T a r a f s ı z D e ğ i l i z

Çağımızın Yeni Emperyalizmi

Bugün hepimizin karşı karşıya olduğu Emperyalizm, tarihin bizi götürebildiği kadar eskiye dayanan imparatorluklar dünyasının bir parçası olarak addedilebilir.

Ancak bu yeni emperyalizm farklı......

Günümüzde Emperyalizm


Roger van Zwanenberg*

Not: Bu makale 2004 yılında Roger van Zwanenberg'in Pakistan'da yaptığı bir konuşmadır. Makale, Policy Perspectives dergisinin 1. sayısında yer almaktadır.


Bu çalışma modern çağdaki Emperyalizm sistemini oluşturan teknikleri ve süreçleri anlatmaktadır. Hem teknikler hem de süreçler küresel sistemlerdir; entellektüel olarak, hem geniş hem de karmaşıktır ve sistematik olarak tanımlamak için basit ve mübalağaya meyilli olarak anlatılması gerekir.

Okuyuculara durumun genel bir bakışını vermek çok önemli. Kendi vatanlarının sahilleri dışında maceraya açılanların kendilerini nerede bulurlarsa bulsunlar ne gördüklerini, bir emparyel bütünlük açısından anlamaları gerek. Bugün Emperyal sistemlerimiz dünyadaki herkes boyutları ve etkileri açısından küreseldir.

Bu çalışmanın hedef okuyucusu gezegendeki küreselleşmenin anlatılmadığı öğrencilerdir. Batı ekonomisinde bu bir makro görüş olarak adlandırılabilir: dünyamıza bir bütün olarak bakma denemesi ve bu bağlamda gördüğümüzün anlaşılması. Batıdaki sosyal bilimlerde sistemlere bir bütün olarak nadir bakılır ve din tabanlı eğitim sistemimizde dünyamızı bu şekilde incelemek hiç de kolay bir iş değildir.

Sahara çölünde, Afganistan’ın en uzak köşelerinde ya da dengi Asya ya da Afrika şehirlerinde yaşayan biri Kapitalizm ve Emperyalizmden etkilenecektir. Uyuşturucu ticareti için haşhaş yetiştiriyor ya da vergiden kaçmak için araba kaçakçılığı yapıyor ya da çok uluslu bir şirket tarafından üretilen şişelerden su içiyor olabilirsiniz.

Bundan kaçış yok. Her nerede yaşıyor olursak olalım, nerede yaşarsak yaşayalım bu dünyayı yöneten güçlerden kaçmak imkansız.

Aynı şekilde, zamanımızın büyük güçleri onları görsek de görmesek de çalışıyor olacak: her devletin imtiyazlı iktidar sınıfları ve büyük güçlerin önde gelen kuruluşları ülkeni yeniden tanzim etmek için çalışıyor olacaklar.
Bu çalışma böylece tüm insanlığın küresel sistemimizde işbaşında olan büyük güçleri az da olsa anlamasına yardımcı olmak için hazırlanmıştır.

Tanımlar

Eğer anlaşılması isteniyorsa Emperyalizmin dikkatli bir şekilde tanımlanması gerekir.

Bugün hepimizin karşı karşıya olduğu Emperyalizm, tarihin bizi götürebildiği kadar eskiye dayanan imparatorluklar dünyasının bir parçası olarak addedilebilir. Bu yeni emperyalizm özel ve daha önceki herhangi bir imparatorluk gibi değildir.

Emperyalizmin ayrı bir şekilde tanımlanması gerekirken çoğunlukla aynı cümlede kullanılan tek bileşeni koloniciliktir. Kolonicilik kendi çıkarları doğrultusunda yönettiği ya da yerli nüfusa vekil hükümet olarak yönetimine izin verdiği ancak yine de hakim güçlerin kendi çıkarları doğrusunda olan işgal sürecidir. Geçen iki yüzyıl boyunca, Emperyalist güçler koloniciliği kendi amaçları doğrultusunda ilk olarak 1880’lerde kurdular ve en son Irak ve Afganistan işgali ile yeniden gerçekleşiyor.

Koloni işgalleri her yerdeki Emperyalist büyümenin bir parçasıdır, fakat tüm sürecin bir parçası olarak anlaşılması gerekir. Son iki yüzyıldır Emperyalizm kendi menfaatleri doğrultusunda kaynakları kontrol etmek amacıyla hâkim devletler tarafından kullanılan dünya gücü sistemi olmuştur. Bu menfaatler ham maddeden pazara kadar değişen ve zaman içinde oldukça değişiklik gösteren birçok farklı faktörü kapsamaktadır.

Bazı anahtar unsurlar

İster günümüzün Emperyalizminden istersek son iki yüzyılın Emperyalizminden bahsedelim bazı anahtar unsurlarından kısaca bahsetmeye değer.

• Emperyal sistemin kuralları değişti ve sürekli değişmeye devam etmekte. Egemen güç Britanya’dan ABD’ye el değiştirse de – bu da kendi içinde çok küçük bir mesele değil – Emperyal güç hala derin bir şekilde Kapitalizm içine gömülü. Şimdiye kadar egemen güce göre, Emperyal büyüme ve Kapitalizm aynı sistemin parçası ve parselidir. Kapitalizm daha sonra tanımlanacağı üzere hızla değişmekte olan dinamik bir sistemdir.

• Egemen Emperyalizm rekabetçidir. Sistemin her zaman dinamik olmasından dolayı başka bir güç egemen olan güç ile sürekli yarışabilir. İlk olarak 1870’lerde Almanya İngiltere’ye yetişmeye çalıştı. 1914–1918 savaşı İngiltere’nin Almanya’yı hükmü altına alma çalışmasıydı fakat bu eylemin sonucu ilk olarak niyetlenenden çok farklı olduğunu kanıtladı. Sonra Rus Devrimi egemenlik savaşında yeni bir rakip üretti; bu SSCB’nin dağılmasıyla 1989’da sonra eren ABD ve SSCB arasındaki Soğuk Savaşı beraberinde getirdi.

