[anadoluhaber] Re: [anadoluhaber:38130] Hırıstiyan Misyonerliğin Raconu İki Yüzlülüktür

YAYINLANMAYAN BIR SOYLEYESI

YUNANISTAN MUSLUMANLAR FEDARASYONUN

BASKANI  MEHMET  IMAM:

 

"Bizler, Bizans entrikalara-metodlara karsi  Islam'in  Akincilariyiz ve Yunan "Megalo ideasina" karsi Islam-Turk  Turancilari olmazsak, bu diyarda kun-feyekun olmaya mahkumuz".            (Atina, 5 Mayis 2006, Mehmet Imam )

 

Filiz H. Huseyin

 

mitva@mail.gr

 

Filotitanews / 23 Mayis 2007

 

 

Yunanistan Muslumanlar Fedarasyonun Baskani ve aslen bati Trakya'li Musluman-Turk'u olan Mehmet Imam deyince, aklimiza Yunanistan'da yasayan Muslumanlar gelir. Kucuk yastan, hayatini Bati Trakya davasina adayan biri olarak ve 1989'dan sonra Yunanistan'a donusu ile baslayan mucadelesi, 1993'te Iskece, PASOK partisinden milletvekili adayi  olmus ve daha sonra Yunanistan'da yasayan butun Muslumanlarin haklarina sahip olmasi icin, 1997'de Yunanistan Muslumanlar Fedarasyonun basina secilmistir.

Bugunde, Fedarasyonun baskanligi yuruten ve cok beynelminel kurum-kuruluslarda, Yunanistan'dan  Muslumanlarin temsilcisi olarak yer alan Mehmet Imam  ve Avrupa Sosyal Forumun  dolayisiyla gittigimiz Atina'da, Filadelfiya ozel ofisinde konugu olduk. Kendisi ile bati Trakya Turk Musluman Azinligin, Yunanistan'da yasayan diger Muslumanlarin durumunu gorustuk.

 

Ilk once, Zat-i Aliniz'den Yunanistan'da Yasayan Muslumanlari Destekleme Fedarasyonu ( Filotita) hakkinda oz-kisa tarihcesini birinci agizdan duymak istiyorum. Cunku Siz'ler, Fedarasyonun ilk gecici ve kurucu baskaniymissiniz…

Yunanistan Muslumanlar Fedarasyonu'nun tarihcesi 1994 yilinda baslar. Yalniz, o zamanki sartlar Atina'da ve bu ulkenin diger yorelerinde olsun bati Trakya Musluman-Turkler icin cok zordu. Cunku, bati Trakya'da ki hava ve olaylar Yunanistan capinda bir kara bulut gibi dagilmisti. Bizlerden, "Ben Bati Trakya'li  Muslumanim, Turkum,….vs. gibi. " dedigin zaman ise alinmiyordun veya isten atiliyordun. Oteki taraftan 1990'dan sonra ecnebi-multeci Muslumanlar da gelmeye baslamisti. Bu ulkede, Musluman nufusumuz gittikce artiyordu.

1994'te Yunanistan, bati Trakya'dan ayrilip ve Yunanistan'in diger yorelerine yerlesmis olanlari kazanmak icin, parcalamak ve bolmek icin degisik Bizans entrikalara-metodlara basvurmustu. Ornegin; Gazi Mahallesinde dort dernek catisi altinda Bati Trakyalilari dagitmislardi. Elefsina'da iki dernek, Drapetsona'da altmis hane icin iki dernek,…vb. gibi. En buyuk oyun Platia Vafis'de yani Atina merkezinde oynanmak isteniyordu ve bu yore benim oldugum yerdi. Cunku, ben 1993'te Iskece'den mebus adayi olmustum. Burnumun dibinde Pomak dernegi acilmasi icin, bilmem ne kisi parayla adam satin almak istemesi, herhalde alkislayacak degildim. Zaten bu konu hakkinda basin bildirilerimiz mevcut ve kalanlardan verebiliriz. Oteki taraftan bizimkilere bakin: " Sizler, Gazi'de oturanlar gibi dahi olamiyorsunuz. Onlarin dernekleri var ve her hakka sahiptirler. Bankalarda caglisiyorlar, devlet memurlari olmus,…. vs. gibi" kikisrtmalar mevcuttu.

Bunlarin analizi yapmis olan ve su anda hayatta olmayan bir vatansever agabeyimiz ve Fedarasyonumuzun ilk baskani rahmetli Mehmet Serif'in teklifi uzerine ilk once "Selam" dernegi icin muracaat yaptik. Ne yazik ki mahkemeden olumsuz gelince yeni arayislar icine girdik ve 1997 yaptigimiz son sekli ile kabul oldu.

1997'den sonra bugune kadar variz ve problemlerimiz devam ettigi surece var olacagiz. Gonul ister ki, sorunlar kalksin ve halkimiz bize ihtiyaci olmasin. Ne yazik ki, boyle seyleri beklemek "aptallik" sadece olur. Calismalarimiz hakkinda  interneti actiginiz zaman, kurulus olarak herseye el atmisiz. Yaptigimiz is bilimsel ve akademik bir yapiya sahiptir. Muslumanlarin refahi ve selameti icin tekliflerimiz, mudahalelerimiz ve sunmus oldgumuz plan-projeler bu ulkede baska kurulusu tanimiyorum ve taniyan varsa soylesin! Bizler, bunlari yaparken bugune kadar, hic bir yerden bir kurus almadan yapmisiz. Halkimizi kendi yagiyla agvumasini ogrettik. Gormus oldugunuz ve ziyaret ettiginiz Mescidler, misafirhaneler, Kur'an kursu dershaneleri on yillik calismalarimizin urunudur.

1997'de Atina'da bes tane Mescid varken ve bunlar sadece diplomat kesime hitap ederken, bugun 67 tane var ve bunun yaninda bizzat Cami icin proje-plan sunmus olan bir kurulusuz. Trakya'da esen yeni ruzgarlarin arkasinda ister dahili olsun ve ister harici olsun bu Fedarasyon vardir. Cunku, bu kurulusta gercekten Islam kardesligine-Birligine inanan vatandaslarimiz mevcuttur. Bu yaninda Bilimsel Grubumuz da iyi caglistigini diyebiliriz ve bagsarilarimizin 80% bu Alimler Gruba borcluyuz. Unutmayalim(!) bati Trakya'lilar da okumus-ihtisaslasmis kisilerimiz yok ve ecnebilerde olsa da resmi olarak kullanamayiz. Cunku, sakincalari vardir….

 

Hayatinizin tamami Yunanistan'da yasayan Muslumanlarin  ve bati Trakya Turklerin haklarini elde etmek icin caglistiginizi ve mucadele ettiginizi diyebiliriz. Ilk kez 12 yasindayken goc etmek zorunda kaldiniz ve o zamandan sonra gocmen durumda yasiyorsunuz. Bu durum ailenizi ve cocuklarinizi nasil etkiledi? O yillardan kalan neler var  ve neler kalmis zihinizde sayin baskanim?

Ilica'dan 1974'te okumak icin goc etmek zorunda kaldim. Aslinda Iskece'nin, Cebel koylerinde yasayan sadece ailemizin bir sorunu degildi. Yalniz, Ilica nahiyesinden bizim sulalemizin sorunu oldugunu diyebilirim. Cunku, sadece bizim sulaleden okumak icin, nahiye sinirlari disinda goc edenler vardi. 1974'te Kibris olayi esnasinda Iskece'nin Balkan koylerinde meydana gelen olaylar ve yasayan biri olarak, tek kurtulusumuz "ilimde" oldugunu rahmetli babam biliyordu. Sulalemiz, molla ve ulama takimi iken rahmetli babamin uc aylikken oksuz kalmasi ve cebel koylerinde bir idare (Yunanistan gelir Bulgarlar gider ve tersi, Idare boslugu ile ortaya cikan eskiyalar takimi, hirsizlar ve yore tabiri ile sumkaren veya komite dedigimiz takimlar, 2.ci Dunya Savasi vs. gibi)  belirsizligi surmesi, ailem egitim-ogretim gormeyip ve okuma-yazmasi olmayan birileridir. Bunun acisini ceken ailem, ilim edinme ve egitim-ogretim firsati butun kardeslerime vermistir.

Iste, bende bu firsati degerlendirmek icin yola ciktigim zaman 1974 yili buluyor ve Ilica koyumden katirla kasabaya indik. Cunku, o zaman bazi yerlerde kar iki metreyi buluyordu. Bunlar, hepsi istesekde istemesek  aklimizdan silinmeyecek anilarimizdir. Kibris olayi esnasinda ve daha sonra bati Trakya Musluman-Turk'u olarak yasadigimiz ayrim-kayirim ve haksizliklar, beni ve benim gibi dusunenleri birlestirilmistir ve ortak hareket etmisiz.

Yalniz, bati Trakya'ya donusumuzde yasama firsati verilmemesi ve Trakya'da var olan sisteme karsi gelmemiz bugun, dunyanin her tarafinda yayilmisiz ve sizler icin gocmen durumundayiz. Yalniz, benim icin "gocmen" kelimesi yerine "sinsi soykirim" demek daha dogru olur. Cunku, bati Trakya'da bu var ve azinlik bir asir boyunca bunu yasiyor. Yalniz, ne hikmetse kimse bahsetmiyor. Bu sinsi soykirimi buyuklerimiz yasadi, biz yasadik ve bugun cocuklarimiz yasiyor. Sahsen, tanidigim ve yasadigim olaylari unutmak degil ama ne de zihinde tutup yarin-oburgun beraber goturmeyi dusunuyorum, onlari degerleyip yazmak ve gelecek nesile aktarmayi dusunuyorum. Cunku, gelecek neslimiz bunlari okumazsa, bilmezse ve bati Trakya davasi ile ugrasanlar ne bulacaklar? Benim buldugum bir "hictir" ve onlara bunu brakmak istemiyorum.

