[anadoluhaber:35317] Haber Önerisi

KPSS’Yİ KAZANAMAYAN DA ÖĞRETMEN OLABİLİYOR

Ulusal Eğitim Derneği Bodrum Temsilcisi Yusuf Solmaz’la bir söyleşi yaptık. Solmaz, söyleşide, KPSS’den SBS’ye kadar eğitim sisteminin sorunlarından söz etti.

Solmaz sorularımıza şu karşılıkları verdi:

KPSS NEDİR?

KPSS, belki bir gün unutulup gidecek, ama gelecek kuşaklar bunun ne olduğunu bilmeli. Bilmeliyiz ki bir daha aynı hataları yapmamalıyız. KPSS ülkemizin ne hale geldiğinin, ne kadar kötü yönetildiğinin resmi belgesidir. KPSS’nin açılımı: Kamu Personeli Seçme Sınavı’dır. Bu gün KPSS dendiğinde herkes bunun ne anlama geldiğini biliyor. KPSS, çaresizliğin, bütün yanlışları bildiğiniz halde hiçbir şey yapamamanın adı olmuştur. KPSS, gençlerimizi hayattan bezdiren bir sınav haline gelmiştir. Bu sınavın yol açtığı acıları anlamak için iyi bir üniversiteyi, iyi bir diploma ile bitirip, KPSS’de başarısız olmanız gerekir, ya da başarılı olup işsiz kalmanız…  

KPSS, TOPLUMSAL FELAKET UYARISI YAPMAKTADIR

 KPSS, insan kıyımı yapmaktadır. KPSS, gencecik yaşamların, yaşanmadan tükenmesine yol açan bir sistemdir. KPSS, insan kaynaklarımızı yönetmedeki başarısızlığımızın göstergesidir.  KPSS, toplumsal felaketlere hazır olun uyarısı yapmaktadır. KPSS, kapısından geçen belki kurtulur. Geçemeyen binlerce genç, aç kurtlarla, kimseden destek görmeden mücadele etmeye devam etmek zorundadır. Bu mücadelede taşları bağlamışlar, kurtları üzerinize salmışlardır. Kavga yalnızca sizin tarafınızda zor geçmektedir. Üzerinizden kazanç elde edenler, siz çırpındıkça daha çok zengin olmaktadır.

KPSS’Yİ GEÇEMEYEN GELECEĞİNİ KURAMAZ

 KPSS, gençlerin ve ailelerin korkulu rüyası haline gelmiştir. Üniversiteyi bitirmiş genç KPSS’yi geçememişse geleceğini kuramaz. Çünkü devlet, aldığınız diplomaya güvenmemektedir. Aslında sorun, güvenmeme sorunu da değildir.  Sorun, işsizliği çözecek, güçlü bir iradenin iş başında olmamasıdır.

KPSS ÇIKMAZI

Diplomanız öğretmen olmanızı gerektiriyorsa öğretmen olursunuz. Bunu KPSS’ye anlatamazsınız. KPSS sorar. Acaba der. Bakalım üniversite eğitimi seni öğretmen yapabildi mi? Öğretmen olduktan sonra bir de KPSS’den geçmeniz gerekir. Diyelim geçemediniz. Öğretmen olamayacak mısınız? Aslında olmamanız lazım? Öyle ya, yıllarca öğretmen olmak için çalıştınız. Girdiğiniz bütün sınavlarda başarılı oldunuz. Dünyanın testini çözdünüz. Olabilir. Türkiye’de her öğrenci sizin kadar sınav görüyor. Sırada KPSS sınavı var. Başarılı bir öğrencisiniz, diplomanız da iyi, ancak devletin yeterlilik sınavı olan KPSS’yi başaramadınız. Bunun anlamı şudur: Sen öğretmenlik diploması almışsın ama, öğretmen olamamışsın. Neden? Çünkü KPSS’yi geçemedin. Yani bana yeterli bir öğretmen olduğunu kanıtlayamadın. Sana devlet okullarında kadrolu öğretmenlik yok. Çünkü sen, bu yetersizliğinle öğrencilere bir şey veremezsin.

