[anadoluhaber:36937] Yılanbalıkları-2 (Meriç'in sularını ve yılanbalıklarını Yunanistan'a nasıl kaptırdık ?)



Türkiye'de yılanbalığı avcılığı ve tüketimi...

Yılanbalığının ticari önem kazan­ması, İkinci Dünya Savaşı'yla eş zamanlı olarak başladı. Dünyada 20 tür yılan balığından 3 tanesi, ekono­mik bakımdan besiciliği yapılacak kadar önem kazanmış durumda... Bunlar, Avrupa yılanbalığı (Anguilla anguilla). Amerikan yılanbalığı (An­guilla rostrata) ve Japon yılanbalığı (Anguilla japonica)...

Ülkemizde görülen yılanbalığı, Avrupa yılanbalığı olarak bilinen "Anguilla anguilfa" türü... Bu tür, Kuzey Amerika'nın güneyindeki Sargasso Denizi'nde üremesini gerçekleştirip ülkemiz tatlı sularına kadar geliyor... Yılanbalığı lavraları (Leptocephalus formi) akıntılarla nehir ağızlarına üç yılı bulan bir yol­culuk sonucu geliyor. Larvalar, metamorfoza uğrayarak söğüt yaprağı formlarını cam şeffaflığına (Glasaal), bu formlarını da nehirlere gir­dikleri ilk dönemlerde 5-7 cm. pem­bemsi yılan formuna yakın bir gö­rüntüye bırakıyor. Buradan, gelişimlerini tamamlamak üzere akar­sulardan İçlere ilerliyorlar.

Türkiye'de yılanbalığı avcılığı için "pinter" kullanılıyor. Pinter, balığın içine girdiği fakat dışarı çıkamadığı ince uzun yapıdaki kafes ağların genel adı... Bu tuzaklar, akıntının yönünde göç eden yılanbalığının kolayca girebileceği geniş bir ağızlığa sahip... Buradan içeri giren balıklar, pinterin yapısı itibariyle dışarı çıkamıyor. Bir diğer pinter türünde ise, ortada gerili ağa çarpan balıklar sağ ve sol yönlere dönerek geçit aramaya çalışıyorlar; bu kaçışlarında içine girecekleri fakat çıkamayacakları kafes ağların içine giriyorlar. Kış aylarında kış uykusuna yatan yılanbalıklarını bu dönemde normal balıkçılık usulleriyle yakalama imkanı olmadığından, bazı balıkçılar suya elektrik verme yöntemi kullanıyor.

 Yılan formunda olduğu için fazla tüketilmiyor

Yılanbalıklarının Türkiye nehirle­rine girişi, denizlerdeki akıntılar yardımıyla güney kıyılarından itiba­ren başlıyor. Aralık ve mart ayları arasında nehirlere giren yılanbalıkları, 6-9 sene içinde gelişimlerini ta­mamlıyor ve yumurtlamak için de­nizlere kitlesel göç yapıyor. Yılan formunda olduğu için yerli halk ta­rafından tüketilmeyen bu balıklar, yurtdışında oldukça yüksek düzey­de alıcı buluyor. Besicilik çalışmaları, sadece dış pazarlara hitap etti­ğinden gelişim gösteremiyor. Yatı­rımcılar, dış pazarda oluşacak herhangi bir olumsuzluk durumunda, ellerindeki balıkların Türkiye'de alı­cı bulamamasından kaygılanıyorlar.

Dünyada yılda 40.000 İla 50.000 ton arasında yakalanan yılanbalığının, 120.000 kg'ı gölle­rimizden 90.000 kg'ı akarsularımızdan çıkıyor.

FAO'nun (Dünya Tarım Örgütü) ülkemizde yetiştiriciliğini tavsiye et­tiği üç su türünü karides, yılanbalığı ve süs balıkları arasında, ekonomik olarak en hesaplısı olan yılan balıkları için hiçbir girişimin yapılmama­sı düşündürücü... Çünkü besicilik yaparak ülke ekonomilerine katkıda bulunan Japonya, Hollanda ve Al­manya gibi ülkelerin değerlendirdikleri kısıtlı içsu kaynaklarına kı­yasla, ülkemizde balıkçılık yapma­ya uygun, kullanılmayan 269.728 hektarlık tespiti yapılmış tatlı su ala­nı mevcut,..

Türkiye su ısısının Avrupa'ya gö­re yüksek olması, bu balığın göç dönemlerinde farklılıklar oluşturu­yor. Avrupa'da yılanbalığı avcılığı mayıs-ekim dönemlerinde, ülkemizde ise eylül-ekim dönemlerinde gerçekleştiriliyor.

Güney sahillerimizde yılanbalık­larını canlı olarak seçip yiyebilece­ğimiz balık restoranları bulunu­yor.... Bu yörelerde çok sayıda ya­bancı turistin bulunması böylesi bir sektörün oluşmasını sağlamış... Fü­me, kızartma, jile ve daha pek çok tarzda yenilebilen bu balıkların eko­nomik olarak önem kazandığı yöre­lerimizin başlıcalar ise şunlar: Enez, Çandarlı (İzmir), Söke (Dal­yan), Güllük (Muğla), Köyceğiz dal­yanı, Oragon çayı...