Bugün Emperyal mücadelenin parametreleri geleceğin Çin ekonomisine ne getireceğini bilecek kadar yeterli tanımlanmamıştır. Çok hızlı bir şekilde büyüyen Çin ekonomisi çok yakında ABD ile uyuşmayacak. Uluslararası İslam da ki, burada detaylı yer veremeyeceğim, hegemonik güç olan ABD’nin talebi ettiği farklı bir toplum yaratmaya çalışmaktadır.

Milliyetler ve farklı sosyal sistemler arasındaki Emperyal mücadele sürecin bir parçası ve bugünün Emperyalizminin anahtar bir unsurudur.

Günümüzün Emperyalizminin Esasları

Hâkimiyet sistemi gelecek bölümde açıklanacak olan aşağıdaki esasları ihtiva etmektedir:
• Kapitalist Sermaye Birikimi ya da Küreselleşme
• Mali Hâkimiyet
• Ticaret ve Yatırım
• Emperyalizm, Kapitalizm Teknoloji ve Bilimi
• Askeri Güç
• İdeolojik Kontrol

1815’ten Günümüze Emperyal Hâkimiyet Mücadelesi

1815’de İngilizlerin Waterloo’da Napolyon’u yenmesi ile İngiltere dünyanın lider gücü oldu. Sonraki yüzyıllarda bu güç tüm dünyaya yayıldı. Üstünlüklerinin farkında olan İngiliz iktidar sınıfları, askeri güçlerini ve dünya çapında üstünlüklerini pekiştirecek araçların yanında finans, ticaret ve yatırımda kurumlarını geliştirdiler. 20. Yüzyılın başlarında İngiltere dünyaya hâkim olmak için Kapitalizmin teknolojik eserlerini geliştirdi. 1900’lere gelindiğinde İngiltere durdurulamaz görünüyordu ve bunlardan anlayan kimse tersini düşünmedi.

Bununla birlikte, 20 yıl sonra 1914–1918 savaşının sonunda İngiltere yorulmuştu, tüm altın rezervi ABD’ye savaş ödemesi için gitmişti ve ülkenin milyonlarca genç erkeği ölmüştü. Almanya 1914’den önceki on yıl yeni rekabetçi güç olmuştu ve savaş İngiltere’nin üstünlüğünü yeniden kazanma çabalarına darbe vurdu. Savaş sadece buna değil Rus Devrimine de yol açtı. Devrim belki savaş olmasa da gerçekleşebilirdi belki fakat savaş buna teşvik etti.
Aniden yeni bir rakip çıktı. Yeni Sovyet İmparatorluğu Kapitalist sistemi reddetti ve taviz vermeden kendi değerlerini ulusallaştırdı. Bugüne kadar Kapitalistlerin en büyük kusuru ulusallaştırmadır. Sovyetler yeni egemen güce en yakın tehditti.

Yeni tehdidin tecellisi 1945’ten sonrasına kadar uluslararası arenada tam olarak görünmedi. 1939-1945 savaşında Avrupalılar ve sonra Japonlar - temel Kapitalist güçler – ikinci defa kendilerini parçaladıklarında milyonlarca yaşamı kaybettiler.

İkinci Dünya Savaşının sonunda ABD sadece dünya üzerindeki üstün gücünün farkında olmayıp bunu kendi menfaati için kullanmak niyetindeydi. 1944 yılında Bretton Woods anlaşması poundun yerini alarak tek ticari döviz olan dolar ile yeni bir uluslararası mali sistem kurdu.

1944 – 1989 dönemi Amerika Birleşik Devletleri’nin SSCB ‘yi yok etmeyi hedefleyen nükleer savaşı da içeren kıyasıya savaşına şahit oldu. Her zalim diktatör, ne kadar ahlaksız olursa olsun anti –komünist davayı desteklediği müddetçe ABD tarafından desteklendi.

Pakistan hükümeti agnostik Sovyetlerin Kapitalist Batıdan daha büyük bir tehdit oluşturduğuna karar verdiğinde son hamle Afganistan’da meydana geldi. Diğer ülkeler gibi ABD parası ve ordusu Sovyetlere karşı olan cihadı finanse etmek üzere Pakistan gizili servisine aktı. Başarılı oldular ve ABD şu anda bu operasyonun sonuçlarının verdiği zararı telafi etmeye çalışıyor. İslami Pakistan ideolojik nedenlerden dolayı bu alternatifi seçti ve bedeli çok ağır oldu.

1989 yılında ABD dünyadaki tek hâkim güç olarak meydana çıktı ve insanlar Amerikalıların iyi niyetli davranıp davranmayacağını kendilerine sordular. Bu sorular Emperyalizmi anlamayan insanlar tarafından soruldu. Sürekli kontrolde olmak ve iktidar sınıflarını güçlendirmek isteyen hâkim güç her zaman dünyanın geri kalanı tarafından korku ile izlendi. Günümüzün dünyasında iyi niyetli Emperyal güç diye bir şey yok.

Çin’in meydan okumasının boyutu ve niceliği hala bilinmiyor. İslam’ın iddiası farklı şekiller alıyor: Afganistan çöllerinde olduğu varsayılan bin Ladin; şu anda her gün Irak’ta vuku bulan ABD koloni deneyine meydan okuyuş; devrimsel İslamı tartışan yeni peygamberler; Batıdan gelen her şeyi reddeden geleceğin İslami liderlerini eğitmeye kalkışan güçler.

Kapitalist Birikim ya da Küreselleşme

Bölgesel büyümenin kalbinde olan kar ve birikimi hedefleyen bir bakış ile kapitalist emperyalizmin analizine başlayalım. Bilimde ve teknolojide süregelen devrim ile birleştirildiğinde kapitalizmin yalın mantığı son iki yüzyıl boyunca her yeni nesil için nüfusun çok küçük bir oranına hayal ötesi bir servet biriktirmesine olanak sağlayan bir servet birikimidir.

