.:: KomploTeorileri ::. Dünya Uygur Kurultayı Başkan Yardımcısı Seyit Tümtürk ile söyleşi; Doğu Türkistan olayları ve Uygurların var olma mücadelesi

Dünya Uygur Kurultayı Başkan Yardımcısı Seyit Tümtürk ile söyleşi

26 TEMMUZ 2009
PAZ 10:47

[-] Normal [+]

Dünya Uygur Kurultayı Başkan Yardımcısı Seyit Tümtürk: Çin'de zulüm görmemiş müslüman kalmadı İslam coğrafyasındaki Müslümanlar, özellikle son yüzyılda birçok işken maruz kaldılar. Dün Kosova ve Bosna Hersek'te yaşanan acılar, bugün Irak, Filistin ve Çeçenistan'da yaşanmaya devam ediyor. Bu topraklarda yaşanan zulmü ve akan kanı, televizyon ve gazeteler vasıtasıyla her gün takip ediyoruz. Ancak bir de, Çin işgali altındaki, Doğu Türkistan gibi yıllardır zulüm, gözyaşı ve kan içerisinde yüzen ama pek gündeme gelemeyen Müslüman coğrafyalar var. Doğu Türkistan, uzak bir diyar gibi görünüyor olabilir.

Doğu Türkistan, İslam medeniyeti içerisinde hayat bulan, Türk kültürünün beşiği olan bu topraklar taşıdığı ve temsil ettiği anlam itibarıyla bize çok yakın. Doğu Türkistan'daki Müslümanların durumunu ve bölgede yaşanan olayları Dünya Uygur Kurultayı Başkan Yardımcısı Seyit Tümtürk ile konuştuk. Söyleşiyi okuduğunuzda Doğu Türkistanlı Müslümanlar ve Doğu Türkistan'daki Çin zulmü adına saklı kalmış birçok hakikati öğrenme imkânı bulacağınızı düşünüyoruz.
Çin'in, ülke sınırları içerisinde yaşayan Uygur ailelerle, diasporada yaşayan yakınları veya akrabaları arasındaki iletişimi yakından takip ettiği ve bu iletişimi engellemek için her türlü önlemleri aldığı artık uluslararası raporlara bile yansımış bir hakikattir.

Geçmişte Türkiye'yi yöneten bazı idareciler bile bu topraklardan bahsederken Sincan ismini tercih ettiklerini düşünerek soruyorum: Doğu Türkistan neresidir? Bu toprakların tarihi geçmişi nedir?