KPSS’Yİ KAZANAMASAN DA ÖĞRETMEN OLABİLİYORSUN

KPSS, madem yeterlilik ölçüyor, ölçülen yeterliliğin hep aynı engelleri doğurması gerekmez mi? KPSS’ye girdin ama kazanamadın. Bunun anlamı “öğretmenlik yapamazsın” olmalı. Uygulama böyle değil. KPSS sonuçlarına göre, yeterli öğretmen olmadığınız tespit edildi. Olsun. Yine de sizi ücretli öğretmen olarak bir devlet okulunda görevlendirebilirler. Ücretli öğretmen demek düşük ücretle çalışmak demektir. Bu düşük ücret sizin ancak yol paranıza ya da çorba paranıza yeter. Bu ücretle bir ev tutamazsınız. Kırk yaşınıza da gelseniz ailenizden ayrılamazsınız.

YETERSİZ ÖĞRETMENE BÜTÜN EĞİTİM KURUMLARI AÇIK

 Öğretmen adayı olarak, KPSS’de başarısız ve yetersiz olduğunuzda başka kurumlarda da çalışabiliyorsunuz. Yetersiz öğretmensiniz ya… Yine de devlet lütfetmiş diplomanızı iptal etmemiştir. Aksine bütün eğitim kurumlarında öğretmenlik yapabilirsiniz. Tabi düşük ücretle…

YETER Kİ SİZ, İŞ İSTEYİN

KPSS’de başarısız olduğunuzda çalışabileceğiniz yerlerden biri de dershanelerdir. Öğretmeni olmayan köy okullarında da görevlendirilebilirsiniz. Yeter ki siz, iş isteyin.  Çalışabileceğiniz iş alanı oldukça geniştir. Özel okulları da unutmayalım. Ayni düşük ücretlerle özel okullarda da çalışabilirsiniz.

İŞ GÜVENCESİZ ÇALIŞMA KOŞULU

Kadrolu öğretmen olamadığınızda ne zaman işten çıkarılacağınız kurum yöneticilerinin iki dudağı arasındadır. Bir gün kurum müdürü çağırır. “Artık sana ihtiyacımız yok!” der.  Bu kadar. Hani aldığınız o azıcık ücret vardı ya… Onu bile mumla aramaya başlarsınız.

NEDEN BÖYLE OLUYOR?

Peki bu cendereden nasıl çıkılacaktır? Hükümet edenler, “ ben istediğimi yaparım,” diyor. Aslında bu yaptıklarını onlar da istemiyor. Devlet, İstense de yeterli sayıda öğretmen alamamaktadır. Yeni maaşlar için maliyemiz zayıf deniyor. Bakana soruyorsunuz, o da bir anne, ya da baba olarak benzer sorunlar yaşıyor. Bazı bakanlarımızın SBS, ÖSS ya da KPSS’ye takılan çocukları olduğunu görüyoruz. O bakan da “Elimden bir şey gelmiyor,” diyor. Bundan anlamamız gereken şudur: Türkiye’nin elini kolunu bağlamışlardır. Ülkeyi yönetme iradesi, hükümet edenlerin elinden alınmıştır.  İpler uzun zamandır, ABD ve AB devletlerinin eline geçmiştir.

HERKES SINAVIN SAÇMA OLDUĞUNU BİLİYOR

Sorduğunuzda herkes sizinle aynı fikirde… Ancak herkesin, bu sınav düzenini benimsemiş olduğunu görüyoruz. ‘sınav varsa var,” diyor vatandaş. “Çocuğuma düşen görev, bu sınavı başarmak… Gerekirse uyumayacak, film izlemeyecek, oyun oynamayacak…” Çocuk ya da genç gece gündüz çalışıyor. Çocuk çocukluğunu, genç gençliğini yaşayamıyor. Geceli gündüzlü çalışmaların sonunda, girdiğiniz sınavda. size başarısız olduğunuz bildiriliyor. Nasıl olur diye sorduğunuzda cevap hazır: “Çalışmamışsın. Demek ki yeteri kadar çalışmamışsın. Çalıştım sanıyormuşsun. Kitabın başında oturmakla sınav kazanılmaz!”

