Ülkemizin 28 Şubat sürecinden beri çektiği en büyük iki sıkıntı vardı bunların ilki eğitim ve kamusal alandaki sıkıntılar ikincisi ise yargı ile alakalı durumlardı, bunun en büyük trajedisini 14 yaşında gittiği islami gösteride tutuklanıp idam cezası alan Yakup Köse ve daha nice islami tutukluda yaşadık gördük, eğitim ve kamusal alandaki sıkıntılar son yıllardaki siyasi çalışma ve gayretle hemen hemen sonlandırıldı, 28 Şubat 1997 Milli Güvenlik Kurulundaki eğitim ve sosyal alandaki yasaklar delindi ve normale kısmen dönüldü.
Bugün ki siyasi hükümetin islami camia ve muhafazakar kesime olan esneklik ve cemaat, tarikat rahatlığında elimize geçen rahatlığı rehavet olarak değilde çalışmak için fırsat olarak kullanmak ise bizim gayretimize bakıyor. Lakin 28 Şubatın yargı ayağının bir türlü beli kırılamadı, Ergenekon-Poyraz
Muhabbetlerinde bulunduğumuz 28 Şubat tutuklularının çoğunun Hapisanelerde maruz kaldığı işkence ve yaptırımları anlatırken özellikle ‘’Namaz kılan’’ işkenceci polislerden bahsetmeleri 17 Aralıktan sonra bize ciddi anlamda failin kim olduğunu göstermiş durumda
Makalenin başında dediğimiz üzere haksızlıkla karşılaşmadan gedikleri el birliğiyle kapatmamız gerekiyor, Bunun içinde mevcut siyasi idareye destek ve yapılması gerekeni yapanlara itici kuvvet olmamız şart durumda.
Geçen hafta Yargıtay ve Danıştay seçimleri oldu, Ortadoğu gündemi gölgede bıraktı fakat Yargıtay ve Danıştayı Cemaat'inde desteğiyle Solcu militanistler kazandı, Yargıtay’da solcu aday Yakup Ata 201 oy alarak seçimi kazandı.
Bakın 2010 Referandumu sonrası Yargıtay’a 160 üye atandı ki bunların çoğu solcu değildi, Yargıtay daki cemaat kadroları korunmuştu şimdi ise o cemaat kadrolarıyla itifak yapan Solcu üyeler seçimi kazandı, Cemaat Mahali seçimlerdeki MHP-CHP itifakını burda da göstererek Yakup Ata’yı seçtirdi itifak yapmadık diyen Yargıtay üyelerinede sormak isterim Çoğu üye solcu ise, ikinci ve üçüncü sırada kazananlar niye solcu değil ?
Danıştay’da da aynı taktikle Taci Bayhan isimli solcu aday oy çoğunluğuyla seçimi kazandı. Şimdi size bir soru halkımız muhafazakar bir seçmen olarak bunu da siyasi idareye yansıtmış bir durumda iken Yüksek yargıda neden temsil edilemez ? Bugün muhafazakar olarak kendini tanımlayan partiler mecliste çoğunlukta iken halkın dinine ve yaşam şekline düşman olan bu yapılar Yargıtay ve Danıştayı alarak nasıl olurda yargıda yüzde elli temsil hakkına sahip olabiliyorlar ? Öyle ya halk ile yargı neden kopuk ? işte bütün soruda burada kaynaklanıyor.
1950’lere kadar tek parti zihniyetiyle yönetilen bu topraklar, ilk seçimde nasıl kendi iradesini yansıttı ise Şuan yüksek yargı aynı sıkıntıyı çekiyor, yani yargı halktan kopuk şekilde atanmışların yargısı olarak hüküm sürüyor buda çoğunluğu oluşturan milli iradeye zulüm ve ‘’Benim dediğim olur’’ mantığıyla açık veriyor.
İşte islami camia’nın yargıdaki zulmü’de burada başlıyor, Atanmışların Kemalist ve solcu olmaları onlardan olmayanı ezmesinin önünü açmış durumda kalifiyeli iktidar düşmanları ise bunu fırsat bilip iktidara bu noktada saldırmaya başlıyorlar.
Çok önceden de bilinse de Cemaatin yargı ve yüksek devlet kadrolarına sızma hareketini yakından izleyenlerin çoğu Daru’l Harp mantığıyla devleti ‘’Tagut rejim’’ olarak gördüğünden kendi kabuklarından asla çıkamadılar, Oysa devlet millet ile bütünleşince devlet olabileceğini idrak edebilirlerdi. Sistemi yıkmaktansa sistemin boşluklarından yararlanıp içeri kanalize olabilmeyi becerebilselerdi bizimde avukatlarımız, saygıdeğer savcılarımız, Yargıtay ve Danıştay üyelerimiz olabilirdi.
Devlet okulları caiz değil hükmünü verenler şimdi yargıdan ne bekliyorlar ? Yıllarca Maide suresi’nin 44. Ayetini diline pelesenk edenler 28 Şubatın o kasvetli günleriyle daha da radikalleşip bugün yapılan islami reformlara bile karşı çıkacak durumdalar.
Evet yeni bir Türkiye dediler ve en azından geçmişte yapılan hatalardan ders alıp mücadelemizi her kulvarda vermemiz gerektiğini idrak etmemiz için çok geç değil.
12 Ekim’de HSYK seçimleri bizi bekliyor ve bu seçimler Cumhurbaşkanlığı seçimleri kadar önemli yargının, yürütmenin, yasamanın birbirinden ayrı olması, bağımsız olması ama hepsinin üstünde de milli iradenin olması gerekiyor ki devlet çok başlılıktan kurtula bilsin.
12 Ekim HSYK seçimleri için Cemaat , Alevi ve ulusalcı adayların bulunduğu YARSAV ile itifak kurmuş halde. Adaylar pensilvanya çıkışlı olmasına rağmen Kamufile haldeler kendilerini bağımsız demokratik adaylar olarak lanse ediyorlar. HSYK seçimlerinde 14.000 aday oy verecek, Paralel yapının 3.500 adayının olduğu söyleniyor lakin bu 2010 seçimlerine göre, 17 aralık darbe girişimi sonrası bu yapıdan 1.000 kişilik bir ayrılma söz konusu, Paralel yapının şu anki oyu en fazla 2500 civarı Bu oyla seçilemeyecekler
Burada bizim destek vermemiz gereken kurum , Yargıda Birlik Platformu dur. Platformun bugün en az 6.000 oyu var. Yargıda birli platformu adaylarının içinde Muhafazakar, milliyetçi, sosyal demokrat, liberal, alevi sünni her kesimden aday var. YARSAV ve Paralel Yapı, blok olarak aynı adaya oy verse de bu şekilde kazanamaz. Ama bağımsızarla kafa karıştırmaya çalışıyorlar.
12 Ekim HSYK seçimlerinde Yargıtay ve Danıştay daki Sol ile yaptıkları itifak başarılarını devam ettiremezlerse ki ettiremiyecekler
Önümüzde bir hafta var ve Yüksek yargı için bu derece öneme sahip seçimler için sosyal medya ve her alanda hükümete ve yargıda birlik kadrolarına destek vermemiz şart, yoksa cahiller ordusuna katılıp her alehimize çıkan yargı kararı sonrası ‘’İşte AKP Hükümeti’’ yaygarası nemelazımcılığın
Sisteme entegre olmadan devlet geleneğiyle barışmamıza buradan başlaya biliriz
Selam ve dua ile…
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.