Siyasi güç yoluyla kişisel zenginlik birikimi dürtüsü üzerinde durulması güç bir afrodizyaktır. 21. yüzyılın başlangıcında baş döndürücü yükseklikteki zenginlik bir avuç insan için mümkün oldu. Bankalar, petrol şirketleri, yeni dijital şirketler ve su, gıda gibi temel ürünler ile ilgili şirketler dünyamıza yerleşti. Bu, son iki yüzyıldır önde gelen milletleri hem koloni hem de emperyal açılıma götüren sürekli artan zenginliğin mantığıdır.

Bu şirketler her köşeye nüfuz ettiğinden, bu ülkeleri çıkaran ulusal devletin şirketler için yatırım yapabilecekleri koşulları ve pazara serbestçe giriş çıkışlarını sağlamak ve ortaya çıkacak olumsuz sonuçları üstlenmemek için şirketleri askeri güçleri ile koruması gerekiyor. İstikrarlı bir dünya finans sistemi, serbest ticaret ve serbest kapital hareket büyük seviyelerdeki kapital birikimi için gerekli şartlar. Bu ölçülerin ülkelerin kendi insanlarının ve kaynaklarının ‘gelişimine’ yardımcı olup olmayacağı tartışması sadece doğrulanması gereken Emperyal mantık ile ilgilidir. Tam da bu birikimin mantığı küresel ve emperyaldir.

‘Sermaye birikimi’ terimi çoğunlukla daha az açıklayıcı bir terim olan ‘küreselleşme’ ile biçimlendirilmiştir. Emperyal gelişme sürecinin ve dünya kaynaklarının kontrolünün merkezinde bankalar, sigorta şirketleri, imalatçılar, tıbbi şirketler ve diğer bir çoğu gibi ‘Emperyal devlet’ şirketlerinin kuvvetlendirilmesi vardır. Hükümet politikası yoluyla hemen zengin olanların ceplerine konulmuş paranın daha az varlıklı olanların ellerine geçeceği kuramının etkisi ve Batı dünyası boyunca görece zengin orta sınıf Dünyadaki iktidar sınıflarının servet birikiminin zerresi kadardır.

Emperyal ülkelerin kendi içlerinde birikim sürecini görmek ve anlamak yeterince kolaydır. Burada gıda alanında ve örneğin kitapevi sektöründe aynı sayıda işleyen üç ya da dört büyük şirket göreceksiniz. Satış ve üretimin her alanında, sermaye birikimi küçük şirketlerin daha büyük bir bütün tarafından yönetileceği ya da süpürüleceği bir zirveye ulaşmıştır. Birleşik Krallıkta 55 milyon insanın tükettiği tüm gıdanın %90’ını satan sadece dört şirket var.
Tüm Avrupa ülkelerinde ve Kuzey Amerika’da Kapitalist birikim süreçleri açıktır. Üçüncü Dünya’daki Bir çok ülkede bu süreçler aynı seviyeye ulaşmış olmayacak. Hala çoğunlukla aynı ürünleri farklı çeşitleri ile satan çok büyük sayıdaki küçük tüccarları göreceksiniz.

Batı şirketlerinin yurtdışına genişlemesi üzerine baskı çok büyük. Çoğunlukla kendi ülkelerinde büyüme ile ilgili fırsatlar doygunluğa ulaşmıştır. Eğer kazançlarını korumak istiyorlarsa yurtdışına açılmalılar. Bu noktanın da vurgulanması gerekiyor. Kapitalizmin yeni kazançlar geliştirmek için sürekli yeni marketler araması gerekiyor.

Güney Afrikada ki Apartheidin sonu bu sürecin en yakın bir örneği. Büyük tekeller, altın ve elmas ticareti ve güç Apartheid sisteminin yarattığı gümrük duvarları arkasında geliştirildi. Pazar ürünlerine doymuştu ve kaynakların dağıtımını değiştirmeden ve yerli halkı zenginleştirmeden bu şirketler hiçbir yere gitmedi. Ürünlerinin dünya tarafından boykot edilmesi ile sonuçlanan etrafındaki duvarların yıkılması gerekti. Dünya şirketleri olmak istiyorlardı, sadece Güney Afrika değil ve bunu başarmak için beyaz tekel güç kırıldı.

Ulusal sınırlarını aşmak isteyen tüm şirketler Sovyet dönemini hatırlayıp kendi değerlerinin ulusallaştırılmasından korkuyorlardı. IMF ve Dünya Bankası gibi bahsi geçen büyük kuruluşların korunması için uğraştılar. İlk olarak IMF’nin engel olmaksızın yeni yatırımlara izin verebilmesi için ülkelerin sınırlarını zorla açması gerekiyor, sonra ticaretin ulusallaştırmadan korunması gerekiyor ve son olarak istedikleri zaman çıkabilmelerinin yanında aşırı vergi olmadan kazançlarını ihraç etme özgürlüklerine ihtiyaçları var.

Uluslararası bankalar ve araba şirketleri ne zaman ayak basacak sağlam bir yer bulurlarsa ülkelerin bölgesel hassasiyetleri ne olursa olsun kazanma ve hırs güdüleri ile ortaya çıkacaklardır.

Bugün ABD saldırgan bir tutumla başlıca şirketlerinin dünyaya açılmasını destekliyor. Disney Şirketi’nden Bill Gates’in Microsoft’una kadar ABD ulusal hükümet korumaları sınırlarını aşmak için ne gerekirse yapıyor.

Kapitalist ve küresel sermaye birikimi Emperyal küreselleşmenin tam merkezinde. Nerede olursa olsun artan zenginliği içine çeken bu süreçte elitlerin varlıkları artarken sürecin dışında kalanların yoksulluğu daha da artıyor. Dünya Bankası’nın dünya yoksulluğu üzerine hazırladığı son on yıllık çalışması bile yoksulluğun önemli derecede arttığı gerçeğini kabul ediyor.

