(anadoluhaber) Geçmişe ve Cumhuriyete farklı bakışlar

Farklı gruplarda farklı yazışama arkadaşlarımızla farklı görüşlerimizi ortaya koyarak bazen tartışıyoruz.

Bu tartışmaların doğruyu aramak ve bulmak da yararlı olduğunu düşünüyorum.

Sayın XXXX XXXXX Bey

Konuya cevap ve yorumlarım sizin yazınızın satır aralarındadır.

 

Sayın Ahmet Doğan Şimşek;

Son savaşlarda şehit olmuş anne ve babanın çocuğu olarak, sizler bizden daha iyi bilirsiniz Dolmabahçe Sarayına çevrilmiş topların namlularını. Geldikleri gibi geri gittiklerini de iyi bilmeniz gerekir. Kitaplardan okuduklarınızın yanında büyüklerinizden dinledikleriniz de yararlı olmuştur sizlere.

 

Haklısınız. Kaderinin cilvesi gereği rahmetli annem çocuk yaşta Libya çöllerinden geri çekilen Osmanlı subay ve ailelerini taşıyan dört silah yüklü gemiden ayrı tek silahlı personel gemisinde babası ve ailesi ile sağ olarak İstanbul’a dönebilmişlerdir.

Ama içteki ihanetin bakım bahanesi ile Libya’yı tamamen silahtan arındırarak İtalyanlara devretmek için silahları yükledikleri gemilerimiz daha limandan ayrılır ayrılmaz hazırda bekleyen İtalyan donanması tarafından batırılıp tüm silah ve personeli ile imha edilmişlerdir. Libya’daki bizlere çok sadık yerel askerlerimizde silahsızlandırılarak İtalyan katliamına terk edilmiştir. Osmanlı paşası Şeyh Sunusi üç yüz kişi ile sıkıştırıldıkları çölde elinde ki Osmanlı paşası belgesini göstererek savaş esiri muamelesi görmek hakkı olduğunu söylemiş ve İtalyanlar kahkahalar atarak silahsız kalmış üç yüz kişilik Osmanlı yerel subay ve elitini çoluk çocukları ve kadınları ile birlikte kahkahalar atıp Osmanlı paşasıymış diye alay ederek şehit etmişlerdir.

Babası ile birlikte tayinle gittikleri Arnavutluk da (bunların öncelik ve sonralıklarını  yani önce neredelerdi bilmiyorum son olarak trakya da istanbul’a yakın bir yerde olmalılar ki Babası Çanakkale de şehit olduğunda derhal sonradan subay olacak olan kardeşi ve ablası ile Şehit çocukları okuluna aktarılmışlar. Bende sistemin o zamanlar herkes gibi ilgi ile dinlesem de ileride lazım olur diye sorular sormayan sorgulamayan biri olduğum için sormadım ve bilmiyorum. Ne ise Arnavutluk da iken devletimizi oyuna getiren suç işleyip yakalanmayan ve yerlerine masumların kurban edilmesine

Sebep olan devlete sızmış içindeki virüslü kesimlerden birileri subay kıyafeti giyerek Arnavut erkek çocuklarına tecavüz ederler. (Bu şekilde vatan haini devşirme yöntemi hala sauna çeteleri vs. ile devam etmekteydi şimdi bazı davalar yüzünden ara verilmiş olabilir) Bu tecavüzün duyulması üzerine Arnavutlar isyan eder ve pek çok Türk subayı ve ailesini öldürürler. Kalanlarda Arnavutluktan çekilmek zorunda kalır.

İç kavgalar çıkararak iktidar devşirenler daima bu gibi ama farklı yöntemlere başvurmuşlardır.

 

Dolayısıyla bizim, bırakın İstanbulu, bu topraklar üzerinden verilecek bir avuç yerimiz yoktur.

Kaldı ki, sizin hurafeleriniz örneğinden hareket edenler bugün o gizli güçlerle iç içe geçmiş şekilde, ülke topraklarını kiraya vermek, hatta satmak için gece yarısı kaptı kaçtı yasalar çıkartmakta usta olanlardır.  

