[anadoluhaber] Uzmanlar: Ayaklanmaları Arap rejimlerinin açgözlülüğü tetikledi

Peki ya benim güzel insanımın eksiği nedir?
Benim vatandaşlarım hırsla zenginleşmeyen politikacıları neden aramaz?
5-10 yılda dolar bazından milyarder olan başbakanlar, bakanlar bizim için lüks müdür?
Yoksa biz milletçe toptan hırsız olduk da, artık hırsızlığın felsefesini mi yapar olduk?
Biz en çok çalanı oylarımızla neden onaylıyoruz?
"Adam çalıyor, ama güzel de hizmet ediyor" lafı, taa Özallardan beri şiarımız mı oldu?
Yoksa biz demokrasiyi kadrolaşmış hırsızların seçimle işbaşına gelmesi ve gitmesi mi zannettik?
Cukkamızı almadığımızı düşündüğümüz anda oyumuzu çekeceğiz ve yerine bize daha çok pay veren bir başka hırsız kadroyu mu iktidara taşıyacağız?

Neden benim güzel milletim, güzide basınım, mevcut iktidarın başbakanının, akrabalarının, hısımlarının, bakanlarının, yandaşlarının haksız, ihtirasla, orantısız zenginleşmesini sorun etmez?
Gizli ve açık ortaklıklar, bunlara sağlanan siyasi krediler, bürokratik destekler, siyasi nüfuz ticaretleri, sağlanan tek yanlı gümrük ve vergi avantajları, yasal himayeler bunlar nedene hiç gündeme gelmez?
Hırsız ailenin adı İmelda/Ferdinand MARCOS'lar, Bin Ali Ailelesi, Mübarek Ailesi olunca sorun oluyor da neden ülke Türkiye, aile Erdoğan, Gül, ve kesedaş/kasadaş daha nice aileler olunca sorun olmuyor?

Kimse bu konularda ses çıkarmadığına göre herkes durumdan memnun demek ki.
O zaman çalana helal olsun, çalmayana da yuh olsun..


Uzmanlar: Ayaklanmaları Arap rejimlerinin açgözlülüğü tetikledi

Uzmanlar, Tunus ve Mısır’daki olaylara ilişkin olarak, "ayaklanmaları Arap rejimlerinin açgözlülüğünün tetiklediği ve Arap halklarının, devleti kendi malı gibi görüp, mutlak iktidarlarını kullanmakla suçlanan rejimlere karşı kendi kaderlerini ellerine geçirdikleri" görüşünü savundu

20:43 | 31 Ocak 2011

BAĞDAT (A.A)

         Paris’teki Sorbonne Üniversitesi Arap Etütleri Merkezinin Müdürü Burhan Haliun, "Batılı ülkelerin desteklediği yolsuzluğa bulaşmış bir elit sınıfın" ortaya çıktığını belirtirken, bu elit sınıfın tek motivasyonunun zenginliklerin biriktirilmesi olduğunu söyledi.
        
Suriye kökenli siyasi sosyoloji profesörü, bunun dışında "30 yıldır iktidara yapışan" yöneticilerin yerlerine evlatlarının gelmesini istediğini de kaydetti ve "Tunus Devlet Başkanı Zeynelabidin Bin Ali’nin 23 yıllık iktidardan sonra devrilmesi ve Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’e yönelik eşi benzeri görülmeyen protestoların, Ortaçağ despotizmiyle pazarın vahşice açılmasının kombine edilmiş modelinin iflası anlamına geldiğini" ifade etti.
        
Economist Intelligence Unit (EIU) tarafından 2010 yılı için düzenlenen demokratik rapor ise Ortadoğu’nun ve Kuzey Afrika’nın dünyanın en geri kalmış bölgesi olduğunu gösteriyor. Çünkü 20 ülkeden 16’sının ’otoriter’ olarak nitelendirildiği belirtiliyor.
         EIU raporunda, "
İsrail bölgedeki tek demokrasi ama zafiyetleri olan bir demokrasi" olarak gösterilirken,  Irak, Lübnan, Filistin yönetimi ise "melez rejimler", geri kalanlar ise "otoriter rejimler" olarak tanıtılıyor.
         Arap ülkelerinin tamamı, yani 167 ülke dünya tablosunun ikinci yarısında yer alıyor.
         Paris’te siyaset bilim profesörü Hasan Salame de konuya ilişkin görüşlerini bildirirken, sömürge döneminden beri Arap dünyasının tiranlıkla aşina olduğunu, 30 yıldır "belalı bir değişimin" yer aldığını belirterek, "Burgiba ve Bumedyen sıkı bir yaşam sürüyorlardı ve devleti kendi malları gibi görmüyorlardı" ifadesini kullandı.
         Tunus’ta bağımsızlığın mimarı Habib Burgiba, 1957’den itibaren 30 yıl, Cezayir’de de Huari Bumedyen 1965 ile 1978 arasında iktidardaydı.
         Arap dünyası uzmanı Salame, "1970’lı yıllardan itibaren bu rejimler, kendi çıkarlarını ön plana getirmek ve yolsuzluğa bulaşmış bir yönetim düzeni kurmak için neo-liberalizme atılmaya başladılar" iddiasında bulundu.
         Ayaklanmaların iktidardaki bir azınlığın zenginleştiğini, buna karşın çoğunluğun yoksullaştığını görmeyi reddetmekten doğduğu görüşü dile getirilirken, merkezi Beyrut’ta bulunan Carnegie Ortadoğu Merkezi Müdürü Paul Salem, "Arap toplumları yıllardır patlamaya hazırdı, tesadüfen kıvılcım Tunus’tan çakıldı ve alevler Mısır’a yayıldı" ifadesini kullandı.
         Bu ayaklanmalarda dikkate değer olanın Mısır ve Tunus’ta binlerce insanı harekete geçiren sloganın "
insan hakları", "vatandaşlık hakları", "toplumsal demokrasi" ve "ekonomik adalet" olduğuna dikkati çeken Salem, "Yani bu ideolojik değil demokratik bir program" diye konuştu.
         Salem, "Bu liderlerin zenginliklerini tahmin etmek çok zor, çünkü yıllardır buralarda hanedan cumhuriyetleri belirmiş durumda. Örneğin
Beşşar Esad, ölen babasının yerini aldı. Hüsnü Mübarek, oğlu Cemal’a iktidarı geçirmeyi arzu ediyor. Libya lideri Muammer Kaddafi de benzer bir hevese sahip" dedi. Salem, "Bu son 30 yıl, otoriter rejimlere tek gerçek muhalefet İslami hareketti ama aslında Mısır ve Tunus’taki hareketler İslami partilerin on yıllarca yapmaya çalışıp başarısız olduğu şeyi birkaç hafta içinde yaptı" ifadesini kullandı.
-- 
-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~
Allaha güven - ama arabanı kilitle.

Anonim Nasihat

oO-------------------------------------------------------------------Oo

http://orajpoyraz.blogspot.com/

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.