 

Bati Trakya Musluman-Turk'un davasi ve Yunanistan'da yasayan Muslumanlarin her cesit haklari savunmak mucadelesi, yureginize ne zaman dustu veya niye bu kadar sizler icin onemlidir?

Bati Trakya Musluman-Turkluk davasi kendimi tanidigimdan ve anladigimdan beri basliyor diyebirim. Ilk once, ailemizden-sulalemizden bu dava hakkinda sehitler vermisiz ve gazilerimiz oldugunu hatirlatmak isterim. Onlarin cok zor sartlar altinda mucadele verdiklerini biliyorum ve taniyorum. Ben ve benim gibiler, cok sey hazir bulduk, desek yalan degildir. Cunku, sartlar artik degisiktir. Yalniz, verilen ve elimizden gecen firsatlari tam olarak degerlendirdigimizi  diyemem. Bunlari degerlendirememenin  nedenlerine gelince yapimiza ve ogzumuze bagliyorum. Cunku, bati Trakya'li Musluman-Turkler olarak, yapimiz medeni insanlarin ve medeni  toplumlarin seviyesi altindadir. Unutmamamiz gereken birsey vardir. Trakya'da dune kadar okumus insanlari mumla ariyorduk ve parmakla gosterilirdi. Bugun, bu sartlar degistigini soyleyenler veya iddiya edenler var. Bence, hic oyle degildir. Cunku, bati Trakya Musluman-Turk Azinlikta ihtisaslasmis kisiler veya kadrolarimiz mevcut degildir. Durum boyleyken verilen veya elimizde olan firsatlari degerlendirebilir miyiz? Bir gulun veya cicegin acilmasi ile ilkbahar gelmez! Onemli olan, azinlik olarak kalkinmak, bilinclendirmek, gecmis hatalarimizdan ders almak ve toplu sekilde gelecegimizi hazirlamaktir. Trakya Musluman-Turk'u icin, elimden geleni daha ogrenci yillarimda yaptim. Yalniz, sahsen ben yaptiklarimla ovunmek istemiyorum ve oyle huyum da yoktur. Yaptiklarim ve attigim temeller yarin-oburgun ben ebediyete goc ettikten sonra beni anlayacaklar. Bati Trakyalilar olarak, her zaman otekini kaybettikten sonra degerini anlamisiz veya deger veriyoruz.

Yalniz, benim bati Trakya davasina girmem ve sahip cikmam Kibris olayi ile baslar. Cunku, o zaman bir Yunan vatandasi olarak agabeylerim askerdi ve zindanlara atilmisti. Hatta, Mehmet Kokancki isimli bir agabeyimizin durumu, Kibris esnasinda askerken ve oglunun durumu ile ugrastigim icin, benim kucuk bir yasta yasadigim bu yelpazeligi daha cok bati Trakya davasina itmistir. Bunlarin cektiklerini dinledikten sonra veya daha sonra ogrenci olarak yasadigim, tanik oldugum haksizliklari ve pis-irenc oyunlari, kendimi  bu davanin icinde buldum. Sanirim,  resmi olarak bati Trakya davaya katilisim 1976 yiliydi. Buna vesile olan sayin editor Aymet Aydinli, Mehmet Tomso ve Hasan Bekiroglu olup ve kendilerine sukranlarimi iletiyorum. Cunku, her zaman bizim gibilere sahip ciktilar ve Hak-Yol'umuza isik tuttular.

Yabanci Muslumanlarla ilskilerim, ogrenci yillarimda baslarken Yunanistan donusumde oyle birsey mevcut degildi. Yalniz, 1993'te Iskece'den milletvekili olarak inmem ve Yunan Meclisinde bizden, hicbirisi o donemde  secilmemesi -girmemesi otomatikmen ben kendimi Trakya Turk'un temsilcisi olarak sadece degil ayni zamanda Yunanistan'a gelen ecnebi Muslumanlarin temsilcisi olarak kendimi buldum. Cunku, o zaman yabancilarin ve bilakiz Musluman multecilerin sorunlari cok olusu ve hicbir kurum-kurulus onlara sahip cikmayisi, beni onlar buldu ve ben onlari bulmadim. Milletvekili adayi olarak degil, daha cok Muslumanlarin temsilcisi olarak cozumler ugrettik desek yalan degildir. Cunku, Fedarasyonun basina gelmeden once ve sonra bilimsel  gruplarda veya kuruluslarda, azinlik bireyleriyle-gruplariyla ilgili arastirmalar ve danismanlik  gorevi yapiyordum. Ilk gelen olay-problem bir Filistin'li imam Seyh Kasim ile ilgiliydi ve bugunde imamlik yapiyor. Ikinci problem ise, oglen bir Banglandes vatandasimizi hristiyan mezarliginda papazlar tarafindan gomulmek istemesi ve yakinlari karsi gelmesi ile ilgilidir. Ucuncu bir problem ise Kallifea'da mescid sorunu ile ilgilidir,… vs.. Yanlis hatirlamiyorsam 1993-994 yillarini bu olaylar rastliyor. Bizler icin onemsiz olan seyler, baskalari icin hic oyle olmadigini gordukten sonra yapilanma surecine girdik ve 1997'den sonra resmiyet kazandik. Zaten bunlari internette de bulup okuyabilirsiniz.

Federasyon Baskani olmadan once, bu ulkede Muslumanlar icin yaptigim teklifler, onerdigim cozumler ve yaptigim baskilar hic de az degildir. Hatta, o zaman sirketimin muhuru ile multecilere cismini gosteren ve adini tasiyan belgeler verdigim oldu. Mahkemelerde ve karakollarda cok surunduk. Amacim, onlara yardimci olmakti ve PASOK Hukumetine cesitli kurum-kuruluslarla baski yaparak ilk oturum evraklari 1997'de bu vatandaslar alabildi. Kisacasi, eger ben olmasaydim, belki bugunde bu insanlar evraksiz ve kole haklarina sahip olcakti. Mucadelemizi ondan sonra daha guclu oldu. Cunku, bu vatandaslarimizin haklari dogdu ve yakinda oy da yerel secimlerde kullanacaklar. Kendilerini temsil etme hakkina sahip olacaklar.

Benim icin insan haklari "gercek" anlamda onemlidir. Batida Insan Haklari ile ugrasan kuruluslar, patronlarin istedikleri gibi kullaniyorlar. Kisacasi, iki olculu ve iki duraklidir. Yunanistan, Avrupa'ya girerken hangi haklari bati Trakya'li Turklere vermis ki, AB'nin uyesi olmustur. Simdi, Turkiye'den SEVR'i kabul etmesini istiyorlar. Islam Ulkeleri taker-teker isgal ediyorlar veya kuklacilari basa getiriyorlar. Hacli seferleri duzenliyorlar vs. gibi. Eskiden bir fark sizce var mi? Iste, butun bunlarin farkinda ve yasamis olan bir kisi olarak davama sahip cikmak bana-bize ve size farzdir!

 

Sizlerin, Istanbul B.T.D.D.'de ve Izmit B.T.D.D.'in Geclik Subesinde kurucularin ve organizasyonunun arasinda yer aldiginizi biliyorum. Daha sonra neden ayrildiniz veya neye karsi geldiniz?

Ilk once, bu konuda yanlis bilginiz var diyebilirim. Siz'i tam aydinlatmamislar ve yarim-yamalak bilgilerle suslemisler. Filiz bagcim, bu konu hakkinda konusmak istemiyorum. Maziye sunger cekme niyetimde yok ama gecmisten ders alamak sarttir. Cunku, neden ayrildigimi sadece bati Trakya'li kuruluslar bilmiyor ayni zamanda yetkili kurumlar da biliyor. Bir atasozumuz: "Okuzun altinda, dana aramayiniz!" der. Ben, hayatim boyunca samimi, gercekci ve vatandasini seven-sayan biri olarak kalmak isterim. Ozgurluk, demokrasi ve Cumhuriyet insanin kalbinde olmali ve onun mucadelesini veren biri olarak o anda degil, bugunde kalamam. Ne yazik ki, kurum-kuruluslarimizda bugunde bunlar mevcut degildir. Diger konularda var ama yerim dolayisiyla konusmak istemiyorum. Insallah! Birgun anilarimi yazarsam okursunuz. Cunku, gelecek nesillere isik tutacaktir. Yalniz, sordugunuza gore birseyler duymussun.

 

"Hora" Gazetesinde hicbir partiyi desteklemediginizi okudum. Temsil ettiginiz kulusunuzun uyeleri kimi ve nasil seciyor? Yalniz, sizler daha once 1993'te PASOK'tan milletvekili adayi oldunuz. Bugun teklif etseler ne yapardiniz?

Kardesim, benim o zaman yani 1993'te politikaya girmem iyi-kotu yonleri vardir. Iyi yonleri bati Trakya'da geclere "kapiyi actim" desem yalan degildir. Artik, bati Trakya'da politikaya veya yerel yonetime okumus gencler girip-cikiyor. Bu bir "devrim" oldugunu diyebiliriz. Cunku, o zamanin kosullarini goz onunde getirirseniz, beni ancak anlarsiniz. Oteki taraftan kotu yanlari da "var" diyenler mevcut. Ben, sahsen katilmiyorum… Yalniz, eskilere ders oldu ve artik tedbir alma zamani geldi. Teklifler, sonradan da aldim. Ne yazik ki,  politikacilarimizdan birsey bekledigim yok ve bizim problemleri politikacilar ugretiyor. Cunku siyaset artik, musteri iliskisine donusmustur.

