17 Temmuz 2009

(anadoluhaber) TARİHİN İLK GÜNÜNDEN BERİ --Namaz kılmak dinimizin baş emridir, ancak, namazı kılmak için bir seccade sermelisin

TARİHİN İLK GÜNÜNDEN BERİ


Önce şunu bilelim, Filistin İsrail toprağı değil işgaldir ve elli yıl havadan karadan bombalarla akıl almaz gaddarlıkla sivil halkı yok ediyorlar.

Çeçenistan Rusya toprağı değil işgaldir ve son on yılda iki ayrı savaşta dört yüz bin üstünde sivil Rus uçaklarıyla katledildi.
Doğu Türkistan Çin toprağı değil işgaldir ve dünyanın gözleri önünde vahşi bir soykırım uygulamakta. Sizlerse öz toprağınızda diyelim asfalta mayın yerleştiren teröristlere 'uyum yasaları' gereğince kimlik soramıyorsun. sorarsan Avrupa ayağa kalkıp bas bas bağırıyor, seni aşağılıyor, faşist, barbar yakıştırmalar yapıp, bir an önce insan haklarına riayet etmemiz direktiflerini sıralıyor.
Ve hem Rusya hem Çin hem İsrail katliam bölgelerine asla 'gazeteci' sokmaz ve asla Birleşmiş Milletler vb. kurumları, kararları dinlemez..

Barzani, son yedi yıl içinde maksatlı bir şekilde 'Kerkük'ü alacağım, Kerkük Kürt yurdudur' gibi durmaksızın savaş kışkırtıcılığı niyetli açıklamalarıyla tarihteki en yeni 'düşmanımız' sıfatına soyundu.
Kuzey Irak ve Irak ve hepsi aslında binlerce yıllık dostumuz, kardeşimiz, ancak, Amerika'nın bölgeye girmesiyle bir efelik bir dayılık, niçin, eğer bir toprak parçasını devletleştirme niyetiniz varsa önce 'düşman' belirleyeceksiniz. Barzani Efendinin 'milli coşkusunu' ayaklandırmak için bizi hedef göstermesinin ötesinde bizi 'ensesine tokat atılacak' ağzının tadına layık görmesi, bizler için 'utanç verici'dir..


Çin'le tarihin ilk gününden beri 'savaş halindeyiz', Çin Seddi ortada, bizler 'Çin'i' çoktan unuttuk çünkü dünyaya açıldık, Avrupa kapılarına dayandık. En taze on günlük düşmanımız Barzani'nin bilmediği, birkaç siyasi fırsatı 'nimet' bildi..
Amerikan güçlerini görür görmez Türkiye'ye naralar savurmasıyla devlet kurulmaz, ne oldu, Amerika çekiliyor ve Araplar saldıracak, artık yeni müttefik lazım.


Ama en önemlisi, Kuzey Irak'ta büyüyen inşa edilen yeni şehirler var ve onlarca petrol şirketi yüz binlerce işçi çalıştırıyor, paralar akmaya başladı, şimdi 'huzur' lazım, birkaç saatlik bir top atışı bile petrol şirketlerini bu huzursuz ortamdan kaçırabilir ve inşa edilen yapılar yıkılabilir.


Evet, 'şehirleşme' böyle bir şeydir, şehir, barışı huzur için ister. Barzani'nin gelişen ülkesi var artık, Arap ya da Türkiye fark etmez, birkaç günlük çatışma bile Kuzey Irak'ı doğmadan öldürebilir ve petrol şirketleri kaçırabilir. Dağlarda vur kaç taktikleriyle efelik taslayabilir üç-beş dağlı aşiretle namınızı yürütebilirsiniz, ama şehre, yani düze inip şehir fabrika okul kurmaya başladığınızda, tarihin gerçekleri değişir ve siz de 'bölgesel istikrar' aramaya başlarsınız.


Türkiye Barzani'ye yardımcı olsun, orada güzel ve şenlikli şehirler kurmasına ve petrol şirketlerinin huzurunun kaçmaması için asla 'ortamı' alevlendirmesin, ancak, Araplar'ın Barzani'yle yakın bir gelecekteki büyük savaşına 'ortak' olmasın, hatta Arap Kürt hepsinin 'kardeşliği' için bir dış politika yürütsün, bölgenin istikrarı gibi 'stratejik amaçlı' değil, Türk, Kürt, Arap hepimizin 'kardeşliği' için, hepimizin kardeşliği Batı'yı durduracak tek güçtür.


