Rakamlarla 12 Eylül darbesi


Bugün Türkiye'yi derinden etkileyen ve başta 1982 Anayasası olmak üzere hemen her alanda etkisini hissettiren 12 Eylül darbesinin 29'uncu yıldönümü.Saadet Partisi Başkanı'ndan bir ilk
12 Eylül ile Kenan Evren ismi özdeştir. Kenan Evren'in, emekliye ayrıldığı 1989 yılına kadar en yakınındaki isimlerin başında hiç kuşkusuz eski Cumhurbaşkanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Ali Baransel gelir. İstanbul'da, Ceylan Intercontinental Otel'de buluştuğumuz Baransel'in darbenin yıldönümünde neler diyeceğini merak ediyoruz elbette.

Çok çarpıcı bir "darbe kışkırtıcılığı" örneğiyle giriyor söze ve "Bıçak Sırtında" adını taşıyan kitabında Evren'in ağzından yazdıklarını satır satır okumaya başlıyor: "Baransel, sen de 12 Eylül öncesi gelişmeleri Çankaya Köşkü'nden takip ettin. Yıllarca yönetime el koymamız konusunda yoğun baskılarla karşılaştık. Meclis'ten çıkan parlamenterler gruplar halinde önce beni, daha sonra diğer komutanları ziyaret ederler, 'Bu iş böyle yürümüyor. Ne olur artık daha fazla beklemeyin. Son Türk devletini uçurumun kenarından kurtarın. Tarihteki unutulmaz yerinizi alın' derlerdi. Aynı şekilde; yargı, üniversite, işçi, işveren temsilcileri, ünlü gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, toplumun diğer kesimlerinden etkili bilinen kişi ve kuruluşlar her gün kapımızı aşındırırlardı. Sorunların çözümü konusunda raporlar, kanun değişikliği metinleri getirirlerdi. İçlerinde yeni Anayasa taslağı takdim edenler bile vardı. (...) O gün kapımızı aşındıranlar, zaman geçtikçe bizleri amansızca eleştirmeye başladılar. Sıkı demokrat geçinmeye başladılar."

Baransel şöyle bir durakladıktan sonra, yıllarca demokrasiyi kesintiye uğratmış bir liderin en yakınındakilerden biri olarak, Türkiye'deki demokrasi kültürünün "fukaralığına" dikkat çekiyor: "Türk toplumunun belirli bir kesiminde TSK'yı 'demokrasinin sigortası' gören bir düşünce hakim. Bunlar demokrasinin sağlam işlemediği, bazı konularda kilitlendiği dönemde, başvurulacak yer olarak askeri görüyorlar. Sistemin işlemediği durumlarda bazı kesimlerin TSK'nın bu hassasiyetlerini kaşımak gibi, benimsenmesi mümkün olmayan yaklaşımlarını görüyoruz. Bunlardan şiddetle kaçınmamız, sandığa ve sandıktan çıkan sonuçlara saygılı olmamız gerekiyor. Askere gidip 'darbe yapın' diyorlar. Darbe oluyor. Yıllar içinde o darbenin etkisi zayıflıyor ve zamanında askeri kışkırtanlar, darbeyi eleştirmeye başlıyor. Sonuçta ordu yıpranıyor, özgüvenini kaybediyor. Böyle kepazelik olur mu?"

HEP AYNI KALABALIK

Ali Baransel yılların deneyimiyle, Türkiye'nin anlaşılmaz çelişkilerine de ışık tutuyor: "Gazeteci olarak 12 Eylül'den önce Ecevit, Demirel, Erbakan, Türkeş'i takip ettim mitinglerinde. Meydanlar hıncahınç kalabalık. Yıllar geçti, 12 Eylül oldu, Evren'le gittim aynı yerlere, yine aynı kalabalık. Ne kadar enteresan. Eğer toplumun fertlerine demokrasi kültürü iliklerine kadar işlemişse, orada bu tür olaylara tanık olmanız mümkün değildir. En azından böyle bir harekat olduğunda kimse alkış tutmaz, Türk basını ertesi gün siyah manşetlerle yayın hayatına devam eder. Ama bunların hiçbirini görmedik. Bu amansız bir çelişki."

