9 Temmuz 2009

.:: KomploTeorileri ::. Amerikancı-Şeriatçı strateji Türkiye’yi Sevr’e götürecek

Amerikancı-Şeriatçı strateji Türkiye'yi Sevr'e götürecek

http://www.turksolu.org/240/ataberk240.htm

Davutoğlu, Türkiye'nin yeniden NATO'nun işgal gücü ISAF'ın komutasını alacağını ve İslamabad'daki Türk elçiliğinin NATO temas noktası olarak çalışacağını açıkladı
Davutoğlu, Türkiye'nin yeniden NATO'nun işgal gücü ISAF'ın komutasını alacağını ve İslamabad'daki Türk elçiliğinin NATO temas noktası olarak çalışacağını açıkladı. Yani normal cümlelerle anlatırsak; Türkiye'nin Afganistan'da ABD için daha çok çalışacağını, Pakistan'ın da gerekirse işgal edileceğini ve AKP'nin de bu işgalde yer almaya niyetli olduğunu açıklamış oldu.

Davutoğlu'yla derinleşen Amerikancılık

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, AKP'li yılların öncesinden beri Şeriatçı kesimlerin derin entelektüel ve strateji dehası olarak öne sürdükleri bir isimdi. Fakat yıldızı esas olarak 11 Eylül saldırısından ve Türkiye'de AKP'nin iktidara gelmesinden sonra parladı. ABD emperyalizmi Bush liderliğinde ezilen dünyaya, özellikle de Müslüman ülkelere, savaş ilan ediyordu o yıllarda.
Bunun karşısındaysa bizim Şeriatçılarımız aslında kendilerinin "medeniyetler ittifakı"nın savunucusu olduklarını, yani aslında ABD ne derse onu yapmayı bir çeşit ibadet saydıklarını kanıtlamaya çalışarak günlerini geçirmeye başlamışlardı. Bu işin şampiyonluğunu, Amerikancı Şeriatçılığın öncülüğünü AKP yapıyordu. Tam da bu sıralarda Davutoğlu kendisini daha çok göstermenin fırsatını bulmuş oldu.
Onun tezine göre Türkiye bu karmaşık denge dünyasında "etkin dış politika" izlemeliydi. Özellikle İslam dünyasının liderliğine oynamalıydı. Fakat aynı zamanda ABD ve AB'yle de çok iyi ilişkiler kurmalıydı. ABD ile "stratejik ortaklığını" daha da ilerletmeli, AB üyeliği için çırpınmalıydı. Bu tezlerin AKP tarafından nasıl bir keramet gibi benimsendiği hatırlanıyordur zaten.
Davutoğlu, çizdiği bu stratejiye "stratejik derinlik" ve "çok taraflı politika" gibi isimler veriyordu. Fakat uygulamada bunun sadece derinleşen Amerikan işbirlikçiliği ve Türkiye açısından çok taraflı yıkım olduğu ortaya çıktı. Davutoğlu yıllarca perdenin hemen bir adım gerisinde dursa da yine de AKP'nin ve Tayyip'in dış politika namına attığı her adımda etkisini belli etmişti.
Davutoğlu ilginç bir adam. Hem Hamas'la hem İsrail'le dost olmayı başarmış bir isim. Bir taraftan sıkı İslamcı, diğer taraftan müthiş bir Batı savunucusu… Tam AKP'nin aradığı adam diye düşünüyorduk ki, bir anda onu hak ettiği yerde AKP kabinesinin Dışişleri Bakanlığı koltuğunda bulduk. Sıkı bir Şeriatçı, tavizsiz bir Amerikancı olarak kendisini ve teorilerini ancak bu koltukta gerçekleştirebilirdi Davutoğlu.
Hemen işe girişti ve hızlı bir dünya turuna başladı. Şimdilerde bir Avrupa'da bir Azerbaycan'da, bir Kıbrıs'ta bir Pakistan'da ortaya çıkıyor. Şeriatçılar ise onu hemen "yeni Kissinger" olarak tanımladılar. Bu tespit bir anlamda doğru ama anlaşılan Davutoğlu Amerikan çıkarlarına Kissinger'ın kendisinden bile daha iyi hizmet edecek.