 

Bu bahis ettiğim olaylar olurken de tıpkı sizin gibi bir karışverilecek toprağımız yok diyenlerin kuru ve boş lafları ile toprakları asıl yağmalatan kesimin yanında yer aldıklarını biliyoruz. Çünkü o günlerde ükeyi artık padişah değil CHP nin babası İttihad ve terakki yönetiyor ve tüm devlet erkanını kendilerinden olanlardan atayarak Sarıkamışta doksan bin mısırda yüz on beş bin civarı askeri farklı cephelerdeki diğer askerlerimiz (2,5 milyon civarında olduğu söyleniyor) merkezdeki paşalarımız ve onlara bağlı erkan düşmana satıyor ve tüm bu işlerden de artık adından başka yetkisi kalmamış padişahı ve ona sadık olan vatanseverleri suçluyorlardı. Devletler ve siyaset oyununda işler böyledir. Süngü değil oyun kazanır. Suçlular yargıç vatanseverler hain ilan edilir. İş bu raddeye geldi mi ihanete karışanların tek çaresi vardır. Devrisabık yaratmak. Bu yüzden ben o gün içi yanmamış olanların bu günde Allah korusun toprak kaybetmeye başlarsak Kürtler bizi arkadan vurduydu. Lazlardan zaten adam olmazdı demeye başlayacaklarını hepimiz biliyoruz.

       

Bu ülkenin Atatürk ve İnönü dönemlerindeki dik duruşu, ekonomik ve kültürel anlamdaki kalkınma hamleleri sonunda bizler özgürlüğün de, demokrasinin de, çağdaşlığın da, kültürün de tadını almış bir ulus olduk. Ancak onların dönemlerinin kısa olması ve sizlerin Menderes’den başlayarak ABD güdümünde eğitimler alarak yetişmiş olmanız bugün sizin çok bilmeniz gerekenler karşısında dahi yanlış analizler yapmanıza neden oluyor.  

 

Bu ülkede bu sloganları okuyan ve asla alternatifli düşünemeyen ne verilmişse onunla iktifa eden demeyeyim, doğrudan içinde boğulan, kendi adına düşünme yetisi kısırlaştırılmış çok adam yetiştirildi. Bu arada bu söylem ve sloganların tersini iddia edenlerin ağzına kilit vuran yasalar çıkarıldı. Siz de bende tüm vatandaşlarımız ve  ülkemizdeki çoğu kişi gibi nice binlerce defa hiç aksi olabileceği de hatıra getirilmeden sürekli tekrar edilerek doğru olduğuna ikna edildiğimiz hasarlı beyinlerimizle tek düze düşünen vatandaşlarımızdan birileriyiz. Ben bu durumu kırık dökük parçaları bir araya getirip asıl resmi görmek için yapbozu (Puzle yi) tamamlamaya çalışırken sizde yazınızdan anlaşıldığı kadarı ile kendinize ait hiçbir alternatifli analiziniz ya da aslında ne olmuştu merakınız bile olmadan ezberleri tekrar ediyorsunuz. Yorganı başınıza çekip mışıl, mışıl uyumakla huzur içinde yaşadığınızı sanıyorsunuz.

Şimdi bana da size öğretilen eğitildiğiniz konudaki öğretilenleri sanki sanat icra eder gibi yeniden asla bıkıp usanmadan ya tekrarlıyor yada tekrarları okuyorsunuz.  Hani çocukların parmaklarını katlanarak anlatılan avucunun içine dokunarak buraya bir kuş konmuş bu tutmuş bu kesmiş bu pişirmiş buda yemiş buda okuldan gelmiş hani bana, hani bana demiş. Gıdı gıdı diye gıdıklayarak anlatılan ve çocukların bir daha yap bir daha yap diye yalvardığı oyunların nerde ise aynı ama bir yukarı yaş kuşağına hitap eden versiyonunu oynuyorsunuz. Eğitim benim en çok kuşku duyduğum kelimedir. Çünkü eğitimin amacı, amaca göre insan yetiştirmektir. Eğitilen eğitiminin sınırlarının mahkumudur. Ne amaçla eğitildiğine iyi dikkat etmek lazımdır. Dünya çapında bir dönüşümün ilk hamlesi olarak ülkemizden başlayan global tek dünya köyü projesinin birinci ve ilk ayağı olarak ülkemizde uygulanmasına başlanan  ve her eve ve her arabaya üç ceset torbası bulundurma zorunluluğu getirilmesi gerektiği tartışmalarına sebep olan 28 Şubatta Yüksek dereceli Mason olan Demirel’in tek tip insan yetiştireceğiz derken aslında ülkemizi dünya egemenlerinin bir laboratuarı ve bizleri de kobay olarak gördüğünü üstelik büyük bir iç savaş hazırlığında olduklarını açıkça tadat etmekten çekinmediği dönemi bile yorumlayamıyorsunuz. Atatürk’ün atandığı görev için, Sultan Vahdettin tarafından kendisine sunulan listede ismini göremediği Mustafa Kemal için neden bu listede Kemal yok diye sorduğu ve kendisine verilen cevaba, efendim o Cumhuriyetçi fikirler taşıyor. Başarıya ulaştıktan sonra size saltanatı teslim etmez diyen kişiye pencereden düşman gemilerini göstererek Saltanat mı kaldı diye içini çekerek Kemali yazın deyip bu Görevi ona verdiği artık açıkça bilinen ve bu konuda Atatürk’ün de İngiliz vizesi ile  resmi görevli olarak ama resmi görevi dışında kalan işler için Anadolu’ya geçerek gizli görevine başlayan kişi olduğu bilinmektedir.

