T a r a f s ı z D e ğ i l i z

(anadoluhaber) Merak Kitap ( DEM )

Merak Kitap






Merhaba, Kitap
Meraklısı ...

Sadık YALSIZUÇANLAR'ın Yeni Kitabı Çıktı.
DEM


KİTAP HAKKINDA;


İşte Romandan birkaç bölüm:

 1.
Roma deyince hep iş acele ettik Kista geldik, Siz cennete ASA bir baharda geleceksiniz canlanıyor gözümde.
Elinde çiçeklerle bir sürü çocuk rengârenk Dua Ediyor.
Buna Benzer bir Rüya gördüm Dün Gece.

Büyük teyzemin kınası yakılıyor. Yüksek eyvanlarda bülbüller öter'i söyleyerek dönüyor kızlar. Pöççü, az sonra çekilecek Halay için ısınıyor. Ananemin başındaki küllüke bakıyorum. Sahte liralar Anne ışığında parlıyor. Şıngır şıngır. Her zamanki gibi üç etek giymiş, beline sardığı kırmızı, sarı, yeşil, Pembe Cuma, nakışlı çorabı İle Bahar gibi görünüyor. Kalin Çırmıhtı peştemalına terini siliyor. Yazmaya koyduğu Madeni parayı sarıyor, önce sağ eline yakıyorlar kınayı. Sonra diğer eline. Yerde Bakır bir kapta, oğlan evine gönderilmek üzere AYRILMIŞ bir parça Kına. Dışarıda Gelincik hazırlanmış. Şavrole 57. Kız gibi süslenmiş.

'Gelinin kınasın El eylemişler / gözünün sürmesin Bol eylemişler ...' Boğazlar düüm düğüm. 'Sanat bir yiğide mal eylemişler ...' deyince Gözler İki Çeşme ...

Gri gözlerinle bakıyorsun Şen, kimbilir O Akşam neredesin?

Isparta, Emirdağ, Barla, Hangi dağın doruğunda, Hangi ağacın kovuğundasın?

Hangi makamdasın, Nasıl Bir halvettesin, güzel bir yalnızlıktasın?

Bu sözü Ne zaman, nasıl söyledin, baktığın Yerden ne görünüyordu? Hangi tecelliler oldu, PERDELER aralandı, Neyi gördün?

Bizler acele ettik Kista geldik, Sizler cennetasa bir baharda geleceksiniz ...

Bugünleri binde müjdeliyordun? İkibinsekizin Bu Bahar günlerini. Cennete benzettiğin Bu günlerden bakıyorum Sabah. O günler Ben çocuktum, ağırlığımla suya dalmamıştım henüz ... olup bitenlere bakıyordum sadece, hayretteydim. Neler oluyor, anlamıyordum.

Senin sözün güzel bir Akşam gibi dokunuyor şimdi. O zaman ne senin, ne sözlerinin farkında değildim. Sanat tanımıyordum. Oysa bir saat aralıksız çalışıyordu, Zaman geçiyordu, ellerin Koku dağıtıyordu, Nasıl Bir Koku?

2. 

Ben sadece annemle değil, ananem, babaannem, kardeşlerim, teyzelerim, dayılarım, halalarımla büyüdüm. Annem Beni hiç terk etmedi efendim.

Sen öyle değilsin. Senin öykünü okuyunca ICIM parçalanıyor. Yaşam hikayeni ağlayarak okumuştum. Otuz yıl olmuş. Hiçbir Kitap Beni O kadar çok üzmemişti. Kaç devir gördün ... Yaşamındayken eleştirdiğin, sonradan 'Mazlum padişah' dediğin Abdulhamit dönemi, Meşrutiyet, Cumhuriyet, çok partili Dönem ... İhtilali görmedin. Bir kezinde Menderes Sanat üzmüştü, 'benden kısa bir süre sonra tepetaklak gidecekler, Bunlar kendilerini sanıyorlar ne? Demiştin. Cumhuriyet Yeni Ilan edilmişti. Meclis'in açılışına davetliydin. Ankara garında Sanat mebuslar karşıladı. Hacı Bayram'da mı kalmıştın O zaman efendim? Birkaç günlüğüne Ayaş'a, Bünyamin Ayaşi hazretlerine gittiğini söylemişti bir dostum, doğru mu? Ankara'da bir süre kaldın. Meclis'te görüşmeler yaptın.