NEDEN HEP SINAV?

Türkiye’de öğrenci bütün olarak değil, sınavdan aldığı nota göre değerlendirilmektedir.  Sınav mantığı da bunun üzerine kuruludur.  Az işe, çok başvuru olduğu için herkesi sınava tabi tutarlar. Ekonomik gelişmemiz, nüfus artış hızımızın gerisinde. Nüfus artıyor, yeni iş alanları açılmıyor. İş isteyen çok olunca seçerek işe alma yöntemine başvuruluyor…  

HERKESE İŞ YOK

Ya bir gün KPSS sorularını herkes cevaplayacak olursa? Gençlerimiz öyle çok çalışıyor ki… Kimi evde, kimi dershanelerde hummalı bir çalışma içinde. Dünya test çözme olimpiyatları olsaydı birinci olurduk. Diğer olimpiyatlarda başarı elde edemesek de bunda en başarılı ülke Türkiye olurdu.

 Herkes KPSS’yi başarsa, herkese iş mi verilecek? Bu sınav, işi ehline vermek için yapılmıyor. Sınavda sizin kadar başarılı öğrencilerle, üzerinize gelen yırtıcı aslanlardan kurtulmaya çalışıyorsunuz. Hayat (sömürü düzeni) keskin dişleriyle öyle saldırıyor ki, yanınızdaki aslanlara yem olduğunda bir şey hissetmiyorsunuz, hatta seviniyorsunuz. Can pazarında herkes birbirini tepeleyerek yaşamaya çalışıyor.

TEST ÇÖZME HİÇ BİTMİYOR

ÖSS bitince test çözmek bitmiyor. Hayatımız boyu test çözüyoruz. Bütün KPSS adaylarının KPSS’de başarılı olması düşünülemez. Bu kadarına kimse izin vermeyecektir. Sorulara cevap verenlerin sayısı arttığında daha zor sorular sorulur. Sistem bu mantık üzerine işler. Sen ağzınla kuş tutuğunda, aynı anda iki kuş tutabilir misin,diye sorulacaktır.

NE YAPACAĞIZ?

Peki ne yapacağız? KPSS’den kurtuluş yok mu? Kurtuluşu siyasette, politik yaşamda aramak gerekiyor. İktidar olanlar öncelikle işsizlik sorununu çözmek zorunda. İnsanlarımız neden üniversite kapısına yığılıyor? Bunun nedenini anlamak lazım. Diyelim meslek lisesini bitirdiniz. Oto tamircisi oldunuz. Kazandığınızla insanca bir hayat sürdüremiyorsunuz. Hangi işi yaparsanız yapın kazancınız size yetmeli… Gözünüz başkalarının yaşam standardına takılı kalmamalıdır. İyi kazanmak denen şey, evinizi alabilmeniz, temel ihtiyaçlarınızı zorlanmadan karşılayabilmeniz, çocuklarınızı kimseye muhtaç etmemenizdir. Tiyatroya, sinemaya, tatile gidebilmektir. Avrupa standartları denen standarttan söz ediyorum. Biz de çalışanların yaşam standardı çok düşük. Ara mesleklerde çalışan insanlar asgari ücretle yaşamlarını sürdürüyor. Asgari ücret dediğimiz ücret, açlık sınırında bir ücrettir.