Ancak Türkiye, bölgedeki bu acemi üç günlük aşiret liderlerine de bir şekilde attığı bu savaş naraları bu efelikleri, yanına Amerika'yı alır almaz yaptığı dayılıkları, ince bir diplomasi dilinin zerafet siyasetiyle 'haddini bildirsin'..Telafer'de yüzbinler öldürülürken Amerika'yla kolkola gülenler tarihten ders çıkartmak zorundadır.


Topraklarımızla 'uğraşmak' niyetindeki dost düşman önce şu tarihi iyi bilsin, Çinliler'le en çok bizler evlendik. Hintlilerle en çok biz evlendik. Farslarla en çok biz evlendik. Slavlarla (Ruslar, Sırplar ve hatta Polonyalılar) en çok biz evlendik. Araplarla en çok evlendik. Ermenilerle en çok biz evlendik. Rum'larla (Romalılarla) en çok biz evlendik. Hatta Hazar Devleti tarihini incelersek tüm Yahudi tarihinde, Yahudilerle en çok ve belki de sadece bizler evlendik. Yunanlılarla en çok biz evlendik. Bugün Cezayir'in denize bakan tepelerinde Çorumlu Tokatlı Yozgatlı yeniçeri dayılarının mezarları hala ziyaret edilebilir ve Moğolistan topraklarındaki 'anıtlarımız' hala ayakta.


Bizim İngiliz ve Fransız ve Amerikan işgalcilerinden farkımız şuydu, diyelim İngilizler Babür İmparatorluğu'nu yıkıp Hindistan'ı ele geçirdiler ve yüz yıl sonra Gandhi'nin direnişiyle ülkeyi terk ettiler, terk ettiklerinde subaylarını ve birliklerini alıp döndüler. Bizler yaşadığımız toprakların sadece 'işgalci askerleri' olmadık, o ülkelerde evlendik, diyelim bugün Hindistan'da Pakistan ve Bengaldeş'in ayrılmasına rağmen ikiyüz milyon Müslüman yaşamakta, diyelim Balkanlar'ı terk ettiğimizde orada evlendiğimiz, aileler kurduğumuz milyonlarca insan kaldı, işte Bosna örneği. Bugün Kırım'dan Yemen Dağları'na kadar Kuzey Afrika kıyılarına kadar canlı canlı yaşıyoruz, yani savaş kaybedip askerlerimizi çekmekle İngiliz ve Fransız askerleri gibi yuvamıza dönmüş olamıyoruz, yuvamız oralarda hala tütüyor. (Bu durum bugünkü siyaset biliminin fetih ve işgal kavramlarının anlamının sorgulanmasını da aydınlatır..)


Afrika'da dört yüz koloni kuran sömürgeciler tek bir Afrikalı'yla evlenmeden geri döndüler, çünkü üstün ırk, çünkü efendiydiler. Yani, İngiltere, Fransa, Amerika girdiği her ülkeden geri çekildiğinde geri çekilmiş oluyor, biz ise o ülkenin kültürü gelenekleri ve aileleriyle bütünleştiğimiz için bir parçamız orada kalıyor.( Batı için bunun tek istisnası Latin Amerika'dır, Latin Amerika'yı işgal edenler yanlarında kadın götürmemişti ve mecburen yerlilerle evlendiler, bu durum Latin Amerika'da 'siyah ırk düşmanlığının yaşanmamasıyla çok güzel ve batı için istisnai bir örnek oldu..)


Tarihin ilk gününden beri dünyanın en büyük meydan savaşlarında varız, Atilla Avrupa'ya indiğinde Avrupa'da İspanyol, Fransız, Almanya, İngiliz diye ne bir devlet ne bir millet vardı. Ukrayna'da Altınordu Devleti kurulduğunda Ruslar ne millet ne devlet olarak ortalıklarda hiç yoktu.. Küçük Rus prenslikleri Kazakları yanlarına alması ve Tatarlar'ı asimile etmesi ve asıl, önce Korkunç İvan, sonra Büyük Petro ve en sonra Katerina'yla değil Karadeniz kıyılarını Orta Asya'yı ele geçirmesi 16. asırdan sonradır.