Evet, maalesef... Bölgenin demografik ve kültürel yapısını temelden sarsan Çin, Uygur Türkleri'nin çoğunlukta olduğu Doğu Türkistan topraklarının yüzyıllardır taşıdığı ismin aksine, dünyaya, resmî kaynaklarında geçen "Sincan" yani "yeni işgal edilmiş topraklar" isim ile tanıtmak istiyor. Sizin de söylediğiniz gibi tarih bilinci olmayan bazı siyasetçiler de zaman zaman bu yanlışa düşüyorlar. Orta Asya ülkelerini ziyaret eden bazı Türk politikacılar, Doğu Türkistan yerine "Sincan" ismini zikretmeyi tercih ederek, Türkiye'ye sonsuz bağlılık duyan Doğu Türkistanlı kardeşlerini ziyadesiyle üzmüşlerdir.
Doğu Türkistan, isminden de anlaşılacağı üzere, tarihte 'Uluğ Türkistan' veya 'Büyük Türkistan' olarak anılan vatanımızın doğusunda kalan ve bugün Çin işgali altında bulunan topraklardır. Doğu Türkistan, Karahanlı Sultanı Satuk Buğra Han döneminde, Türklerin İslam ile ilk şereflendiği ata yurdudur. Divânu Lugâti't-Türk'ü kaleme alan Kaşgarlı Mahmud'u, Kutadgu Bilig müellifi Balasagun'lu Yusuf Has Hacib'i yetiştiren topraklardır.
Doğu Türkistan'ın bugünkü konuma gelişinin sebepleri 16'ncı yüzyıla uzanmaktadır. Mançu İmparatoru Sheng Tsu döneminde işgal edilen Moğolistan'a, bölgenin önemli hanedanlarından Oryatların lideri Tsewang Rabdan, Moğolistan Genel Valisi olarak atanır. Bir süre sonra Rabdan, Doğu Türkistan ve Tibet üzerine yürüyerek bu toprakları kendisine bağlar. Ancak Çin yönetimi, 1757 yılında önce Doğu Türkistan'ı, ertesi yıl da Tibet'i işgal eder. 1863 yılına gelindiğinde Doğu Türkistanlılar, Çin baskısı ve işgalinden kurtulmak için tam 42 kere ayaklanmıştır. 1863 yılında Yakup Bey önderliğinde kurulan Doğu Türkistan İslam Devleti, Yakup Bey'in vefatının ardından, 1877 yılında dönemin Çin İmparatorluğu Mançur Devleti'nin işgaline uğramıştır. Bu topraklar 1911 yılındaki komünist devrimden, 1943 yılına kadar Çinli yöneticiler tarafından idare edilse de Çin'den bağımsız bir devletti.
Doğu Türkistan'da 12 Kasım 1933 de Kaşgar'da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti ve 12 Kasım 1944 de İli (Gulca) şehrinde Doğu Türkistan Cumhuriyeti ismiyle iki bağımsız devlet kurulmuştur. Bundan 60-70 sene önce yeryüzünde Türkiye'mizden başka bağımsız Türk devleti yokken, Doğu Türkistan'da bağımsız Türk devleti kurulmuştur. Bu cumhuriyetlerin kuruluşunda genç Türkiye Cumhuriyeti'nin yakın ilgi ve alakasını görüyoruz. Çin ile mukayese ettiğimizde çok az imkâna sahip Doğu Türkistan güçlerinin kısa sürede iki bağımsız devlet kurması o dönemde en az Çin kadar SSCB'nin de kâbusu olmuştur. Zira Sovyetler Birliği'nin işgali altında Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Azerbaycan gibi Türk Cumhuriyetleri ve diğer esaretteki milletler bulunuyordu. Çin'den bağımsızlığını kazanmış Doğu Türkistan'ın, Sovyetler Birliği'nin işgali altındaki Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlık ateşini yakacağı endişesi Rusları korkutuyordu. Bu gerekçeyle Sovyetler Birliği bağımsız Doğu Türkistan'ın yıkılması için Çin'le işbirliği yapmış ve Çin'e ekonomik, askerî her alanda destek vermiştir. Çin ve Rus işbirliği ile oluşan iki büyük komünist devletin orantısız gücü karşısında maalesef Doğu Türkistan Cumhuriyeti yıkılmıştır. Doğu Türkistan devletinin yıkılışında Asya'daki menfaatlerinden dolayı İngilizlerin de Çin ve Ruslarla işbirliği yaptığını görüyoruz. O dönemde kendi menfaati için Çinlilere destek veren Rusların, gelecekte yine kendi menfaati gereği, Doğu Türkistan'ın bağımsızlığını desteklemesi kaçınılmazdır.
1949 yılındaki işgalden bu yana Doğu Türkistan'lı kardeşlerimiz işgalci Çin devleti tarafından her geçen gün artan bir şiddette devam ettirilen asimilasyon ve zulüm uygulamalarına karşı koymakta ve özgürlük için mücadele etmektedirler. Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan, Hindistan, Tibet, Çin, Moğolistan ve Rusya toprakları arasındaki 1.828.418 km2'lik bir alana yayılan Doğu Türkistan, adeta, dünyanın geri kalanından yalıtılmış durumdadır. Çinliler, son elli yıllık komünist dönemde sistemli bir asimilasyon politikası yürütüyorlar. Böylelikle bölgeyi Çinlileştirebileceklerini zannediyorlar. Doğu Türkistan'lı Müslümanları Çinlileştirmek için, bölge halkının, İslami kimliğini ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Allah'a şükür bunu bugüne kadar başaramadılar. İnşallah, bundan sonra da başaramayacaklar.

Doğu Türkistan hakkındaki her şey gibi, bölgede yaşayan halkın aslında dünyanın en büyük mülteci topluluklarından biri olduğu da pek bilinmiyor. Doğu Türkistan'da mültecilik hangi sebeplerle ve ne zaman başladı?