 

 

Meriç’in sularını ve yılanbalıklarını Yunanistan’a nasıl kaptırdık ?

 

Yunan asıllı Türk mühendis, Meriç'in suyuyla birlikte yılanbalıklarını da Yunanistan'a kaçırdı......

Uzun yıllardır Enez'in ekonomik değeri olmuş yılanbalığından artık eser yok... Balıkçılar üzgün fa­kat çaresiz; "Hatamız da olabilir, ama bize kimse yol göstermedi ki..." diyorlar.

Bugün Meriç Nehri 9. kilometre­de Yunanistan sınırları içine kıvrıl­mış durumda... Bu noktadan itiba­ren sularının büyük bir kısmı Yuna­nistan sınırları içinden denize dökülüyor. Nehir eskiden Türkiye sı­nırlarında denize dökülmekteyken yatağındaki bu değişim, beraberinde bir çok sorunu da getirmiş...

 

 Projenin başına Yunan asıllı Yorgi Miloğlu getiriliyor

Türkiye ve Yunanistan, Meriç Nehri üzerinde veya kıyılarındaki su tesislerini ve bunlarla ilgili konu­ları tespit etmek amacıyla 20 Hazi­ran 1934 tarihinde Ankara'da Türk-Elen Antlaşması'nı İmzalamıştı. Bu antlaşmaya uygun olarak, 26 Eylül 1955 tarihinde iki ülkenin hükümet­leri, Meriç Nehri yatağının düzen­lenmesi, taşkınlara karşı setlerin yapılması ve sulama projelerinin hazırlanması işini Amerikan mü­hendislik kuruluşu Hazra firmasına havale etti. 1962 yılında Türkiye, nehirden bir miktar su çekme ve kullanması için Yunanistan'a kanal açma müsaadesi verdi ve firmanın hazırladığı raporlara dayanarak Enez, Ferre, Peplos ve Sarıcaali kupürleri oluşturuldu. Açılacak yeni nehir yatağının karşısında kalan küpürlerdeki araziler takas şeklin de devredilecekti. ' Enez, Peplos, Ferre kupürlerindeki nehir yataklarının düzenlenmesi tamamlandıktan sonraki dönemde, değiş-tokuş antlaşması Yunanistan tarafından askıya alındı. Dönemin Türk hükümetinin, proje­nin başına başmühendis olarak Yu­nan asıllı Yorgi Miloğlu'nu getirme­siyle Meriç yatağının zaman içinde değişimine neden olacak uygula­malar başladı. Başmühendis, kanal yeri olarak, akıntının zeminden dolayı Türkiye içlerine dönmek zorun­da kaldığı 9. kilometreyi proje mer­kezi olarak belirleyip aleyhimize ilk uygulamayı başlattı. Bundan sonra­ki uygulama ise, nehrin akış dağılı­mını korumak için kanalın iki yanı­na konulması gereken beton blok­lardan, akıntıyı ilk karşılayanı kaldırmak oldu. (Bugün Yunanistan sı­nırlarında kalan taş kapamalara müdahale edememekteyiz) Bu uy­gulama akıntının tazyikini Yunanis­tan'a yöneltirken, 35 yılda 15 metre­lik kanalı 1.5 kilometrelik bir geniş­liğe ulaştırdı. (merakediyorum grup Mod.Not: Akıntının Türkiye'de kalan nehir yatağında ki akıntı (debi) düşük olduğu için taş ve çamur toplanıyor. Nehrin yatağı kirleniyor. Bu durum, sadece yılanbalığı değil diğer tatlısu balıklarının avlanmasını da engelliyor. Yunan balıkçılar istediği balığı bolca avlıyor. Fakat Türk balıkçılar Meriç'ten balık avlayamıyorlar. Yunanistan'ın çeşitli engelleriyle karşılaşıyorlar. Nehrin beslediği göllerimiz kuruyor.) Açılan kanal, Yunanistan tarafından Nymfon Gölü ve diğer göllerle irtibatlandırılıp deni­ze bağlandı.

 

 Daha sonraki yıllarda ise, bu mühendisin Yunanistan'a il­tica ettiği ortaya çıktı...

 

Akıntı ne tarafa yılanbalıkları  ve diğer balıklar o tarafa

Yılanbalıkları içgüdüsel olarak akıntıya karşı yolculuk etme eğili­minde olduklarından, debisi giderek artan Yunanistan sınırlarındaki Meriç ağzından giriş yapmaya başladılar. Balıklar, geri dönüşte de aynı yol izlediklerinden, epeydir Yunanlı balıkçılar tarafından 9. kilo­metrede ve Meriç ağzında kurulan ağlarla avlıyorlar. Bugün Enez'de yılda sadece 1.5 tonluk bir üretimi­miz var. Meriç'in 9. kilometreden ayrılan Türkiye kolunun debisinin azalmasıyla artık nehir yatağı gide­rek mıcır, taş yığınlarıyla dolmuş bulunuyor...

