Türkiye'de yılanbalığı avcılığı ve tüketimi...
Yılanbalığının ticari önem kazanması, İkinci Dünya Savaşı'yla eş zamanlı olarak başladı. Dünyada 20 tür yılan balığından 3 tanesi, ekonomik bakımdan besiciliği yapılacak kadar önem kazanmış durumda... Bunlar, Avrupa yılanbalığı (Anguilla anguilla). Amerikan yılanbalığı (Anguilla rostrata) ve Japon yılanbalığı (Anguilla japonica)...
Ülkemizde görülen yılanbalığı, Avrupa yılanbalığı olarak bilinen "Anguilla anguilfa" türü... Bu tür, Kuzey Amerika'nın güneyindeki Sargasso Denizi'nde üremesini gerçekleştirip ülkemiz tatlı sularına kadar geliyor... Yılanbalığı lavraları (Leptocephalus formi) akıntılarla nehir ağızlarına üç yılı bulan bir yolculuk sonucu geliyor. Larvalar, metamorfoza uğrayarak söğüt yaprağı formlarını cam şeffaflığına (Glasaal), bu formlarını da nehirlere girdikleri ilk dönemlerde 5-7 cm. pembemsi yılan formuna yakın bir görüntüye bırakıyor. Buradan, gelişimlerini tamamlamak üzere akarsulardan İçlere ilerliyorlar.
Türkiye'de yılanbalığı avcılığı için "pinter" kullanılıyor. Pinter, balığın içine girdiği fakat dışarı çıkamadığı ince uzun yapıdaki kafes ağların genel adı... Bu tuzaklar, akıntının yönünde göç eden yılanbalığının kolayca girebileceği geniş bir ağızlığa sahip... Buradan içeri giren balıklar, pinterin yapısı itibariyle dışarı çıkamıyor. Bir diğer pinter türünde ise, ortada gerili ağa çarpan balıklar sağ ve sol yönlere dönerek geçit aramaya çalışıyorlar; bu kaçışlarında içine girecekleri fakat çıkamayacakları kafes ağların içine giriyorlar. Kış aylarında kış uykusuna yatan yılanbalıklarını bu dönemde normal balıkçılık usulleriyle yakalama imkanı olmadığından, bazı balıkçılar suya elektrik verme yöntemi kullanıyor.
Yılan formunda olduğu için fazla tüketilmiyor
Yılanbalıklarının Türkiye nehirlerine girişi, denizlerdeki akıntılar yardımıyla güney kıyılarından itibaren başlıyor. Aralık ve mart ayları arasında nehirlere giren yılanbalıkları, 6-9 sene içinde gelişimlerini tamamlıyor ve yumurtlamak için denizlere kitlesel göç yapıyor. Yılan formunda olduğu için yerli halk tarafından tüketilmeyen bu balıklar, yurtdışında oldukça yüksek düzeyde alıcı buluyor. Besicilik çalışmaları, sadece dış pazarlara hitap ettiğinden gelişim gösteremiyor. Yatırımcılar, dış pazarda oluşacak herhangi bir olumsuzluk durumunda, ellerindeki balıkların Türkiye'de alıcı bulamamasından kaygılanıyorlar.
Dünyada yılda 40.000 İla 50.000 ton arasında yakalanan yılanbalığının, 120.000 kg'ı göllerimizden 90.000 kg'ı akarsularımızdan çıkıyor.
FAO'nun (Dünya Tarım Örgütü) ülkemizde yetiştiriciliğini tavsiye ettiği üç su türünü karides, yılanbalığı ve süs balıkları arasında, ekonomik olarak en hesaplısı olan yılan balıkları için hiçbir girişimin yapılmaması düşündürücü... Çünkü besicilik yaparak ülke ekonomilerine katkıda bulunan Japonya, Hollanda ve Almanya gibi ülkelerin değerlendirdikleri kısıtlı içsu kaynaklarına kıyasla, ülkemizde balıkçılık yapmaya uygun, kullanılmayan 269.728 hektarlık tespiti yapılmış tatlı su alanı mevcut,..
Türkiye su ısısının Avrupa'ya göre yüksek olması, bu balığın göç dönemlerinde farklılıklar oluşturuyor. Avrupa'da yılanbalığı avcılığı mayıs-ekim dönemlerinde, ülkemizde ise eylül-ekim dönemlerinde gerçekleştiriliyor.
Güney sahillerimizde yılanbalıklarını canlı olarak seçip yiyebileceğimiz balık restoranları bulunuyor.... Bu yörelerde çok sayıda yabancı turistin bulunması böylesi bir sektörün oluşmasını sağlamış... Füme, kızartma, jile ve daha pek çok tarzda yenilebilen bu balıkların ekonomik olarak önem kazandığı yörelerimizin başlıcalar ise şunlar: Enez, Çandarlı (İzmir), Söke (Dalyan), Güllük (Muğla), Köyceğiz dalyanı, Oragon çayı...