Şimdi Mecliste, bir odada, yöneticilerle, mebuslarla birliktesin. O kadar canlı anlatıyorsun ki, görür gibiyim. Paşa, 'İSTANBUL'U ve Dünya ahvalini bildiğini' söylüyor, memleketin terakkisi göndermek için çaba göstermeni ve Dua etmeni istiyor. Şen, 'memlekete Hizmet edenlerin duası Kabul OLUR, Vatan için çalışanların çabası Bosa Çıkmaz, biz De Dua ederiz' diyorsun. Paşa, Boyut, 'Hocam' diyor, 'Bizim gayemizi biliyor musunuz?. 'Biliyorum' diyorsun, 'işgalcilerden vatanı temizlediniz, gayeniz Bu idi, ama iş Bundan sonra başlıyor. Yeni bir bina inşa edeceksiniz. Temelinin Adalet olması şarttır. Siz, Adalet üzere olursanız Allah sizi muvaffak eder. "Emeği geçenleri kutluyorsun. Kürsüye çağrılıyorsun. İstiklâl Harbindeki muzafferiyetinizi ve hizmetinizi Takdir eden, Sizi ü yedi Halk, inançlıdır dilden olabilir 'Sizin' diyorsun, '. Ve özellikle avam tabakasıdır ki, Sağlam Müslümanlardır. Sizi Ciddi, fedakârlığınızı Takdir ederler Tutar ve Boyutu minnettardır SEVER. Ve intibaha gelmiş müthiş bir kuvveti Boyutu takdim ederler. Siz de, Kuran'ın buyruklarına uymalısınız. Yoksa, İslâmiyetten uzaklaşan bedbaht, milliyetsiz, Avrupa meftunu Frenk mukallitlerini, Müslüman halka Tercih ederseniz küstürürsünüz ve başka yere yönelmelerine Yol açarsınız ... '

Paşa, üç yüz Lirası maaşla Şark Umumi vaizliği ve mebusluk öneriyor. Kabul etmiyorsun. Sonra, Merkezi Van'da, şubeleri, Diyarbakır, Siirt, Mardin gibi illerde bir üniversite açılsın istiyorsun. Namazı terk etmemelerini öğütlüyorsun. Paşa sinirleniyor, 'Sizi, muzafferiyetimizi kutlayıp, Bize manevi Destek veresiniz diye çağırdık; Siz geldiniz namazın öneminden bahsediyorsunuz' diye çıkışıyor. İşaret parmağını yüzüne doğrultarak, 'Paşa Paşa! Kainatta tr Yüksek Hakikat imandır, imandan sonra namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur ... 'diyorsun. Paşa çok öfkeleniyor. Milletvekillerinin ısrarına rağmen Ankara'dan ayrılıyorsun.

Bir Fırtına arefesi ... Hissediyorsun. Dağa çekiliyorsun. Tufan kopuyor. Birkaç yıl içinde güzel Yapılar yıkılıyor, yerle bir oluyor, fidanlar kırılıyor, darağaçları kuruluyor, Mazlum bedenler sallandırılıyor. Kasırga Sanat boğmuyor. Fakat Sanat DE gelip buluyorlar. Sürgünler, tutukevlerinde geçen çileli günler başlıyor.

Yaşamını ipucu okuduğumda bana en çok anneni ve kardeşlerini yıllardır görmediğinden söz ettiğin mektup dokunmuştu. Şöyle diyordun: 'Dokuz yaşımdan beri şefkatli annemi görmediğimden, sohbetinde bulunamadım. O hürmetli muhabbetten yoksun kaldım. Kız kardeşlerim annemden birkaç ay sonra ölmüştü. Onbeş yaşımdan beri dünyanın çok zevkli ve lezzetli olan Kardeş sohbetinden DE mahrum oldum. Diğer üç kardeşimden ikisini Elli yıldır görmüyordum. Sonra Allah, nefsime Merhamet ederek Bu nurları bağışladı. Onlardaki Huzur Beni teselli etti. Bugün hakikatin hizmetinde bulunan manevi çocuklarımla Seyahat ettiğim zaman, ruhuma bağışlanan Bu huzurun değil bana, yeryüzündeki bütün insanlara yetecek kadar çok olduğunu görüyorum. Evlenmediğimden, dünyada çocuklarım da olmadı. Bu yüzden Çocuklara karşı duyulan şefkat hissinden DE yoksun olmakla beraber, bu eksikliği hissetmiyordum. Rabbim onların yerine bana, çok sayıda yoldaş ve öğrenci bağışladı.