Doğu Türkistan tarihinde mültecilik meselesi, büyük oranda, 1949 yılı sonrası gerçekleştirilen büyük göçlerle başlamıştır. 1949 yılında, Komünist Çin kuvvetlerinin işgali ve Sovyet Rusya'sının güvenilmez politikaları arasında kalan Doğu Türkistan'lı liderlerimiz merhum Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin "vatan için vatandan ayrılma" kararı verdiler. Bu kararın ardından Doğu Türkistanlılar, kitleler halinde bir göçe başladı. Ekim 1949'da 7-8 bin Doğu Türkistan'lı, Hindistan ve Pakistan yollarına düştü. Göçmenlerin ulaştıkları şehirler ve sayıları hakkında net bir sayı yok. Ancak net bildiğimiz bir şey var ki, bu göçmenlerin binlercesi zorlu yol koşullarına dayanamayarak göç yolunda hayatlarını kaybetti.
Doğu Türkistanlıların göçleri 1950'li yıllar boyunca devam etmiştir. 1950, 1958, 1959 ve 1961 yıllarında farklı sayılarda Doğu Türkistan'lı, Tibet, Afganistan ve Türkiye'ye göç etti. Ancak Türkiye'ye asıl toplu göçler, 1952, 1965, 1966 ve 1977 yıllarında gerçekleşmiştir. Bu yıllarda yaşanan göçlerle birlikte vatanlarını terk etmek zorunda kalan Doğu Türkistanlıların sayısı on binleri bulmaktadır. Örneğin sadece 1962 yılında Çin'e karşı yürütülen ayaklanmalar sonucunda Batı Türkistan'a göç eden Doğu Türkistanlı sayısı, 50 binden fazladır.
Doğu Türkistan'dan göçler 1980'li yıllar boyunca da devam etmiştir. Bütün bu göçler neticesinde ortaya çıkan bir diğer sorun olan parçalanmış aileler meselesi başlı başına birer dramdır. Göçler sırasında 3-4 ay gibi hayvanlarla veya yürüyerek gidilen mesafe sonucu liderimiz merhum İsa Yusuf Alptekin beyin bir oğlunun ayak parmakları donmuş, vücudunun diğer bölümlerine sirayet etmemesi için kesilmiştir. Vahşi hayvanlarca parçalananlar, donarak ölenler, en basit hastalıklardan doktor ve ilaç yokluğu sebebiyle ve açlıktan ölüp gidenlere kadar birçok olay yaşanmıştır. Dünyanın çatısı olarak bilinen Himalaya Dağları aylarca süren zorlu yolculular sonucu aşılmıştır.
Kesin bir rakam verilememekle birlikte tahmini olarak Doğu Türkistan'dan göç etmiş soydaşlarımızın, yaklaşık, olarak iki milyon 700 bin kişi olduğunu söyleyebiliriz. Özbekistan'da 1 milyon 500 bin, Kazakistan'da 700 bin, Kırgızistan'da 400 bin, Suudi Arabistan'da 40 bin, Türkiye'de 30 bin, Avrupa'da 7 bin, Amerika'da bin 500, Avustralya bin 500, Kanada'da bin, diğer ülkelerde 20 bin civarındadır.

Çin yönetiminin, topraklarına dönmek isteyen Doğu Türkistan'lı mültecilere yaklaşımı nasıl?

Çin'in, ülke sınırları içerisinde yaşayan Uygur ailelerle, diasporada yaşayan yakınları veya akrabaları arasındaki iletişimi yakından takip ettiği ve bu iletişimi engellemek için her türlü önlemleri aldığı artık uluslararası raporlara bile yansımış bir hakikattir.
Çin, sadece Doğu Türkistan'lı Uygurlara değil, aynı zamanda mültecilerin zorunlu geri dönüşü konusunda, komşularına da baskı uygulamaktadır. Geri dönmek zorunda kalan mülteciler hapis, işkence ve hatta idama maruz kalmaktadır. Farklı ülkelere sığınıp daha sonra Çin'e zorla geri gönderilen ve "terörist" ya da "ajan" gibi nitelendirmelerle yaftalanan Uygurların akıbeti tam bir bilinmezlik arz etmektedir. Çin'e geri dönen pek çok Uygur'un akıbeti, ancak infaz haberi alındığında açığa çıkmaktadır. Birçok kardeşimizi bu şekilde şehit verdik.

