Taha Dağlı'nın haberi
Mescid-i Aksa işgal altında, son olarak dün yine 50 kadar Yahudi, İsrail askerlerinin nezaretinde Mescid-i Aksa’ya girdi. Müslümanların ilk kıblesini korumak ise bir avuç Filistinliye kaldı. Kadın, çocuk, yaşlı demeden Filistinliler, 24 saat Mescid-i Aksa’nın çevresinden ayrılmıyorlar. İçeri alınsalar da yasak konulsa da Kuran-ı Kerim’de İsra suresiyle etrafının bereketli olduğu müjdelenen o kutsal beldeyi terk etmiyorlar. Çoğu zaman dayak yiyor, hakaret işitiyor, işkence görüyorlar ama hiçbir İsrail baskısı onlara geri adım attıramıyor. İşte Ortadoğu İzleme adlı insan hakları örgütünün son raporunda Mescid-i Aksa’yı korumaya çalışan Filistinli kadınların hikayesi.
“MESCİD-İ AKSA’NIN MURABITLARIYIZ”
Kudüs’te yaşları yirmi ile yetmiş arasında değişen bir grup Filistinli kadın. Bu kadınlar, her gün Kudüs’teki İslam’ın en önemli ve üçüncü mukaddes mekanı olan mescide geliyorlar. Taş kemerlerin altında ya da Kubbe-i Sahra’nın bahçesinde namaz kılıyor, oturuyor ve beraber ders çalışıyorlar. Yaşlı olanların büyük çoğunluğu okuma-yazma bilmiyor. Onlar için Kur’an-ı Kerim ezberi için halkalar oluşturuluyor. Gençler ise derin dini konuları tartışmaya, Mescid’in ve Kudüs’ün tarihini öğrenmeye dalıyorlar.
Fakat bu grubun bu mekanı ziyaret etmesi sadece bu sebepten değil. Bu kadınların hepsi, kendilerinin “murabıt” olduklarını biliyorlar. Yani onlar, Mescid-i Aksa’yı İsraillilerin şerrinden, baskınlarından ve ele geçirmelerinden korumak için ordalar. Kadınlar, aşırı sağcı İsraillilerin ara sıra mescidi basmalarına ve bazı durumlarda mescidin içine kendi alametlerini bırakmalarına engel olmak için nöbet tuttuklarını söylüyorlar.
TEK SİLAHLARI VAR O DA “ALLAH-U EKBER”
İsrailliler polis eşliğinde mescide geldiklerinde, kadınlar yüksek sesle “Allahu ekber” diyorlar ve onlara Mescid-i Aksa’nın hala Müslümanların elinde olduğunu hatırlatıyorlar. 24 yaşındaki Latife Abdullatif şöyle diyor: Ne zaman bize bir zarar dokunacağını hissedersek “Allahu ekber” diye bağırırız. Aynı şekilde İsrailliler bizi tehdit ettiklerinden ya da askerler eziyet ettiklerinde de “Allahu ekber” diyoruz. Şöyle devam ediyor Latife: Eski Şehirde yaşıyorum. Eskiden sadece akşamları namaz için gelirdim. Fakat Yahudi yerleşimcilerin her gün buraya geldiklerini ve burada bulunma azimlerini görünce buraya gelmem gerektiğini anladım. Her gün “biz buradan ayrılmayacağız.” Mesajı vermek için geliyorum. Çünkü burası bizim ve başka bir yere gitmeyeceğiz.
Bu sözlere ve imana birçok Filistinli katılıyor. Onlar, Mescid-i Aksa’nın büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğuna inanıyorlar. Resmi açıdan ise Filistin Vakıflar Bakanlığına bağlı olan Mescid-i Aksa’ya İsraillilerin girmesine izin veriliyor fakat içinde ibadet etmeleri yasak. Fakat aşırı sağcılar, son yıllarda bunu deniyorlar ve çabalarını arttırıyorlar. Son zamanlarda birçok baskına şahit olundu. Baskını yapanların içinde Knesset üyeleri vardı ve bunlar mescit içinde ibadet etmekle dini haklarını kullanmak üzere geldiklerini söylüyorlardı.