Annesiz Çocuklara oldu bitti dayanamam. Babam öldüğünde kırkiki yaşındaydım. Yetimlik hissi çökmüştü üzerime. Annem babamdan dört yıl sonra göçtü. Hem yetimlik HEM öksüzlük Bu kez ... Senin efendim gözbebeğin, yeğenin Abdurrahman ölünce nasıl yanmıştın. Onunla da yıllarca görüşemedin. Bir odaya hapsetmişlerdi. Özgürlüğüne ne kadar düşkündün Oysa. Diyordun ya, bana ne hakla kanunlarınızı uygulamaya kalkıyorsunuz? Sıradan Vatandaşlık haklarından Beni yoksun bıraktınız. Şimdi gelmiş, başımdaki sarıkla uğraşıyorsunuz, bana zorla Sapka'yı giydirmeye kalkıyorsunuz. Beni aşağıladınız. Hürriyetlerimin tümünü elimden aldınız. Ya tutukladınız veya göz hapsinde, zorunlu ikamette, yirmidört saat izlediniz, gözlediniz, baskı altında tuttunuz. Hem Vatandaşlık haklarımı gasbediyorsunuz HEM DE nedir kanunlarımıza uymuyorsun diye cezalandırmaya çalışıyorsunuz.

Onların anneleri babaları, yeğenleri yok muydu efendim? Onlar nasıl Bu kadar merhametsiz olabiliyorlardı?

Sana Neden Bu kadar Acı veriyorlardı? 

3.

Sarhoş bir Gemi gibiyim Sanat anlatırken efendim.

Sanat okuduğumda hep böyle oluyor.

Dalgalar, tayfalar, taşıdığım insanlar ve yükler hiç umurumda değil.

Gözüm, gündüzleri dalgaların bıraktığı köpüklerde ve denizin derinliklerinde, Geceleri etmek onu biri büyük bir ruhun yuvası olan yıldızlarda.

Kendi yıldızım hangisi Hala bilmiyorum.

Bir yıldızım olduğundan da Emin değilim.

 

4.

 

Seyreyle güzel Kudret-i Mevlam neler eyler ... Ananem Avlarlı'nın nefesini Dilinden düşürmezdi. Çok da 'HEM yüzleri Dost özleri düşmandan usandım' dizesine bayılırdı Tr. Vefasızlıktan çok Cani yandığı belliydi.

Hulusi beye mektubunda söz ediyordun.

Yeğenin Halil Naci'nin başına gelenlere çok üzülmüştün. Dünyanın geçici ve değersiz halleri karşısında Telas etmemeli, diyordun. Alvarlı, Küfrevi'nin gözbebeğiydi.

Ne Dünyadan kazandığınıza sevinin ne yitirdiğinize üzülün ... Bunu anlayamıyorum.

Bir kez olsun tadabilecek miyim Bu HALI? Boş Derinlikler değil Bunlar ... Bunların sözü edilmez. Söz zihne özgüdür, kelam gönüle mahsustur. Kelam söylenmeyendir. Söylenince DE mayalayandır. Şen Bu sözü nereden söylüyorsun? Çamdağı'nda, Yük KATLI bir irtifada, zirvede misin? Yüz Kat nedir? Oradan bakınca burası nasıl görünüyor? Neler görüyorsun? Nasıl üzülme ve Sevinç olmaz? Çocukluk anılarıma indikçe nasıl Acı çekiyorum bilemezsin? Beni Bu acılardan kurtaracak mısın?

Yüz KATLI bir yükseklikte, Yüzüncü makamdasın. Çamdağı'nda sessiz, kimsesiz, sadece O'nunla mısın? Mecazlara EMANET edilmiş bir Yer değil orası. Söz DE SES değil de. Bir HAL, bir melaldesin, hissediyorum. Sanat yıllar sonra tanımaya başladığımda, Derin acıların dilsiz olduğunu Fark ettim.

5.

Şimdi Sanat Gecenin hatırasını okuyorum.