Rahmetli annem Padişah İngiliz gemisi ile gitmek zorunda bırakıldığında okulları Tüm öğrencileri limana gidip uğurlamaya katılmaları için serbest bırakır. Ve tüm örencilerde yolcu etmeye toplanan halkın yanında yer alırlar. Sultan vahdetinin şu sözlerini hiç unutmamış ve bana da anlatmıştır.

Ağlayan öğrenci ve ve vatandaşlara hitaben yaptığı konuşmadan bir paragraf aşağıdadır.

Evlatlarım.

Ağlamayınız. Önemli olan bizim götürülmemiz değildir. Asıl mühim olan biz gitsek de anavatanımızın kurtulmuş olmasıdır. Bu gün vatanımızın kurtulduğuna ve müstevlilerinde çekildiği sevinilecek bir gündür.

Sizden sadece bir şeyi unutmamanızı hatırınızda tutmanızı isteyeceğim.

Biz gittikten sonra arkamızdan çok şeyler söylenecektir. Şunu hepiniz biliyorsunuz ki biz Osman oğullarından sarhoş çıkmıştır. Deli çıkmıştır. Belki başka hataları olanlarda çıkmıştır. Ama vatan haini asla ve kata çıkmamıştır.

Sizin devrimler dediğiniz şeylerin çoğu Galiplerin mağluplara dayatıp kabule zorladıkları süreli anlaşmalardır. Çünkü galipler mağlupları bir daha asla karşılarına dikilemeyecek şekilde hayat ve güç damarlarını kesmeden bırakmazlar. Proleter veya eski deyimle bedevileri baş, o ülkenin o büyük ülke olmasının taşıyıcıları olan münevverleri imha ve ayak yaparlar. (Irak da en çok öğretim üyelerinin bilim adamlarının öldürülmesi ve müzelerinin soyulması da bu yüzdendir) Bizde de devrimler ileride Atatürk’ün keyfinden mi yoksa anlaşmalar gereği uygulamak zorunda kalışından mı ve düşmanın daha fazlası için bastırınca kafa tutmaya başlamasından mı ölüverdiği de ayrı bir muammadır. Eğer Atatürk ile ikinci dünya savaşını yaşasaydık bu gün olduğumuz İnönü’nün kilitlediği CHP zindanında mı yoksa dünya efendileri arsında mı olurduk buda ayrı bir konu. Ne ise biz konuya dönelim. Bu derece milli travmalara neden olan sert devrimler Türkü Türk ten başka şeye dönüştürmek ve başı olduğu İslam aleminden koparıp güç devşirdiği arka bahçelerinden ayırıp acze düşürmek için uygulanmış gayet doğal galiplerin emirleridir. İleride bunları birlikte daha net öğreneceğiz. Atatürk’ün, İnönü’nün yetim çocuklarına neden servetinden pay ayırdığını da ve o çocukların nasıl olup da yetim kalmadıklarını ama Atatürk’ün ölüverdiğini de öğreneceğiz. Bunlar için bir on yıl yeterli gelecektir sanırım. Burada Atatürkün bir cümlesinide kendi adıma söylemek isterim.