Karadeniz'in tümünü tarihte ilk kez bizler 'gölümüz' haline getirdik. Tuna, Dinyeper, Dinyester, Don, Volga, Kızılırmak bize aktı, Kızıldeniz, Arap yarımadasında Yemen, Aden'le tümünü yüzyıllarca yönettik. Alaaddin Keykubat Antalya'yı aldığında ilk işi Sinop'la Antalya arası ticari yolları açmaktı, Kanuni Özdemir Paşa'yla Aden'i aldığında en büyük derdi Kırım'dan Kızıldeniz'e 'dünya ticaret yollarına' hükmetmekti. Osmanlı Basra'yı almadan Abbasi'nin debdebesi çoktan sona ermişti, orada yoksul bedeviler yaşıyordu, sıcak çöl rüzgarları geldiğinde vücutlarını deniz suyuna gömüp korunan, Osmanlı Basra'yı tarihin en şenlikli en hareketli şehri haline getirdi, Fırat üzerinde gidip gelen kayıkların sayısı 'milyonlarla' ölçülüyordu, tarih hale dönüp dönüp Selçuklu'nun Nizamiye Medreseleri'ni konuşuyor, matematikten optik'e coğrafyaya felsefeye şu meşhur Rönesans'ın hava attığı ne varsa inşa eden üniversitelerini.


Kahire Afrika'nın özeti ve toplamıydı, bin çeşit renk yaşıyordu, Türk ve Çerkes yönetimindeki Memluklu Devleti ve sonra Yavuz'un almasıyla Mısırlılar kölelerini bilindiği üzere Afrika'dan değil Karadeniz'den taşıyordu ve tarihin ilk 'beyaz köle' ticaretini yapıyorlardı. Ve beyaz kölelik Batılılar'a bu toprakların ırk, renk, cins ayrımını hiç bilmediği yüzlerce yıl sonra öğretti.
İspanya ve Fransa sahilleri hariç ama Malta'yı alarak ve Adriyatik'i kontrol eden bir Akdeniz imparatorluğu'nun ikiyüzyıl yönettik. Osmanlı yönetiminde Karadeniz hiç 'korsanlık' vakasıyla karşılaşmadı ve Akdeniz'de Osmanlı'yla baş edemeyenler 'onlar denizci değil korsan' yalanıyla utanmadan bugün düzeltmeye çalıştıkları uydurma tarih yazdılar. Önce İnebahtı sonra Viyana yenilgimiz Avrupa'ya güven verdi ve bugünkü Avrupa Birliği'nin başlangıç noktası tarihin dönüşüm anı oldular.
Ve 1461'de Trabzon'un alınmasıyla ikibin yıl yaşayan tarihin gelmiş geçmiş en büyük imparatorluğu Roma, Trabzon Ayasofya Camii'nde son buldu.


Bütün bu uçsuz bucaksız coğrafyalarla siyasi kültürel ilişkilerimiz binlerce yıl bizleri tüm dünyayla karıştırdı. DÜNYA TARİHİNDE BİZDEN ÇOK KARIŞAN BAŞKALARIYLA BİZDEN ÇOK EVLENEN olmadı. Bu yüzden Afganistan'da patlayan her silah canımızı yakar, çünkü biz Hindistan Pakistan İran, Afganistan hepsinde İngiliz Fransızlar gibi 'işgalci' değil o topraklarla 'aile' olduk. Osmanlı'nın parçalanmasıyla ortalıkta siyasi ve iktisadi olarak çaresiz bir çok ülke Batı'nın ağzının sularını hala akıtıyor, Irak, Afganistan, Bosna, Çeçenistan, hepsi Batı'nın 'lokmaları' oldular, çünkü, bu ülkeleri koruyacak 'büyük aile' dağılmıştı. Ve sonra dediler ki, 'uluslar arası hukuk inşa ettik, insan hakları kurumları inşa ettik', bunlar sizi korur, bugün anladık ki, bu 'evrensel kurumlar' eski zamanların düşman gözetleyen savunma kaleleri gibi bugünkü Batı'nın sömürge şatoları..