Türkiye bu olumsuzluklara kar­şın ilk tavrını, 1987 yılında, Enez kapamasının kendi sınırlarımızda ka­lan kısmını açıp nehir sularının yüzde 20'sini tekrar eski yatağa döndürerek gösterdi. Türkiye'nin bu konudaki çabaları tabii ki Yuna­nistan tarafından endişe ile karşıla­nıyor; bu kapamasının kendi tarafında kalan kısmının açılmasına ke­sinlikle razı olmuyor ve yeni nehir yatağını oluşturan kanalın önünü kapatmayı reddediyor.

Gelecekte, yöre yöneticilerinin, mağdur balıkçı ve halkın istekleri doğrultusunda nehre paralel bir ye­ni yatak açacağı konuşuluyor... Enez Belediyesi Dünya Banka­sından alınan bir krediyle Gala Gö­lü ve çevre göllerinin ıslahını baş­latma aşamasına geldi. Ancak, ya­tak değişmesi olayı yöresel bir tep­ki değil bir ulusal tepkinin desteği­ne İhtiyaç duyuyor...

 

Yılanbalıklarının azalmasının nedeni sadece Yunanistan değil

Enez'de yılanbalıklarının azalmasındaki bir başka neden ise zi­rai ilaçlama... Balıkçılara göre, Ga­la Gölü ve çevresindeki çeşitli göl­lerdeki çeltikler, göl, akarsu ve bu akarsuların döküldüğü noktalardaki balık nesillerinin azalmasındaki bi­rinci etken... İlaçlama yapılan ve suların kötü kokmasına neden olan çeltikler, yılanbalıklarının bu sular­dan uzaklaşmasına neden oluyor.

Enezli balıkçılar "Bizler de kont­rollü avlanmadık" diyebilecek ka­dar mertler... Gerek yerel koopera­tifin, gerekse balıkçıların avlanma­ları, yetişkin anaç yılanbalıklarının hepsini elde etmek yönünde... Göl­lerin denize olan çıkışları dozerler­le kapatılıyor, balıklar göllerde hap­sediliyorlar. Suların yükseldiği, göçlerin başladığı dönemlerde, de­nize dökülen suyun yolu dalyanlardan geçecek şekilde açılıyor. Bu uygulama, yılanbalıklarının dalyan­larda kalmalarını ve kolayca yaka­lanmalarını sağlamakla birlikte, çok özel bir üreme periyodu olan bu canlıların nesillerinin azalma­sında uzun vadedeki en önemli darbelerden biri oluyor.

Acı itiraf

Enezli balıkçı 69 yaşındaki Faruk Kaptan, "Gençliğimizde uzun sopa­larla ördek avlardık.., Şimdi herkes de otomatik tüfekler var... So­nuçta ördek bırakmadık. Ağlarımız, oltalarımız boş çıkmazdı... Trol ve gırgırlarla soylarını tüketmeye baş­ladık. Doğamıza sahip çıkamadık. Bizim torunlarımız bu gidişle balı­ğımızı, kuşumuzu ansiklopediler­den öğrenecekler" diyerek özeleş­tiri yapıyor...

 Yerli halk arasında yılanbalıklarıyla ilgili olarak yerel adlandırma­lar var. Halk, balıkları İki türe ayırı­yor: Kurbağacı ve Sivriburun. Kurbağacı, düşük kalitede, iri kafalı olanları tanımlıyor. Kurbağacı adı­nın efsaneye göre bir başka temeli daha var: Derelere çıkan yılanbalıkları kurbağa yiyerek büyüdükleri ve gollerdekine göre daha kötü koktuğu için bu isimle adlandırılı­yorlar. Sivriburun ise daha kaliteli ve lezzetli bir tür... Yakalanan yılanbalıkları arasında tadı en lezzet­li ve değerlisi, karın kısmı pembe olan yılan balıkları... Yılanbalıklarının, yaşadıkları göller ve derelerin denizle bağlantının kesildiği dö­nemlerde, özellikle yağmurlu hava­larda karadan ilerledikleri de anla­tılıyor. Yılanbalıklarını elle tutmayı imkansızlaştıran, halk tabiriyle "liga" adı verilen bir salgıları var. Tenini kayganlaştıran bu yağlı salgı sayesinde elle tutulması imkansızlaşırken, aynı salgı karaya çıktığın­da hayvanın teninin kurumasını en­gelleyip karada ilerlemesini kolay­laşıyor. 

 


Hazırlayanlar : Kerem, merakediyorum grubu üyeleri merakediyorumgrubu@gmail.com
Kaynak : Focus - Eylül 1998 Ersin Turan imzalı yazıdan alınmıştır. Paragraf başlıkları yazıya eklenmiştir.
Lütfen bu kısmı silmeyiniz, kaynak göstererek paylaşınız.
Saatlerce uğraşarak verdiğimiz emeği bir "Delet" tuşuyla yok etmeyin. 


 
Yazının alındığı dergiyi aşağıdaki linkten indirebilirsiniz.
 
Focus 1998 Eylül
 

--

Bu e-postayı

--
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
 
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
 
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.