Atatürk diyor ki

Beni diğerlerinden ayıran özelliğim. Başkalarının sormadığı soruları sormamdır.

   

 Şunu unuttuğunuzu varsayarak anımsatmakta yarar görüyorum ki, ABD nin Bizim çocuklar dediği, sadece darbeyi yapan faşist cuntanın başındaki Evren ve diğerleri olmayıp, aklını hurafelere takmış, önündeki gerçeklerin görülmemesi için her türlü safsatayla beyinleri uyuşturulmuş zavallılardır.  

 

Kendiniz gibi gösterilen şey dışında başka tarafa bakamayan ve sadece gösterilene odaklanan hipnoza açık kişilerden söz ediyorsunuz.      

 

Onların zarar verdikleri tek kesimde bizim gibi bu ülkeyi canı pahasına seven, özgürlük ve demokrasi aşığı insanlar olmuşlar, 12 mart ve 12 eylül zindanlarında işkence görüp, darağaçlarında idam edilmişlerdir.

 

Bahis ettikleriniz oyunun kurbanları olan ve kullanılan piyonlardır.

Öyle gösterilmiş ve öyle zannetmişlerdir. İşleri bitince de harcanmışlardır.

Bu konu akıllı düşmanın bile ahmak dostlar kadar zarar veremeyeceğinin de delilidir. Bu gibi işlerde bizim gibi deyişinizi tasdik ediyorum. Çünkü piyonlar kendilerine düşman belletilene tüm man kurtlar gibi önünü sonun nedenini hesap edemeden sadece düşmanı imha amacı ile saldırırlar. Karmaşık işlere akılları ermeyen tek düze dürüst kişilerdir. Ama saldırdıkları da kendiler gibi bilmeden de olsa emrinde kullanıldıkları aynı merkezin karşıt taraf için yetiştirdikleridir. Arenadaki boğa gibidirler. Düşman kırmızı bezdir o kadar durmadan saldırırlar ve kahramanca savaşıp matadorun yaptığı kalleşlikle vurulan ustaca bir kılıç darbesi ile ölüp tencerede tas kebap olarak  yemek olurlar.

       

Hiçbir şey için değilse dahi, sırf bu ülkenin özgürlüğü için canını verenler anısına sizi sapla samanı birbirinden ayırmaya davet ediyorum.   

 

Bende bu ülke için can verenlerin evladı ve can vermeye hazır bir kişi olduğumu beş sene önce kimsenin söylemeye cesaret edemediği konuları yazıp söylerken gayet ciddi yerlerden ölümle tehdit ediliyordum. Tabancan yastığımın altın yatıyordum. Evimizdeki eşim ve bazen bizde kalan çocuklarımda durumu biliyorlar hatta bazen beni koruyabilmek için ne yapabileceklerini soruyorlar ve bende kendilerini korumalarının bana daha fazla yardımı olacağını söylüyordum. Bu yüzden bu sözlerinizi bana değil başka tarafa mesela kendi çevrenize söylemelisiniz. Çünkü onlar hala diriler ben ise çoktan ödlümde fazladan yaşıyorum.

   

Atatürk ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetini, Bursanın doğusuna çivi çakmamış, oraları sadece asker ve vergi cenneti olarak görmüş, matbaayı 400 yıl sonra topraklarına sokmuş, baştan sona Türk aşağılaması ve düşmanlığı yapmış Osmanlıyla kıyaslamanızı da yakıştıramıyorum.  

Saygılarımla,

 

Hiç kimse tek başına ne cumhuriyet kurabilir ne de devlet. Koskoca orduların sahibi TC. Bir PKK yı bile uluslar arası konsensüs oluşturmadan bitiremiyor.

Kurtardığımız Kuzey Kıbrıs’ı bile kimseye tanıtamıyoruz. Bunlar bize esaret anlaşmaları ile dayatılan ve yapmak zorunda olduğumuz yapılanları meşru göstermek için kılıf olarak kullanılan ideolojik amaçlı söylenmiş ve ancak sloganlarla düşünemez edilmiş kitlelerin ve akılları henüz çetrefilli işlere ermeyen çocukların inanabileceği çok çocukça ve safça  sözlerdir.