Rusya ve Çin, tarih boyunca, Doğu Türkistan topraklarını ele geçirmek için mücadele ettiler. Doğu Türkistan'ı bu kadar önemli kılan nedir?

Doğu Türkistan sahip olduğu maden, mineral, petrol ve doğalgaz yataklarıyla Çin için muazzam bir hazine niteliğindedir. Çin'in sahip olduğu minerallerin yüzde 78'i Doğu Türkistan topraklarından çıkartılmaktadır. Ayrıca Çin Halk Cumhuriyeti topraklarından çıkartılan 148 çeşit madenin 118'i yine Doğu Türkistan topraklarından elde edilmektedir. Doğu Türkistan sınırları dâhilinde bugüne kadar tespit edilen yaklaşık 5 bin maden ocağı Çin'in toplam maden ocaklarının yüzde 85'ini teşkil etmektedir. Çıkartılan madenler arasında kömür, demir, uranyum, volfram, manganez, krom, kurşun, molibden, çinko, berilyum, lityum, niyobyum, tantal, sezyum, beyaz mika, asbest ve altın sayılabilir. Ülkenin 25 bölgesinde altın madeni, yedi bölgede bakır madeni, yedi yerde kurşun, on bölgede demir madeni, üç bölgede de uranyum bulunmaktadır. Doğu Türkistan'daki 500 noktadan petrol, 30 noktadan doğal gaz çıkarılmaktadır. 160 milyar ton petrol, 10,3 trilyon m3 doğalgaz, 1,6 trilyon ton kömür ile altın gümüş, uranyum başta olmak üzere 118 çeşit madene sahiptir. Doğu Türkistan kömürünün kalitesi çok yüksektir, çünkü çok az sülfür içermektedir. Çin, mevcut rezervlerden her yıl 10 milyon ton petrolü kendi topraklarına taşınmaktadır. Ayrıca sadece Taklamakan Çölü'ndeki petrol rezervinin 50 milyar ton civarında olduğu tahmin edilmektedir. Doğu Türkistan Çin'in petrol, kömür ve doğalgaz gibi enerji ihtiyacının üçte birini karşılamaktadır. Doğu Türkistan, 60 milyon baş hayvan ve dört iklimin yaşandığı coğrafyasında 150 bin km2'lik bir tarım arazisine sahiptir. Buğday, mısır, süpürge darısı, yulaf, arpa, üzüm, kavun, armut, elma, incir, ceviz, nar gibi ılıman iklim ürünlerinin hemen hepsi Doğu Türkistan'da yetiştirilmektedir. Tanrı Dağları ile Altay Dağları'nı kaplayan 12 bin km2'lik ormanlık alan, Sibirya karaçamı ile beyaz ladin ağaçlarıyla yüksek kalitede kereste sağlayabilecek kapasitededir. Çin tarihte bu bölgeyi elinde tuttuğu dönemlerde gücünü sürdürebilmiş, kaybettiği zamanlarda zayıflamıştır. Bahsettiğimiz zenginlikleri ve stratejik konumu itibarı ile Çin Doğu Türkistan'ı asla kaybetmek istememektedir. Bize ait olan ancak Çinlilerin sömürdüğü zenginliklerimiz esaretimizi de beraberinde getiriyor.

Türkiye'nin önemli bir yeri var

Türkiye'nin Doğu Türkistanlılar için önemli bir yeri vardır. Merhum İsa Yusuf Alptekin ve Mehmet Emin Buğra gibi devlet büyüklerimiz Doğu Türkistan işgale uğradıktan sonra kendilerine, davayı yürütebilecekleri, en güvenli yer olarak Türkiye'yi seçmişlerdir. Doğu Türkistanlıların Türkiye'ye kabul edilmeleri ve yerleştirilmeleri konusunda da çok büyük çabalar sarf etmişlerdir. Bu çalışmalar neticesinde Doğu Türkistan'lı göçmenler, Kayseri ve İstanbul başta olmak üzere belirli bölgelere yerleşmiştir. Her ne kadar biz tamamına ulaşmayı başaramasak da, söylediğim gibi, Türkiye'de 30 bin civarında Doğu Türkistan'lının yaşadığını tahmin ediyoruz.