Bir gece, Barla'nın yüksek dağındaki bir katran ağacının kovuğunda otururken, göğün yıldızlarla yaldızlanmış güzel yüzüne bakıyorsun ... Dünya Şeması burası. Yerdeyiz, arzda yaşıyoruz Sana da göklerle çevriliyiz ... risalelerini okurken GÖKLER yere iniyor, kelimelere bürünüyor ... Bizi göğe çıkarıyorsun, kelimelerine tutununca yüceliyoruz efendim ... Hakikat göğü burası ... kainat kitabının tr ışıltılı sayfası ... sayısız Kelime var içinde ... Sonsuz harfler ... İki yıldızla ilgilisin ... belirip belirip kayboluyorlar ... adları ve kunnes hunnes ... İki Kardeş gibiler ... ne ilginç isimleri var ... anlamını bilmiyorum efendim ... hunnes, hânis'in; DE kânis'in çoğulu evladım künnes ... kânis, süpüren mânasınadır, genellikle akıp akıp yuvalarına Giden veya aynı yollarında gidip Gelen yıldızlar demektir ... öyle binde ... bilmiyordum ... bazılarınca Gündüz kaybolur, Gece beliren yıldızlardır ... Sana da yıldızlar zaten gündüz görünmez ki ... yedi gezegen için DE hunnes künnes tabiri kullanılır ... AAA Bu da ilginç ... yedi büyük sintine yanı ... arzı tutan sütunlar ... Dünyanın direkleri ... İki Sana da yıldızdan söz ediyorsunuz ... sultanımızın gözbebeği hasan'la Hüseyin olmasınlar ... andolsun gizlenen ve açığa çıkan yıldızlara ... Onlar üzerine yemin ... ondaki Sırrı mı görüyorsun ... göğün ve sözün sırları saçılıyor ... gizleniyor ve açığa çıkıyorlar ... geziyorlar ... gönüll erimizde dolaşıyorlar ... gözbebeğimiz De Bizim Onlar ... onların ismi anılınca elimizi kalbimize koyuyoruz efendim ... İki Büklüm eğiliyoruz ... adem'e Selam secdesi yapan Melekler gibiyiz ... göğün kumandanı olan Güneşin dairesinden çıkıyor, Sabit yıldızların dairesine girerek, büyüleyici nakışları ve Sanatları gösteriyorlar ... Sana da Bu sırdan habersizdim efendim Sanat okuyana değin kimbilik kaç Gece göğe bakmıştım ... yattığımız Geceleri hatırladım yazın damda ... dedemin damında çok uyurduk böyle ... kardeşlerimle yıldızları seyrederdik ... ne kadar çok Hayal kurardım ... yıldızlardan birini gözüme kestirir Uzun süre bakardım ... baktıkça büyürdü ... yıldızdan başka bir şey görmez olurdum ... gözlerimi doldururdu ... içine girerdim ... baktıkça içinde kaybolurdum ... dizi dizi yıldızlar vardı ... isimlerini bilmiyordum ... bazen kardeşimle isim verirdik ... kimileyin kendileri gibi Işık saçan gök cisimlerine yanaşıyor ve göz kamaştırıyorlar ... bazen DE küçük yıldızların yuvalarına girip, Beni şaşırtıyorlar ... ne kadar haklısın efendim ... özellikle yaz mevsiminde, Akşam karanlığı yeryüzünü orter örtmez, ufukta, ilkin zühre Yıldızı, Şafak sökümüne yakın, onun yoldaşı doğuyor ve seyrine doyum olmuyor ... sanırım sen hakikatin göğünü seyrediyorsun ... onu bir kitap, Kitabın bir sayfası gibi görüyor ve okuyorsun ... ne çok Dil biliyorsun ... velayetin bütün dillerine aşinasın ... Bu yüzden binde Kendine tercüman diyorsun ... sırları tercüme ediyorsun ... NAKIŞ dokuyan mekikler gibi gezintilerini bitirdikten sonra Bize da sultanları olan Güneşin aydınlığında yitip gidiyorlar ... Ah Bu İki yıldız ... hele Onlar ... Hasan İle Hüseyin efendilerimiz yanı ... Ali İle Osman veya Ömer İle Ebubekir Efendimiz ... belki DE Ali efendimizle Fatima annemiz ... ne dersiniz ... sen bazen onları geylani ve nakşibendi olarak da görüyorsundur ... rıfai İle şazeli ... ebuzer İle Veysel Karani ... belki Yunus Emre belki Yesevi ... Şeyh Hamid-i Veli belki belki İbn Arabi ... Onlar göğümüzün yıldızları diyorsun Sanat efendim ... Hani Şeyh-i Ekber için İslami ilimlerin Mucizesi ... İrfan göğümüzün Yıldızı, Atlas gök denizinde sürekli geziyor ... çocukken Gündüz Sana uzanır yere ... yerde iken arşı seyreder diyorsun Sanat geylani için ... sanırım sırların çok azını söylüyorsun ... kimbilir Bu İki yıldız Bize diyorsun göğün Sonsuz maviliğine bakardım ... göğün Deniz olduğunu düşünürdüm ... şimdi Sanat Dağ doruğunda oturduğun Ağaç dalından göğe bakıyorsun ... sanki yıllar önce Gece bakmamışsın Hala'nın bakıyorsun ... baktıkça