Durum boyleyken, kimse birsey yapamaz ama zihniyet degisirse belki tekrar kendimi degnerim. Yalniz, buyuk partilerden bu sefer olmaz! Uyelerimiz ise kime oy verecegini kendileri biliyor. Yalniz, kesinlikle Trakyalilarin oylari Hristiyan adaylara gitmesine karsiyiz. Cunku, bizler de Hristiyanlardan oy almiyoruz. Gelecegimizi cizmek-planlamak elimizde olmali ve Fedarasyonumuzun uyeleri bu goruse hemfikirdir. Sonra, bugun giden oy yarin donmez ve hepimizin cocuklari var. Bugun ben katildim ve yarin sen katildigin zaman ayni seyleri yasayacagiz. Bence, hic bir oyumuz kacmamali ve ona gore azinligin hareketi ve plani olmalidir. Yalniz, bu siyasi birsey olup ve Fedarasyonumuzu dogrudan veya dolayli sekilde etkiliyor. Son zamanlarda kendi adamlarimizi sectirmeyi yegliyoruz ve bagsardik diyebiliyorum.

 

Bati Trakya'li Musluman-Turklerin, Fedarasyon hakkinda gorusleri degisiktir ve cogu Trakya'da karsi geliyor. Trakya ahalisi disinda yasayanlar icinde, bunu gormedim ve en azindan isitmedim. Bunu neye bagliyorsunuz veya neye bu kadar celiski vardir?

Filiz Hanim, bu konu hakkinda cevap vermeden once, Trakya'da bir sistem oldugunu biliyor musun? Bizi istemeyenler elit sinifi olup ve onlarin hicbir seyden ihtiyaci yoktur. Yalniz, bizim Trakya'da bir alt kendi subemiz var ve iki dernekle isbirligimiz vardir. Iskece'de ve Gumulcine'de kendi ofisimizi acmadik. Cunku, oradaki kuruluslarimiz vardir ve problemi biliyorsunuz. Uyelerimiz vardir ve  Trakya'da ki Azinligin tum kuruluslarda olan uyelerini kat-kat katlamisiz. Su anda, Azinlik nufusumuzun 1/6'i bizde kayitli ve gittikce buyuyoruz. Biz reklam yapmiyoruz ve uyeye ihtiyacimiz yoktur. Cunku, her uye kendi sorunlarini yaninda tasiyor. Problemleri cozmedikten sonra, uyeler geldikleri gibi giderler.

Yalniz, bizlerde uye vardir. Bir Pakistan Cemaati ile Banglandes Cemaati bati Trakya Turk azinliga esdegerdir. Kisacasi, Trakya azinligi 133.000'in civarinda iken, bu ulkede yasayan Muslumanlarin nufusu 900.000'i buluyor. Trakyalilar haklidir. Cunku Fedarasyon olarak, yabanci-misafir Muslumanlarin parasiyla Trakyalilar icin, yirmidokuz proje sunarken ecnebiler icin sadece onsekiz proje sunmusuz. Bundan memnun olmayanlar vatandas degil ama elit-ajan sinifidir. Biz, onlara kostek oluyoruz ve olacagiz. Sonra, Trakya davasini sinirlar disinda tasiyan gene biziz ve oradakiler degildir. Istedigimiz zaman bu ters-zitligi giderebiliriz. Internete gir ve gor! Bizler, artik Anavatanimiz Turkiye'den yardim istemiyoruz ve yardim eli uzatiyoruz. Trakyalilar bugune kadar hep dilencilik yapiyor ve cift yerden ediyor. Halkimizi "bagligin yemesini sadece degil, tutmasini da ogretiyoruz" ve aramizdaki fark budur. Sonra, Trakya'da ileri gelenlerin vermis olduklari beyanatlari inceleyiniz ve ondan sonra gelin konusalim.

Bizler, ileri-geri konusamayiz ve adresimiz bellidir. Onlarin adresleri mi var? Kendileri sistemin rehinleri-hizmetcisi olup ve birsey yapamazlar. Bizim, adresimiz belli ve yolumuz "Hak-Yol" olup, bu nedenle bugun burdayiz ve hicbir yerden yardim gormeden yolumuza devam edecegiz. Allah Kerim!

 

Baskanim, Sizce hangisi ile azinlik tanimlanmali "Bati Trakya Musluman Azinligi mi?" yoksa, "Bati Trakya Musluman-Turk Azinligi mi?"  dogrudur.

Filiz kardesim, sorunuz politik olup ve sahsidir. Fedarasyon ile ilgisi yoktur. Azinligi kapsadigi icin ve bati Trakya'da ki azinlik hepsi uye bizde degildir. Bizde uye olanlarin ozel sahsi seyleri verme yetkisine sahip olmadigim gibi ayni zamanda bizde kayitli olmayanlari da "vaftiz" etmeye hakkim yoktur.

Yalniz, bati Trakya'da ki Azinlik, Istanbul Rum azinliga karsi brakilmistir. Yunanlilar, Istanbul azinligi icin ayni irktan bahsederken, Turkiye neden bati Trakya'da ki soydaslarindan bahsetmesin? Sonra, vatandasliktan atilanlar nereye deport oluyor veya yerlesiyor? Garantor devlet, bizim icin kim oluyor veya olmustur? Ilk Turk Cumhuriyeti "Bati Trakya Turk Cumhuriyeti" degil mi? "Mehmet" ismi sadece Turkler'de vardir ve islam-Turk adi'dir. 

Filiz Hanim, affet beni bagcim ve yanlis anlama ama sizler galiba beni baskalariyla karistirdiniz. Genc oldugunuz icin seni affettim ama eger Pomak Mehmet Turk degilse, o zaman Citak, Cingene ve Gacal Mehmet'de Trakya'da Turk degildir. Trakya azinligin kimligi ile oynamak isteyenler "bol-yonet" ve "asimile et" politikasini gudenlerdir. Bizim icin "Bati Trakya Musluman-Turk azinligi" var ve bunu boyle biliniz! Sizlerden, boyle sorular gelmesi "normal" degildir ve Yunanistan bunu istiyor. Trakya'da ki azinlik "Yunan Muslumaniymis veya Musluman azinlikmis" gibi sacmaliklari bana soylemeyin. Lutfen! Haddimizi bilelim…..

Klisenin ve derin devletin politikasi olup ve ben zararini goruyorum. Trakya'da oynanan oyunlarin farkinda degilsen, o zaman yaptigin muhabirlik-gazetecilik veya arastirma meslegini brak! Brakmak istemiyorsan, Bati Trakya ile hic olmazsa ugrasma!...

 

Baskanim, "…ozur dilerim, yanlis anlasildi…." ama ben bir Bati Trakya'li Pomak kokenli Muslumandan ve Yunanistan Muslumanlar Fedarasyonunun baskanligi yoruten biriden bati Trakya'da ki Muslumanlari, hepsini Turk Muslumani olarak gorecegini beklemiyordum. Cunku, kurulusunuz dinci olup ve degisik etniklere dayanir. Islamci bir Fedarasyonda ummetcilik varken, bati Trakya'ya gelince degisiyor. Yalniz, bati Trakya'lilara gelince niye boyle? Pomaklar ve Cingeneler Turk mu?

Filiz hanim, ilk once Muslumanlar Fedarasyonu olarak, dinci oldugumuzu sana kim soyledi? Bu ulkede, Muslumanlarin her cesit haklarini savunmak dincilikle ne ilgisi vardir? Bizler icin, bu bilgileri nerde okudun veya kimden edindin? Tuzugumuzu okudunuz mu? Eger okumus olsaydiniz boyle seyleri kapsamadigini gorecektiniz. Yalniz, Islami Hristiyanliga karsi savunurum ve ben gavurlara karsi Islamciyim. Bunu duymak istiyorsunuz. Gerek yoktu cunku, bunu herkez biliyor ve her dilde yayinlanmistir.Dunya medyasinda bile vardir ama neden buyum hic biriniz yazmiyor? Ne hikmetse, hepiniz ayni seylere hizmet ediyorsunuz.

Bati Trakya Musluman-Turk azinliga gelince, farkli Turk boylarindan gelen insanlariyiz. Balkanlar'da kalmis Osmanli kalintilariyiz ve bu bir gercektir. Bati Trakya Turk Cumhuriyeti'nin tarihi, butun Turklerin tarihi oldugunu kabul edin! Etraftakilerimiz cunta sistemiyle, monarsi sistemiyle, saltanatla ve eskiyalikla yonetilirken, Trakya'da demokrasinin yerlesmek istenilmesi ve iki sefer cumhuriyet sistemin kurulmasi ama ayakta kalmamasi niteliklerini yanlis yorumluyorsunuz. Okudugunuz Trakya hakkinda tarih kitaplariniz sadece eskiden Yunanlilar'da vardi ve bugun Bulgarlarin lehine caglisanlar bu tezleri savunuyor. 