AİLELERİMİZ OKUMAYA ÖNEM VERİYOR

Asgari ücret düşük olduğu için aileler, çocuklarının okumasını istiyor.  Okumaktan kasıt, meslek sahibi olmaktır. Üniversite eğitimi denince kimsenin aklına bilimsel çalışmaların yapıldığı yer gelmiyor. Ailelerin, çocuklarını ısrarla üniversitede okutmak istemesi,  eski dönemlere dair bir istektir. Eskiden üniversite bitirenler işsiz kalmazdı. Giderek üniversite bitirenler de işsiz kalmaya başladı. Yine de anne babalar çocuklarına okumalarını öneriyor. Yapılan araştırmalara göre işsizlik oranı, eğitim seviyesi düştükçe artmaktadır.  Okuryazar olmayanlar arasında işsizlik daha yüksektir. İşsiz sayısının en az olduğu kesim, üniversiteyi bitirenlerden oluşmaktadır. Diyebiliriz ki, gençlerimiz hiç olmazsa bu kesim içinde olabilmek için üniversiteye yönelmektedir.

SORUN YÖNETİM ANLAYIŞINDA

Bütün bu sorunların hepsini ülkemizin iyi yönetilmediğine bağlayabiliriz.  Yıllarca bize tarım toplumu olmayın, sanayi toplumu olun dediler. Tarlalarınızı ekmeyin! Neden? Siz pahalı ekim yapıyorsunuz. Tarımdan, hayvancılığa kadar birçok alanda üretimden vazgeçtik. Buğdaya kadar dışarıdan almaya başladık. Bunun anlamı işsizliktir. İssizlikten bunalan insanımız, düşük ücretle her alanda çalıştırılmak istenmektedir. Yabancı sermayenin Türkiye’ye geliş nedeni de budur. Ülkemiz, düşük ücrete razı, sendikasız, işten atılırım korkusuyla sendikalı olmaktan korkan, istediğin kadar kullanıp atabildiğin emek cenneti haline getirilmiştir.

SANAYİ TOPLUMU DA OLAMADIK

Tarımdan vazgeçince sanayi toplumu olduk mu peki? Sanayide çalışan işçilerimizin hali ortada... İşten çıkarmalar her geçen gün artıyor. Çalışan nüfusun yarısından çoğu asgari ücretle çalışıyor. İş olsa aslında, insanlarımız asgari ücrete de razı. Razı olduklarını nereden anlıyoruz? Buna razı olmak denemez aslında. İnsan aç kalınca verilen her ücrete razı oluyor. KPSS kapısında bekleyen öğretmenlerimizin çoğu asgari ücretle dahi iş bulamamaktadır.

 KADROLU ÖĞRETMEN OLMAK

Kadrolu öğretmen olmak lüks hale geldi. Dışarıda binlerce öğretmen adayı, kadrolu öğretmen olmak istiyor. Kadrolu öğretmenlerin sorunu yok mu? Kadrolu öğretmenler de düşük ücretle çalışıyor. Asgari ücretle karşılaştırılınca öğretmen ücretleri daha yüksektir. Bir tarafta işsiz öğretmenler, bir tarafta asgari ücretle geçinmeye çalışan büyük bir kesim. Böyle bir ortamda öğretmenler, maaşlarının yetersiz olduğunu söylemekten çekinir hale geldi. Sömürü düzeni, her iş kolu için, yedekte binlerce işsiz bulundurmaktadır. İşsiz sayısı çoğaldıkça ücretler düşüyor. Ücret artış talepleri hız kaybediyor. Bu ortamda çalışanlardan istenen şey, durumuna razı olmaktır. Kış günü üzerinizde gömlek varsa, gömleği bile olmayanın yanında kazak isteyemiyorsunuz. İstediğinizde toplum size arka çıkmıyor. Kapitalizmin, çalışanlar üzerinde oynadığı en büyük oyunlardan biri budur.

ÖĞRETMEN İHTİYACI GÖRMEZDEN GELİNİYOR

Okullarımızda Norm Kadro diye bir uygulama var. Bu uygulamayla beden eğitim, müzik, resim gibi dersler önemini kaybetmiştir. Binlerce okulumuzda beden eğitim, müzik, resim öğretmeni yoktur. Mevcudu düşük okullara rehber öğretmen de atanmamaktadır. Düşük mevcutlu okullarda öğrenci sayısı 200 ya da 200’ün altındadır. Türkiye genelini düşündüğünüzde böyle okullarımızın sayısı oldukça yüksektir. Norm Yönetmeliği’nde bir takım düzenlemeler yapılarak sürekli öğretmenden tasarruf edilmektedir. Tasarruf edilen öğretmenlerin yerine sözleşmeli ya da ücretli öğretmenler atanmaktadır. Çok sayıda okulumuzda öğretmen sıkıntısı vardır. Buna rağmen öğretmen ihtiyacı görmezden gelinmektedir.