Şeriatçı ve Amerikancı karakterin birliğini şahsında bu kadar iyi sentezleyebilen bugüne kadar sadece Tayyip olmuştu. Davutoğlu ise aynı zamanda bu işin "teorisyeni" olduğu için Amerika için daha has bir evlat oldu. Davutoğlu şimdi de Pakistan'ı kurtarmakla meşgul!
Davutoğlu'nun Pakistan seferi: Nereden çıktı bu ilgi?
Kürt-İslamcılığın Kissinger'ı, Pakistan'a giderken yanına Cengiz Çandar'ı ve Taha Akyol'u da almayı ihmal etmemiş. Anlaşılan beraberce Pakistan'ın hakkından gelecekler.
ABD'nin "AfPak" adını verdiği bir projesi var. Bilindiği gibi ABD yıllardır Afganistan'ı işgal altında tutmasına rağmen bugüne kadar ne Taliban'ı durdurabildi, ne de Ladin'i yakalayarak El Kaide'yi bitirebildi. Hatta Taliban o kadar duruma hakim oldu ki Afganistan'la yetinmeyerek, Pakistan'daki Peştun aşiretleri aracılığıyla bu ülkeye de sızdı. Başkent İslamabad'ın dibine kadar da geldi.
İşte AfPak (Afganistan-Pakistan) projesi de ABD'nin duruma hakim olma planı anlamına geliyor. Davutoğlu'nun Pakistan'a gidiş sebebi de bu projenin gerçekleşmesini, yani ABD'
nin Orta Asya ve Hindistan'a kadar olan bölgedeki hakimiyetini sağlamaktan başka bir şey değil. Diğer taraftan İran'ı kuşatacak Sünni ittifakı da ayrı bir mesele…
Davutoğlu hem Türkiye adına yüklü bir yardım çeki sunarak Pakistan halkının sempatisini kazanmaya çalıştı hem de "Bir millet, iki ülke" ve "Ziyaretim hem destek vermek hem de karşı karşıya kaldıkları zorluklarda Türkiye'nin yapabileceklerini bizzat sahada görüp istişare etmeye dönüktür" söylemleriyle olumlu bir tablo çizmeye çalıştı. Fakat "AKP'nin yapabilecekleri"ni anlatırken asıl misyonunu da ortaya koydu.
AKP dış politikasının "bir millet, iki devlet" denilen Azerbaycan'a yaptıkları bu kadar açıkken Pakistan'ı nelerin beklediği de az çok tahmin edilebilir. Davutoğlu, Türkiye'nin yeniden NATO'nun işgal gücü ISAF'ın komutasını alacağını ve İslamabad'daki Türk elçiliğinin NATO temas noktası olarak çalışacağını açıkladı. Yani normal cümlelerle anlatırsak; Türkiye'nin Afganistan'da ABD için daha çok çalışacağını, Pakistan'ın da gerekirse işgal edileceğini ve AKP'nin de bu işgalde yer almaya niyetli olduğunu açıklamış oldu.
Pakistan nasıl bu duruma düştü?
Pakistan gerçekten de Türkiye ile tarihsel bağları olan bir ülke. Pakistan'ın Müslüman bir ülke olmasının kökeninde Babür'ün Türk İmparatorluğu'nun Hindistan'ı üç yüz yıl kadar bir süre adilce yönetmesi yatıyor. Bizim Hindistan'ın İngilizler tarafından sömürgeleştirilmesi olarak bildiğimiz sürecin bir yanı da emperyalizmin bu Türk İmparatorluğu'nu yıkarak bölgeye yerleşmesi.
Bu dönemde Müslüman olan Pakistanlılar, Türklerin hakça yönetimini ve kardeşliklerini unutmadıklarını aynı İngilizler 1918'de bize saldırdıklarında kanıtlamışlardı. Türk Kurtuluş Savaşı'na en büyük maddi ve manevi destek de Hindistan Müslümanlarından gelmişti. Kökleri en az beş yüz yıl öncesine dayanan bir dostluk şimdi Amerikancıların eline düştü düşecek…