Meriç’in sularını ve yılanbalıklarını Yunanistan’a nasıl kaptırdık ?
Yunan asıllı Türk mühendis, Meriç'in suyuyla birlikte yılanbalıklarını da Yunanistan'a kaçırdı......
Uzun yıllardır Enez'in ekonomik değeri olmuş yılanbalığından artık eser yok... Balıkçılar üzgün fakat çaresiz; "Hatamız da olabilir, ama bize kimse yol göstermedi ki..." diyorlar.
Bugün Meriç Nehri 9. kilometrede Yunanistan sınırları içine kıvrılmış durumda... Bu noktadan itibaren sularının büyük bir kısmı Yunanistan sınırları içinden denize dökülüyor. Nehir eskiden Türkiye sınırlarında denize dökülmekteyken yatağındaki bu değişim, beraberinde bir çok sorunu da getirmiş...
Projenin başına Yunan asıllı Yorgi Miloğlu getiriliyor
Türkiye ve Yunanistan, Meriç Nehri üzerinde veya kıyılarındaki su tesislerini ve bunlarla ilgili konuları tespit etmek amacıyla 20 Haziran 1934 tarihinde Ankara'da Türk-Elen Antlaşması'nı İmzalamıştı. Bu antlaşmaya uygun olarak, 26 Eylül 1955 tarihinde iki ülkenin hükümetleri, Meriç Nehri yatağının düzenlenmesi, taşkınlara karşı setlerin yapılması ve sulama projelerinin hazırlanması işini Amerikan mühendislik kuruluşu Hazra firmasına havale etti. 1962 yılında Türkiye, nehirden bir miktar su çekme ve kullanması için Yunanistan'a kanal açma müsaadesi verdi ve firmanın hazırladığı raporlara dayanarak Enez, Ferre, Peplos ve Sarıcaali kupürleri oluşturuldu. Açılacak yeni nehir yatağının karşısında kalan küpürlerdeki araziler takas şeklin de devredilecekti. ' Enez, Peplos, Ferre kupürlerindeki nehir yataklarının düzenlenmesi tamamlandıktan sonraki dönemde, değiş-tokuş antlaşması Yunanistan tarafından askıya alındı. Dönemin Türk hükümetinin, projenin başına başmühendis olarak Yunan asıllı Yorgi Miloğlu'nu getirmesiyle Meriç yatağının zaman içinde değişimine neden olacak uygulamalar başladı. Başmühendis, kanal yeri olarak, akıntının zeminden dolayı Türkiye içlerine dönmek zorunda kaldığı 9. kilometreyi proje merkezi olarak belirleyip aleyhimize ilk uygulamayı başlattı. Bundan sonraki uygulama ise, nehrin akış dağılımını korumak için kanalın iki yanına konulması gereken beton bloklardan, akıntıyı ilk karşılayanı kaldırmak oldu. (Bugün Yunanistan sınırlarında kalan taş kapamalara müdahale edememekteyiz) Bu uygulama akıntının tazyikini Yunanistan'a yöneltirken, 35 yılda 15 metrelik kanalı 1.5 kilometrelik bir genişliğe ulaştırdı. (merakediyorum grup Mod.Not: Akıntının Türkiye'de kalan nehir yatağında ki akıntı (debi) düşük olduğu için taş ve çamur toplanıyor. Nehrin yatağı kirleniyor. Bu durum, sadece yılanbalığı değil diğer tatlısu balıklarının avlanmasını da engelliyor. Yunan balıkçılar istediği balığı bolca avlıyor. Fakat Türk balıkçılar Meriç'ten balık avlayamıyorlar. Yunanistan'ın çeşitli engelleriyle karşılaşıyorlar. Nehrin beslediği göllerimiz kuruyor.) Açılan kanal, Yunanistan tarafından Nymfon Gölü ve diğer göllerle irtibatlandırılıp denize bağlandı.
Daha sonraki yıllarda ise, bu mühendisin Yunanistan'a iltica ettiği ortaya çıktı...
Akıntı ne tarafa yılanbalıkları ve diğer balıklar o tarafa
Yılanbalıkları içgüdüsel olarak akıntıya karşı yolculuk etme eğiliminde olduklarından, debisi giderek artan Yunanistan sınırlarındaki Meriç ağzından giriş yapmaya başladılar. Balıklar, geri dönüşte de aynı yol izlediklerinden, epeydir Yunanlı balıkçılar tarafından 9. kilometrede ve Meriç ağzında kurulan ağlarla avlıyorlar. Bugün Enez'de yılda sadece 1.5 tonluk bir üretimimiz var. Meriç'in 9. kilometreden ayrılan Türkiye kolunun debisinin azalmasıyla artık nehir yatağı giderek mıcır, taş yığınlarıyla dolmuş bulunuyor...
