Düpedüz meydan muharebesi
İmralı'daki caninin ardına saklanıp, "devlet yenildi" diye göbek atıyorlar
AKP'li vekiller "muhatap alma" yarışına girince dünün anlam ve önemini özetleyen cümle Yeniçağ'ın manşeti oldu: AKP Öcalan'a teslim oldu!
Yine dün, Öcalan'ın kervanına katılmak için kıyasıya rekabete sahne olan 'köşe'ler yeni bir tablo ortaya koydu: Yetinmeyecekler.
'Devlet' son kalesine varana dek teslim alınmadan bitmeyecek.
Teröristbaşının bir süre önce avukatlarına söylediği "Ona (A. Altan) ve Yasemin'e şu söylenebilir, beni hiç anlamamışlar. Kürt sorununda Başbakan mecbur kaldığı için birtakım adımlar atıyor. Kürt sorunu bu toplumun ciddi bir varoluş sorunudur" sözlerini hatırlatan Yasemin Çongar, caniye "Yok aslında birbirimizden farkımız" mesajları gönderdi.
Öcalan gibi düşünüyor
"Öcalan'ın son cümlesine aynen katılıyorum..." dedikten sonra onu ne kadar iyi anladığını ispata çalıştı uzun uzun: "Öcalan, sözü Başbakan'a getirip "Kürt sorununda mecbur kaldığı için birtakım adımlar atıyor" demiş. Ben de aynen böyle düşünüyorum. Hem Başbakan'ın hem de başta Cumhurbaşkanı Gül ve Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Taner olmak üzere etkin bürokratların, Türkiye'nin bu savaşı bitirmeye artık "mecbur" olduğunu anlamalarını çok değerli buluyorum. "
"Öcalan yapacağı açıklamayla, Türkiye'nin kaderini belirleyebilecek güce sahip" diyen Çongar, devletin bebek katilini "muhatap almaya mecbur" olduğunu tekrarlıyor durmadan: "Öcalan, devlet için "mecburi bir muhatap"çünkü binlerce küçük kız ve oğlanın dillerinden bugün hâlâ düşmeyen tekerleme "Biji Apo" diye başlıyor. "
Kuşatma hattında biraz ilerleyince, Radikal'de de Cengiz Çandar'ın "Yol haritası'nın ne olduğunu bilmeden, sırf Öcalan adına itiraz edilmesine" karşı çıktığını görüyoruz.
"Abdullah Öcalan'a İmralı'da dört duvar arasında bir tutukludan başka hiçbir şey ifade etmeyen biri olarak yaklaşmak doğru mu?
Tek kelime ile: Değil.
O isim, "çözümün bir parçası" haline gelmeyi "yol haritası" üzerinden sağlayacaksa, buna karşı çıkmanın ne manası olabilir?
Beğenin beğenmeyin, ister kızın ister köpürün, Abdullah Öcalan'ın Türkiye Kürtlerinin ve hatta Kürt diasporasının hatırı sayılır bir bölümü üzerinde bir etkisi, bir ağırlığı var. Dolayısıyla, beğenin beğenmeyin, ister kızın ister köpürün, Abdullah Öcalan'ın bir "gücü" var.
Bir Kürt sorununun "şiddet boyutu"nun nasıl sona erdirileceğine kafa yoracaksınız, diğer yandan PKK'nın "bir numaralı karar mercii"ni yok sayacaksınız; böyle bir şeyin mantığı olabilir mi?"
İspanya modeli
İmralı'daki caninin siyasi çözüme katılım hakkı(!)nı böyle cansiperane savunan Çandar Türkiye'nin yol haritasını belirleyeceklere de bir öneride bulunuyor:
İspanya modeli!
AİHM'in ETA'nın siyasi kolunun kapatılmasına onay vermesinden yola çıkıp DTP'ye "aba altından sopa göstermenin" faydasız olduğunu öne sürüyor ve şunu diyor: "İspanya'da Baskların 'ayrılma hakkı'nı savunmak yasal. Ayrılıkçı parti kurmak ve ayrılıkçılık için çalışmak yasal."
Türkiye'de ayrılıkçılık için çalışmanın "meşru" sayılmasını istiyor özetle.
Soru şu: Devlet nasıl yenildi?
Cevap: Sadece PKK'nın 'var olması'yla..
Ahmet Altan bu kadarıyla yetinmiyor. Bakın devamına: "Bir "yanaşmanın" her türlü talebini "küstahça bir saygısızlık" gibi gören bizim "ağa devlet", Kürtlerin istekleriyle karşılaşınca tam bir "asabiyete" kapıldı.
Bir ölüm makinesi gibi saldırdı o insanların üstüne. (...) Kürtlere "dağlara gitmekten" başka yol bırakmadılar. Kürtler silaha sarılınca da devlet zıvanadan çıktı. Güneydoğu'nun neredeyse her yanından öldürülmüş insanların kemikleri çıkıyor. Bu katliamı devletin görevlileri işledi.