Oysa bizler 'yabancı' kelimesini bilmeyiz, 'misafir' biliriz. Düşünün, sadece tarihimizin en yoksul en çaresiz son otuz yılımızda ülkemize gelenleri... Sadece Bosna'dan kaç yüz bin kişi geldi ve bize yeniden karıştı. İran devrimiyle ülkemize milyonlarca insan geldi ve bize karıştı. Saddam rejiminden kaçıp gelenler şimdi bizimle aile oldu okullarımızda hoca oldu. Bulgaristan kaçıp gelenlerin haddi hesabı yok, Çeçenistan ve Kafkasya'daki çatışmalardan yüz binlerce insan geldi. Hafız Esad'ın Suriye'de Müslümanlara yaptığı mesela Hama'yı yakıp yıkmasıyla ülkemize on binlerce insan kaçıp geldi. Ve 70'li yıllarda Beyrut iç savaşından kaçıp gelenler bugün hepimizden daha çok bu toprağın evlatları anneleri olarak içimizde yaşıyorlar.. Ve kaçıp gelenlere 'mülteci' demedik, Avrupalılar gibi 'istatistik' tutmadık. Kültürleri gelenekleri aileleri bizlere o kadar çok benziyordu ki bizimle tek bir aileymiş gibi bizi büyüten bizi gururlandıran öz kardeşlerimiz oldular, bir çoğu gitti bir çoğu döndü ama büyük çoğunluk çaktırmadan bize karıştı, şimdi, her okulda her sokakta onlarla oturuyor konuşuyor selamlaşıyor kız alıyor ya da siyasi tartışmalar yapıyorsunuz..


Kim gelirse gelsin hepsi bizim, hepsi bu toprakların çocukları, bu toprağın doğusu batısı yoktur, bu toprağın Lazı Çerkes'i gibi 'etnik' ayrımı yoktur. Toprağımızın güzel mi güzel bir kaderidir bu, etrafından topluyor, tarihten topluyor, Asya'dan topluyor, Orta-Doğu'dan topluyor. Biz 'başkası' bilmeyiz, biz 'öteki' bilmeyiz, işte iki bin yıl önce çıktığımız topraklarda insanlarımız öldürülüyor bizler burada sabah akşam kederden deliye dönüp hüngür hüngür ağlıyoruz, tahminim çoğu kaçıp buraya gelecek.. Başka nereye gidecek? Bu topraklarda 'toplanıyoruz', Anadolu çınarlarının altında bizi bir araya getiren yeni bir 'tarihi toplanma' sürecine girdik..


Güçsüz olduğumuz için kardeşlerimizi Çeçenistan'da Bosna'da Doğu Türkistan'da Irak'ta Gazze'de sabah akşam uçaktan bombalarla tanklarla gazlarla öldürüyorlar ve kaçıp Anadolu'da toplanıyoruz.

Toplamasak rahat edemeyiz, toplamasak çoğalamayız, toplamasak ya da gelmezlerse biz burada tek başımıza yapamayız.. Anadolu tarihin en büyük çınar ağacı, altında binlerce yıldır toplanıyoruz. Yaylalarında şehirlerinde köylerinde toplanıyoruz.
Asla unutmayın, toprağımızın 'cazibe merkezi' olmasının en büyük sebebi hür ve bağımsız bir ülke olmasıdır. Bu topraklar 'esaret' bilmez, binlerce yıldır tek bir gün 'esir' olmadık, biz Cumhuriyet'i inşa ettiğimiz günden beri 'yurtta sulh dünyada sulh' diyen bir siyasete inandık ama işte 'dünyadaki sulh'u da görüyorsunuz..