Filiz hanim, sizler kimin icin caglisiyorsunuz? Kimin icin olursa olsun, fark etmez bagcim. Benim icin, yaptiginiz is cesaret isidir ve arastirmanizi surdururseniz mutlaka olumlu seyler cikar. Bizim, basin bildirilerimiz yahoo veya google gruplarimizda cikiyor. Lutfen  giriniz ve cok seyler ogreneceksiniz. Turkce bildiginiz icin, http://www.muslimgreece.forumlari.net 'i'de ziyaret edebilirsiniz.

 

Baskanim, Sizler'le kesinlikle bogusmaya gelmedim, beni kabul ettiginiz  icin cok onemli ve faydali oldu. Yalniz, Sizler'den  dun farkli seyler gorunce-isitince "randevuyu" almaya karar verdim. Sahsen, Sizler'e minnettarim ve  bu ulkede yaptiginiz caglismalarinizla hayranim.  Sizce, baslica  sorunlariniz bati Trakya'da veya ecnebi-yesil kartli muslumanlarin hangisidir?

Bagcim, gencligin vermis oldugu idealizm donemini yasiyorsunuz. Dunyayi feth edeceginizi zannediyorsunuz… Bunlari anliyorum ve paylasiyorum. Yalniz, activist gruplarda yer alan bir kisi niye bu kadar ayrimci-kayrimci oluyor. Bati Trakya'da ki Turk derneklerle ugrastigimi, uye-icerde oldugumu ve sonradan ayrildigimi sana kim soyledi? Sizler, o zaman daha dunyaya gelmemistiniz.

Yalniz, sunun altini cizmek gerekir ve dikkatinizi cekmek isterim. Yarim-yamalak bilgilerle her kezin karsisina cikmayin…. Cunku, ben sizlerin egitimcisi ve ogretimcisiyim. Sizler, bugun Avrupa Sosyal Foruma katilirken, bizler bu Forumu kuran kisileriyiz ve hayir gelmeyecegini biliyoruz ama gene de yer aliyoruz. Cunku, sesimizi duyurmak istiyoruz ve baska birsey degildir.

Problemlerimize gelince ikiye ayirabiliriz ve genel kapsamda alabiliriz. Birincisi; Trakya Musluman-Turklerin problemleri deyince aklima "sinsi soykirim" geliyor.  Bati Trakya islam-Turk Cemaati "sinsi soykirim" yasiyor ve en buyuk problem burdadir.

Ikincisi; Ecnebi veya yesil kartli Muslumanlara gelince yerlilerden pek farki yoktur. Yalniz, bugun Haclilar Alem-i "esir-kole" sistemini ucuncu dunya ulkelerden gelen multeciler icin uygulamak istiyor.

Avrupa Sosyal Forumu veya diger sosyal forumlar bir nevi aracilik yapiyor. Bunlarin icinde cok NGO'nun yer aldigini bilmeni isterim. Bilakiz, bizim ulkelerde gorev yapan NGO kuruluslari ve bu gibi forumlar, buyuk miktarda ekonomik yardim goruyor. Amaclarina gelince ezilen sinifa yardimci olmak degil, var olan emperyalist-sovenist, bol-yonet ve Hacli politikasini ulkelerimizde sokmaktir. Bunlarla isbirligi degmek, ekmek Francolayi onlara hibe etmek ve onlardan "dilim-dilim" dilenci usuluyle geri almak demektir. Oteki taraftan elde ettikleri verileri iyi kullaniyorlar ve yoneticilerimize baski icin kullaniyorlar. Sizleri kullanip her seyi darma-dogan yapiyorlar ve ondan sonra ulkelerimizi "kara listeye" sokuyorlar.

 

Baskanim, bati Trakya Turk Muslumanlarin problemlerini icin "Sinsi Soykirim" kullandiniz. Yalniz, aciklik ondan sonra getirmediniz. Kesin, acik ve problem sudur diyebileceginiz konular var mi? Cunku, "sinsi soykirim" var demekle ben sahsen anlayamadim ve kitleninde anlayacagini sanmiyorum…

Filiz bagcim, sinsi soykirim var deyince ne anliyorsun? Iste bizler, Trakya'da bir asir boyunca bunu yasiyoruz. Bazen kanimizi akitarak system uygulanmis ve bagris zamanlarda "zoraki goce" tabi tutarak nufusumuzu yok etmeye gidilmistir. 19 madde magdurlari bunun neticesi degil mi? Benim ve senin durumun ayni degil mi? Elindeki ingilizce olarak yayinladigimiz basin bildirisinde bunlari yaziyor ve gercek bunlar. Baska turlu, yalan seyleri yazsak adami alip gotururler.

Yunanistan'da ki Trakya Turklerin nesi vardir? Polonyalilar dun geldi ve her hakka sahip olurken, bizler buranin vatandasi olarak bir camimiz, bir cocuk kresimiz, bir anaokulumuz ve bir Kur'an Kursumuz mu var? Atina'da 20.000 civarinda Turk ailesi var ve 3.000'e yakin genc fidanimiz sefil-sebil oluyor. Bu ulkede kopeklerin mezari varken benim yoktur.

Bati Trakya'da nerde ve nasil azinlik temsil ediliyor? Kurum-kuruluslarimiz isgal altindayken ve temsilcilerimiz rehin durumdayken azinlik temsil edilebilir mi? Yoksa, azinlik Yunanistan'in AB'de girmekle mi birsey kazanmistir? Yunan medyasinda yazilanlara ben bakmiyorum ama Azinlik Turk medyasinda yazilanlar-yer alanlar beni uzuyor ve kahroluyorum. Ecdatlarimizdan kalan eserleri mi kuruduk yoksa, yeni eser mi yaptik? Vakiflarimizi yagmalayanlar kimler ve kimler istifade ediyor? Vakiflarimizdan genc ve yeni ogrencilere neye burs verilmesin? Azinlik nasil kalkanacaktir eger yatirim yapmazsak?...  Bu eger soykirim degilse o zaman adini sizler koyunuz!

 

Yunanistan'da yasayan bati Trakya  Turk Muslumanlarin ve diger ecnebi Muslumanlarin gelecegi var mi ve sizce nasil goruyorsunuz?

Bagcim, iyi bir soru oldugunu ve iyi bir konuya degiyorsunuz. Bu hacli ruhlu diyarinda gelecekten bahsetmek imkansizdir. Cunku, yardim maskesi altinda klise Metaksurgiyu'da, Kifisya'da vs. gibi mintikalarda, cocuklarimiza hristiyanligi asilarken ne gelecegimiz olabilir? Oteki taraftan, Agiyos eleferyos Klisesi hristiyanligi secenlere kadin, ev ve para dagitiyor.

Trakya'da da ayni seyleri  yasiyoruz ve orda bizim ileri gelenlerimiz de yer bilerek veya bilmeyerek yer aliyor. Mesala; Pomaklari hristiynlastirma politikasi Pomakce dilinin arkasinda olusu, Cingene Muslumanlari zaten 60-70%'i Hristiyan adiyla cagriliyorlar veya cok kisi ismi degistirmistir. Gumulcine belediye baskaninin, Hristiyan propaganda icerikli Musluman-Turk cocuklara dagitmis oldugu DVD/CD ve Celal Bayar'da ki olayi goz onunde bulundurursak gelecegimiz Allah'a kalmistir.

Eger, Islam Kalkinma Teskilati el atmazsa batiya goc edenler, batmaktan baska cagresi yoktur. Yalniz, I.K.O.'de boyle caglisma su anda mevcut degildir. Islam-Bati ile iliskilerimiz tekrar gozden gecirilmesi gerekiyor. Bu olmadan yapilan butun hareketler " atesi sondurme" ameli olarak gorsek de hic birsey ifade etmez.

 

Biraz once, "Bati Trakya Turk Cumhuriyeti'nin tarihi, butun Turklerin tarihidir" dediniz. Bununla neyi ifade etmek istediginizi aciklar misiniz?

Filiz Hanim, anladigim kadariyla ince noktalari iyi not ediyorsunuz. Bati Trakya Turkleri ilk Cumhuriyet sistemine gecen bir toplumdur. Ne yazik ki, bir asir boyunca bu tarihimizi Trakya'li Musluman-Turk cocuklarimiza okutulmuyor. Turkiye'de ve Turk Dunyasinda da okutulmuyor. Varligimizi kendi cocuklarimiza ispat etmeyen bir toplumdan azinliga donusmusuz ve eger gelecek vaat etmezsen ve kendi tarihini kendin bilmezsen nasil baskasina varligini ispat edebilirsin veya kazanabilirsin?

Iste, bati Trakya Turkleri  var olmasi icin, bize yakin olanlari bugun kazanmak icin ilk once var olan tarihimizi tanitmak ve yaymak sarttir. Cunku, bati Trakya Turk'u Turk Dunyasi'nin bir parcasidir ve tarihimiz musterektir.

 

Yunanistan'da yasayan Muslumanlar icin dini egitim ve dil meselesi cok onemli oldugunu ortaya cikiyor. Bunu yeni nesillere nasil aktariyorsunuz veya ne gibi caglismallariniz vardir?

Resmi bir okulumuz-yerimiz olmadigi icin ve AB'nin bir ulkesi olarak Yunanistan bunlari halledilmesi gerekiyor. Ne yazik ki, Trakya ahalisinin disinda yasayanlar icin, yaptigimiz butun basvurular cekmecelere giriyor. Bizler de kendi bunyemizde "sakli okullar" ugretip, cocuklarimiza gereken egitimi-ogretimi vermeye caglisiyoruz.

Yunanistan, Osmanli doneminde "Krifo Shuliyo=Gizli okul" ile ayakta kalmistir. Iste, boyle basa boyle tras sarttir. Yalniz, yeni sistemin ne getirecegini bilmiyoruz. Cunku, anayasa degisikligi olacak ve 16.ci madde degisecegini biliyoruz. Insallah, bizler icin de olumlu birsey cikar.