çoğalan irili ufaklı yıldızların kimisi Dünyadan yüzlerce kez büyük, kimisi dünya kadar, kimisi dünyanın çevresinden binlerce kez daha çok uzakta ... böyle değil binde efendim ... yıldızların birbirine benziyor sabah da bazıları daha büyük ... nuru daha çok ... HALI farklı ... makamı değişik ... mekaneti Muhtelif değil binde efendim ... belki Bize çok Uzaklar Sana da Onlara hayranlıkla ve Uzun süre bakınca yanı gözlerimiz hep onlarda olunca yakınlaşıyorlar ... yanıp yanıp sönüyorlar ... birbirine çarpmadan, görkemini yitirmeden geziniyorlar ... Sana da sanki duruyorlar ... hareketlerini algılayamıyoruz ... Allah'ın cezbesine tutulmuş Mevlevi dervişleri gibi dönüyorlar ... Onlara bakınca, Sen'in büyüklüğünü gördüm diyorsun efendim ... kime söylüyorsun ... büyüklük O'na özgüdür değil binde efendim ... sonra Aya bakıyorsun ... Aya bakınca yıldızların ondan yapıldığını sanırdık ... damda kardeşimle göğü seyrederken hep bunu düşünürdük ... Hafta inceldiğinde bir kezinde anneme sormuştuk, öyle demişti ... Aya bakınca kalbimiz Kut Kut atıyor ... Hafta efendimizdir değil binde efendim ... onun için DE menziller belirlendi ... kurumuş ince Yay halini alıncaya kadar incelir ... evet ne kadar incelikli ... değil binde efendim Zarif ne kadar ... Ayşe annemizden SU istiyor ... önce Ona ikram Ediyor ... annemizin dudaklarının değdiği yere denk getirerek kendisi içiyor ... hiç incinmiyor ... hiç incitmiyor değil binde efendim ... Hafta nurdur derdi ananem ... Ayın gerçekten Nur olduğunu sizden öğrendim efendim ... sonra Aya baktım ... dünyayla ve güneşle ilişkisini düşündüm ... Dünya belki De sensin efendim ... Dünyayı sen temsil ediyorsun ... senin dünyan ne kadar SAF, mücella bir Ayna gibisin ... İnci, yakut, Zümrüt gibisin ... çiğ damlasına benziyorsun ... gülün yaprağına Bu Sabah damlamış gibisin ... gül kokuyorsun ... Bu Koku sultanımızdan mıdır efendim ... sen onun dünyadaki yankısı mısın ... Güneş Kimdir Peki ... onun sırrını verecek Mısır ... Hafta dönüyor ve ışıyor ... Ona bakınca yüzümüz ışıyor ... içimiz aydınlanıyor ... Güneş öncesiz ve sonrasız olan mıdır efendim ... hafta nurunu ondan mı alıyor .... onun buyruğundan çıkmıyor MU ... onun yörüngesinde binde ... Göz ne şaşıyor ne Başka bir şeye binde bakıyor ... Hiçbir şey Ona ağır Gelmez Mi ... onu çekip çevirenin gücü onu Şeye Yeter Mi ... O, Kendi nurundan mı yarattı ... Ona övülmüş olan anlamında bir insan Ol MU dedi ... O Nur suritende bir insan mı oldu ... dile gelerek, allah'tan başka ilah yoktur MU dedi ... Allah'ın yarattığı üç Kelime Bu mudur efendim ... Aya bakınca onun da dünya gibi Bir haritaya benzediğini düşünürdüm çocukken ... Sana da Nurdan bir Harita ... özellikle Haziran ayının sonlarına doğru Süreyya menziline girerdi ... Hurma ağacının eğilmiş, beyaz bir Dalı gibi olurdu ... Süreyya sanki bir salkımdı ... O salkımın bir parçasıydı ... sanki gökyüzü yeşil bir Perde idi ... perdenin gerisinde görkemli bir Ağaç vardı ... Hilal, perdeyi delerek sarkmış bir dalın ucu gibi görünüyordu ... seninle aynı göğe bakmışız ... Ben çocukken malatya'da, dedemlerin damında ... sen barla'da sürgündeyken dağın doruğunda ... Sonra yeryüzüne binde baktın efendim ... Yani Kendine ... Nasıl Bir aynadan baktın ... Ayna Yoksa sen miydin ... Peki insan Kendine nasıl bakabilir ... onun şeyin içini nasıl görebiliyorsun ... Dünyayı boşluğunda hızla seyreden bir Gemi gibi binde gördün UZAY ... bineğe binildiğinde okunması Adet olan bakınca, 'bunu, her türlü kusurdan beridir veren hizmetimize. Yoksa Bizim Buna gücümüz yetmezdi 'ayetini binde okudun ... okuyunca dünya, sinema karelerini gösteren bir Sinema makinasına mı dönüştü ... gök hareketlendi ... yıldızlar sürüklendi binde ... öylesine güzel ve seyrine doyulmaz Görüntüler binde belirdi ... sarhoş MU oldun ... Sanat kendinden geçiren O manzarayı çocukken Ben de görürdüm efendim ... Ben de senin gibi kendimden geçerdim ... BASIM dönerdi ... Bu güzelliğe nasıl dayanılır derdim ...