Rakamlarla 12 Eylül darbesi

*650.000 kişi gözaltına alındı
*1 milyon 683 bin kişi fişlendi
*210 bin davada 230 bin kişi yargılandı
*7 bin kişiye idam istendi
*517 idam kararı çıktı
*İdam cezası verilenlerden 50'si asıldı
*98.404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı
*388 bin kişiye pasaport verilmedi
*30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı
*14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı
*30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti
*300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü
*171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi
*937 film sakıncalı diye yasaklandı
*23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu
*3 bin 854 öğretmen, 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi
*400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi
*Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi
*31 gazeteci cezaevine girdi
*3 gazeteci silahla öldürüldü
*Gazeteler 300 gün yayın yapamadı
*13 büyük gazete için 303 dava açıldı
*39 ton gazete ve dergi imha edildi
*Cezaevlerinde 299 kişi yaşamını yitirdi
*144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü
*14 kişi açlık grevinde öldü
*16 kişinin kaçarken, 95 kişinin de çatışmada öldügü açıklandı
*73 kişiye -doğal ölüm raporu- verildi
*43 kişinin -intihar ettiği- bildirildi

Mitinglerle protesto ediliyor

EĞİTİM-Sen üyesi bir grup, Kadıköy'deki Kenan Evren Anadolu Lisesi önünde 12 Eylül askeri müdahalesini protesto etti. Okul önünde basın açıklaması yapan Eğitim- Sen 8 Nolu Şube Başkanı Hatun İldemir, Kenan Evren isminin okuldan kaldırılarak eğitimci yazar Fakir Baykurt'un isminin verilmesini istedi. İldemir, "Fakir Baykurt Anadolu Lisesi' yazılı dövizi lisenin duvarına yapıştırdı. DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, de "hesap sorulmayan 12 Eylül anlayışının, demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesi için en büyük engel olduğunu' savundu. Öte yandan12 Eylül'ün 29'uncu yıldönümü nedeniyle çeşitli parti, sendika ve dernekler bugün protesto mitingi ve konferanslar düzenleyecekler.

Saadet partisinden bir ilk

12 Eylül’ün yıl dönümünde Saadet Partisi İstanbul İl Teşkilatı 82 Anayasası’nın sembolik seçimle yeniden oylanması için Beşiktaş Meydanı’na sandık kuruyor.

Bugün saat 11.00'da Beşiktaş İskele-Barbaros Meydanı'nda Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, İstanbul İl Başkanı Erol Erdoğan, birçok enetelektüel ve Sivil Toplum Örgütü temsili sandıkta oy kullanacak.

Herkesi 82 Anayasa oylanmasına davet eden Saadet partisin yayımladığı bildiride şunlara yer verildi;

"12 Eylül’ün yıl dönümünde Saadet Partisi İstanbul İl Teşkilatı olarak 82 Anayasası’nın sembolik seçimle yeniden oylanması için Beşiktaş Meydanı’na sandık kuruyoruz.

Hepimizin bildiği gibi, 12 Eylül darbesiyle iktidara el koyan askeri cuntanın hazırladığı ve demokratik olmayan çağdışı yöntemlerle (şeffaf zarf, güvenlik kuvvetlerinin denetimi vb) onaylattığı bir anayasayla yönetilmeye devam ediyoruz.

Üstelik 1961’den sonra doğmuş hiçbir vatandaşımız bu seçimde oy kullanamadı. Bugün TBMM’de milletvekili olanların dahi birçoğu yaş itibariyle oy kullanamamıştır.

Biz Saadet Partisi olarak bu gidişatın demokratik, sivil, katılımcı ve saydam bir anayasayla değişmesini kaçınılmaz olarak görüyoruz. Bu nedenle 12 Eylül 2009 günü Beşiktaş Meydanı’na koyacağımız seçim sandıklarında darbe ürünü, anti-demokratik ve ülkemizde bugün çözümünü tartıştığımız onlarca sorunun da temel kaynağı olan 82 Anayasası’nı yeniden oylamak, sonuçlarını da vatandaşlarımızla paylaşmak istiyoruz.

Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Numan KURTULMUŞ’un katılımıyla, 82 Anayasası’nı sembolik biçimde yeniden oylamaya sunup sonuçlarını açıklayacağımız eylemimizi; demokratik, çağdaş, sivil, yeni bir anayasa talebimizi yineleyerek bitireceğiz. Bu faaliyetin Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde bir ilk olması bakımından da önemli bir kilometre taşı olacağına inanıyoruz.

Sizleri de bu eylemimizde oy kullanmaya davet ediyoruz.

Bu anlamlı ve önemli günde siz dostlarımızla birlikte olmaktan, tam demokratik, sivil, katılımcı ve saydam bir anayasa talebini dillendirmekten kıvanç duyacağız."

Tarih : 12 Eylül 2009 Cumartesi
Yer : Beşiktaş Meydanı
Saat : 11.00"

'Faydası yok değiştirilsin'

12 EYLÜL darbesini gerçekleştiren Kenan Evren'in adı okul ve meydanların yanı sıra köy ve kasabalara da verildi. Darbe sonrası merkezden atanan yöneticiler, Ankara'nın Çıkınağıl adını 'bir yardım görürüz' düşüncesiyle 'Evren' olarak değiştirmiş. Fakat ilçe halkı, şimdiye kadar bunun bir faydasını görememiş. İlçenin eski ismini alması için 1999 yılında valiliğe başvuran vatandaşların talebi "Evren yaşıyor, şık olmaz" denilerek geri çevrilmiş. Bugünlerde yine Evren adının değiştirilmesi isteniyor. Belediye Başkanı Nedim Keskin, Evren'in 1987'de ilçeye geldiğini belirterek "Bir Cumhurbaşkanı düşünün, ismi verilen bir kasabayı ziyaret ediyor. Hiçbir faydasını göremedik" diyor.