DEVAM EDECEK

 

--- On Tue, 7/21/09, Doç. Dr. Oya AKGÖNENÇ <oyakgonenc@gmail.com> wrote:


From: Doç. Dr. Oya AKGÖNENÇ <oyakgonenc@gmail.com>
Subject: Doğu Türkistan olayları ve Uygurların var olma mücadelesi
To: YenidenTurkiyem@Googlegroups.com, e-komploteorileri@googlegroups.com, iyiligiemredin@googlegroups.com
Date: Tuesday, July 21, 2009, 11:54 AM

Doğu Türkistan olayları ve Uygurların var olma mücadelesi

Doç.Dr. Oya AKGÖNENÇ

Doğu Türkistan'da olaylar fırtına gibi gelişip, dünya gündemine yıldırım gibi düştü. Meydana gelen tepkiler çok karışık ve farklı oldu. Durum hala ciddiyetini sürdürmekte, olayların üzerinden bir haftadan fazla zaman geçmesine rağmen Uygurlar sokak ortasında yürürken veya bisikletle işine giderken vurulup öldürülmekte...  Bütün bunlara rağmen dünyadan yükselen tepkiler son derece cılız kalmakya devam ediyor. Daha da fenası, medyayı kontrol eden Çin,  öldürülenlerin Han Çinlileri olduğunu dünyaya bildirmekte ve olayların tüm yükünü Uygur Müslümanlarının üstüne yıkmaktadır.
Olayları anlamak için bir kaç değişik açıdan tahlil etmek gerekmektedir.
Olayların panaromik tespiti:
Doğu Türkistan Türkleri kendi vatanlarında, yıllardır büyük bir baskı rejimi altında yaşamakta olup Doğu Türkistan topraklarına sistemli bir şekilde "Han Çinlileri" yerleştirilmektedir. Yeni gelenler kendilerini üstün görüp, en iyi işleri elde etmekte, bölgedeki ekonomik kalkınmadan en çok Han Çinlileri pay almaktadır. Uygurlar kendi ana yurtlarında ikinci ve hatta üçüncü sınıf vatandaş muamelesi görmektedirler. Adeta yıllar öncesi Güney Afrika'ya Avrupa'lı beyazların gelerek, tüm kaynakları ele geçirmeleri ve toprakların sahibi haline gelmeleri gibi.
Son olaylarda da bir sivil protesto hareketi olarak başlayan hadiselerde Han Çinlileri ellerindeki iri sopalarla Uygurları linç etmiş ve olayları bastırmaya gelen Çin askerleri de kaçan Uygurları vurup, öldürmüştür. Dahası evlere "kimlik kontrolü" yapma bahanesi ile giren Çin polisi, evdekilerin boğazlarını kesip, öyle dışarı çıkmışlardır.
Çin devleti için asıl mesele, toplum düzeni, insan hakları veya demokratik ifade falan olmayıp, Çin devletinin,  "mutlak devlet otoritesini en sert şekliyle ihdas etmek" olmuştur. Gözaltına alınanların geleceği veya nerede oldukları belli olmayıp, Çin hükümeti "olaylara sebep olanları idam edeceğini" ilan etmiştir. Son yıllarda hazırlanan Çin anayasasında "bölgesel şovenizm" yasaklanmış olup, şiddetle cezalandırılacağı belirtilmiştir. Yani diğer bir deyimle kimsenin milli kimliğini öne çıkartma hakkı yoktur. Ne var ki bunu Han Çinlileri yaptığında, bunun adı, "büyük Çin milleti adına " bir hareket olmakta, ama ezilmeye ve haksızlığa karşı ayaklanan Uygur Türkleri veya başka gruplar olursa, adı, "bölücü şovenizm" olmaktadır.
Kısacası Çin, son 25-30 yıldır, Batı'ya ve dünyaya ekonomik olarak açılıp, son derece ucuz mallarla dünya piyasalarından büyük sermayeler toplarken, yüzü güller açan "Çin bebekleri" gibi şirin hareket etmiş ama içeride "demir bir yumrukla" idare ettiği gruplardan herhangi bir "demokrasi ve insan hakları" talebi geldiğinde derhal "korkunç yüzlü ve yırtıcı güçlü dragon-canavar" haline gelmiştir.