Gerçekler çok açık: uluslar arası şirketler ile kalkınmanın kendisi büyüme ve kalkınmanın cevabı değildir.

Mali Hâkimiyet

Daha önce tartışıldığı üzere, sermaye birikiminin kesin köklü küresel gereklilikleri var. İlk olarak burada ana hatlarıyla belirtilmesi gereken dünya finans sistemidir.
Hiçbir konu Dünya Mali Sistemi kadar az anlaşılmamaktadır. İlk olarak pound sterlin ve şimdi ABD doları egemen yönetimin hem sembolü hem de gerçekliği olan dünya ticaret sistemini egemenliği altına aldı. Bu karışık bir sistem olmayıp, bu kısa yazıyı okuyanların hepsi tarafından açıkça anlaşılmalıdır.

1844 yılında, İngilizler ilk Dünya merkez bankasını ve dünyanın ilk uluslararası döviz sistemini kurdu. Özünde, bir pound bir altın değerindeydi. Önemli olan İngiltere Bankasının sterlin ile ticaret yapan herkese teminat vermesiydi.

Bu İngiltere Merkez Bankası’nın yeterli altın rezervlerini bulundurmak zorunda olması, böylece bir kriz sırasında sterline güvenin muhafaza edilmesi için her zaman yeterli rezervlere sahip olması demekti. Fakat bu her şeyin üzerinde Britanya’nın ticaretini kesin olarak dengelenmek zorunda olduğu anlamına geliyordu. Merkez bankasına sürekli bir altın akışı olabilmesi için ithal ettiğinden fazlasını ihraç etmesi gerekiyordu.

Britanya için sonuç yüzyıllarca yıl dünya ticaretinin tam merkez noktası ve Londra iktidar sınıflarının büyük mali kazançlar getiren dünya para pazarlarının merkezi olmasıydı.
Bu büyük yapı 1914–1918 savaşı boyunca yıkılmaya başladı. Savaş uzun süre ve herkesin tahmin ettiğinden çok daha yoğun biçimde devam etti ve Britanya savaşının ihtiyaçları Amerikalılar tarafından karşılandı. Ve İngiliz Hazine Dairesi 1920’lerdeki altın standardına dönmek için çok uğraşmasına rağmen, Britanya hâkim pozisyonundan düştü. Savaş bundan sonra Britanya’yı Emperyal hırs anlamında zayıflattı. Askeri alandaki aşırılık bir zamanlar yenilemez durumdakileri çok kısa zamanda yıktı.

ABD ve Dünya Doları

1944’teki Bretton Woods anlaşmasında ABD açıkça dünya finansörü olarak ön plana çıktı. Çok basitçe, ABD Doları belirli miktardaki altına eşitlenmişti. Bu sistem mali kontrol sistemi olarak dünyadaki tüm ülkelerde uygulanmıştı.

Sonra, 1971’de ABD tek taraflı olarak altın standardını bırakıp dolar ve diğer tüm ülkelerin dövizlerinin dünya para piyasalarına akmasına izin verme kararı aldı. Akmak basitçe bir dövizin diğeri üzerindeki değerine karar veren talep ve arz anlamına gelmekteydi. ABD doları beklendik bir şekilde zirvede kaldı.

Fakat bundan sonra ABD’nin New York’taki merkez bankasında altına ihtiyacı kalmadı ve bu da dünya meselelerinde ilk kez paranın giriş ve çıkışını destekleme zorunluluğu olmadığı anlamına geliyordu. 1971’den itibaren bir ülke çok fazla ABD doları kazandığında, ABD Hazinesi açıkça ABD Hazine Bonosu teklif etti ve böylece fazla dolarlar bono ile değiştirilecekti. Diğer ülkelerin çoğu, şüphesiz, ihracat ve ithalat arasındaki ödemelerini dengelemeliydi ve eğer bunu yapmazlarsa borç almaya zorlanıyorlardı.

ABD bundan sonra yurtdışına ihraç ettiklerinden kazandığının çok daha fazlasını harcayabilirdi. Aslında, bu ve diğer ülkelerin ithal ürünlerin ödemelerinde kullandığı doların sayesinde ABD herhangi bir ülke ile savaşa gidebilecek durumdaydı. Hepimiz Amerika’nın yurtdışı aşırı harcamalarını karşılıyoruz.

Daha basit anlatmak gerekirse, daha çok 100.000 dolar kazanıp, 150.000 dolarını harcamışım sonra bono ile ilave 50.000 dolar almışım ve tekrar harcamışım gibi. Oldukça sıra dışı bir sistem ve bu şu anki ABD İmparatorluğunun zayıf noktası olabilir.

Küresel ölçekte finans sistemi beklendik bir şekilde günümüzün büyük gücünün menfaatleri doğrultusunda düzenlenmiştir. Yirmi birinci yüzyılın başında derin bir istikrarsız durum içerisindeyiz ki bununla ABD tek başına ihraç ettiğinden çok daha fazlasını ithal edebilir ve böylece ürettiğinden çok daha fazlasını tüketebilir. Bazı yüzeysel gözlemciler daha zayıf ekonomileri ABD ekonomisine ithal etmesine izin verdiği için bunu büyük bir kazanç olarak savunuyorlar. Bu tartışmalar dünya finans siteminin ilelebet şimdiki gibi olacağını varsayıyor. Fakat daha önce gördüğümüz gibi her zaman böyle olmayacak.

Çin ya da bir grup ülkeler kendi para birimlerinde ticaret yapmaya karar verirlerse, ABD Hazine Bonolarını satarak ABD ekonomisinde ani bir kaos yaratırlar ve böylece büyük yapının tümünü devirirler. Ben yazarken aynı zamanda bu gibi fikirler mülahaza ediliyor.