 

Mehmet Imam kimdir ve kendinizi nasil tanimlarsiniz?

Kardesim, en zor sorunuz budur. Sordugunuz soru bir ogretmen ayaga kaldirdigi bir ogrenciye "bu ders hakkinda ne biliyorsan, soyle veya izah et" dedigi zaman, ogrenci birsey veya bir konuyu bilsede  hic birsey soylemez. Cunku, cok zaman dili tutulur ve kukla olarak kalir. Iste, senin sordugun soruda buna benzer birsey'dir.

Yalniz, ben 1961 Ilica-Iskece dogumluyum, evliyim ve iki kizim vardir. Atina'da 1989'dan sonra ikamet ediyorum.Trakya meselesi ile yakindan-uzaktan 35 yildir ugrasiyorum. Bazen icerden ve bazen disardan halkimizi aydinlamak gorev sayiyorum. Siyasette dolayli ve dolaysiz sekilde yer almis biriyim. Halkimizin problemlerini her firsatta ve bulundugum her yerde duyurmaya caglisiyorum. Yer aldigim ve yerim itibariyla temsilci olarak katildigim caglismalara haklarimizi sonuna kadar gozetirim ve sahsi alis-verise dayanmaz.  

Fedarasyonumuzun on senelik omrunde, ben sekiz yildir "baskanlik gorevi" yurutuyorum. Su anda anilarimi bir kitap haline getirmeye caglisiyorum. Allah yolunda ve bu ulkede Muslumanlarin lehinde her cesit imzayi atan biriyim. Yeter ki "Hak-Yol" dedigimiz sey olsun! Gerisi benim icin nafile ve basi-bos seyler'dir.

 

Baskanim, beni kabul ettiginiz icin ve degerli zamaninizdan bana ayirdiginiz zaman icin sizlere tesekkur ediyorum. Allah ( C.C. ),  Sizlere guc, saglik vermesini diliyorum. Benim icin, bu Avrupa Sosyal Foruma katilmam ve Sizleri tanimam en buyuk kazancim olarak goruyorum. Alah, Sizden razi olsun ve  Tanri'ya emanet olunuz!

Filiz Hanim, eger sizleri birazcik durumumuz hakkinda aydinlatmayi basarabilmissem mutluluk benimdir ve Allah'a emanet olunuz! Yalniz, benim hakkinda bazi sahsi-ozel bilgilerinizi nerden aldiginizi bilmek isterim. Lutfen, gittiginiz yerden hic olmazsa bana yaziniz! Gene de sagolunuz ve varolunuz.

 

Not: Bu soylesi veya ozel basin aciklamasi-diyalogu, Filiz H. Huseyin ile Yunanistan Muslumanlar Fedarasyonu baskani sayin Mehmet Imam ile 5 Mayis 2006'da Avrupa Sosyal Forum esnasinda yapilmistir. Ikiside Bati Trakya'li kokenli olup, yalniz biri T.C. vatandasi ve oteki Yunan vatandasidir.

Filiz Hanim, Avrupa'da ikamet eden Muslumanlarin problemleriyle staj-arajtirma yapiyor ve yuksek lisans goruyor. Filiz H. Huseyin hanima verilen bu ozel aciklamalar veya soylesi yayinlamamaktan sonra, yetkilerimizi kullanarak yayinliyoruz.

Filiz adi ile  bize tanitilan sahis ise gercek adi yapilan arastirmalarimiz neticisinde olmadigini biliyoruz ve kucuk adi "Gulten" olup, Londra'da ikamet ediyor ve Greeko Muslim icin caglisiyor. T.C.  vatandasi mi degil mi bir soru isareti koymak lazimdir. Bunu boyle bilene!...

 

Yunanistan Muslumanlar Fedarasyonu (Filotita)

 

 

 

 

 

 

 

 

 





On Sun 28/02/10 16:11 , "Yakup MUSA" yakupmusa@gmail.com sent:
 
HIRİSTİYAN MİSYONERLİĞİN RACONU İKİ YÜZLÜLÜKTÜR

 

 

 

            Bugünkü Hıristiyanlığın kurucusu olan Aziz Pavlus'a göre propaganda uğruna misyonerler ikiyüzlü davranmalıdır. Misyonerler bizim Müslümanlığı, İslam'ı anlattığımız gibi onlarda Hıristiyanlığı anlatma hakkını kendilerinde görmektedirler.

 

            Ama buradaki esas sorun misyonerlikte iki yüzlülük esas alınır. Bu bizim iddiamız/zannımız değil bugünkü Hıristiyanlığın kurucusu olan Saint Paul (Aziz Pavlus) söylemektedir. Kitab-ı Mukaddes'te yer alan Pavlus'un misyonerlik öğretisi: Pavlus'un Korintilere Birinci Mektubu Müjdeyi yaymazsa vay halime! Eğer Müjdeyi gönülden yayarsam, bir ödülüm olur; gönülsüzce yayarsam, sadece bana emanet edilen görev yapmış olurum. Peki ödülüm nedir? Müjdeyi yayarken bunu karşılıksız olarak bildirmek, böylece müjdeyi yaymaktan doğan hakkımı kullanmamaktır. Ben özgürüm, kimsenin kölesi değilim. Ama daha çok kişi kazanayım diye herkesin kölesi oldum. Yahudileri kazanmak için Yahudi gibi davrandım. Kendim Kutsal Yasa'nın denetimi altında olmadığım halde, Yasa altında olanları kazanmak için onlara Yasa altındaymışım gibi davrandım.

 

            Tanrı'nın Yasasına sahip olmayan değil de Mesih'in Yasası altında olan biri olarak, Yasa'ya sahip olmayanları kazanmak için Yasa'ya sahip değilmişim gibi davrandım. Güçsüzleri kazanmak için güçsüzlerle güçsüz oldum. Ne yapıp yapıp bazılarını kurtarmak için herkese her şey oldum. Bunların hepsini Müjde'ye payım olsun diye Müjde'nin uğruna yapıyorum. (Kitab-ı Mukaddes, Pavlus'un Korintilere Birinci Mektubu, Bölüm : 9/16 -23) Buna göre, bir Hıristiyan misyoner Müslümanı hırıstiyanlaştırmak için Müslüman gibi görünebilir. Tabii, bu olayın sadece bir yönü.

 

            Tarihte misyonerlik ile emperyalizmin birlikte  çalıştığını görüyoruz. Afrika ve  Yakın ve Uzak Doğu'da. Bu durum misyonerliğin sadece dini bütünlüğümüz açısından değil Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın önemle vurguladığı "milli bütünlüğümüz" açısından da büyük bir tehlike ve hatta tehdit niteliğinde olduğunu göstermektedir. ENDONEZYA ve NİJERYA'daki ve daha önceleri LÜBNAN'daki Hıristiyan-Müslüman çatışmalarını göz önüne alırsak TÜRKİYE'nin geleceği için kaygılanmamızın gerektiği düşüncesindeyim. Osmanlı Devleti'nin parçalanması için Yahudi ve Hıristiyanların nasıl kullanıldığını unutmamalıyız.

 

            Ülkemizde, bütün güçleriyle misyonerlik çalışmalarını halen görevde bulunan hükümetten aldıkları destekle sürdürmektedirler. Her yere açılan apartman kiliselerle o yerde gayri müslim cemaat bulunmadığı halde bu kilise açılmaları sürmektedir. Bundan amaç ileride o yerin/beldenin Hıristiyan ve Yahudilerle doldurulacağı endişesi insanı düşündürmektedir.

 

            Sayın Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın deyimiyle "Diyalog'un Bir Adım Sonrası İşgaldir" sözü ne kadar gerçeği yansıtmaktadır. Ne yazık ki ülkemize oynanan bu sinsi tuzağın asla taraftar bulmaması beklenirdi. Ama öyle olmamış, bizzat daha sonra devlet kurumlarının da içine sokularak bir devlet politikası haline getirilmiştir. Her şeyi bahane eden AB, eğer bu misyonerlik faaliyetlerinin durdurulması yönünde bir politika geliştirilmesi halinde bizim önümüze engel çıkartacakları da düşünülebilir. Bizlere çeşitli yüzlerle; "dinler arası diyalog" "ılımlı İslam" bazen de "medeniyetler ittifakı" adları altında Hıristiyanlaştırma, milli/dini kimliğimizi kaybettirme, uyuşturma ve sonunda Hıristiyan ne de Müslüman olmayan dinsiz bir toplum, ülke oluşturmak niyetindedirler. Esas amaçları Hıristiyanlaştırma politikasıdır. Zaten emperyalist batı işgal ettiği ülkelere önce ellerinde İncillerle gitmişler, topraklarını kaybeden mazlum sömürge halklarının elinde ancak muharref İncil'den başka bir şey kalmamıştır.

 

"Dinler Arası Diyalog" ile "Misyonerlik Faaliyetleri" ni birbirinden ayırmak imkansızdır. Yazımızda, yurdumuzda sinsice yürütülen bu iki tuzağı birlikte inceleyeceğiz. Dinimize ve ülkemize hazırlanan böyle sinsi, tehlikeli tuzak karşısında elimden geldiğince doğruları yazmaya, halkımızı uyarmaya devam edeceğim.

