Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, son günlerde “Sabrımızı taşırmayın. Sabrımız bir taşarsa...” demeye başladı.
‘Silahlı güç’ ile ‘sabır taşması’nın buluşmasından doğan sonuçları defalarca görmüş bir toplum olarak, silahlı bir gücün sabrının taşması halinde başımıza neler gelebileceğini tasavvur etmemiz hiç zor değil.
***
Başbuğ’un bu sözleri söylediği saatlerde, yakınlarını faili meçhul cinayetlerde, yargısız infazlarda kaybetmiş aileler Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kapısındaydılar. Ülkemizin değerli aydınlarından yazar Sabahattin Ali’nin ‘kimliği belirsiz’ kimseler tarafından öldürülmesinin (ve mezarının bile bulunamamasının) üzerinden 62 yıl geçti. Filiz Ali, babasının mezarının olmadığı bir ülkede, elinden geldiğince sabrederek yaşamaya gayret ediyor.
TBMM’ye dilekçe veren aileler, cinayetlerin ‘emir komuta zinciri içinde olsa bile’ aydınlanmasını istiyorlar. Bu ailelerin de farkında olduğu gibi, bu cinayetlerle ilgili sorgulamaların çoğu emir-komuta zincirinin duvarlarına çarptı, hatta doğrudan o sistem içinde düzenlendi.
Yargıtay’dan emekli hâkim Sezen Öz, 32 yıldır eşi Savcı Doğan Öz’ün katilinin ‘emir-komuta zinciri içinde’ serbest bırakılmış olmasını çaresizlik içinde izliyor. Ordu içindeki darbe hazırlayan ‘karanlık güçler’i; şiddet olaylarını izlerken ve planlanmış cinayetleri ortaya çıkarırken hissetmişti savcı Doğan Öz. Elindeki bulguları, bilgileri bir rapor haline getirmişti. O rapor masasının üzerindeyken evinin kapısında öldürülmüştü.
***
Sayın İlker Başbuğ’un sabrını zorlayarak şunu öğrenmek istiyorum: Bu ülkenin yürekli Savcısı Doğan Öz’ün katil sanığı Askeri Yargıtay Genel Kurulu’nda ‘küçük’ bir müdahale ile 7’ye karşı 8 oyla beraat ettirilmişti. Bir gün öncesine kadar katilin idamını isteyen ve sözünü de geçirebilen Askeri Yargıtay Başsavcısı ne olmuştu da idam kararı verildikten sonra ‘fikrini değiştirmiş’ ve karara itiraz etmişti?
İlker Başbuğ, bu dosyanın yeniden açılmasını hiç düşündü mü? O sekiz askeri hakimin hangi vicdana, hangi hukuki duyarlığa dayanarak katili bıraktıklarını hiç merak etti mi? Bu tür adaletsizlikler hiç mi sabrını taşırmadı?
Ben kendisinin yerinde olsaydım, Doğan Öz cinayeti davasının dosyasını Askeri Yargıtay’dan ister ve bu konudaki hukuksuzluklar üzerine ciddi bir araştırma yaptırırdım. Bu sayede Öz ailesinin bunca haksızlığa ve adaletsizliğe rağmen hala sabrının nasıl taşmadığını da görür ve ‘sabır’ üzerine bir değerlendirme yapılmasını sağlamış olurdum.
İbrahim Çiftçi’nin Doğan Öz cinayetinden idama mahkum olduğu dönemde askeri cezaevinde kimlerden ‘serbest bıraktırma teklifi’ aldığının araştırılması durumunda, belki de bu cinayetin arkasındaki güçlerin öğrenilmesi yönünde bir adım atılmış olur.
***
İlker Başbuğ’un sabrını daha da zorlamayı göze alarak gazeteci Abdi İpekçi cinayeti dosyasını da yeniden açmasını öneriyorum. Ben kendisinin yerinde olsaydım, Katil Mehmet Ali Ağca’nın polise ifade verirken neden Sıkıyönetim Komutanlığı’nca sorgu odasından alındığını, neden sorgusunun yarım bırakıldığını araştırırdım. Maltepe Askeri Cezaevi’nden Ağca’nın neden ve nasıl kaçırıldığını, kimlerin desteğiyle kaçırıldığını vb. noktaları en baştan araştırırdım.
Bu dava sırasında ortaya çıkan saptırmaları, çarpıtmaları, katillerin nasıl korunduğunu bizzat İpekçi ailesinden dinlerdim. Onlarda çatlamayan ‘sabır taşı’nın nasıl bir şey olduğunu görme olanağını bulurdum.
İpekçi cinayeti dosyasında isimleri olan, olaya karıştıkları konusunda ciddi bulgular bulanan Oral Çelik ve Abdullah Çatlı’nın, 12 Eylül askeri darbesi döneminde, neden yargılanmak yerine devletin yeşil pasaportlarıyla yurtdışına yollandıklarını merak ederdim.
Öz ve İpekçi cinayeti dosyalarını araştırırken, muhtemelen, Türkiye’nin adım adım askeri darbeye nasıl hazırlandığının belgelerine de ulaşabilirsiniz.
***
Başbuğ’un üzerinde çok büyük bir yük olduğunun farkındayım. Asabiyetini de anlıyorum. Çeşitli noktalardaki onlarca subay, çok ağır suçlamalarla yargı karşısında hesap veriyor. Daha düne kadar kendisini sınırsız bir dokunulmazlık zırhının içinde gören ve böyle bir algıyla hareket eden Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının büyük bir kısmı şimdi sivil yargıya hesap verme noktasına gelmiş durumdalar. Bunun yarattığı psikolojik etkiyi kestirmek zor değil.
Yakın tarihimizde üç askeri darbe, onlarca askeri bildiri ve sonsuz sayıda siyasete müdahale bulunuyor. 27 Nisan 2007 tarihinde yayınlanan ve açık tehditler içeren askeri muhtıra, onun Kara Kuvvetleri Komutanlığı döneminde yazıldı.
Bütün bunların onun üzerinde oluşturduğu maddi manevi baskıları anlamak mümkün. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin siyaset alanından çekilerek asli görev alanına dönmesi, sancısız/acısız şekilde gerçekleşmesi mümkün olan bir süreç değil. Bu noktadaki köklü değişim ihtiyacı, Başbuğ dönemine denk geldi.
İşi gerçekten zor. Sabrını taşırmadan süreci yönetmesi gerekiyor...
‘Toplumsal Bellek’ grubundaki ailelerin sabrı ona yardımcı olabilir...
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.