Emperyalizm ve Serbest Ticaret

Ticaret ve denizaşırı yatırım Emperyal panteonunun anahtar prensipleri ve dünya ölçeğindeki Kapitalist birikiminin temel taşlarıdır. Egemen Emperyal ülkeler her zaman serbest ticaretin herkesin yararına olduğunu savundular ve güçleri ile bu fikirleri daha zayıf ekonomilere empose ettiler.
Bu yazının okurları bahsi geçen iddiaların yanlış olduğu yönündeki fikirlerimi duyduklarında şaşırmayacaklardır. Bu iddialar yanlış olarak bilinmektedir. Öte taraftan en güçlü kuruluşlar bile bugün bu iddiaları öne sürmektedir.

Tüm büyük güçler bugün istisna olmaksızın endüstriyel güç üslerini gümrük duvarları arkasında geliştirdiler. Japonlar 1860’larda 40 yılllığına kendilerini dünya ticaretinden ve Emerperyal güçlerden kestiler, Atlantik boyunca ulaşım masraflarından dolayı Amerikalılar kendi sanayilerini kendi ülkelerinde geliştirme avantajına sahip oldular ve 1945’lere kadar serbest ticaret için sınırlarını açmadılar. Almanlar ise 1870’teki birleşmeden sonra kendilerini bilinçli olarak korudu vs... Almanların ve Amerikalıların zamanında koruyucu engelleri savunan kendi kuramcıları vardı, Frederick List ve Daniel Raymond.

Bu gerçekten oldukça basit: büyük ülkeler kendi sanayilerini en son teknolojiyi kullanarak geliştirdikleri zaman ve daha zayıf olan ülkelerin sanayileri onlarla yarışamayacak durumdayken serbest ticareti savunmaya başladı.

İddialar açık bir şekilde iki taraflı. Birçok zayıf ekonomi bu yola zorlanırken hem AB hem de ABD çiftlik ürünlerinde serbest ticarete geçmekte başarısız oldu.

Bugün en güçlü uluslararası kuruluşların, Dünya Bankası, IMF ve Dünya Ticaret Örgütü, hepsi serbest ticaret yönündeki tezlerini arz etmektedir. Bu kuruluşların arkasında destek var. Bir kez bir ülke ödemeler dengesinde güçlüğe düşürse, ödünç verme politikaları zayıf ülkelerin serbest ticarete açılmasına bağlıdır.

Kanıtlar dikkat çekici. İddia şu şekildedir: eğer ekonomini serbest ticarete açarsan ekonomin büyüyecek. 1960larda ve 1970lerde birçok ülke korumacılığın birçok formuna sahipken, dünya ekonomisi yüzde üç büyüdü ve dünyadaki tüm bölgeler yüzde ikilere üçlere yükseldi.

1980lerde ve 1990larda serbest ticaret politikaları tutmaya başladığında, dünya büyümesi yüzde iki düştü ve dünyanın güçsüz bölgeleri daha da geriledi. Latin Amerika yüzde 0,6, Afrika kıtası yüzde 0,7, Orta Doğu yüzde 0,2 büyüdü. Birçok zayıf ülke ve dünyanın zayıf bölgeleri için serbest ticaret bir felaketti.

Serbest ticaret argümanı uzun yıllar daha bizimle birlikte olacak. Bu argümanlar dünya çapında önemlidir. Beklenildiği gibi, son yirmi beş yıldır düzenli yıllık büyüme açısından en başarılı ülke Çin oldu. Yine aynı şekilde bizi şaşırtmayan Çin’in ödemelerdeki olumlu dengesi oldu ve böylece sınırlarını açmak için baskı yapılamadı ve zamanın büyük Emperyal güçlerinin kurallarını takip etmedi.

Son olarak TRIPS’i tanıtmama izin verin. TRIPS tam anlamıyla mülkiyetin yeni bir formudur ve açılımı Trade Related Intellectual Property’dir (Ticaret Bağlantılı Fikri Mülkiyet). Yazılarda telif hakkı uyarılarını farkedersiniz. Yazarlar uzun zamandan beri dünya çapında patent yasalarında tanınmışlardır.

Patent yasaları geniş bir şekilde dijital dünyayı kapsamışlardır ve dijital endüstriyi korumaktadır. Satın aldığınız bir yazılımı ödünç veremez ya da birine veremezsiniz. Kesinlikle satamazsınız da. Şüphesiz TRIPS birçok insanının yasadışı hareket etmesine yol açtı ve dijital dünyanın üretimini tekelleştirmek için tasarlandı. Tıp dünyasının ve ilaçların tekeli hemen arkasından geliyor. Bunlar çoğunlukla Amerikan endüstrisi.

Serbest ticaret yoksullar için; çok açık bir şekilde TRIPS örneğinde olduğu gibi zenginler kendi menfaatlerine olduğunu fark ettiğinde tekelleştiriyorlar.

Emperyalizm, Kapitalizm, Teknoloji ve Bilim

Tüm sistemin harekete geçirici gücü yeni teknolojidir. Günümüzdeki Emperyalizmi önceki imparatorluklardan farklı kılan kazanç için mücadele ve yeni teknolojilerin itici gücüdür. İtici güç olarak teknolojiyi en iyi yakın geçmişte meydana gelen dehşet verici değişiklikler ile anlatabilirim.

• Buhar makinesi: Yanmalı motor ilk olarak İngiltere’de gittikçe derinlerde olan kömür madenlerinden su çıkarmak için geliştirildi. Akabinde tekerlekler eklendi ve raylar döşenerek günümüzün demir yolu icat edildi. Birden, göz açıp kaparmışçasına insanlar saatte otuz mil gider oldular ve yıllar içinde dünyanın birçok bölgesine bu icat sıçradı. ABD’de en büyük düzlükler açıldı ve ucuz mısır Avrupa’ya satılmaya başladı. Demiryolu tam anlamıyla ulaşımı daha önce hiçbir şeyin değiştiremediği kadar değiştirdi.

• Elektrik ışığı: Elektrik ampulünün kullanımı bir günün yirmi dört saatinin gündüz olmasını sağladı. Önceden herkesin yaşamı günlerin ve gecelerin saatleri ile belirleniyordu. Aniden, insanoğlu geceleyin de çalışıp üretebilir oldu.