 

Dinler Arası Diyalog'a neden karşı olduğumuzu maddeler halinde belirtelim;

 

1.         Öncelikle yapılacak Peygamber Efendimizin şahsiyetinde ve Kur'an önderliğinde, Ali İmran Suresi'nin 64'ncü Ayeti Kerimesinde buyurulduğu şekilde diyalog sürdürülebilir. "Ey Kitap ehli, sizinle bizim aramızda ortak eşit bir kelimeye gelin, Allah'tan başkasına ibadet etmeyelim, ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve birbirimizi Allah'tan başka rab edinmeyelim." Ayeti Kerimede dikkat edilen önce Tevhid esas alınmaktadır. Çünkü tüm Katolik, Protestan ve Ortodokslar Hz.İsa, Tarı-baba'nın yeryüzündeki insan suretinde şekli olarak kabul ederler. Paganizimden Teslisi (Üçlü ilah anlayışını) Hıristiyanlara dayatmışlar, karşı çıkan Tevhid inancında olanlar Arius gibi katledilmiştir. Hıristiyanlar teslis inancında direttikleri sürece diyaloğun sürmesi imkansızdır. Diyaloğun birinci basamağı en son din benim dinim demekten vazgeçmektir. Böylece diyalog Müslümanlara göre daha başlamadan bitmiş olmaktadır.

 

2.         Üç mezhebe dahil olan kiliseler, İslam'ı ve onun Peygamberini asla vahyi din olarak kabul etmezler. İslam, onlara göre sapkın, ilahi olmayan bir dindir. Gene Hıristiyan inancına göre Yahudiler ise Tanrı katilidir. Tarihte Yahudiler Ferisiler döneminde Roma valisi Pontius Pilatus'la işbirliği yaparak Tanrı İsa'yı çarmıha germişlerdir. Bir Hıristiyan ile ne kadar iyi ilişkiler içerisinde olsak da onların gözlerinde Hz. Muhammed ve İslam "sapkınlıktan" kurtulamaz. Çünkü aksine inanırlarsa Hıristiyanlıktan çıkarlar. Bu gerçeği karikatür skandallarında dahi iyi görmüş bulunduk.

 

3.         Diyaloga ilahiyat anlamında da bir sonuca varamayız.  Çünkü ne Yahudiler Hz. İsa (a.s.)'nın "Mesih" Peygamber olduğuna inanırlar, ne de Hıristiyanlar Hz. Muhammed aleyhissalatu Vesselam'ın son Peygamber, Kuran-ı Kerimin de son kitap olduğuna inanırlar. Ortadoks Yahudilere göre de henüz Mesih gelmemiş, son Peygamber de Malaki'dir. Bu bir dogmadır, değişmez.

 

4.         Konsül kararları gereği Hz.Muhammed'e ve yüce İslam'a hakareti yasaklamayan ve halen Benediktus gibi İslam'ı vahyi bir din olarak kabul etmeyen ve Sevgili Peygamberimizi "şeytan" olarak algılayan şahıslarla şaraplı toplantılarla Kuran-ı Kerim okutanları, onları taltif edenleri, yüce Peygamberimize haşa şeytan diyenlerin ellerini sıkanların durumlarını size bırakıyorum.

 

5.         Diyalog, yukarıda yazdıklarımıza göre tam bir fiyaskodur. Eğer bu şartlara rağmen hala bu rezaleti sürdürmek isteyen varsa yine onların hükmünü size bırakıyorum. Diyalog toplantılarında, Hıristiyanların Müslümanları anlamayı, İslam'ı tanımayı, İslam'ın batıdaki imajının düzelmesi umulurken tam aksine İslam ve Müslümanların durumu daha da kötüleşmiş ve İslam terörizmle bir tutulmuştur. Diyalogun Müslümanları anlama ve İslam dininin tanınmasında hiçbir katkısı olmamıştır. Sözde diyalog barışı da koruyamamış, tersine Müslüman katliamı dünyada daha çok artmıştır. Diyalogun, batının İslam'ı öğrendiği yalanı koca bir kuyruklu yalandan ibarettir. Batılılar bizim İslam'ı bildiğimizden dahi iyi tanımaktadırlar.

 

            6.         Ülkemizdeki diyalogcular, Kur'an da "Hıristiyanların içerisinde Allah adı anıldığı zaman gözlerinden yaş akan keşiş ve din adamları vardır" doğru ama nasıl, hangi keşiş ve din adamları? Bahira ve Necaşi gibi olanlar ise onlar da İslam gelince Peygamberimize iman etmiş, Müslüman olmuşlardır. Yani Hıristiyanlık inancı kendilerinde son bulmuştur. Peygamber efendimizin Peygamberlik risaletine iman etmişlerdir. Yani özetlersek yüce Kur'an'ın kast ettiği bugünkü şirk içerisinde olan, teslisçi Hıristiyanlar kesinlikle değildir. Fakat ülkemizdeki diyalogcular halkımızın din bilgisi eksikliğinden yararlanarak bugünkü Hıristiyanları ve Yahudileri de ehli necat olarak sunmaktadırlar. Halen yeryüzünde tevhidçi Hıristiyanlarda mevcut bulunmaktadır. Bunların kökeni Hz. İsa (a.s.)'ın üvey kardeşi ve sonradan şehit edilen Hz.Yakup (a.s.)'un önderliğini yaptığı, Pavlus'cu Hıristiyanlıkla mücadele eden tevhidci, Hz. İsa (a.s.)'ı sadece Peygamber olarak kabul eden Hıristiyanlardır. Bu tevhidçi Hıristiyanlar günümüzde; Ariuscular, Üniteryenler, Bogomiller, Albililer vs. adı altında varlıklarını günümüze kadar taşımışlardır. Ama bunlar da ehli necat kurtuluş ehli değildirler. Çünkü ancak kurtuluş, Hz. Muhammed (a.s.)'ın risaletini/Peygamberliğini ve Allah'ın birliğini kabul etmedikçe her ne kadar bizim diyalogcuların dediği gibi haşa Hz.Muhammed (a.s.)'ın risaletini kabul etmeseler bile ehli necat kurtuluş ehli olur deseler de iman etmiş sayılmazlar

 

            Ülkemize oynanan bu tehlikeli oyunla ilgili ciddi yazıları bulunan Prof. Dr. Nadim MACİT'tin "Küresel Güç Politikaları TÜRKİYE ve İslam" adlı eserinde çok önemli şeyler yazmaktadır.

 

            Yine anılan kitaptan;

 

            "Siyasi iktidar, Vatikan, Cemaat ve Diyanet dörtlüsü dünya barışını sağlama adı altında Büyük Orta Doğu Projesi'nin zeminini oluşturuyorlar. Siyasi iktidar anılan projenin eş başkanlığını yürütüyor, Vatikan, İncil–Tevrat perspektifli dini stratejiyi gerçekleştirmenin heyecanını yaşıyor. Ilımlı İslam mensupları; halis, ulvi İsevilerle, halis ulvi Müslümanlar arasında ittifak sağlayarak kendi ülkesine ve sistemine karşı cephe oluşturuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı ise siyasi iktidar ile siyasi iktidarın önemli parçası olan ve ABD'nin gücüne yaslanan cemaatin sözcülüğünü yapıyor." (s. 581)

 

            Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi bu tehlikeli girişime Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ve siyasi iktidarın önemli destekçisi ve ABD'den güç alan Fethullah GÜLEN ve sözde cemaati bu tehlikeli oyunların destekçisi olmaktadır. Diyanet İşleri gibi önemli bir kurumun ise diyalog ve misyonerlik konusunda bir önleyici girişimi, fetvası bulunmamaktadır. Siyasi iktidarın ve diyalogcu cemaatin adeta sözcülüğünü yapması çok üzücü olmakla beraber kendilerine olan güveni de oldukça sarsmaktadırlar. 

 

            Prof. Dr. Nadim MACİT'in eserinden paragraflara devam ediyoruz.

 

 "Dinler arası diyalogun Türk politikasına yansıması misyonerlik faaliyetlerine sonuna kadar kapı aralamak şeklinde tezahür ederken, İslam Dini alanında Kur'an ayetlerini, İncil ve Tevrat metinleri ile birlikte vermek, dünya barışı için Hz. İsa'nın etrafında birleşmek, Hz. Muhammed'i havai fişekler eşliğinde kutlamak, kutlu doğum haftasını menfaate tahvil etmek, karma namaz kılmak, "Kafirler toplumuna karşı bize yardım eyle" (Bakara 286) demekten vazgeçmek, sevgi perspektifi geliştirmek gibi Kur'an lafzına ve manasına ters düşen söz ve eylemler biçiminde yansımaktadır. Ülkemizde her Kurban Bayramına yaklaşınca kurban üzerine yapılan tartışmalar misyonerlerin faaliyetleri ile bağlantılıdır. Çünkü Hıristiyanlığa göre İsa Mesih; Allah'a verilen son kurbandır, bunun dışında kurban olamaz. Fakat ne hayvan severler ne de ilahiyatçılar Noel kutlamalarında binlerce hayvanın kesilmesine ses çıkarmıyorlar. Eğer bunlar İslam'ı Hıristiyanlaştırma çabası değilse nedir? Evet, bir şeyin cinsini gösteren meyvesidir. Dinler arası diyalogun meyvesidir bunlar. Elbette ki böyle bir projeyi seslendiren ve uygulayan kişilerin yanına papazlar giderler, hatta İslam'a ısındıklarını söylerler."

 

Dinler arası diyalog küresel politik stratejinin parçasıdır. Ilımlı İslam adına egemen gücü öven ifadeler bunu doğrulamaktadır.