Senin kelimelerin Beni sarhoş Ediyor.

Biz sarhoş iken henüz üzüm yaratılmamıştı diyor Sanat Şair, böylesi bir sarhoşluk benimkisi. 

6.

İnanma Ki Şair sözü yalandır derler.

Ben Bu şaire Fena halde inanıyorum.

Yalnızca senin gozlerin, ey Sonsuz
Senin bakışın seyretsin Beni

7. 

Yanında hiç Kedi Eksik olmazdı efendim. Ne zaman Sana Dair bir şey Okumak için bir Kitap açsam, Mutlaka bir hatırana rastlıyorum. Onları yedirir içirirdin. Dünya sofrasından payına düşenin, Onlar sayesinde bağışlandığını düşünürdün.

Bir Gün Yüzü Siyah Benekli kedine Uzun Uzun bakarak, 'Bu vazifesizmiş gibi Görünen canlılara nasıl mübarek denebiliyor? Diye fısıldadın. Az sonra Duvara yasladığın omzuna çıkarak kulağına ağzını dayayıp, 'Sanat Sanat Sanat Rahim' diye mırıldandı Rahim Rahim.

Duyuyor musunuz, diye sordun öğrencilerine.

İçlerinden biri, 'efendim' dedi, 'Bizim Kedi sadece mırr mırr Ediyor ...'

'Onu Helal rızıkla beslersen, ya Rahim dediğini duyarsın' dedin.

Kediler Sanat seviyor, sokuluyor, okşanınca daha da yakınlaşıyorlardı. Ama göndermek bir Bağış alınca sanki aranızda yakınlık yokmuş, sana Şükran duymuyormuş gibi davranıyorlardı.

Neden efendim?

Kendisine Asıl Nimet vereni biliyorlar. Kedinin mırmırları şükre işarettir. Asıl manası Ya Rahimdir ... Evet, kedinin hazin mırmırlarını dinlesen, "Ya Rahim, ya Rahim" çektiklerini anlarsın.

Hayvanların zikrini duyuyorsun efendim.

Ağaçların, taşların seslerini dinliyorsun. Onların Dilinden anlıyorsun.

Onları Kendi varlığından bir parça gibi görüyorsun.

Ben bunları öğrendikçe üzülüyorum. Ne kendime ne dostlarıma iyi davranabiliyorum.

 

8.

 

Bütün Bunlar bana çok ağır geliyor. Bunları anlatmak istemiyorum. Hatırladıkça ağırlaşıyor. Taşıyamıyorum. Efendim, elindeki tılsımdan biraz lütfetsen ... Bu muammaları çözemiyorum. Neden istemeden kendime ve başkalarına Bu kadar Acı verdiğimi anlamama yardım etsen. Dev-Genç'i terk Edip Menzil'e bağlanan ağbim sürekli, 'oğlum' derdi, 'nefsine uyarsan böyle OLUR ... Rabbine uyacaksın, hepsi bu, formül hazır nefis.

Oysa Ben nedir bilmiyorum Ki efendim nefis. Allah'ın insandaki en büyük oyunu nefistir, diyorlar, ben bunu da anlayamıyorum. Nefis Kimdir, nedir Bize Bunları Yapar, Ona uymamak için neler yapmak gerekir, bilmiyorum.

Bunca yıldır Sanat okuyorum sabah da bir şey anlayabildiğimi söyleyemem. Senin sözlerini Anlamak O sözlerin gerisindeki deneyimleri tatmaktır sanırım. Ama onları hiç tatmadım ki.