• Silahlar: Teknolojideki aynı dev büyük sıçrayışlar silahlarda da meydana geldi. Büyük Emperyal güç üstün silahların araştırılması ve geliştirilmesinin dünya egemenliği için vazgeçilmez bir gereklilik olduğunun farkına çok erken vardı. Nükleer ateşli silah, mermileri sürekli ateşleyen mitralyöz silah bir tek tüfekçinin tek başına bir bölgedeki geleneksel silahlarla zırhlı insan topluluğunu geri püskürtmesini ve yenmesini mümkün kılıyordu.

• Mitralyöz silahlar sembolik olarak o zamandan bu yana (nükleer fisyon ve atom bombasından günümüzün hedeften yüzlerce kilometre ötesinden gönderilen tam olarak isabet ettirilen bombalarına ve silahlarına) dünya hâkimiyetini belirleyen üstün silahların kullanımını temsil eder.

Emperyal güç aslına bakılacak olursa her zaman üstün silahlar alanındaki dünya pazarında hem üretime hem de bu pazara hâkim olmaya çalıştı.

Bilim ve teknoloji anlatmakta olduğum sistemin kalbinde yer alır. Bilim ve teknoloji günümüzün dünyasının egemen sisteminin merkezinde olduğundan dolayı birçok avantajı olduğuna şüphe yok.

Son olarak güçsüz ülkeler savunma ve işgalden kaçınmak için kitle imha silahlarından edinmeye çalıştığında neler olduğunu görüyoruz. Hâkim güçler bu silahlara sadece kendileri sahip olsun istiyorlar, yoksa karşı tarafı tehdit edemezler. En son Kuzey Kore, İran ve Irak açık ve net örneklerdir; Pakistan muhtemelen listede bir sonra gelir. İmparatorluklarının ön cephesinde ve stratejik olarak kendilerinden gördükleri İsrail’in sahip olduğu kitle imha silahları ise ABD tarafından göz ardı ediliyor.

Teknoloji, kalkınma ve Emperyalizm arasındaki ilişki burada yer verilmeyecek kadar geniş. 1860’larda Japonlar için olduğu kadar durum açık. Eğer bir ülke vatandaşlarını Batının tüm bilim disiplinlerinin en son teknik bilgisi ile donatmazsa, yeterince direnmek için hiç bir şansı yok demektir. Teknolojinin sağladığı hâkimiyet Batının tek başına direnmesi için şüphesiz yeterli bir koşul olmasa da gerekli.

Askeri Güç ve Emperyalizm

Bilim ve teknoloji üzerine bir önceki tartışmada askeri güç ile ilgili bağlantılara da değindik. Geçtiğimiz iki yüzyıl boyunca diğer her şeyin temelinde her sahada, karada, denizde ve son 75 yıldır havada askeri üstünlük vardır. Zamanın bu raddesinde uzayı da buna ekleyebiliriz.
Bunların hepsine en son teknoloji ve gerekli finans ile askeri üretim eklenmelidir.

Dünyanın üçte ikisi Batılı hâkim milletlerin ateş gücü ile boyun eğdirildi. İşgal altındaki kalplerin korkusu öyle büyüktü ki 1880lerin Koloni istilalarına karşı gelinmezdi. Bunu dikkatlice dile getiriyorum. Sözde Üçüncü Dünya’nın insanları bir yüzyıl sonra Batı tarzını çok iyi biliyordu ve Batılı Emperyal güçlerin baskısına direnmenin karmaşık yolları hakkında bir şey öğrendiler.

Askeri Direniş

Batı askeri hâkimiyetine karşıt stratejiler 60 yıldır siyasi sahnenin bir parçası oldu. Başarılı Maocu gerilla taktikleri dünya çapında birçok insan tarafından uygulandı. Hatta ben bunu yazarken bile, Nepallı insanlar hükümetlerini zorla devirmek için gerilla stratejisi ile ayaklandılar.

Amerikan ve İngiliz ordusu tarafından bu taktiklere karşılık verildi, nerdeyse her durumda geniş ölçüde şiddet ve terör askeri güçler ile birlikte hareket etmiştir. Karşıt gerilla taktikleri Batı askeri güçlerinin bir sanat formu haline geldi. İngilizler eşi görülmemiş bir gaddarlık ile Kenya’da Mau Mau mücadelesini başlattı. ABD hava güçleri Vietnamlıları ve Kamboçyalıları yoğun bir bombardımana tabi tuttu ve Orta Amerika’da yüzbinlerce insan savaşta öldü. ABD ordusu hayal edilemeyecek karşıt terör taktiklerini yerine getirmeleri için yerel güçleri silahlandırdı ve eğitti.

Askeri üstünlük ateş gücünden ve karşıt terör taktiklerinden çok daha fazlasını kapsıyor. Askeri istihbarat zalimliğini kanıtladı. Çok az insanın Eşelon hakkında bilgisi vardır. Eşelon dijital telefon görüşmelerini dinleyen, e-mail ve faksları ele geçirebilen bir düzendir. Uydu teknolojisini ve yeryüzündeki insanları içerir. Elektronik dinlemedeki son noktadır.

Eşelon ilk olarak İkinci Dünya Savaşında İngilizlerin Alman denizaltılarının yerini belirleme çalışmasında ortaya çıkmıştır. O zamana kadar, İngilizler Amerikalılarla tekniklerini paylaştığında, iki ülke birlikte büyük bir gizlilikle bu teknolojiyi geliştirmek için çok büyük paralar harcadılar. Dünyanın her yerindeki herkesi dinleyebilirler. Ve ABD üsleri şimdi dünyayı sarmaya başlıyor, yerleştirdikleri ilk şey İngiltere ve ABD’deki kumanda merkezlerine bağlı dinleme cihazları.