Pijama darbe habercisi oldu

*ABD'ye haber vermeden bir darbeyi mümkün görmüyorum.
*Evren bana, 'halk huzurunda Kürtler için 'kart-kurt' söylemediğini' anlattı. Dolayısıyla nasıl böyle bir yakıştırma yapıldığını anlamadığını söyledi.
*Bana sohbet sırasında cezaevlerindeki işkenceler konusunda, 'Toplum 12 Eylül öncesi gerçekten sağ-sol, Sünni-Alevi ayrılıklarının çok keskin yaşandığı bir süreçten geçti. Bu düşünce sahipleri askerin de, polisin de, yargının da, her meslek grubunda vardı. Dolayısıyla cezaevlerinde sol eğilimli yöneticiler sağ tutuklulara, sağ eğilimli yöneticiler de sol tutuklulara hoyratça davrandılar. Bize yıllarca bu konuda çok sayıda şikayet geldi/ demişti.
*İdamlar için 'Bunlar bizden önce, TBMM tarafından alınmış kararlardı. Biz yönetime geçince onların gereğini yerine getirdik' diyordu.
*Bana Erdal İnönü'yü 1983'te veto etmesiyle ilgili, 'Aşırı sol, Erdal İnönü gibi saygın bir ismi ve İnönü soyadının getirdiği krediyi kullanmak istiyor ve o yüzden onu öne sürüyor' demişti.
*Darbeye saatler kala, 11 Eylül 1980 günü akşam saatlerinde Evren'in yaveri binbaşı Cevat Erten, Evren'in Çankaya'daki lojmanından çıkarken elindeki valizin kapağının arasından pijamasını görüyor. Evren'in Genelkurmay'a giderken ilk defa pijamasını yanına aldığını fark eden Erten, işin ciddiyetini o anda anlar.

Darbeler, toplumu 'verem' etti

Darbelerin, siyasî ve sosyal etkilerinin yanında toplumun sağlığıyla ilgili de önemli değişimlere yol açtığı belirtiliyor. İhtilallerin bu çok çarpıcı etkisini dile getiren MHP'nin kurucularından Yılma Durak, "Her ihtilalden sonra verem patlamıştır.

Hapishanelerde verem hastalığı artmıştır. Bu ihtilaller bizi verem etti." diyor. Durak, birçok arkadaşının vereme yakalanmasına rağmen içeride yıllarca kaldığını aktarıyor. İstanbul Veremle Savaş Derneği Genel Sekreteri Zeki Kılıçaslan, 12 Eylül döneminde cezaevlerinde tüberküloz hastalığının arttığını söylüyor. Vaka sayısı ciddi oranda yükselmesine rağmen, önlem alınmadığının altını çiziyor. Basına yansıtılmayan içler acısı durumun sessizce geçiştirildiğini vurguluyor. Sağlık Bakanlığı'nın yıllık raporları da bu tespitleri doğruluyor. 1975'te 20 bin 315'e düşen hasta sayısı, 12 Eylül'den sonra 30 bin 960'a yükseldi.

12 Eylül'e ilişkin pek çok öykü dinledik. O döneme ilişkin cezaevlerinde yaşanan olaylar, baskılar, işkenceler daha sonraki yıllarda gündeme geldi. Ancak, bilindiği halde pek fazla dile getirilmeyen bir olay daha var. 1960, 1971 ve 1980 yıllarında darbelerden sonra toplumda, özelde ise cezaevlerinde verem vakaları artmış. Bu iddiayı dile getiren MHP'li Yılma Durak, darbeden sonra 6 yıl cezaevinde kalmış bir isim. 4,5 yılını hücrede geçiren Durak'ın eşi Lamia Durak bu süreçte verem olmuş. Ancak o bunu, ancak cezaevinden çıktıktan sonra öğrenebilmiş. Yılma Durak, birçok arkadaşının vereme yakalandığını ama buna rağmen içeride yıllarca kaldığını aktarıyor. Bu yöndeki bir örnek de Diyarbakır Cezaevi'nde 3,5 yıl kalan Ahmet Acar'a ait. 'İçeride' verem hastalığına yakalanan Acar çıkışta, Ankara ve Mardin'de tedavi görmüş. Hastalığın etkilerini hâlâ üzerinde taşıyan Acar'ın bir tek kendisi verem olmamış. Eşi Latife Hanım da hastalığa yakalanmış. Ancak, eşinden daha ağır atlatmış. Bu konudaki bir hikâyeyi de Edirne Cezaevi'nde kalan Oğuzhan Cengiz anlatıyor. Cemaatle namaz kıldıkları sırada koğuş arkadaşının ağzından ve burnundan kan gelmiş. Böylece verem olduğu ortaya çıkmış. Bir başka verem olan arkadaşı da teşhisin üzerinden 3 gün geçtikten sonra hastanede vefat etmiş.