Bu topraklarda bir bayrak dalgalandırıyorsak, bu bayrak sadece toprağımızın bağımsızlık bayrağı değil, işte bu büyük toplanmayı bu büyük çağrının bayrağıdır. Moğolistan'dan Cezayir'e ne çok ayyıldızlı bayrak var, düşünün, bunları asla 'milliyetçi' bir duyguyla söylemiyoruz, bu bizim 'kaderimizdir', coğrafyaların tarihin alnımıza çizdiği acılı zehir dolu bir kader, bu 'kaderi' hiçe sayıp kaçamayız, aile sevgisi kültür gelenek bağları, 'milliyetçi' değil 'doğuştan' 'kudretten' alnımıza yazılmış 'sevgi'nin öz mü öz halidir, milliyetçi ırkçılığı ise insanlığın başına bela eden Batı'nın Avrupa'nın ta kendisidir.
Topraklarımızda beylik kavgası, siyasi kavga, aşiret kavgası, yayla kavgası, yurtluk kavgası oldu, bunları anlarım, ama bu topraklar 'etnik kavga' bilmez.
Son yirmi yıldır Avrupa çıkışlı fikirler ve onların Türkiye'deki adamları bizlere 'kimlik' siyaseti adı altında 'etnik kavga' öğretmeye çalışıyorlar. Anası Kürt babası Arap gelini Türk bir ailede 'etnik kavga' nasıl olur, siyasetin dilini Avrupa'dan öğrenenlerin hastalığı etnik siyaset.
Güneydoğu'da gördünüz işte, 'bilmediğimiz bir duygudur', bizi 'etnik çatışmaya' sürüklemek istiyorsunuz, ama tarihimizin kodlarında insanımızın genlerinde böyle bir 'dürtü' yok, olmadı. Çünkü bizler başkalarıyla en çok evlenen, evini, yurdunu, bahçesini, köyünü, toprağını, başkalarına en çok açan, başkalarıyla millet, başkalarıyla devlet, başkalarıyla 'aile' olmuş, gelmiş geçmiş tarihlerin en çok karışmış aileleri ve toplulukları ve insanlarıyız.
Ve dünya tersine döndü, son iki yüzyılda dünyada en çok acıyı Afrikalılar, Kızılderililer ve II. Dünya Savaşı'nda Yahudiler'in çektiği yazıldı çizildi.
Şimdi durum değişti.
Bakın, geçtiğimiz on yıl içinde Kocatepe Camii Avlusu'nda, öldürülen Çeçen liderleri ve Çeçenler için kaç kez gıyabında cenaze namazı kıldık. Gazze'de Filistin'de öldürülenler için kaç kez gıyabında cenaze namazı kıldık. Bosna'da öldürülenler için kaç kez gıyabında cenaze namazı kıldık.


Ve bugün de Doğu Türkistan'da ölenler için gıyabında Kocatepe Camii avlusunda cenaze namazı kıldık. Bizimle aynı anda Bosna'da da gıyabında cenaze namazı kılındı. Bizimle aynı anda Kırım Bahçesaray'da da gıyabında cenaze namazı kılındı, Filistin'den Cezayir'e binlerce camide de gıyabında cenaze namazları kılındı.
Afganistan'ın tümü, Kafkasya, Irak'ın tümü, Balkan haritası.. Son yirmi yılda buralarda öldürülenleri katledilenleri tek tek sayın, 'milyonları' çoktan geçti. Tarihimizin hiçbir döneminde bu kadar insanımız katledilmedi. Ve dünyanın 'soykırım' siyaseti sürüyor, önümüzdeki elli yıl içinde şimdiki rakamların çok daha büyüyeceği aşikar..


'Kimlik etnik' siyaseti yapanlar onlarca yıldır dillerine insanlık düşmanı bir 'dili' doladılar, etnik bölünmeyle birbirlerini yiyen kanser devletcikler, daha da ötesi, öyle ki Mimar Sinan Türk mü değil mi Mevlana Türk mü değil mi gibi cahilane tartışmaları halkımıza öğretmeye çalışıyorlar, oysa halkımız bu tartışmayı binlerce yıldır hiç sevmedi, umursamıyor bile. Tarihimizin hiçbir döneminde ocu, bucu, şucu, bizim için değer kazanmadı.
Bizler, etnik ve kimlik olarak, o, biz, şucu, bucu, ondan bundan olmadık, bizlerin tek bir adı var: Biz.. Biz'in de tek karşılığı var: Bağımsızlık. Bağımsızlığımızı inşa eden kahramanlar hepimize 'yurttaş' deyip hukuk siyaset ve tüm fırsatlarda hepimizi eşitleyen yasalar çıkarttı.
Biz, kimdir, Mevlana'nın kubbesi altında kim toplanmışsa, Hacı Bektaş'ın tekkesine kim girip çıkmışsa, Yunus kime seslenmişse, yani, insan denen varlığı ayrım gayrım yapmadan, hepsini bir Allah'ın yarattığı, zengin, fakir, sınıf demeden, her birinin kardeş olduğu 'biz..', biz kimdir, ülkesi toprağı tehdit altındayken düşmana karşı kim kenetlenip aynı cephede yer almışsa.. Ud'un Kanun'un sesi Itri'nin tekbiri, kandillerimiz bayramlarımıza kadar, giysilerimiz gelin alma törenlerimiz, lezzetlerimize kadar..
Mühim bir özelliği var Biz'in, bağımsızlık. Tarihin hiçbir döneminde bu 'bizi' dağıtamadılar, bu bizi yok edemediler, bu 'biz'i birbirine düşman kılamadılar, biz'in en son örneği Kocatepe, Çanakkale'dir ve en taze örneği Doğu'da on binlerce insanımız vahşice mayınlarla öldürülürken şehirlerimizin hiç birine bu çatışmalar 'kimlik, etnik' sloganlarla asla taşınmadı.


