Milat Gazetesi yazarı Yakup Köse STK'lara çağrıda bulunarak bir an önce harekete geçilmesi gerektiğini yazdı..
İki hafta önce Müslüman sivil toplum kuruluşlarına bir çağrıda bulunmuştum. Ülkemize yapılan Batı destekli Batıcı saldırıya karşı durmaya çağırmıştım. Batı’nın iç unsurları kendileri açısından olması gerekeni yaparlarken, Müslüman STK’ların sessiz kalmaları hayret verici! Bu nasıl iştir, geneli itibariyle milyonlara hitap eden STK’ların sesi neredeyse üç beş kişi mesabesinde çıkıyor.
Nedir bunun sebebi?
Bu badireyi aşmalıyız. Yıkmalıyız korku duvarlarını ve silkelenip temizlenmeliyiz üzerimize serpilen ölü toprağından. Batı destekli Batıcılar’ın “Gezi Ayaklanması”nda illegalite yöntemlerle yaptıklarını STK’ların kanun yoluyla yapmaları gayet basitken, nedir bu atalet?
Yol yordam mı bilmiyoruz? Yoksa ufkumuz mu dar? Yoksa başka marazlar mı sözkonusu? Bir an önce kurtulmalıyız bu ataletten. Husumetler sözkonusu ise derhâl ertelenmeli ve kenetlenmeliyiz. Küçük hesaplardan uzak durmalıyız. Ülkenin içinden geçtiği şartlar bunu gerektiriyor.
Gerçekten merak ediyorum, bir kurum bir kuruluş böyle bir dönemde fedekârlık yapmayacaksa ne zaman yapacak; ne zaman işe yarayacak ve niye vardır bu kurum ve kuruluşlar? Görmüyorlar mı ki Başbakan Erdoğan neredeyse yalnız denilecek kadar dar bir kadroyla yürütüyor işleri, elinin kuvvetlenmesine acil ihtiyaç var. Allah muhafaza ters yönden esecek kuvvetli bir fırtınanın her şeyi altüst edeceği hâlâ anlaşılmadı mı? Oh ne güzel, “Hükümet bu badireyi atlattı” diyerek oynanan tehlikeli oyunu sadece seyrediyoruz. Birileri ses vermeli; acilen ve canhıraş feryatlarla “Beyler, bu bir oyun değil” diyerek idrakleri dehşete düşürerek uyandırmalı ve harekete geçirmeli.
Neler yapılabilir?
Bu sorudan önce nasıl bir araya geliniri konuşmalıyız. Ülkenin dörtbir köşesindeki ehl-i insaf STK’ları irili ufaklı demeden bir araya getirmeli ve bir arada durabilecek ortak paydada anlaşılmalı. Ufak tefek mazeretler bir kenara itilerek, içinden geçtiğimiz ölümcül durumun hep birlikte farkına varmanın, şuuruna ermenin gereklerini yerine getirmeliyiz. İş işten geçmeden bunları yapabilmeliyiz.
Hani bir söz vardır: “Söz en açık şekilde ancak ahmağa söylenir!” Neredeyse bu açıklıkta her şey söylendi, fakat anlamamakta direniyoruz; kurtulmalıyız bu durumdan.
Gerçek bir Kurtuluş Savaşı içindeyiz ve STK’lar kendilerine yakışanı yapamıyorlar. Bu bir iman zafiyeti midir, başka bir şey mi bilemiyorum; düşünmeli ve bulmalıyız. Küçük hesaplara düşmeden de harekete geçmeliyiz.
“Yakup Köse ne yapmalıyız peki” diye sorarsanız, o sonraki iş ve kolay derim! Önce mevzubahis ortak paydada birleşmek üzere harekete geçmeli ve bu birlikteliği sağlam zemine oturtabilmeliyiz. Ondan sonrası kolay. Gücümüz var fakat bir takım mazeret sayılmayacak mazeretler üreterek ufkumuz daraltıyoruz, acilen, hem de ölümcül bir hâdise karşısındaymış gibi acilliyet içinde hareket etmeliyiz.
Bir yandan memleket çok tehlikeli dönemlerden geçiyor diyeceğiz, Başbakan’ın kefen giydiğini kulaklarımızla duyacağız, İstiklâl savaşı ilan ettiğini ayan beyan bileceğiz, ondan sonra da, “Ne var ki” deyip rutini yaşamaya devam edeceğiz. Arkadaşlar, bu halimiz sizce normal mi?..
Hâdise, “Ya Millet Ya Zillet” noktasına gelmişse, bu sorunun cevabını bir an önce bulup, sıhhatli (gerçekten sıhhatli) yapıya intikâl edip bu netametli zaman diliminden anlımızın akıyla çıkmalıyız.