Davutoğlu, Pakistan devletinin çökmek üzere olduğunu söylüyor. Ona eşlik eden Cengiz Çandar; "Güney Veziristan tamamen Taliban'ın elinde. Pakistan'da devlet yok gibi." diye yazıyor. Gerçekten de Pakistan bugün Peştun, Beluci, Sindli etnik grupların ve dört yüze yakın tarikat kökenli Şeriatçı örgütün kapışma alanı durumunda. Doğal olarak Taliban ve El Kaide de bu grupların başında geliyor. Bizim Amerikancılar çok açık söyleyemiyorlar şimdi ama onların Pakistan için tek bir reçetesi var; Amerikan işgali. Aynı Irak ve Afganistan için reçetelerinin bu olduğu gibi…
Peki Pakistan, daha da doğrusu Hindistan alt kıtasının Müslümanları, nasıl oldu da bugünkü acımasız karmaşanın ve sefaletin eline düştü? Burada olayın tarihsel boyutuna tekrar geri dönmemiz gerekiyor. İngilizler Hindistan direnişi karşısında sömürge idaresinden vazgeçmek zorunda kaldıklarında, Hint Müslümanlarını diğer Hintlilerden ayırmayı ihmal etmemişlerdi. Emperyalizmin bölme politikası açısından bu normal bir durum sayılabilir fakat bu olay aynı zamanda bir ilki de içeriyordu; Pakistan açıkça bir İslam devletleri federasyonu olarak kurulmuştu. Yani devlet ulusa değil din ve etnik kökenlere göre temellendirilmişti.
Dine dayanan devlet, etnik grupların yoğun yaşadıkları yerlerde kurulan eyaletlere bölünmüştü. Tahmin edilebileceği gibi Pakistan'ın tarihi etnik çatışmalar, mezhep çekişmeleri ve Hindistan'la aralıksız süren kardeş kavgasıyla geçti. Pakistan'ı bugünkü durumuna getiren Şeriatçılık ve etnik temelli bölünmeden başka bir şey değil. Bu nedenle Pakistan'ın en son ihtiyacı olan şey bir Kürt-İslam faşisti olarak Davutoğlu'nun yardımı olsa gerek! Ne diyelim, bırakalım Pakistan'ı da bunların elinde Türkiye'yi Pakistan olmaktan kurtarmak için çalışmak gündemimiz olmalı…
Davutoğlu'nun AB işleri
Pakistan'a gitmeden önce Davutoğlu Avrupa'daydı. AB emperyalizminin sözcüsü Olli Rehn'le görüştü. Davutoğlu ve AKP, AB'yi ikna etmek için ellerinde en önemli silah olarak ABD desteğini bulundurduklarını savunuyorlar. Bunu Davutoğlu şöyle anlatmaya çalışıyor: "AB süreci bizim için stratejik öneme sahip. Türkiye'nin bu 'Asya vizyonu' ve 'Ortadoğu vizyonu' bizi Batıda da güçlendirecek". Yani doğu cephesinde ABD'ye yaptıkları hizmetin karşılığını batı cephesinde alacaklarını iddia ediyorlar. Ama ne hikmetse AKP'liler her Avrupa turlarında biraz Avrupa havası alıp geri dönmekle yetinmek zorunda kalıyorlar.
AB yöneticileri ise AKP'lilerden çok daha realist tipler. Onların kendilerine has bir planları var ve bu planı da hiç usanmadan yıllardır sürdürüyorlar. Öyle ki kullandıkları mesaj taşıyıcı kuryeler bile değişmiyor. En son ABD adına AKP-PKK arası kuryelik yapan Hasan Cemal, bu sefer de Olli Rehn'in kuryeliğini yaptı. Hasan Cemal; "Olli Rehn'den mesaj: Türkiye sosyal reformlar için kolları sıvamalı tam zamanı. Yoksa işler zora girecek!" başlığını koymuş yazısına. "Nasıl başlık bu?" demeyin. Mesele mesaj iletmek olunca böyle başlık da atılıyor.