Sadece olup bitenlere bakıyor, bir şey göremiyor, Acı çekiyorum. Gözlerim perdeli görüyorsun. Bu PERDELER bir aralansa ... ne var bir görünse ... bir açılsa ... bir cilvelense ... bir görsem ... bir anlasam ... bir bilsem ... bir tatsam efendim ... bir tadabilsem ... O huzuru bir nebze tadabilsem ... Sana nedir ... bilmiyorum efendim hiçbir şey bilmiyorum ... Iman nurdur geride diyorsun ... Nur nedir ki ... tılsımdan söz ediyorsun ... muammadan ... Allah diyorsun Bu her şeyi birbirine bağlamıştır ... şeyler arasında görünür görünmez Bağlar vardır ... O bağlardan birkaçını gördüm ... biliyorum efendim ... birazcık tattım Sana da her şey onun şeyle bağlanmıştır nasıl onları ... Neden alemde ömürleri kısa ... Niçin ölüyorlar ... kendilerini kısa bir süre gösterip nedir O Sonsuz belirsizliğe gidiyorlar ... Bunun hikmeti nedir ... Hikmet nedir ... Geriye dönüp bakıyorum, şimdi, Kırk yedi yaşımda ... odamdayım ... Bilgisayar başındayım onun zamanki gibi ... kızım bir kezinde, Babam yazardır, Ne zaman görsem bilgisayarın başındadır, demişti ... bir var efendim pencerem, küçük, dar bir pencere ... sadece Kayısı ağacının Dalları yaprakları görünüyor ... Onlar da üç ay önce yoktular ... kupkuru idi Dalları ... Ona bakınca soğuk bir şey görüyordum ... AYRILIK gibi ... dedemin teneşirdeki ölüsü gibi ... cansızdılar ... şimdi yeşiller ... Ter ü tazeler ... Sana da biliyorum Onlar da gidecekler ... Onlara bakınca bir Tören, bir Solen hazırlanmış sanıyorum ... göndermek öğrendim bunları ... Bu Kelimeler Sana Ait ... Sana Ait olan bir şey belirince Benim kelimelerim sönükleşiyor ... solgunlar ... ölü gibiler ... bakıyorum ağaçlara, çiçeklere bakıyorum ... taşlara ... araçlara ... yollara ... binalara ... Bahçeli bir evdeyim şimdi efendim ... bahçedeki otlara, çiçeklere, çiğdemlere, kekiklere, soğanlara, nanelere bakıyorum ... Kayısı, dut, Erik ağaçlarına ... Sana da Onlara baktığımda bambaşka şeyler görüyorum çocukluğumdaki ağaçlar gibiler ... esir göz değil ... Eski Ben değilim efendim ... Çok değiştim ... çok kirlendim ... Çok Yoruldum ... çok dağıldım ... parçalandım ... gözl Erim artık esir renkleri görmüyor ... esir kokuları duyamıyorum ... Sana da buyurduğun gibi sanki bir törene hazırlanmış, bir şölene, bir sergiye çıkacakmış gibi süslenerek gelmişler ... Oysa kimisi birkaç günde HATTA birkaç saatte görünüp kayboluyor ... Bu nedir böyle oluyor ... böyle kısa bir zamanda görünmelerindeki amaç nedir ... Neden ölüyorlar ... Niçin ayrıldık tiyatroculuk efendim ... onu çok seviyordum Oysa ... onu çok üzdüm ... onu üzdükçe Kendi canımı yaktım ..., karakolun karşısındaki evinizdesin şimdi ... önündeki ağaçta ne çok hatıran var ... sonra orayı ziyaret ettiğinde öğrencilerinden izin isteyip bir Vakit yıllar içerde yalnız kaldın ... Hani Geceleri hiç uyumadığın, sürekli kullukta bulunduğun, zikrettiğin, yakardığın, seccadende dizüstü İki Büklüm kendini Barla'da sen aradan çıkararak sabahlara değin ağladığın odada ... Öğrencilerin ağladığını işittiler ... içeri giremediler ... sonra çıktın ... Evin önündeki çınar ağacına gittin ... Orada ne çok anın vardı ... ağacın dev gövdesine gözeneklerine ... kabuklarına ... dallarına ... yapr aklarına sinmiş ne çok Sesin vardı ... ne kadar Çok rikkatine dokunmuştu ... onlarla Birlikte ne çok zikretmiştin göndermek ... bir gün olsun incinmemişlerdi ... Seni ne kadar çok seviyorlardı ... Bu Sabah rahmet çok gelmiyor MU ... sen Aşkın rahmetiyle yıkanmıştın ... sonra Allah'ın bağışı erişti ve Canlıların dünya denilen Bu dersaneye gelmesinin bir sırrını keşfettin ... keşif açılma mıdır efendim ... açılan ne idi ... her şeyi bir mektup gibi gördün ... bir Hedef, bir Kelime, bir cümle