MİLLİ EĞİTİMİ DE İMF ŞEKİLLENDİRİYOR

Yetkililerimiz çok sayıda öğretmen ihtiyacımız olduğunun farkında. Ne yazık ki onlar da çaresiz. Milli Eğitim Bakanlığı’na kadar kimse bu durumu kabullenemiyor. Bunu dile getirmeseler de, yönetenler memleketin içine düştüğü acı hali görüyor. İşsiz öğretmenlerle Bakanlık sık sık karşı karşıya geliyor. Görülüyor ki Milli Eğitimimize kendimiz yön veremiyoruz. Okullara yeni öğretmen alınmayacak deniyorsa, alınmıyor. Bakanlarımız kendi ağızlarıyla dile getirdiler. Personel alımı yaptığınızda karşınıza dünya bankaları çıkıyor. Bankalar, bize verdikleri paraların peşinde. Personel alırsan bana olan borcunu nasıl ödeyeceksin diyorlar. Durmadan borç ödüyoruz. Öde öde bitiremiyoruz. Bir taraftan da borç almaya devam ediyoruz.  AKP döneminin en çok borçlandığımız dönem olduğu birçok çevre tarafından dile getirilmektedir.

BORÇLANDIKÇA BATIYORUZ

Önemli olan borçlu olmak değildir diyorlar. Borç yiğidin kamçısıdır. Yeter ki borcunu öde. İşte ABD, dünyanın en borçlu ülkesi, aynı zamanda en kalkınmış ülkesi. Biz öyle değiliz, biz borç aldıkça batıyoruz. Borç aldıkça işsizimize iş veremiyoruz.  

İŞ AZALDIKÇA SINAV SAYISI ARTIYOR

İşsizlik oranımız artıkça yeni sınavlara başvuruyoruz. İş yok demek yerine gençlerimize yalan söylüyoruz. Ne diyoruz? “İş var ama bakalım sen kendini yetiştirebildin mi?” Bu şekilde sorumluluğu gençlerin üstüne atıyoruz. Kendini yetiştirseydin KPSS’den iyi not alırdın. Demek ki çalışmamışsın, kendini geliştirememişsin? Sınava zor mu diyorsun? Kazananlar nasıl kazanıyor diyorlar. Çalışan kazanır. Haydin gençler hep beraber çalışalım. Ne yapalım? Dershaneye gidelim. Bu nedir? Yetmedi mi? Hala mı dershane?

EĞİTİMİN HER ALANINDA UMUT SÖMÜRÜSÜ

Üniversiteye girmek istersin karşına dershane çıkar. Kimsenin giremediği üniversiteye kayıt olursun karşına yine dershane çıkar. Gençler, yalnızca üniversite okumuyor, bir taraftan da KPSS’ye hazırlanıyorlar. Lisede okurken, bir taraftan da dershaneye gitmek vardır ya… Onun gibi. Üniversiteye giden öğrenci bir taraftan da dershaneye gitmek zorunda.