Türkiye bu olumsuzluklara karşın ilk tavrını, 1987 yılında, Enez kapamasının kendi sınırlarımızda kalan kısmını açıp nehir sularının yüzde 20'sini tekrar eski yatağa döndürerek gösterdi. Türkiye'nin bu konudaki çabaları tabii ki Yunanistan tarafından endişe ile karşılanıyor; bu kapamasının kendi tarafında kalan kısmının açılmasına kesinlikle razı olmuyor ve yeni nehir yatağını oluşturan kanalın önünü kapatmayı reddediyor.
Gelecekte, yöre yöneticilerinin, mağdur balıkçı ve halkın istekleri doğrultusunda nehre paralel bir yeni yatak açacağı konuşuluyor... Enez Belediyesi Dünya Bankasından alınan bir krediyle Gala Gölü ve çevre göllerinin ıslahını başlatma aşamasına geldi. Ancak, yatak değişmesi olayı yöresel bir tepki değil bir ulusal tepkinin desteğine İhtiyaç duyuyor...
Yılanbalıklarının azalmasının nedeni sadece Yunanistan değil
Enez'de yılanbalıklarının azalmasındaki bir başka neden ise zirai ilaçlama... Balıkçılara göre, Gala Gölü ve çevresindeki çeşitli göllerdeki çeltikler, göl, akarsu ve bu akarsuların döküldüğü noktalardaki balık nesillerinin azalmasındaki birinci etken... İlaçlama yapılan ve suların kötü kokmasına neden olan çeltikler, yılanbalıklarının bu sulardan uzaklaşmasına neden oluyor.
Enezli balıkçılar "Bizler de kontrollü avlanmadık" diyebilecek kadar mertler... Gerek yerel kooperatifin, gerekse balıkçıların avlanmaları, yetişkin anaç yılanbalıklarının hepsini elde etmek yönünde... Göllerin denize olan çıkışları dozerlerle kapatılıyor, balıklar göllerde hapsediliyorlar. Suların yükseldiği, göçlerin başladığı dönemlerde, denize dökülen suyun yolu dalyanlardan geçecek şekilde açılıyor. Bu uygulama, yılanbalıklarının dalyanlarda kalmalarını ve kolayca yakalanmalarını sağlamakla birlikte, çok özel bir üreme periyodu olan bu canlıların nesillerinin azalmasında uzun vadedeki en önemli darbelerden biri oluyor.
Acı itiraf
Enezli balıkçı 69 yaşındaki Faruk Kaptan, "Gençliğimizde uzun sopalarla ördek avlardık.., Şimdi herkes de otomatik tüfekler var... Sonuçta ördek bırakmadık. Ağlarımız, oltalarımız boş çıkmazdı... Trol ve gırgırlarla soylarını tüketmeye başladık. Doğamıza sahip çıkamadık. Bizim torunlarımız bu gidişle balığımızı, kuşumuzu ansiklopedilerden öğrenecekler" diyerek özeleştiri yapıyor...
Yerli halk arasında yılanbalıklarıyla ilgili olarak yerel adlandırmalar var. Halk, balıkları İki türe ayırıyor: Kurbağacı ve Sivriburun. Kurbağacı, düşük kalitede, iri kafalı olanları tanımlıyor. Kurbağacı adının efsaneye göre bir başka temeli daha var: Derelere çıkan yılanbalıkları kurbağa yiyerek büyüdükleri ve gollerdekine göre daha kötü koktuğu için bu isimle adlandırılıyorlar. Sivriburun ise daha kaliteli ve lezzetli bir tür... Yakalanan yılanbalıkları arasında tadı en lezzetli ve değerlisi, karın kısmı pembe olan yılan balıkları... Yılanbalıklarının, yaşadıkları göller ve derelerin denizle bağlantının kesildiği dönemlerde, özellikle yağmurlu havalarda karadan ilerledikleri de anlatılıyor. Yılanbalıklarını elle tutmayı imkansızlaştıran, halk tabiriyle "liga" adı verilen bir salgıları var. Tenini kayganlaştıran bu yağlı salgı sayesinde elle tutulması imkansızlaşırken, aynı salgı karaya çıktığında hayvanın teninin kurumasını engelleyip karada ilerlemesini kolaylaşıyor.
Lütfen bu kısmı silmeyiniz, kaynak göstererek paylaşınız.
Saatlerce uğraşarak verdiğimiz emeği bir "Delet" tuşuyla yok etmeyin.
--
Bu e-postayı--
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.