Geldikleri gibi gittiler sözünü de çok safça kullanıyorlar.

En ahmak kişi bile insana sorar. Neden geldiler ve neden içlerinden tek kişiyi bile öldürmediğimiz halde nice zorluklar ile geçemedikleri Çanakkaleyi hazır geçmiş ve gelmiş İstanbul’a da yerleşmişken savaş gemileri de toplarını karşılarında rakip kuvvet olmaksızın İstanbul’a döndürmüşken neden geldikleri gibi zorlukla değil kendiliklerinden kalkıp gittiler. Ne almaya gelmişlerdi de alıp gitmeleri şartını bize kabul ettirip alıp gittiler.

Neden Yunanlıların bozgunundan sonra bazı yunanlı komutanlar ve devlet adamları Atin da İngilizlerin oyununda piyon olarak kullanılmak üzere Anadolu ya asker çıkarıp sonrada Türklere kurbanlık koyun gibi kırdırmaktan yargılanıp idam edildiler. Yunanlılar İzmir de denize dökülürken ellerinde hiç de doğru dürüst silahları olmayan Türk askerlerine sahildeki müttefik donanması kaçan yunanlıları koruma amaçlı taciz ve dur ateşi bile açmadılar.

Kimse bunca can ve mal bahasına işgal ettiği yerden alması gerekeni almadan gitmez. Hele karşısında güçlü bir ordu donanma ve. Kalmamışsa yerinden bile kıpırdamaz. O halde sorulacak soru şu olmalı dır. Sahiden gittiler mi?

Sahiden gittiler ise nasıl oluyor da kendilerinin yerine Türk milletini Türkten başka bir şeye değiştirip, dönüştürmek üzere teslim edip gittikleri yerli işbirlikçileri, gidenlerin bıraktıkları devlet yapımızda bazı güncelleme ve değişiklikler yapmak istediklerinde yerli işbirlikçilerinin itiraz etmeleri üzerine İhtiyar kraliçelerini ve donamalarının en güçlü gemisini gönderip yeniden Dolmabahçe sarayının önüne demirleyip Ankara da her an düşürülmesi beklenen CB’ına, buna dokunmayacaksınız mesajı vermeye geldiler ve CB’ına madalya taktılar.

Yoksa siz Kurtuluş savaşını sahiden tamamen kazandık mı sanıyorsunuz.

Kurtuluş savaşını kazanmış olsak herkes kendi tarlasında petrol, altın, maden, arayıp, ABD deki sıradan kovboylar gibi bazı şirketler ve köylüler ortaklığında her taraftan hazineler fışkırtıp çoktan zengin olmaz mıydık?

Neden toprağın yarım metre altı sahibine değil de devlete aittir ve devlet asla hiçbir arama ruhsatını bize vermezken büyük bloklar halinde yabancılara arama sahası olarak bedava kiralamıştır. Ve nereye kazma vursanız adama yavaş gel burası falan yabancı şirketin her türlü aramaya kapalı ve kendisinin de, Türklerin de işine yaramasın diye arama yapmadığı alandır engeli ile karşılaşırız. Biliyor musunuz her türlü tabii kaynaklar devlete aittir. İcatlar keşifler yasaktır. Zakkumdan kanser ilecı üreten Dr. Ziya Özelin başına gelenleri ve sonunda canını kurtarmak için ilacın patentini ABD devir ettiğini?

Su ısıttığımız güneş ısıtmaları bile yasaktır. Çünkü devletin güneşinden ısı aşırmaktayız. Sadece göz yumulmaktadır eğer bir savcının aklına gelirde soruşturma açarsa yandık. Burası mucitlerin kaşiflerin kaybolduğu ve şairlerin ediplerin artık şiir bile yazamadıkları bir durumdadır. Neden hiç merak etmiyor ve sürekli papağanlardan daha vazla slogan bildiğinizi tekrarlamakla kendizi kandırmaya çalışıyorsunuz.

Saygı Bizden efendim.

A.D.Şimşek

Not: Bazen yazarken daldığım düşüncelerden öyle yoruluyorum ki imla hatalarımı ve düşük cümlelerimi bile düzeltecek mecalim kalmıyor. Bu yüzden  lütfen yazım hatalarımdan dolayı beni bağışlayınız.


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.