SÜREKLİ DERSHANE MASRAFI

 İlköğretimden tut, üniversiteye, hatta üniversiteden sonra da dershanedesin. Bir taraftan okula gidiyorsun bir taraftan dershaneye. Fakir toplumuz diyoruz ya… Fakir değil, ne yaptığını bilmeyen savruk bir toplumuz. Lise eğitimi varsa dershane niye var? Devlet, en yetkili organizatördür diyoruz. Toplumu devlet organize eder. Her şey kendi haline bırakılmaz. Ülkemizde maalesef her şey kendi haline bırakılmıştır. Şehri planlayamayız halk gecekondular yapar. Eğitim de öyle olmuştur. Devlet eğitimi organize edemediği için dershaneler türemiştir. Dershaneler binlerce insanın ekmek kapısı olmuştur. Şimdi dershaneleri kapamaya kalksanız yeni sorunlarla karşılaşırsınız. Binlerce öğretmen işsiz kalacaktır. İşsizler ordusuna yeni bir ordu eklenecektir. Yinede devlet, işin doğrusu neyse onu yapmakla yükümlüdür. Yara kanıyor diye, yarayı tedavi etmezseniz hastayı ölüme terk etmiş olursunuz.

SONUÇ YOK, HARCAMA ÇOK

Eğitim, pahalı bir hizmet haline geldi. Özel okulların sayısı artı…  Çok sayıda özel okulumuz, üniversitemiz var. Devlet üniversiteleri bir tarafta, özel üniversiteler bir tarafta. Görünürde çığ gibi büyüyoruz. Ancak bu eğitim sürecinden geçen gençlerimiz işsiz. Aileler için okul masrafları ayrı sorun. Yurt ücretleri pahalı… Dört yıl, belki beş, belki altı, yedi yıl başka bir ilde çocuk okutmak zor. Bütün bu harcamalara bir de,  KPSS için gidilen dershane ücretlerini ekleyin. Çalışan nüfusumuzun yarısından çoğunu asgari ücretlilerin oluşturduğunu düşünürsek, üniversitede çocuk okutan bir ailenin nasıl bir yük altında olduğunu daha iyi anlarız. Bunca emekten sonra elinize bir diploma veriliyor. İş arıyorsunuz, önünüze KPSS konuyor. “Diploman var ama, hele sen bir gel, şimdi sana bazı sorular soracağım bakalım bilecek misin?” “Diploman yetersiz,” denmese de, senden iş için ayrıca bir başarı isteniyor. İşin tuhaf yanı KPSS’yi başaranların da işsiz kaldığıdır. KPSS’den En yüksek notu alsanız bile işe giremeyebilirsiniz.  Sonuç olarak eğitime yapılan onca yatırım boşa gidiyor.

KPSS’Yİ KAZANANLAR NASIL İŞSİZ KALIYOR?

KPSS’den iyi not alabilirsiniz, ancak bu sizin işe alınacağınız anlamına gelmez. Bu nasıl oluyor? Siz önce KPSS’ye giriyorsunuz. En iyi notu çektiniz diyelim. Milli Eğitim Bakanlığı açıklama yapıyor: “Bu yıl fizik öğretmeni alınmayacaktır.” O kadar. “İyi ama ben çok çalıştım, en yüksek notu ben aldım. O kadar yıl KPSS’ye hazırlanmak için dershaneye gittim!” Fark etmez. Ne yaptıysan yaptın, sana  “İş yoktur!” diyorlar. Niye iş olmuyor? “Çünkü siz fizik öğretmenisiniz. Bakanlığımız bu yıl fizik öğretmeni almıyor. Başka sorusu olan yoksa toplantıyı bitiriyorum!” Mesele bundan ibarettir. Devlet, toplantıyı ne zaman isterse o zaman bitirir. Gördüğünüz gibi, ağzınızla iki kuş dahi tutsanız işe giremeyebiliyorsunuz.

AİLELER NE YAPSIN?

 Aileler, hak arayacak. Ülke sorunları, din üzerinden siyaset yapanların çözeceği sorunlar değildir. Din üzerinden siyaset kolay oy toplama aracıdır.  Halkımız bu yalanlara kanmamalıdır.  İşsizliği hangi parti çöze bilir, Türkiye’yi hangi parti emperyalist bağımlılıktan koparabilir? Halkımız bu sorulara cevap aramalıdır. A partisi çok üniversite açtı. Oyumuzu ona verelim demekle bu işler çözülmez. Eğitimden sağlığa, yaşamın her alanında emperyalist kuşatma altında olduğumuz unutulmamalıdır.