 

"Amerika şu andaki konum ve gücüyle bütün dünyaya kumanda edebilir. Bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir ve hatta denilebilir ki, şöyle ya da böyle Amerika ile dostça geçinmeden, Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar" (Fethullah GÜLEN).

 

"ABD'nin büyük güç olduğunu anlatan bu ifadeler, dünyanın birçok yerinde işlenen cürümleri, cinayetleri, katliamları aynı gücün yaptığı anlamına gelmez mi? Eğer böyle ise, bu güçle dostça geçinmenin sınırı, bu gücün hepimizin namusuna tasallut etmesi midir? Bu nasıl bir hoşgörü ve diyalog ki, her taraftan kan akıyor, fakat birisi diyor ki bölse de, parçalasa da, kan akıtsa da, namuslara tasallut etse de bu önemli güçtür, yapılacak bir şey yoktur. Öyle bir anlayış ancak şiddetin egemen olduğu dünyayı onaylar. Öyleyse eleştirel akli geleneğin konusu  olmayan hiçbir proje Türk Milletine ait bir proje olarak takdim edilemez." (s. 658)

 

Yazımıza devam edersek Dinler Arası Diyalog'un TÜRKİYE'deki mimarı/uygulayıcısı Fethullah GÜLEN neden FBI kontrolünde ABD'de sıkı koruma altında tutulduğunu sanırım anlamışsınızdır. Çünkü böyle bir güçlü cemaat lideri bu iş için oldukça idealdir.
 
Dinler Arası Diyalog çalışmaları, bir merkezin gayet ustaca planlamasıyla adım adım amacına ulaşmak için yoluna devam etmektedir.
 
Her yıl TÜRKİYE'de bu amaçla birkaç toplantı düzenlenmekte, toplantılara yurt içinden ve yurt dışından pek çok kişi davet edilmektedir. Bu organizasyonlarda harcanan paranın büyük kısmının da  NED (National Endowment for Democracy) tarafından yani Amerikan Ulusal Demokrasi Fonu tarafından aktarıldığı söylentisi vardır.
 
Vatikan'ın diyalogdan amacının misyonerlik olduğu, böylece esas amacının Hıristiyanlığı yaymak, TÜRKİYE'yi Hıristiyanlaştırmak olduğu kesindir.  Aklımıza şöyle sorular gelmektedir.
 
1.  ABD'nin böyle bir projeye nasıl ve neden dahil olduğunu?
 
2.  Vatikan'ın, diyalog isimli "Misyonerlik Projesine", CIA destekli NED Fonlarını da aktararak destek veren ABD'nin neyin peşinde olduğu?
 
3.  Dinlerarası diyaloğun TÜRKİYE'deki uygulayıcısı/mimarı Fethullah GÜLEN'in neden FBI tarafından ABD'de sıkı koruma altında tutulduğu?
 
Bu soruların cevabı 1995 yılına kadar uzanmaktadır. Anılan tarihte CIA eski görevlilerinden Graham FULLER TÜRKİYE'de Nurculuk hareketini incelemek ve kitap yazmak için bir faaliyete girmiş, TÜRKİYE'de Nurculuk hareketini ve Fethullah GÜLEN'in  cemaatini analiz etmek üzere kitap yazma kararı alan FULLER'e ABD'nin liberal kuruluşlarından Earhart Foundation'ın Rand Corporation'a aktardığı 30 bin dolar ödenek verilmiştir.
 
Bu eski CIA görevlisinin yaptığı gizli görüşmelerden ve Vatikan'ın özel misyoneri Prof. Michel THOMAS 'ın da çabalarından kısa bir süre sonra 1997 yılında dinler arası diyalog faaliyetleri kurumsal anlamda TÜRKİYE'de örgütlenmeye başlandı.
 
Vatikan misyonerliğe meşruluk kazandırmak, ABD ise İslam'ı zayıflatmak, cihad'dan yoksunlaştırılmış yeni bir İslam oluşturmak için birlikte işbirliğine gitmişlerdir. Fethullah GÜLEN'i ABD'de gündemde tutmak için toplantılar düzenlemişlerdir.  Bu toplantılardan biride Georgetown Üniversitesi'nde CMCU tarafından düzenlenmiştir. Anılan okul üniversite CIA okulu diye de namlıdır.
 
Söz konusu konferanslardan birisinin konusu ise "Fethullah GÜLEN: The Man and His Movement" (Adam ve Onun Hareketi) dir.
 
Bu konferansa katılanların kimlikleri ise oldukça önemli kişilerden oluşmaktadır.
 
Alan Makowsky : ABD Dışişleri İstihbarat Bürosu Eski Şefi.
 
George Harris : ABD eski dışişleri görevlisi, istihbarat uzmanı.
 
Roscoe Suddarth : Middle East Institue Başkanı, istihbaratçı.
 
Graham Fuller : Uzakdoğu CIA görevlisi, RAND şirketi yöneticisi.
 
Thomas Michel : Vatikan Cizvit Seksiyonu Sorumlusu.
 

Bu konferansın düzenlendiği anda Fethullah GÜLEN, DGM tarafından aranmakta idi. Bu kadar istihbaratçının bu kişiyi görmemesi şüphesiz düşünülemez.

ABD'de FBI ajanları tarafından büyük bir itina ile koruma altında tutulan Fethullah GÜLEN'in üstlendiği diyalog görevi oldukça karışık bulunmaktadır. 

Yine ABD'de TÜRKİYE'deki Abant Toplantılarının devamı olarak 19–20 NİSAN 2004 tarihleri arasında, John HOPKİNS Üniversitesi'nde bir toplantı düzenlenmiş, "Diyalog" içerikli bu toplantıya katılan konuşmacılardan biri de Diyanet'ten Sorumlu Bakanımız Prof. Dr. Mehmet AYDIN 'dır.
 
Yukarıda yazmış olduğumuz yazıdan da anlaşılacağı gibi FBI tarafından korunan Fethullah GÜLEN'in mimarlığını yaptığı "Dinler Arası Diyalog" konusunun içeriği/çerçevesi oldukça karışık ve geniş.
 
            Diyalogun bir misyonerlik ve uluslar arası bir proje olduğu, Pentagon ve Vatikan kontrolünde bulunduğu artık saklanamaz bir gerçektir. Bu projenin Müslümanları kiliseye döndürme amacı taşıdığı da bir gerçektir.
 
Yine Dinler Arası Diyalogun TÜRKİYE'deki ayağı Fethullah GÜLEN  Vatikan'a Papayı ziyaret etmek için gittiğinde şöyle söylüyor;
 
Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinler Arası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik. (Fethullah GÜLEN 09 ŞUBAT 1998 Aksiyon Dergisi 167. Sayı)

            Papalık misyonu diyalog ve hoşgörü adı altında esas amaç ve niyeti Müslümanların Hıristiyanlaştırılmasıdır. Nitekim ziyaret ettikleri Papa II. Jean Paul 1991 yılında ilân ettiği Redemptoris Missio (Kurtarıcı Misyon) isimli genelgesinde aynen şöyle demektedir:

            Dinler Arası Diyalog, Kilisenin bütün insanları Kiliseye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır. Bu misyon aslında Mesih'i ve İncil'i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir. Tanrı, Mesih vasıtasıyla bütün insanları kendine çağırmakta, vahyinin ve sevgisinin mükemmelliğini onlarla paylaşmak istemektedir. Bu açıklamalar yapılırken, kurtuluşun Mesih'ten geldiği ve diyalogun evangelizasyon (misyon) dan ayrılmadığı gerçeği göz ardı edilmemiştir. (Jean Paul II. Redemptoris Missio Roma 1991)
 
Yukarıda da yazdığımız gibi anılan misyonun, kiliseye döndürme misyonunun parçası olduğunu Dinler Arası Diyalog konusunda yetkili bir ağızdan öğrenmiş bulunmaktayız. 

            Halkımızın Müslüman diye peşinden koştuğu/bağlandığı bu esas başı bozuk sözde cemaatin; Pentagon'un, NED'nin, CİA'nın, ABD Dışişleri Bakanlığı strateji uzmanlarının, bir sürü istihbaratçıların ve Vatikan papazlarının karıştığı, destekçisi olduğu bir yapılanmada/organizasyonda gerçek bir Müslüman'ın yeri olabilir mi? Bu sözde cemaat ve sözde lideri acaba bu saymış olduğum kişilerle işbirliği yapmayı İslam'ın, Kuran'ın hangi ayetine hangi emrine uygun bulmaktadır?
 

Küfrü Hoş Görmek Din-i İslâm'ı İnkâr olduğunu asla unutmamalıyız ki, Allah-u Teâlâ Âyet-i Kerimesinde:

Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse o onlardandır. (Mâide 51) Buyurmaktadır.

Bu küfrü hoş gören ve hoş göstermeye çalışanlara bir örnek vermek gerekirse;  Bu mevzuda her köşe başında bir hoşgörü vakfı kurulmalı, herkes hoşgörü soluklamalı. (30 EYLÜL 1996 Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Mutlu Yarınlar İçin Elele Programında yaptığı konuşma)

Allaha ve ahiret gününe inanan bir milletin; babaları, oğulları, kardeşleri veya akrabaları da olsa, Allah'a ve Peygamberine muhalefet eden kimselere sevgi beslediklerini göremezsin. (Mücâdele 22)

Onlardan bir çoğunu, kâfirleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin kendileri için öne sürdüğü şey ne kötüdür! Allah onlara gazap etmiştir ve onlar azap içinde ebedî kalacaklardır. (Mâide: 80)

            Yukarıdaki ayetler gibi kitap ehli hakkında pek çok ayeti Kur'an-ı Kerim'de bulmak mümkündür.
 