gibi ... bir Kitap gibi ... görünüyorlardı, Kendi sırlarını açıyor, kendilerini okutuyorlardı ... İlahi bir şiir, bir çağrıydılar insanlara ... görünürler, Kendi gizlerini duyurur, okuturlar ... sonra, giysilerinden soyunurlar, harfleri yok OLUR, buharlaşırlar Hikmet ... Bu Sabah bir yıl kadar sonra yetmişti ... Eşsiz bir sanatla yaratılmış olan canlılardaki mucizelerin kapıları açıldı ... anladın Ki bu çok ince ve Olağanüstü sanatın incelikleri sadece bilinç sahiplerine görünmek ve okunmak için değildir ..., şuur Sahibi Herkes seyreder Herkes de, Okur ve anlamına sızmaya çalışır ... ne var Ki HEM insanların okuması sınırlıdır sarmak, onların gizlerine tümüyle nüfuz edemez ... Peki Ben nasıl edeyim efendim ... gözlerim Kör nasıl göreyim ... ellerim onun varlığı gerçi yetişmiyor ... ellerim yok efendim ... senin ellerini bir tutabilsem ... O bana büyük sırdan söz ediyorsun ... yaratılışın en büyük sırrından ... her şeyi varlığıyla var kılanın Kendi nazarına Kendi sanatının yüceliğini ve armağanları ve ihsanı sunmaktır ... Bu Sır da Sabah Uzun bir Zaman yetti ... Oysa Ben yatışamıyorum efendim ... Kör kuyudayım ... çevremde duvarlar ... Işık yok ... güç kesildi yok takatim ... artık dayanamıyorum ... biliyorum ellerimden tutacaksın ... yıllardır eşiğindeyim ... buradan hiç ayrılmadım ... De kalbim Sabah bağlıydı Zaman Zaman kaçsam da hep isyan etsem ... O Bağ bir bir için kopmadı ... Sana hep Yeni kapılar açılıyor ... onu kapıdan bir Sır görünüyor ... şimdi ne görüyorsun ... varlıkların incelik ve güzellikleri sürekli değil, devam etmiyor, hızla yenileniyor, değişiyor ve dönüşüyor ... aklımızı Kıran Bu şey değil binde efendim ... çocuklar oluyor ... daha dün İki çocuğu bir açılan Kamyon ezdi İstanbul'da ... üç Kardeş diri diri yandılar ... binlerce insan oldu bugün ... onbinlerce Sevgili ayrıldı ... Geçen Hafta bir bomba daha patladı kırküç kişinin bedeni parçalandı Irak'ta ... bir Kıyamet Bu efendim ... sürekli kan dökülüyor ... Herkes kıyasıya birbirinin Canina giriyor ... Bu Değişim ve dönüşümler Bu çalkantılar yaratılışın hikmetinden midir .... İki Sır Eksik kaldı diyorsun ... İki Sır Eksik kaldı ... Bu hikmetler bana yetmedi ... hayretle Yeni gizler aramaya koyuldum ... bir Zaman sonra, Kayyum isminin bereketiyle, Sonsuz sırrın Kapısı aralandı ... kainatın tılsımı ve yaratılışın muamması denilen İlahi Sır anlaşıldı ... kayyum nedir efendim ... yarattıklarının işini Çeviren, onu işleneni Bilen, evveli olmayan mıdır ... onun şeyin kendisiyle var olduğu mudur ... O olmayınca hiçbir şey olmayan mıdır ... Ona mı bağlıyız ... ondan mıyız efendim ... ondanız ... onunlayız ... ondan geldik Ona döneceğiz ... O olmasa AG hiçiz ... Keşke hiç olabilsek ... hiçleşebilsek ... ondan başkası yok mudur ... bir vehim bir gölge bir Hayal midir ... oluşun belirtilerine buradan mı bakalım ... Gölge değil diyorsunuz ... tiyatroculuk varız Sana da Bizim varlığımız Ona bağlıdır ... onu işaret Eder ... AG ayetleriz ... birer iZ, Nisan işaretiz ... varlığı yokluktan çıkarıyor görüyorum ... Ben de görüyorum efendim ... Bize sonsuzluğu bağışlıyor ... Bize acıyor ... Bizi kolluyor gözetiyor ... O olmasa, Ona dayanmasak boşluğa yuvarlanır düşeriz ... Baş Aşağı gideriz ... paramparça oluruz ... yokluk nedir efendim ... Varlık nedir ... O Kimdir ... her şey Ona döndürülür ... Sır işte budur ... her şey Ona çıkıyor ...

 


Kitabın Meraklısına .....

----------Merak Kitap

---------------------Bizimki, Kitap Merak'ı

-------------------------------------www.merakkitap.com


Adres:
GMK Bulvarı No: 54 / 5 Maltepe - ANKARA

Tel:
(0312) 231 06 62      Faks:(0312) 231 38 53



--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.