“ALIN VERİN EKONOMİYE CAN VERİN”

Üniversite eğitimine kadar olan süreçte ailelerimiz, çocuklarının eğitimi için çok harcama yapıyor. Belki bir sonuç alırız umudu ile bir sürü kaynak boşa gidiyor. Aile harcadığı parayı biriktirse, çocuğuna bir ev, belki ikinci bir ev daha alabilir. Bu kadar para göz göre göre heba edilmektedir. Ekonomimiz, bu mantıkla mı çalıştırılıyor diye düşünüyorum bazen. Hani reklamlarda “oyuncak alın, çekinmeyin, alın verin, ekonomiye can verin,” diyorlar ya… Hem de koca koca profesörlerimiz, ekonomistlerimiz diyor bunu. “Siz oyuncak aldıkça, oyuncağı satan da, depolayan da, taşıyan da, üreten de kazanır… Şöyle olur böyle olur…” Ne güzel mantık… Çocuklarımızın geleceği için dünyanın parasını harcıyoruz. Niye? “Biz harcadıkça, öğretmen de kazanır, dershane de kazanır, dershanedeki hizmetli de evine ekmek götürür. Çekinmeyin, çocuklarınızı dershaneye yazdırın. Paranız mı yok?  Borç alın, borç verin, ekonomiye can verin.”İnsanımızın hali ne yazık ki böyle.  Keşke böyle yapınca ekonomi canlansa. Değil maaşlarımızı, kredi kartlarımızı bile son limitine kadar kullanıyoruz. Ekonomi yine de canlanmıyor. Olan vatandaşa oluyor.

SINAV YAŞI DÜŞTÜ

 Son yıllarda daha da kötü bir durumla karşı karşıyayız. Artık çocuklarımız da KPSS yarışının içinde. Önce OKS (Orta öğretim Kurumları Sınavı) diye bir sınav kondu çocukların önüne. OKS’nin adı daha sonra SBS (Seviye Belirleme Sınavı) oldu. İlköğretim 4. Sınıftan itibaren çocuklarımız sınav yarışına başlıyor. Dershaneler öğrenci almamaya başladı.

DERSHANE SÖKTÜRÜ BÜYÜDÜ

KPSS, SBS derken dershane sayısı artı. Dershane sektörü diye devasal bir yapı ortaya çıktı. Bu yapı devlet okullarına olan güveni yok etti.

AİLELER OKULA GÜVENMİYOR

Ailelerin çoğu, okuldan çok dershaneye güveniyor artık. Çocuklardan duyarsınız bazen; “babam diyor ki, dershane okuldan daha önemlidir.” Bunu duyan öğretmen, ne diyeceğini bilememektedir. Dershaneye giden çocukların çoğu, diploma için devlet okuluna gidiyor. Diploma da verilmese çocuklarımız devlet okullarını terk edecektir. Çocuklar, öğretmenlerini dinlememeye başlamıştır. Dershane var ya… Birçok öğrenci ve veliye göre doğru ve hızlı eğitim dershanede yapılmaktadır. Dershane eğitimine yatırılan para, dershane öğretmenlerine verilen önemi artırmıştır. Dershanede sürekli test çözülmektedir.  Aileler,” Aman yavrum,” diyor, “test çözmezsen iyi bir liseye giremezsin.”

DERSHANELER HER YERDE

 İyi bir liseye gitsen ne olacak? Hangi iyi liseye gidersen git, Üniversite kazanmak için yine dershaneye gitmek zorundasın. Eğitim, devlet gözetiminde sömürü aracı haline getirilmiştir. Ailelerimiz çocuklarının geleceğinden endişe etmektedir. Değil en iyi lise, en iyi üniversitede okusanız da dershaneler peşinizi bırakmamaktadır.