Bu yöndeki hikâyeleri hem rakamlar hem de bilim adamları teyit ediyor. Tablolara ve rakamlara göre bu yöndeki seyir, darbe dönemlerinde farklılık gösteriyor. 1965, 1970 ve 1985 yıllarına ilişkin istatistikler veremin en çok bu dönemlerde yükseldiğini ortaya koyuyor. En ilginç gelişme ise hastalığın en düşük oranına ulaştığı 1975 yılından sonra 1980 ve 85'te hızla yükselmesi olarak ortaya çıkıyor. Buna göre, 1975'te 20 bin 315 olan verem vakası, 1980'de 23 bin 210'a yükselmiş. 1985'te ise tavan yaparak 30 bin 960 kişi olmuş.

Verem hastalığının sosyoekonomik koşullarla doğrudan bağlantılı olduğuna dikkat çeken İstanbul Verem Savaş Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan, en önemli faktörlerin ise yoksulluk, beslenme bozukluğu ve kötü yaşam koşulları olduğuna dikkat çekiyor. Kalabalık yaşamın da en önemli tetikleyicisi olduğunu ifade eden Kılıçaslan, "Yoksullar daha kalabalık yaşarlar. Hapishanelerde çok daha kalabalık yaşanır. Bu nedenle de bulaşma riski artar." diyor. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de cezaevlerinde topluma göre tüberküloz riskinin önemli oranda arttığına dikkat çeken Kılıçaslan, bu oranın 10-20 kat arasında olduğunu ifade ediyor. 85 yılında veremin ciddi oranda artmasıyla ilgili olarak, "Bununla ilgili özel bir önlem alınmadı. Zaten artış basına bile yansımadı. Bu sessizce geçiştirilmiş bir olay." değerlendirmesini yapıyor.


Yılma Durak/MHP kurucusu eski MKYK üyesi: Mahzun ve kederli hayat verem etti

İhtilal dönemlerinde verem hastalığının yaygınlaşmasının birinci sebebi şartların insanlar üzerindeki menfi tesirleridir. İkincisi de beslenme problemleridir. Karavanın içine sokaktaki taşı toprağı dökerek getiriyorlardı. Yemek dağıtıldıktan sonra her masada en az 5-6 tabak taş ayıklardık. Diyarbakır Cezaevi'nde yapılan alçaklık, Mamak Cezaevi'ndeki muameleler insanları mahzun ve kederli bir hayatla baş başa bırakmıştır. Bu sadece cezaevlerindeki mahkûmlarla ilgili değildir, aileleri de aynı ıstırabı yaşamışlardır. Onları da hasta etmiştir. Benim hanım da verem başlangıcı yaşamıştı.

Oğuzhan Cengiz/yayıncı: Arkadaşımız için yatakları yaktık

Edirne Kapalı Cezaevi'nde kalırken Birol Yurdaer diye bir arkadaşımız vardı. Cemaatle yatsı namazını kılarken birden yere yığıldı. Ağzından burnundan kan fışkırdı. Cezaevi idaresi ile bulunduğumuz koğuşun arası çok uzaktı. Bizi duyamıyorlardı. Arkadaşın hastaneye kaldırılması için yatakları ateşe verdik. Dumanı gördüler ondan sonra geldiler. Arkadaşı aldılar, Tekirdağ'a hastaneye götürdüler. Orada yaklaşık bir sene kadar tedavi gördü. Bir arkadaş daha Edirne Cezaevi'nde vereme yakalandı. Hastaneye gitti, ancak 3 gün içinde rahmetli oldu.

Ahmet Acar/Kürt Demokratlar Hareketi Sözcüsü: 26 yıldır hastalıkları taşıyorum

Cezaevlerinde sadece verem değil birçok kronik hastalık vardı. 8 ay elimize yüzümüze su vurmadığımız oldu. Fosseptik çukurlarına yarı belimize kadar batırılıyorduk. Bunlar yaşanırken o hastalıklara açık hale geliyorsunuz. Ben cezaevinden çıktıktan sonra verem oldum. Dispanserde kaydım var. Ankara'da ve Mardin'de tedavi gördüm. Eşim de verem hastası oldu. Midyat Verem Dispanseri'nden raporludur. 26 yıldır çeşitli hastalıklarla yaşıyorum.

Kaynak: Sabah, Zaman ve Ajanslar

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.