İlahi bir aşkla kaynaşmış 'biz..'..


Avrupa Birliği de bir 'biz' inşasıdır, ama olmuyor, çünkü Avrupa'nın 'biz'i yok. Avrupa sınıf savaşları sınıf siyasetinden geliyor, yukardakileri aşağıdakileri var, kategorileri var, aristokratları serfleri var, öteki'leri var, varoşları var, aşağıladıkları var, sevmedikleri var, ikinci sınıfları var, Afrika'dan gelenleri ayrı, Kuzey Avrupa'dan gelenleri ayrı, Asya'dan gelenleri ayrı ayrı kategorileri var, efendileri var, üstün olanları var..
İnsanları sınıflamak kategorileştirmek için her tür sosyoloji her tür antropoloji her türlü gen kafatası ayrımcı kültürleri var..Avrupalılar için başkalarıyla evlenmek hep sorun oldu, 'yabancı' Yunan şehirlerinden beri hep en büyük siyasi sorun oldu..
Büyük servetleri, büyük fabrikaları, güçlü devletleri, tarihin en büyük markaları ve bin kapılı komisyonları meclisleri oldu, aya çıktılar, uydular inşa ettiler, uçaklar, zırhlı gemiler, balistik füzeler, nükleer silahlar geliştirdiler, ama 'bizi' inşa edemiyorlar..
Aklı 'inşa ettiler' ama 'ruhu' ve 'aşkı' akıldan kopartıp.. Aklı pragmatik bir faydaya yani çıkara dönüştürdüler. Kim çok kazanıyorsa en akıllı o oldu, kim çok meşhursa en akıllı o oldu, aklı, bölüşmenin ve kardeşliğin konusu haline getiremediler..
Teknik gelişmeyle maddi zenginlikle 'biz' inşa edilmez.. Bizi, 'insan'la 'ruhuyla' 'kalbiyle' 'aşkıyla' 'ailesiyle' 'kardeşliğiyle' ve ayrım gayrım demeden 'bölüşmesiyle' inşa edebilirsin.


'Biz'i ancak tarih inşa eder, milyonlarca karşılaşma milyonlar tanışma milyonlarca bir arada yaşamanın tecrübeleri gelenekleri inşa eder. Düşünün on binlerce yıl önüne çıkan her insan evladıyla evlenmişsin, karışmışsın, bölüşmüş yardımlaşmışsın, Allah'ın yarattığı her varlığa 'kutsal' bir saygı göstermişsin..


Avrupa kendi 'biz'ini inşa edemez, çünkü talan ve yağma kültüründen geliyor, emperyalist soygunlardan geliyor, İngiliz İşçi Partisi'nin Irak'a emperyalist savaşı daha üçüncü yılını bitirmedi, din savaşları, mezhep savaşları, milliyetçi savaşlar, sınıf savaşları, beceremedi.


Ve bu savaşlar sonucunda bir hukuk düzeni inşa etti, bu düzen: 'azınlık hakları' diyor, 'federasyon' diyor, türlü türlü etnik kimlikler siyasi formüller teorilerle konuşuyor.

Ve Avrupa kendi çözemediği bu hastalıkları aynen bize 'bulaştırıyor', 'azınlık' deyin, 'göçmen' deyin, 'mülteci' deyin, renk ayrımı, sınıf ayrımı, din ayrımı, deyin.