ABD üsleri artık Orta Asya’dan Çin’in Batısına, Hazar Denizine ve Güney Avrupa’ya kadar tüm dünyayı sarıyor.Bu Eşelon kullanımı yoluyla orduya vatanlarında hızlı uçak erişimi ve yerel istihbarat sağlaması amacı ile planlanmıştır.

Eğer eylemleri çoğu Soğuk Savaş döneminde yapılan uluslararası anlaşmalar ile kısıtlansaydı ABD askeri üstünlüğü engellenirdi. SSCB’yi içermeyen aşağıdaki uluslararası anlaşmalar kendi görüşlerine göre eylem haklarını engellemiştir.

• Kapsamlı Nükleer Test Yasaklama Anlaşması
• Uluslararası Ceza Mahkemesi
• 1972 Anti-balistik Füze Anlaşması
• Silah transferlerinin kontrolü üzerine BM önerileri
• Uzayın silahlaştırılmasının kontrolü
• Kyoto Protokolü
• Biyolojik Silahlar Konvansiyonu

Amerika hükümeti bu anlaşmalar tarafından engelleneceğini düşündü ki erken Emperyal dönem boyunca zahmetli bir şekilde müzakerelere gitti. Küresel koşullar değişti. 2000 yılında Amerikalılar askeri olarak öyle güçlü bir hale geldi ki hiçbir millet onların arzularını gözardı edemedi.
En büyük mesele tüm bu silahlar ne ilgi ilgili, niçin ABD tek taraflı olarak kendini dünya düzeninin tek muhafızı, evrenin tartışma götürmez hakimi ilan etti?

İmparatorluk ve İdeoloji

Tüm impatorlukların bir ideolojiye ihtiyacı vardır. İlk olarak bir impratorluk idelojisine kendi vatandaşlarına haksızlıkları makul kılmak ve onları teskin etmek için ihtiyaç duyulur. Bir taraftan, Emperyal devletlerin iktidar sınıfları çok zengindirler diğer taraftan impratorluğu yürütenler kendi ideolojilerinin yanlışlığının farkındadır ve kendi insanlarının gözünde kendilerini doğru, etik ve hakkaniyetli göstermek zorundadırlar; ayrıca boyun eğdirdikleri insanları kötü, hatta güvenilmez ve şiddet yanlısı olarak karakterize etmeleri gerekir.

Eğer imparatorlukları boyunca kullanılan İngiliz ideolojisini incelersek yukarıdaki gerçekliği görebiliriz. Bugün kimse İngiliz Sömürgesini destekleyen ahlaki çerçeveyi sağlayan bu ideolojinin ana prensibini kabul etmiyor.

İngiliz İmparatorluğu monarşinin etrafındaki İngiliz milliyetçiliği, ırk üstünlüğü, misyoner kuruluşlarının çoğuna yansıyan medeniyet ve din üstünlüğünün bir araya geldiği bir kokteyli ile yürütülmektedir. Hepsi düzgün bir biçimde içiçedir.

Irk üstünlüğünün bu ideolojik yapısı 1945’te sona erdi. İnançlarının mantıksal sonuçları savaş sırasında Almanya’da Yahudilerin soykırımı ile ortaya çıktı. İngiliz ve Alman ırkçı inançları asla ayrı düşmedi ve İngiliz üst sınıf ırkçı inançlar basitçe unutulup gitti.

Bugün kimse bu eski Koloni ideolojisine inanmıyor. Zamanında hararetle ‘doğru’ luğun ortaya çıkması olarak kabul edilen bu ideoloji, açık bir saçmalık olarak bertaraf edildi.

Amerikan emperyal ideolojisi İngiliz türünün yerini aldı. Bazı belirgin farklılıklar yanında bir çok benzerlik de var. Merkezinde yurtlarında ve yurtdışında olan Amerikalıların bu ideolojiye inanması gerçeği var.
İngilizler gibi Amerikan millyetçiliği kokteyli var: Bayrak, erdem ve medeniyetin yerine ‘özgürlük’ ve ‘demokrasi’ ve yakın zamanda ‘terörizm’ kavramları aldı.

Yabancı ülkelerdeki Amerikan temsilciler demokrasiyi kabul eden Peştunlardan bahsedecekler, fakat konsepti anlasalar bile gerçekten buna inanıp inanmadıkları merakı cezbediyor.
Yanlışlığını göstermek için bu konsepti kısaca ele alalım. Demokrasi olgun Kapitalist ekonomilerde bir bütün olarak insanlarına kabul ettirilen bir sistem. Eğer siyasi bir parti örneğin sosyalizm ya da İslami devlet için bunun gerekli bir araç olduğunu düşünürse ABD’de ya da Washington anlaşmasıyla İngiltere’de eğitilen yerel askeri güçlerin bir kombinasyonu tarafından bozulacağından emin olabilirler. Allende yönetimi altındaki Şili rejim değişikliği denemesinin son örneğidir. Cezayir’deki İslami partiler seçimi kazanabilirmiş mi gibi göründüğünde askeri güçler tarafından seçim iptal edilmişti.

Bu anlamda demokrasi görünür bir şekilde sistemi yürüten insanların değişmesidir. ABD başkanını oylarıyla iktidara getiren insanların meselesini bir düşünün:

• İnsanların yüzde yirmibeşinin oy verme hakkı yok.
• Kalan yüzde 75 potensiyel oy veren nüfusun sadece yüzde 50’si oy kullanıyor.
• Eğer iki aday varsa yeni başkana oy veren yetişkin nüfus yüzde 18.75 oluyor. Eğer üçüncü bir aday varsa bu rakam yüzde 14’e düşüyor.

Bunu okuyan herkes kendi sonuçlarına varabilir. Ve bu Amerika’nın herkesin sahip olmasını istediği bir sistem, medeni toplumun içerebileceği İngiliz konseptinin kendilerine uyarladıkları versiyonlarıdır. Amerikalılar Irak işgalleri için bunun mantıksal gerekçesi var diyebilir. Açık bir şekilde yalan mı söylüyorlar yoksa gerçekten kendi ideolojilerine inanıyorlar mı?