Zaten sakat bir biçimde kurulmuş olan devlet, "devlet" olma işlevini yitirdi. PKK hâlâ duruyor. Ama bizim devlet kalmadı. Şimdi bu devletin yeniden kurulması gerekiyor. Devleti yeniden inşa edeceğiz. Devletin "ağalığı" bitti. Bu halk da "yanaşma" değil artık."
İsyana teşvik ettiler
Baktılar ortalık toz duman, arada yenilir yutulur umuduyla bütün kinlerini döküyorlar. "Köle toplum", "sahip devlet" algısı yaratarak isyana teşvik ediyorlar insanları.
Cumhuriyetin "sakat" temellerinden başlayan intikam yolculuğu "yeni devlet inşaası"nda son buluyor. "Ağa-yanaşma" benzetmesiyle komplekslerini ele veriyorlar. "Katil asker" diyerek hedeflerini, "İspanya modeli" yle bölücü düşlerini...
Uzmanlık sahibi oldukları "soğuk savaş" taktiklerinin tümünü kullandılar; 'İç politikada milli birliği, dış politikada yalnızlaştırmayı' denediler önce.Teknolojik, ekonomik ve psikolojik yöntemlerle "kendini yönetemeyen" bir ülke fotoğrafı çektiler, afişlerini astılar geçtiğimiz bütün yollara. Caydrıcılığa başvurup, bir korku imparatorluğu yarattılar...
Baktılar ki hala direnen birileri var, sahaya indiler; Ne silahlarının, ne taktiklerinin, ne hedeflerinin sınırı var artık. "Zor"la kabul ettirecekler mağlubiyeti. Çongar'ın üzerinde tepine tepine vurguladığı gibi "mecbur" ederek.
Taarruz var. Ve devletin son kalelerinde, adeta göğüs göğüse çarpışarak yürütülen "direniş, vatan savunması". Bu muharabe değil de ne? Umarım "Siz kimin mahallesinde korna çalıyorsunuz" diye ortalığı ayağa kaldıracak kadar "aidiyeti gelişmiş"(!) insanların yaşadığı bu ülkenin kurumları da "Siz kimin devletini yıkıp, kiminle, ne devleti kurmaya kalkışıyorsunuz" diyecek iradeye sahiptir...
++++++
Cumhuriyet'le hesaplaşma
Pazar günü Ankara'da yapılan il kongrenizde yine başarılarınızı anlatırken, konuşmanızı "79 yılda yapılan ortada, bizim yaptığımız ortada" tanımlamalarıyla süslediniz. Belki ilk duyulduğunda fark edilmeyen 79 yıl, siz de biliyorsunuz ki 29 Ekim 1923'te ilan edilen Cumhuriyet'in iktidara geldiğiniz güne kadar olan yaşı.
Neden kimse bugüne kadar "başarılarını" tüm Cumhuriyet önemi ile kıyaslamayı düşünmedi de, ısrarla siz "Cumhuriyet'in şu kadar zamanda yaptığından daha fazlasını yaptık" demek ihtiyacı duyuyorsunuz?
Cumhuriyet dönemi ve Atatürk ilkeleri ile bu kadar sorununuzun olması çok şaşırtıcı. Hem yaşınız hem yaşadığınız kent açısından bugüne kadar yaşadıklarınızı, siyasetteki başarılarınızı ve Başbakan olmanızı Atatürk Türkiye'sinin sağladığı olanaklara borçlu olduğunuzu unutmuş olamazsınız herhalde.
* Can Ataklı / Vatan
++++++
Onur celladı oldular
Hiç tanımadığımız birileri, sırf onlar gibi düşünmüyoruz, onlar gibi yaşamıyoruz diye önce telefonlarımızı dinlemeye başladılar.
Sevgilimizle, eşimizle konuştuklarımızı, dinledikleri yetmiyormuş gibi bir de kaydettiler. Bilgisayarda birbirimize gönderdiğimiz elektronik postaları, belki bizden bile önce onlar okudu. Bunları kullanarak bizi sindirmeye, susturmaya, korkutmaya çalıştılar.
Bu hafta öğrendik ki telefonlarımızı dinleyen, elektronik postalarımızı okuyan o adamlar, şimdi de peşimize fotoğraf makineli ajanlarını takmışlar.
Kim muhalifse... Kim onlar gibi düşünmüyorsa... Kim yılmıyorsa, sinmiyorsa, korkmuyorsa... Adım adım izletmişler.
Arkadaş toplantılarını, doğum günü partilerini, kahve sohbetlerini resimletmişler.
Kimi çatıdan, kimi bacadan, kimi ağaç arkasından çekilmiş; kalleş deklanşörlerden çıkmış fotoğraflar!