Deyin deyin de ne olacak, işte Yugoslavya örneği, her renk her din her etnik kimlik ayrı bir kafes içinde oturacak, yani, Kafkasya'ya bakın Balkan coğrafyasına bakın 'hayvanat bahçesine' dönüştürüldü. Azınlık ve etnik haklarla girdiğin her siyasi tartışmanın geleceği son nokta herkesin aynı şehirler içinde dahi ayrı demir kafesler içinde oturmaya başlaması.
Ve işte dünyanın ortadan bölünmüş şehirleri gittikçe çoğalıyor, Lefkoşa, Beyrut, Bosna, Kerkük ve şimdi Bağdat ve yarın niceleri..
Ve sonra (güya) herkes 'hukuk' karşısında eşit olsun, diyor, işte benim evrensel hukukum bu'dur, diyor.. Hukuk karşısında sadece Hristiyan Avrupalılar eşit, Gazzeliler eşit mi, Doğu Türkistanlılar eşit mi, Çeçenler eşit mi, Boşnaklar eşit mi, Iraklılar eşit mi? Hayır, hukuk karşısında sadece Avrupa doğumlu beyaz adamlar eşit..
Bu evrensel hukuk, Avrupa'nın Amerika'nın şatolarında rahat oturmasını sağlayan huzuru, dünyanın geri kalanlarının ise yağma ve talanı ve bölünmesi ve en mikro etnik bölünmelerle savaştırılması..
Ve Rusya ve Çin ve İsrail'e bugün bir saatlik olsun ambargo koyacak gücü yok, ne Avrupa'nın ne de ABD'nin. Ayaküstü bir küçük esef ederimli kınama sözcüğü, bu kadar, bu birkaç cümleyle büyük insanlık'ı büyük evrensel hukuku yerine getirdiklerini düşünürler.
Kardeşlerim, bu katliamlara bizler çok daha ağlarız, çok daha başkalarından Amerika'dan Avrupa'dan medet umarız..Yalan bunlar.

Doğru ve değişmez bir tek hakikat vardır, o da toprağındır, bağımsızlığındır. Ve bağımsızlığını toprağında yaşayan her insanınla siyasi ve iktisadi olarak tam olarak bölüşerek yaşamaya çalışmandır.
Yani, şeyh, diktatör, aşiret liderlerini 'batılılar' çok sever, çünkü bu diktatörleri gösterip bizim 'modern dünyalı' olmadığımızı ispata çalışıp bizimle eğlenerek bizi birbirimize kırdırırlar.
Yani kardeşlerim, şeyhlerle diktatörlerle aşiret liderlerinle kurulmuş bir 'bağımsız ülke' olamadı, aksine zulüm ve gaddarlık oldu.. Bağımsızlık, üstünde yaşayan herkesin bölüştüğü siyasetin adıdır. Tam tersi Saddam gibi diktatörler, mezhep liderleri, aşiret liderleri, ağalar, beylerle kurulan ülkeler Batı'nın işini kolaylaştırdı ve Batılılar'ı dünya hukuku önünde 'haklı çıkartan' vahşiliklere örnek oldu..



Yani, bağımsız toprak düşüncesiyle, siyaseten eşit ve iktisaden bölüşümcü bir siyaset anlayışı esas olmalı, tıpkı Cumhuriyet'imizi inşa eden kahramanlarımız gibi vazgeçilmez eşit ölçüde değerlerimiz olmalı..
Zenginliğini, ağaların şeyhlerin aşiret liderlerinin mezhep liderlerinin değil tüm halkının bölüştüğü bir cumhuriyet.
Bu yüzden bayrağımızı tarihte hiçbir zaman bir şeyhe bir mezhep liderine bir aşiret liderine teslim etmedik, etmeyeceğiz. Bayrağımız, toprağımızı, üstünde yaşayan herkese eşit kılan en kutsal sembolümüzdür..
Namaz kılmak dinimizin baş emridir, ancak, namazı kılmak için bir seccade sermelisin.
Bir seccade serecek kadar toprağın yoksa din de yalan iman da yalandır. İşte gördünüz, bu Cuma namazını binlerce insanı öldürülmüş Türkistanlılar kılamadı, kendi cenazelerinin namazlarını kılmaya Çin müsaade etmedi.
Bizlerse 'gıyabında' kıldık.. Kocatepe Camii avlusunda Türk ve Türkistan bayrakları rüzgarla dalgalanıyordu, minik Türkistanlı çocukların elinde mavi Türkistan bayrakları…
Hayattan, katliamlardan, zulümlerden, gaddarlıklardan bu toprakların her bir çocuğu artık bir büyük ders çıkartsın, o ders şudur:
YAŞASIN BAĞIMSIZ TÜRKİYE CUMHURİYETİ….
YAŞASIN ALTINDA TOPLANDIĞIMIZ ANADOLU'NUN BÜYÜK ÇINARLARI..

NİHAT GENÇ
 
http://www.nihat-genc.com/modules.php?name=Forums&file=viewtopic&p=66818#66818
 


Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.