Amerikan Emperyal kokteylinin kendi farklı çizgisi var. 1620’lerde Yeni İngiltere’ye ulaşan kurucu babaları Tevrat ve Yahudi geleneğinden türetilen güçlü bir metafor geliştirdi. Vardıklarında Tanrının yeni İsrail’ine ‘vaad edilen topraklar’ dediler ve uzun Atlantik boyunca Tanrı tarafından seçilen insanlar olduğunu belirterek hayatta kaldılar.

Amerika dışındaki insanlar için anlaşılması zor görünebilir fakat bu metaforlar yaşadı ve şimdi ‘dünyada gerçekleştirecekleri bir görevleri’ olduğunu düşünen milyonlarca insan var ve mevcut başkandan ortaya çıkan dürüstülüğün kendi halkına giden güçlü bir ekosu var.
Tüm Emperyal ideolojisinin kendi milli mitine dayanan bir temeli olduğu düşünülebilir, fakat bu ‘diğer’ insanlara uygulandığında bu bir aldatmacadır.

Bugün, halka ilişkiler şirketleri bilinçli bir şekilde kamuoyunu manipüle etmek ve Emperyal yayılımı kabul edilebilir kılmak için fikirler geliştiriyorlar. Yeni konseptler ortaya çıkıp kaybolmaya devam ediyorlar. İşte birkaç örnek:

• Rejim değişikliği = askeri işgal
• Önleyici savunma = askeri işgal
• Şeytan ekseni = yönetmek istediğimiz ülkeler
• Şok ve dehşet = ABD terör taktikleri
• Terörle savaş = bitmeyen savaş, her nerede istersek

Günümüzün ABD ideolojik puzzle’ındaki son parça bu fikirlerin televizyonlar ve gazeteler yoluyla yayılmasıdır. Televizyon ağları ülke çapında sayıca azdır. Yukarıda süreci kısaca anlattığım Kapital Birikimi bölümüne bakınız.

Medya kontrollüğü ve patronluğu büyük ölçüde merkezileşmiştir ve özel olarak alınmıştır. Bu ağlar rejim gücüne dalkavukluk yapmaktadır. Tamamıyla eleştirel olmayan bir değerlendirme sunarlar. ABD’deki her yönetim ürettiği yayılımcı Emperyal planları ne olursa olsun karar verilenler kelimelerle yeniden üretilirek tam olarak desteklenir.

ABD özgürlük toprakları olabilir fakat konuşma özgürlüğü uzun zamandır günlük gazetelerde ve TV kanallarında engellenmektedir.

Sonuç

Benim tezim küresel Kapitalizmin günümüz Emperyalizminin en can alıcı noktası olmasıdır. Şu anda deneyimlediğimiz Küresel Kapitalizmin ABD’nin Emperyal maceralarını dünyadaki insanlar ile yakından ilgili kılan birçok önemli karakteristiği vardır.

• Bilginin dijitalleşmesi nedeniyle Küresel kapital mobildir.
• Tek sistemli bir üretimdir. Bu özellikle araba sanayiinde en çok görünmektedir.
• Ülkeler ve bölgeler entegredir ve Avrupa Birliği ve Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması NAFTA gibi çeşitli serbest ticaret bölgelerinde görüldüğü gibi küresel olarak entegre olmaya devam ediyor,
• Bir tek ulusüstü iktidar sınıfı çoktan kuruldu ve faaliyet halinde. Sınıf güçleri amansız bir şekilde Kapitalin karakteri ve şekilleri ile değişti. Bugün ulusüstü bir sınıf yarı kamu ve bazı özel yerlerde zamanımızın en büyük meseleleri için bir araya gelmekte ve kararlar almakta. G8, Davos, Benderberg Kapitalist liderlerin ve siyasetçilerin Emperyal stratejiye karar vermek için bir araya gelindikleri yerlerdir.
• Yeni dijital teknoloji ulusal tekniklerin yerini almaktadır ve yine bu kökten değişikliğe götürecek üretim sağlama anlamına gelmektedir.

Emperyal dünyamız daha öncekinden farklı. Şimdiki laik bir sistemdir. Ahlak kendisi ticarileşmiştir. Din diğer birçoğu arasında tek bir kuruma dönüşmüştür. Önceki çağlarda daha farklı terimlerle ifade edilen insanlar ve doğa arasındaki ilişki şimdi alım satım yapılacak emtiadan fazlası değildir. Sanat ya da hastalık metalaştırmayı ifade ediyor, fakat her ikisi de ticaretten farklı değil. Gıda su gibi temel ihtiyaçlar hatta şimdi entellektüel sermaye metalaştırıldı ve ödemek için yeterli para yoksa alamazsın.
Sonuç olarak Dünya en dinamik ve en sömürücü üretim ve tüketim sistemini yaşadı. Egemen ülkenin Emperyal erişiminin sınırları yok.

*Dr Roger Van Zwanenberg İngiltere'de iyi bilinen bir yayın evi olan the Pluto Press’in yöneticisidir. Bir zamanlar Dr Zwanenberg (1979–84 arası) Nairobi’de ve Darüsselam’daki üniversitelerde Doğu Afrika Ekonomi Tarihi dersleri verdi. Doğu Afrika Ekonomi Tarihi üzerine iki çalışması vardır. Dr Zwanenberg IPS’in bu yılın başlarında Islamabad’ta uygarlık krizi üzerine geniş bir tartışma için ağırladığı oniki kişiden oluşan bir akademisyen grubundan biriydi. 16 Ocak 2004 tarihinde - IPS ve Peshawar Üniversitesi’nde 19 Ocak 2004 tarihinde şehrin seçkinleri toplanmadan önce Dr Zwanenberg bir konferans verdi. İki programdaki “ABD, İsrail ve Orta Doğu” başlıklı ikinci konferansı Dr. Norton Mezvinsky verdi.

Bu makale Zeynep Güneş tarafından timeturk'e tercüme edilmiştir.


0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.