO TEORİLERİ " grubuna üye olduğunuz için aldınız:

Bu gruba posta göndermek için ,
e-KomploTeorileri@googlegroups.com
adresini kullanınız...

Daha fazla seçenek için,
http://groups.google.com/group/e-KomploTeorileri?hl=tr adresinden bu grubu ziyaret edebilirsiniz...
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.