Çin'in yeni düzeni, kapitalist kıyafet içinde, hırçın ve katı bir komünist kişiliğin ifadesi olmuştur. Veya bir başka anlatışla, çok eskilerden beri Çin'de mevcut olan ezici "sömürgecilik" alışkanlığının ve eski "Çin Kapitalizm"inin acımasız sömürüsünün yeni şartlar ve metodlarla tekrar su yüzüne çıkması diye de tarif edilebilir.
Bir de Doğu Türkistan'a bakmak gerekir. Burası çok büyük bir ülkenin ikiye bölünmüş şeklidir. Batı Türkistan, uzun yıllar Rus hâkimiyetinde kalmış ve daha sonra daha çok Rusya'dan etkilenen bağımsız bir ülke olmuştur. Doğu Türkistan ise Çin hegemonyası altına düşmüştür.
Doğu Türkistan sadece 20. yüzyılın başından beri en az dört-beş defa bağımsızlık mücadelesi vermiş ve hürriyetleri için ölümü göze almıştır. Sonunda Çin tarafından Özerk Uygur bölgesi olarak tanınmış bulunmaktadır.
Çinliler bu yöreye "Sincan" adını yani Çince: "kazanılmış yeni topraklar" anlamına gelen bir ad vermişler ve bu tabirin ifade ettiği anlamda, kazanılan bu "yeni topraklara" Çinlileri yerleştirmeye başlamışlardır. Doğu Türkistan 1,680,001 Km2 alandır. Yani yaklaşık Türkiye'nin iki katı bir alan.
1920'larda 35 milyon kadar olan Uygur Türkleri, şu anda orada mevcut bulunan 21.3 milyon insan içinde sadece 8 veya 8,5 milyon kalmışlardır. İç göçle getirilen Han Çinlileri ise 7 miyon'u bulmuştur. İlaveten 1,5 milyon Kazak ve 16 değişik milletten azınlık, bu topraklara yerleştirilmiştir. Uygurlar bugün nüfusun sadece yüzde 45'ini oluşturmaktadırlar.
Anayasa'da "özerk bölge" denmesine rağmen ve her türlü haklara sahip görünmelerine rağmen uygulamalar bunların tam tersi istikamette ilerlemektedir. Din baskısı vardır. Camilere gidiş kısıtlı ve kontrollüdür. 18 yaşına kadar Kur'an öğrenmek yasaklanmıştır. Birkaç yıl önce kadir gecesi bir evde kendi aralarında Kur'an okuyan kadınlara baskın yapılmış, ikisi öldürülmüş, diğerleri cezalandırılmış ve bu olay , "rejime karşı bir toplantı" olarak polis kayıtlarına geçmiştir.
Çin hiçbir şekilde Türkiye'nin oralarda etkili olmasını veya oradaki olaylara karışmasını arzu etmemekte ve buna karşı çıkmaktadır. Son olaylarda da Türkiye tarafından ifade edilen, "ülkede bir an önce sükûnet ve adaletin gerçekleşmesi arzu ve temennisi" çarpıtılarak, "Türkiye, Uygurlara düzeni bozmaktan vazgeçin" dedi şeklinde yansıtılarak, oradaki Uygur Türk ve Müslümanlarının tüm ümit ve gayretlerini kırma yoluna gidilmiştir.
Doğu Türkistan'ın jeo-stratejik önemi:
Tiyen Şan ve Pamir Dağları arkasında ve Gobi Çölü'nün bir kenarında var olan bu geniş topraklar, inanılmaz zenginlikleri bağrında barındırmaktadır. Burada zengin petrol ve doğal gaz yatakları mevcuttur. Burada yine uranyum madeni ve diğer önemli madenler de bulunmaktadır. Bu kadar zenginlik üstünde oturan insan sayısı ne yazık ki kocaman bir devin inanılmaz iştahı karşısında durabilecek kadar çok değildir. Sayı zaten az iken, göç politikaları, ölüm programları ve sürgünler yolu ile daha da azaltılmıştır.