            Böylelerinin durumunu Allah'a havale etmekten, halkımızın da aklını başına alıp bu sapık yoldan kendilerini kurtarmaktan başka çareleri kalmamıştır.
 
            Dinler Arası Diyalog kavramının daha açık anlaşılması için sizlere bu konuda oldukça yetkili/bilgili bir ağızdan esas niyetinin ne olduğunu belirlemek amacıyla anlamamız için sunuyorum;
 
            TIME Dergisi tarafından sunulan yazıda bu işin içyüzünün ne olduğu bizzat günümüzün en güçlü Hıristiyan devleti ABD eski Adalet Bakanı John ASHCROFT tarafından şöyle açıklanıyor;     
   
            "İslam dininde Tanrı sizden kendi çocuğunuzu kurban etmenizi ister. Hıristiyanlıkta ise Tanrı kendi oğlunu(!) sizin canınızı kurtarmak için gönderir."
 
            Bir başka Hıristiyanlıkta yetkili kişi;
 
            "…İşte bu nedenle en büyük kitle silahı olan İslam'dan kurtulmalıyız."
 
            Ülkemizde hala Dinler Arası Diyalog aldatmacısını halkımıza sunarlarken, batılı Hıristiyanlar ise yüce İslam'ı "en büyük kitle silahı" olarak ilan etmiştir. Hıristiyan ABD'nin durmadan "kitle imha silahları" imasından sanırım artık ne demek istediği anlaşılmıştır. Bu açıkça tehdide rağmen hala "Dinler Arası Diyalog" aldatmacasına soyunanlarının akıllanmasını umuyoruz.
 
            Misyonerlik faaliyetlerinin günümüzle sınırlı olmadığını, geçmiş tarihimizdeki uygulamalarına bakacak olursak, yakın tarih olarak Osmanlı'da oldukça kapsamlı uygulandığını görmekteyiz.
 
            "Osmanlı Devleti'nin yıkılış devrinde, misyonerler Osmanlı Devleti'nin çeşitli bölgelerinde yaşayan Ermeni, Rum, Bulgar vs. gibi gayr-i müslim unsurların çocuklarını, açtıkları mekteplerde okutmuşlar ve onlara milliyetçilik aşılayarak, Osmanlı Devleti'ne karşı isyanlara sebep olmuşlardır. Bir taraftan memleket içindeki çeşitli unsurların arasına tefrika ve nifak tohumları ekerken; öte yandan Avrupa ve Amerika'yı, TÜRKİYE'nin aleyhine kışkırtıyor; kendi tahrikleriyle çıkan isyanların bastırılmasını, "Türkler Hıristiyan ahaliyi kesiyor!" şeklinde propaganda yaparak, batı alemini aleyhimize geçirmeye çalışıyorlardı. Bundan bir asır öncesine kadar, Türk nüfusunun ekseriyette bulunduğu Tuna vilayetimizde, Bulgarların isyan etmelerine ve Avrupa devletlerinin yardımıyla muhtariyet ve bilahare istiklal kazanmalarını temin eden, İSTANBUL'da Proteston misyonerleri tarafından işletilen Robert Kolej isimli mektepti. Rumeli'nin elimizden çıkması ve oradaki Müslümanların barbarca katledilmesi, geride kalanlarına da zulüm edilmesi, Bulgar yapılmak için zorlanmaları, hep misyonerlerin faaliyetlerinin neticesidir. Osmanlı Devleti'ne bağlı Arap memleketlerinde yaşayan Hıristiyan Arap azınlıklara da, BEYRUT'taki Katolik, Fransız, ve Protestan-Amerikan üniversitelerindeki misyonerler, Arap milliyetçiliği aşılayarak, Araplar arasında da ayrılma ve parçalanma temayüllerini körüklemişlerdir. YEMEN'de 1905'te ve daha sonra çıkan isyan hareketlerinde de mühim rol oynamışlardır. Misyonerler ilk hamlede Müslüman Türkleri doğrudan Hıristiyan yapamayacaklarını bildiklerinden, onların genç nesillerini dinsiz olarak yetiştirmek, bundan doğan maneviyat buhranına çare olarak Hıristiyanlığı takdim etmek istiyorlar. Onların nazarında ideal Türk münevveri, Tevfik FİKRET'in oğlu Haluk'tur. Tahsilini bir misyoner mektebinde yapan Haluk, dinini ve tabiiyetini değiştirerek bir Protestan papazı olmuş, Amerika'ya yerleşmiş, milliyetini ve vatanını inkar etmiştir." (Tarihi Hakikatler, Çamlıca Basım Yayın)
 
            Ülkemiz bir yandan siyonistler bir yandan da batılı Hıristiyanlar tarafından Cumhuriyet tarihinde görülmemiş şekilde kuşatıldığı gibi görüldüğü üzere tarihimizde de bu tür oyunların devam ettiğini görüyoruz. Basın/medya ve iktidarlar hiçbir zaman bu şer odaklarına yakın durmakla, onların politikalarını kendilerine politika edinmekle fayda bulamazlar.
 

            Cem HAKKO'nun dediği gibi " kim gelirse gelsin biz yahudiler patron, Türkler ise işçimiz (kölemiz) siniz " bu söz asla unutulmamalıdır. Bu siyonistlerin esas niyetleri apaçık ortaya çıkmaktadır.

Esas düşündürücü olan ülkemizde de olduğu gibi tüm dünyada iktidarları ayakta tutan halk değil siyonistler ve emperyalistlerdir. Bu AKP hükümeti için de geçerlidir. Bu ayakta yer almayanlar, bu beraberliği sürdürmek istemeyenler tıpkı ERBAKAN iktidarına yapılanlar gibi anında iktidardan düşmeye mahkumdurlar. Anlaşılacağı gibi AKP iktidarının da ayakta durması halen devam eden sömürü düzeninde bir aksama olmayışıdır.

 

AKP hükümeti şimdiye kadar Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir şekilde israil'le ilişkileri en yoğun hale getirmiştir. Ilımlı İslamcılık denen bu sapık inanış Siyonistlerin buluşudur. Batılı Hıristiyanlar ve Siyonistlerin desteklemediği hiçbir hükümet iktidarda bulunamaz, iktidarını devam ettiremez. Buna AKP'de dahildir. Aksini sürdürmek isteyenler tıpkı John   KENNEDY gibi bir şekilde derdest edilir. AKP'de bunlara ses çıkarsaydı sonu aynen KENNEDY gibi olmasından korkulurdu.

 

Siyonist Mossad, İRAN ve TÜRKİYE Bilim adamlarını israil'de çalışmaya yanaşmadıkları için katletmiştir. Kitle imha silahından rahatsız olan İsrail yine GAZZE'de kitle imha silahını kullanmıştır. Siyonizmin esas hedefi dünya egemenliğine sahip olmak, dünya iktidarlarını kontrolünde bulundurmaktır.

 

İsrail'e pek çok askeri konuda (silah, top, uçak, helikopter) mevcut hükümet ve önceki iktidarlar tarafından ihale verildi. AKP hükümeti zamanında ise  "İşbirliği Projesi" listesine de yeni silah ihaleleri eklendi.

 

İsrail ile aramızda 20 maddelik bir İşbirliği Antlaşması 05 EKİM 2004'te imzalanarak Resmi Gazete'de yayınlandı. Bu işbirliği; tarıma, tohumculuğa, hayvancılık, sulama, enerji, kimya, turizm, çevre teknolojileri ve danışmanlığa ticaretin gelişmesini esas almaktadır.

 

GAP ve KOP' la, Tuz Gölü ve Doğu Anadolu köylerini de içine alan bir anlaşmaya da 07 MART 2007'de KUDÜS'te imza atıldı. Özetle Sayın Başbakan İsrail ile ilişkilerimizi yapmış olduğu bunca katliamlara rağmen gayet iyi geliştirmiştir.

 

 Yazımıza misyonerlik ile başlamıştık konu nerelere kadar uzandı. Misyonerlik ve Siyonizm arasında çok yakın ilişki bulunduğundan yazmaya başlayınca mevzu uzun olduğu için buralara kadar geldi. Daha çok şey var yazacak ama konumuzun oldukça dışına çıkmış bulunmaktayız. Siyonizm incelenecek olursa oldukça kapsamlıdır. Bir başka yazımızda İnşaAllah tafsilatlı bir yazı kaleme alırız. Dünyadaki ülkeler işbirlikçi hükümetler eliyle halkını, devletinin her türlü imkanlarını Siyonistlere, batılı Hırıstiyanlara peşkeş çekmekte devam ederlerse halkların daha çok çekecekleri var demektir.

 

Dünyanın her yerinde halklar ayrım gözetilmeksizin Siyonistler ve batılı Hıristiyanlar tarafından sömürülmektedirler. Misyonerlik ise içi boşaltılmış, Şeriat ve Cihad'tan yoksunlaştırılmış bir İslam hedeflemektedir. Eğer tüm Müslüman dünya halkları baş kaldırırsak, direnirsek, toplu kıyam ile bu sorun halledilebilir. Tabi halkıyla bütünleşmiş iktidarlar da çok önemli ve gerekli.

 

Selam, saygı ve dualarımla.

 

Yakup MUSA

 

16.12.2009

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

--
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
 
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
 
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin


Mail.gr - Αποκτήστε το δικό σας δωρεάν, ελληνικό λογαριασμό e-mail στο www.mail.gr

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.