Ardından da AB'nin emirleri sıralanmış; "301 kaldırılsın, partiler kapatılmasın, Türk limanları Rum kesimi gemilerine açılsın, Bartholemeos'un ekümenikliği kabul edilsin, Heybeliada ruhban okulu açılsın vs." Yani, Davutoğlu ve AKP ne kadar uğraşırsa uğraşsın, ABD adına Türk Ordusunu Pakistan'a sürüklemeye bile kalksın yine de Garp cephesinde yeni bir şey yok. Emperyalizm aynı emperyalizm, Haçlı aynı Haçlı, düşmanlık aynı düşmanlık… Diğer taraftan da işbirlikçilik de aynı işbirlikçilik…
Yeni Osmanlı'ya değil yeni Sevr'e doğru
Davutoğlu'nun çizdiği AKP dış politikasının adı Yeni Osmanlıcılık olarak konmuştu. Buna göre Türkiye, Osmanlı'nın yüz yıllarca hükmettiği bölgelerde etkin bir dış politika izlemeliydi. Hatta bu tez satır aralarından topraklarını genişleten bir Türkiye imasında bile bulunuyordu. Söylemin temel motifi Osmanlı'yı diriltmekti.
Fakat Davutoğlu'nun tezi tam bu noktada bir güç muhasebesine evriliyordu. Osmanlı döneminin en güçlü devletiydi ve tüm dünyayı bile rahatça yönetecek kapasitedeydi. Fakat bugün Türkiye o kadar güçlü olmadığı gibi dünyayı yöneten ABD gibi bir süper güç de son derece etkili. Bereket versin ki, Türkiye ABD ile stratejik ortak da çok sorun olmuyor. Osmanlı'yı kurmak isteyenlerin en yakın müttefiki de böylelikle ABD olarak ilan edilmiş durumda. Aslına bakılırsa önerilen tezin Osmanlı olmakla içte de dışta da bir alakası yok. Dışarıdaki Amerikancılık, içerde de Şeriatçı ve Kürtçü yapılanmayla bütünleşiyor. Osmanlı alanında etkin siyaset adına nasıl ABD uşaklığı yapılıyorsa, Osmanlı'yı içerde kurmak adına da ulusa değil de dine ve etnik temele dayalı bir devlete doğru Türkiye sürükleniyor. Son geldiğimiz noktada yaşadığımız federal anayasa ve İskoç modeli gibi tartışmalar da birebir bu Amerikancılığın sonuçları…
Federalizm, eyalet sistemi, etnik grupların desteklenmesi, dine mezhebe dayalı yapılanma...
İşte bu Türkiye'yi bölünmeye götürecek planın ta kendisi. Türkiye'yi "Yeni Osmanlı" yapmak söylemiyle "Yeni Sevr"e taşımanın planı...
Ey Ahmet Davutoğlu!
Sen Pakistan'ı kurtarmaktan nasıl bahsedebilirsin? Bugün neredeyse tüm İslam ülkeleri senin gibi düşünenlerin elinde etnik kavgaların, mezhep çatışmalarının elinde kıvranıyor. Daha da kötüsü yine senin gibi Amerikancıların elinde emperyalizmin kölesi yapılıyor.
Sen Pakistan'ı kurtaramazsın; ama biz Türkiye'yi sizin "Yeni Sevr"inizden kurtarmak zorundayız!


Yahoo! Türkiye açıldı!
Haber, Ekonomi, Videolar, Oyunlar hepsi Yahoo! Türkiye'de!
www.yahoo.com.tr --~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu mesajı " KOMPLO TEORİLERİ " grubuna üye olduğunuz için aldınız:

Bu gruba posta göndermek için ,
e-KomploTeorileri@googlegroups.com
adresini kullanınız...

Daha fazla seçenek için,
http://groups.google.com/group/e-KomploTeorileri?hl=tr adresinden bu grubu ziyaret edebilirsiniz...
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.