ÖĞRENCİNİN ÇOK BOYUTLU DÜŞÜNME YETENEĞİ DERSHANE SÜRECENDE YOK OLUYOR

 Bütün bu süreçte daha kötü bir şey olmaktadır. Sürekli ters çözen çocuk, bir süre sonra çevresindeki olaylardan, arkadaşlarından, kültürel faaliyetlerden, okuma alışkanlığından uzaklaşıyor.  Roman okuyan çocuğa aile kızıyor. Roman okumak nedir ki? Boşa vakit kaybı. Aile, edebiyatla, sanatla ilgilenmeyi sağlıklı bulsa bile çocuğun bunlarla ilgilenecek vakti yok. Çocuk okuldan çıkıyor dershaneye koşuyor. Akşamın geç saatine kadar dershaneden çıkamıyor. Eve yorgun argın gelen çocuk biraz TV izlemek istiyor.  Aile, “tez çözmelisin!” diyor.

ÇOCUKLAR, ÇOCUK OLMAYA VAKİT BULAMIYOR

Dershaneden eve yorgun gelen çocuk evde yeni bir baskı ile karşılaşıyor.  Çocuklarının geleceğinden endişe eden anne babalar, “aman evladım, yapma evladım, test çöz evladım,” diyerek çocuklarının başında boza pişiriyor. Yatmadan önce en az 50 soru çözülecek. Niye? Çünkü günde 50 soru, hatta 100 soru çözmeyen iyi bir liseye giremez denmektedir.

EĞİTİM GİTTİ, ÖĞRETİM KALDI

Nerede kaldı “eğitim öğretim”in eğitim boyutu. Çocuklarımız müzikle uğraşamıyor, çocuklarımız beden eğitimi yapamıyor. Kişilik gelişimine hizmet edecek ne kadar ders varsa önemini kaybetti. Bunun sonucunda cahil bir nesil yetişiyor. Evet, matematik, fizik, kimya biliyor bu nesil ancak düşüncesini doğru ifade edemiyor, sanattan, edebiyattan, müzikten anlamıyor, demokratik kurallar içinde hakkını arayamıyor, siyasetten korkuyor,  ülke ve dünya sorunlarıyla ilgilenmiyor, haksız uygulamalara karşı örgütlenip demokratik görevini yerine getiremiyor.

ALTTA KALANIN CANI ÇIKSIN

Herkes yalnız. Herkes kendi geleceğini kurtarmanın telaşı içinde… İşe giren altta kalanın canı çıksın diyor. KPSS zor bir sınav. Ben kazandım, o da kazansaydı, çalışan kazanır deniyor. Geride kalanların hakkını kimse aramıyor.

İNSAN İNSANA YABANCILAŞIYOR

İnsan dünyaya yalnızca kendi hayatını yaşamak için gelmez. İnsan çevresindeki her şeyden, herkesten sorumludur. Dinler de bunu böyle emrediyor. Ancak bu eğitim sisteminden geçen birey, çevresine yabancılaşıyor. Düşünce süreçleri gelişmiyor. Düzen bunu istiyor.

DERNEĞİMİZİN ÇÖZÜM ÖNERİSİ

Her şeye rağmen, Ulusal Eğitim Derneği olarak sorumluluğumuz, eğitim sistemimizin hatalarını ve bu hatalara ilişkin çözüm önerilerimizi ilgili makamlara bildirmektir. Eğitim düzenimizin ve toplumsal yapımızın değişebilmesi için emperyalizmin ülkemiz üzerindeki etkisini önce azaltmamız, sonra da tamamen ortadan kaldırmamız gerekir. Hükümetlerin önüne bazı haritalar konduğunu görüyoruz. Yol haritanız bundan sonra şöyle olacaktır, deniyor.  Ekonomiden, ülke bütünlüğümüze kadar bize dayatılan yol haritaları var. Bizim haritamız bellidir. Bu harita, cumhuriyetimizin temel ilkeleridir. Bizler nasıl bir eğitim, nasıl bir toplumsal istediğimizi biliyoruz. Yeter ki hükümet olanlar çözümü tarihimizde arasınlar, emperyalizmin kucağında değil.

HABER:  Hasan Basri Yüzendağ

 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.