Doğu Türkistan adeta dünyaya açılan bir ana giriş-çıkış kapısı gibidir. Sadece sınırı olan komşularını saymak bir fikir vermeye yeter. Komşuları Pakistan, Afganistan, Keşmir, Kırgızistan, Kazakistan, Rusya, Moğolistan ve içindeki Nepal. Bir bakıma Çin'in en uzak, en Kuzey Batı köşesidir. Eski ticaret kervan yollarının başlangıç noktasıdır. Bugün de orada inanılmaz modern merkezler kurulmuş olup, enerji kaynaklı ticaretin beyni gibi işlemektedir. İşte böyle bir yerde, oranın ana sahipleri istenmemektedir.
Bu kadar gelişmenin olduğu yerde Uygur Türkleri'nin bir kısmı işsiz kalmaktadır. İş bulmak bahanesi ile alınıp, Çin'in diğer uzak köşelerindeki fabrikalara gönderilmektedirler. Gönderilenlerin çoğu kadın ve kızlardır.  Böylece aile parçalanmaktadır. Gönderildikleri yerlerde 12 saatlik vardiyalarla adeta köle gibi çalıştırılan Uygur kız ve kadınları çok daha düşük bir ücret almakta ve hatta kazançları kendilerine verilmeyip, bölgedeki resmi yetkililer eliyle ailesine gönderilmektedir. Kızların pekçoğu, bulundukları yerlerdeki erkeklerle evlenmeye mecbur bırakımakta ve birden fazla çocuk yapmalarına izin verilmemektedir.
Diğer taraftan Han Çinlileri çocuk yapma tercihlerini "erkek evlat" edinme yönünde kullanmakta ve ortaya çok daha agresif, daha çok erkek-egemen bir Han toplumu çıkmaktadır. Son olaylar bile bir dedikodu ve bir yalanla başlamıştır. İki Uygur Türkü'nün bir Çinli kıza tecavüzü yalanı ortaya atılmıştır. Bizzat hükümet bunun böyle olmadığını ilan etmesine rağmen, Han Çinlileri "intikam tugayları" ile harekete geçmişlerdir.
Doğu Türkistan'ın kültür merkezleri, aşina isimlerden meydana gelmektedir: Kaşgar, Hotan, Tufan, Yarkand, Gülce, Kumul, Aksu ve Altay. Bunları hafızalara kazımak gerekir, çünkü Çin bunların hepsini yeni Çin isimleri ile değiştirmiştir.  Çocukların eski tarihlerini öğrenme şansları da pek yoktur zira böyle bir tutum, "şovenizm" olarak nitelendirilmektedir. Yeni nesiller zaman içinde "geçmişlerini, kimliklerini unutarak ve tamamen Çin kültürü içinde eriyip kaybolarak yetiştirilmeye" çalışılmaktadır. İşte Uygurların mücadele verdiği en büyük konu da budur. KİMLİK VE VAR OLMA savaşı.
Tepkiler ve Sebepler:
Doğu Türkistan'da gerçekleşen olaylar asimetrik bir mücadelenin en canlı örneği. Bir tarafta koskoca bir Çin Komünist Halk Cumhuriyeti, diğer tarafta ona karşı Çin'in en uzak Kuzey Batı bölgesindeki bir avuç "DoğuTürkistanlı"nın "özerklik" mücadelesi.
Hemen belirtilmelidir ki, Uygurların çoğunluğu bağımsızlık iddiasında değillerdir. Bunun olamayacağını bilecek kadar gerçekçidirler. Uygurların isteği ve talebi, kendi y


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu mesajı " KOMPLO TEORİLERİ " grubuna üye olduğunuz için aldınız:

Bu gruba posta göndermek için ,
e-KomploTeorileri@googlegroups.com
adresini kullanınız...

Daha fazla seçenek için,
http://groups.google.com/group/e-KomploTeorileri?hl=tr adresinden bu grubu ziyaret edebilirsiniz...
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.