Milat Gazetesi/ Yakup Köse
İki hafta önce Müslüman sivil toplum kuruluşlarına bir çağrıda bulunmuştum. Ülkemize yapılan Batı destekli Batıcı saldırıya karşı durmaya çağırmıştım. Batı’nın iç unsurları kendileri açısından olması gerekeni yaparlarken, Müslüman STK’ların sessiz kalmaları hayret verici! Bu nasıl iştir, geneli itibariyle milyonlara hitap eden STK’ların sesi neredeyse üç beş kişi mesabesinde çıkıyor.
Nedir bunun sebebi?
Bu badireyi aşmalıyız. Yıkmalıyız korku duvarlarını ve silkelenip temizlenmeliyiz üzerimize serpilen ölü toprağından. Batı destekli Batıcılar’ın “Gezi Ayaklanması”nda illegalite yöntemlerle yaptıklarını STK’ların kanun yoluyla yapmaları gayet basitken, nedir bu atalet?
Yol yordam mı bilmiyoruz? Yoksa ufkumuz mu dar? Yoksa başka marazlar mı sözkonusu? Bir an önce kurtulmalıyız bu ataletten. Husumetler sözkonusu ise derhâl ertelenmeli ve kenetlenmeliyiz. Küçük hesaplardan uzak durmalıyız. Ülkenin içinden geçtiği şartlar bunu gerektiriyor.
Gerçekten merak ediyorum, bir kurum bir kuruluş böyle bir dönemde fedekârlık yapmayacaksa ne zaman yapacak; ne zaman işe yarayacak ve niye vardır bu kurum ve kuruluşlar? Görmüyorlar mı ki Başbakan Erdoğan neredeyse yalnız denilecek kadar dar bir kadroyla yürütüyor işleri, elinin kuvvetlenmesine acil ihtiyaç var. Allah muhafaza ters yönden esecek kuvvetli bir fırtınanın her şeyi altüst edeceği hâlâ anlaşılmadı mı? Oh ne güzel, “Hükümet bu badireyi atlattı” diyerek oynanan tehlikeli oyunu sadece seyrediyoruz. Birileri ses vermeli; acilen ve canhıraş feryatlarla “Beyler, bu bir oyun değil” diyerek idrakleri dehşete düşürerek uyandırmalı ve harekete geçirmeli.
Neler yapılabilir?
Bu sorudan önce nasıl bir araya geliniri konuşmalıyız. Ülkenin dörtbir köşesindeki ehl-i insaf STK’ları irili ufaklı demeden bir araya getirmeli ve bir arada durabilecek ortak paydada anlaşılmalı. Ufak tefek mazeretler bir kenara itilerek, içinden geçtiğimiz ölümcül durumun hep birlikte farkına varmanın, şuuruna ermenin gereklerini yerine getirmeliyiz. İş işten geçmeden bunları yapabilmeliyiz.
Hani bir söz vardır: “Söz en açık şekilde ancak ahmağa söylenir!” Neredeyse bu açıklıkta her şey söylendi, fakat anlamamakta direniyoruz; kurtulmalıyız bu durumdan.
Gerçek bir Kurtuluş Savaşı içindeyiz ve STK’lar kendilerine yakışanı yapamıyorlar. Bu bir iman zafiyeti midir, başka bir şey mi bilemiyorum; düşünmeli ve bulmalıyız. Küçük hesaplara düşmeden de harekete geçmeliyiz.
“Yakup Köse ne yapmalıyız peki” diye sorarsanız, o sonraki iş ve kolay derim! Önce mevzubahis ortak paydada birleşmek üzere harekete geçmeli ve bu birlikteliği sağlam zemine oturtabilmeliyiz. Ondan sonrası kolay. Gücümüz var fakat bir takım mazeret sayılmayacak mazeretler üreterek ufkumuz daraltıyoruz, acilen, hem de ölümcül bir hâdise karşısındaymış gibi acilliyet içinde hareket etmeliyiz.
Bir yandan memleket çok tehlikeli dönemlerden geçiyor diyeceğiz, Başbakan’ın kefen giydiğini kulaklarımızla duyacağız, İstiklâl savaşı ilan ettiğini ayan beyan bileceğiz, ondan sonra da, “Ne var ki” deyip rutini yaşamaya devam edeceğiz. Arkadaşlar, bu halimiz sizce normal mi?..
Hâdise, “Ya Millet Ya Zillet” noktasına gelmişse, bu sorunun cevabını bir an önce bulup, sıhhatli (gerçekten sıhhatli) yapıya intikâl edip bu netametli zaman diliminden anlımızın akıyla çıkmalıyız.
Milat Gazetesi/ Yakup Köse
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.