Şimdi bu fotoğraflara dayanarak, "suç" ve "suçlu" üretmeye çalışıyorlar... Bana göre "onur celladı" hepsi! İster din adına olsun, ister demokrasi; kimin hakkı var böyle bir şeye? Masum arkadaşlıkları, kirli işbirliği gibi gösterip, gazetelerin tepesine taşımak ne zaman "olağan" oldu bu ülkede? Savcılar neden bu garip izlemeleri yapanların peşine düşmüyor? Türkiye Gazeteciler Cemiyeti neden seyrediyor? Yoksa yeni gazetecilik trendi bu da; biz mi geçmişte kaldık?
* Mustafa Mutlu / Vatan
++++++
Taraf'a suç duyurusu
Milliyet'ten Türker Karapınar'ın haberine göre, Ümraniye Soruşturmasında ele geçirilen "İrtica ile Mücadele Eylem Planı" başlıklı belgeyi yayımlayan Taraf hakkında "belgede sahtecilik, sahte belgeyi yayımlamak ve gizlilik kararını ihlal" den suç duyurusunda bulunuldu.
Söz konusu belgeyi hazırladığı iddia edilen Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek adına avukatı Mustafa Çevik tarafından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan suç duyurusu dilekçesinde Çiçek'in bu belgeyi düzenleyen kişi olduğu yönünde yayınlar yapıldığı ve hayatında hiç tanımadığı kişilerle ilişkilendirilerek iftiraya uğradığı ileri sürüldü.
++++++
Bir itiraf daha
Amerikan Kongresi, Ergenekon tutuklamaları sürerken ve Gül'ün dönemin ABD Başkanı Bush ile görüşmesinin akabinde Türkiye'nin GNEP'e Küresel Nükleer Enerji Ortaklığı'na üyeliğini onayladı. Ergenekon bağlamındaki derin devlet soruşturmasını başlatan pek çok faktör arasında dış faktörlerin etkinliğini yabana atmamak gerekiyor.
* Lale Sarıibrahimoğlu / Taraf
++++++
Sahibinden kiralık gizli tanıklık
BENCE "gizli tanık", "itirafçı", "tanık koruma programları" gibi Batılı yöntemlerden vazgeçmelisiniz...
Bizde işlemez...Ömür boyu dolar üzerinden maaş almak, bir de çoluk çocuk Avrupa'ya gönderilmek uğruna neler yapmaz ki insanlar... Bedava dağıtılan ne olursa olsun o kapma izdihamlarını bir düşünün...
Denemek için "ihtiyacı olanlara bedava şeleb altlığı" duyurusu yaptığınızda kaç bin kişinin geldiğini göreceksiniz.
"Şeleb" nedir?..
Hiç..."Beleş" in tersten okunuşu...
Süren davalarda en önemli kanıtlar "gizli tanıkların" ifadelerinden oluşuyor... Bu olmaz... Devlet adamlarından en küçük bireyine kadar, yüz yüze bunca yalanın söylendiği bir toplumda, gizli tanık uygulaması işe yaramaz... Çocuk cezaevlerinin yarısı, başkasının yerine suç üstlendirilmiş çocuklarla dolu... Mahkemelerin kapısında, her zaman yalancı tanıklar müşteri bekler bu ülkede...
İsterseniz şöyle bir ilan verin:
"Bedava atnava kılıfı..."
On binler gelecektir, ihtiyaç(!) sahibi... "Atnava" nedir derseniz... Hiçbir şey... "Avanta"nın tersten okunuşu...
Namuslu insanlarımızı tenzih ederim... Ama ahlaki değerlerin toz olup uçtuğu toplumlarda, ahlaka dayalı kurumlar işlemez... Yazık olur suçu-günahı olmayan insanlara...Günahtır... İnanmıyorsanız "ihtiyaç sahiplerine bedava rakethas açacağı dağıtılacağını" haber verin, ihtiyaç sahiplerinin(!) izdihamını göreceksiniz..."Rakethas" nasıl bir şey derseniz... Bir "şey" değil zaten... "Sahtekâr"ın tersi...
* Bekir Coşkun / Hürriyet
++++++
MİNİ YORUM
Yeni yetme gazeteler
Postmedya internet sitesi Hürriyet ve Sabah'ın Genel Yayın Yönetmenleri'nin stratejisi üzerinden bir analiz yaptı. "Dinozorlara yer yok" diyerek "yeni yetme gazeteler" dediği Star ve Yenişafak'ın gündemi belirlediğini ileri sürdü. Kendisini "büyük" sayan gazetelerin gündemden kaçması konusunda hemfikiriz. Ama "yeni yetme" de olsa gündemin "gazete"ler tarafından belirlendiğinden şüpheliyim. Onlar daha çok gündemi belirleyenlerin vitrini sınıfındalar çünkü.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.