"Cepheye gönderilen askerler arasında 15-17 yaşlarında çocuklar dikkatimi çekti. Bu gençler İstanbul GALATASARAY Lisesi öğrencisi,gönüllü delikanlılardı..
Çoğunun sakalı ,bıyığı bile çıkmamıştı.Hayatlarında tüfek görmemiş ,silah kullanmamış gencecik çocuklar. O gün çok sınırlı saatler içersinde onlara tüfek tutmayı ,nişan almayı , ateş etmeyi öğrettim..
Ertesi gün mevzilerde ateş altındaydık. Mermiler vızıldıyor,
makineli tüfek tarakaları kulakları çınlatıyor ,patlayan bombalar etrafı cehenneme çeviriyordu...
GALATASARAY`lı 15-17 yaşındaki gençler birbirlerine sokulmuşlar ,korku dolu gözlerle bakışıyorlardı ki içlerinden biri
bir zafer şarkısı söylemeye başladı...
" Annem beni yetiştirdi bu ellere yolladı...
Al sancağı teslim etti ALLAH`a ısmarladı..."
Bu marşa yanındaki , onun yanındaki derken hepsi bir ağızdan
katıldılar..Kurşunlar vınlıyor , bombalar patlıyor ecel tırpanı yaralıların acı feryatlarının yükseldiği mevzilerde ölüm dağıtırken GALATASARAY`lı gençler bu siperlerde ne için bulunduklarını sanki dünyaya ilan ediyorlardı...
" Annem beni yetiştirdi bu ellere yolladı...
Al sancağı teslim etti ALLAH`a ısmarladı...
Boş oturma , çalış dedi , hizmet eyle vatana...
Sütüm sana helal olmaz, saldırmazsan düşmana..."
GALATASARAY`lı gençler o gün ölüme böyle meydan okudular...
Arkadan "ALLAH ! ALLAH !" nidalarıyla birer yırtıcı panter gibi
düşman mevzilerine saldırarak şehadet şerbetini içtiler...
İstanbul`a gidip yolu Beyoğlu`na düşenler GALATASARAY Lisesi`nin bahçesindeki anıtta bu kahraman çocukların isimlerini görebilirler...
Balıkesir Lisesi son sınıf öğrencileri de Çanakkale`ye asker oldular.O sene Balıkesir mezun vermedi .
İstanbul Tıbbiye mektebi de mezun vermedi .
Bu vatan için , din için, bayrak için ; milletin namus ve şerefini korumak için çarpışan ve CAN veren gençler !
Biliyor ve inanıyoruz ki sizler ölmediniz .
İlahi bir ikramla yaşıyorsunuz ..
Sizi hiç unutmadık ve unutmayacağız ..
Balıkesir’de Ali Şuriri İlkokulu karşısındaki boşlukta eski ayakkabı tamircisi, kır, pala bıyıklı bir ihtiyar olan Cevdet (Alkalp) dede vardı. Bir akşamüstü konu Çanakkale’ye gelince ağlamaya başladı. Ve devam etti
Rahmetli babam, Hafız Ali Çanakkale’de kaldığında anamın karnında yedi aylıkmışım. O’nu hiç tanımadım. Bir fotoğrafı bile yoktu. O günler çok zor günlerdi. Seferberliğin sıkıntıları, Kuvay-i Milliye zamanı, işgal yılları, kurtuluş, yokluk, sıkıntı, çocukluğumuz hep ekmek peşinde sıkıntıyla geçti.
Ama anam, benim çocukluğumdan itibaren her sokağa çıkışta, her nereye giderse yanıma gelir ve;
—Oğlum ben pazara gidiyorum. baban gelirse beni hemen çağır ha..!
—Ben teyzenlere gidiyorum. baban gelirse beni hemen çağır ha..!
—Ben komşulara gidiyorum. baban gelirse beni hemen çağır ha..!
Derdi.Anam babamı bekledi durdu. Büyüdüm, dükkân açtım. annem yine her bir yere gidişte dükkâna gelir, gideceği yeri söyler ve “baban gelirse beni çağır ha..!” diye eklerdi.
Aradan yıllar geçti. Anacığım ihtiyarladı. gene hep değneğini kaparak bana gelir ve : “Baban gelirse beni çağır ha..!” diye tembihlerdi.
Günü geldi ağırlaştı. Ölüm döşeğinde bizimle helalleşti. “Bana iyi baktınız, hakkınızı helal edin.” diyerek bana döndü yavaşça:
“Baban gelirse, o’na annem hep seni bekledi de” dedi.
Birden irkilerek doğruldu ve kapıya doğru gülümseyerek,
“Hoş geldin bey, hoş geldin…” diyerek ruhunu teslim etti.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.