MESCİD-İ AKSA’YI YIKACAKLAR
Filistinliler ise bu grupların mukaddes mekanı tamamen ele geçirmek niyetinde olduklarını düşünüyor. Bu düşüncelerinde de haklılar. Çünkü “Üçüncü Tapınak hareketi” gibi kurumlar Mescid-i Aksa ve Kubbetü’s-sahra’daki putperest tapınakların yıkılması ve yerine “Üçüncü Tapınak’ın” inşa edilmesi gerektiğini açıkça ifade ediyorlar. Mescid-i Aksa’daki gerginliğin ve kadınlar ile polis arasındaki çatışmaların sebebi bu olsa gerek.
“EVİMİZİ YIKSALAR UMURSAMAM AMA AKSA KIRMIZI ÇİZGİMİZ”
İsrail askerlerinden bazıları civardaki ağaçların altında gölgelenirken, elli üç yaşındaki Ayide Saydavi , Mescid-i Aksa’nın bahçesine bakan bir yerden Kubbe-i Sahra’nın mavi duvarlarına gözlerini dikiyor ve şöyle diyor: “Düşün, eğer sen kiliseye gitmekten ve orada ibadet etmekten men edilirsen, bu seni rahatsız eder ve kızdırır. Evimin yıkılmasını ve malımın elimden alınmasını umursamam. Fakat Mescid-i Aksa kırmızı çizgimizdir. Eğer Aksa’yı işgal ederlerse Kudüs’te hiçbir şey yolunda gitmez.”
Aşırı sağcı İsraillilerin Mescid-i Aksa’yı ziyaret etmelerinden doğan gerginliğin alametlerinden birisi de mescide girmelerine izin verilmeyenlerin caddelerde cemaatle namaz kılma fotoğrafı idi. Onların bu şekilde namaz kılmaları, caddede bile olsa namaz kılma azimlerini ve mescitte namaz kılmalarına izin verilmesine karşı bir protesto niteliği taşıyor.
KADINLARI DÖVÜYORLAR
Fakat bu da hikayenin tamamı değil. Her gün camiye gelen kadınlar da tutuklanma, darp ve engellerle karşılaşıyorlar. Buna rağmen her gün tekrar tekrar mescide gelmeye devam ediyorlar. Hepsi de neye mal olursa olsun mescidin etrafında kalmakta ısrarcılar.
Kadınların işgal polisi tarafından tutuklanmaları ya da eziyet görmeleri hakkında her hafta yeni raporlar yayımlanıyor. Latife Abdullatif, bu ay içinde çok erken vakitte iki saat gözaltında tutulduğunu anlatıyor. Soruşturmaya tutulmuş ve Mescitten atılmakla tehdit edilmiş. Diğer kadınlar da defalarca mescide girmelerine engel olunduğunu ifade ediyorlar.
Bu mesele İsrail Parlamentosunun Filistin asıllı milletvekili Haneen Zoubi tarafından dile getirilen ve birçok belgesel filmde geçen bir konu. Bu filmlerde kadınların İsrail polisi tarafından kovalandığını ve mescide girmelerine engel olunduğu açıkça görülüyor.
Mescitteki kadınlar İsraillilerin baskınlarının devam ettiğini söylüyorlar ve gerginliği sorumlulara yüklüyorlar. Ayide Saydavi, polis tarafından darp edildiğini söylüyor ve polis tarafından yırtıldığını söylediği başörtüsünün fotoğrafını gösteriyor.
KADINLARI DA TUTUKLUYORLAR
Zoya Badwani adlı 67 yaşındaki kadın da Yahudi yerleşimciler tarafından taciz edildiğini söylüyor ve çatışma esnasında kırılmış olan bileğine sarılı bandajı gösteriyor. Zoya Badwani, bileğinin hala ağrıdığını söylüyor ve şöyle devam ediyor: Geçen Çarşamba günü çok kötü bir gündü. Dört kadın darp edildi ve tutuklandı. Bunu niçin yapıyorlar? Namaz kılmak istediğimiz için mi? “Allahu ekber” diye bağırdığımız için mi? Ya da kadın olduğumuz için mi? Biz sadece kadınız ve yanımızda hiçbir şey yok. Onlar ise asker ve silah taşıyorlar.
Bu engellere rağmen kadınlar, mescidi korumak için etrafında bulunma gerektiği kanaatlerinin ziyadeleştiğini söylüyorlar. Zoya Badwani, uzak yerden yarasına rağmen diğer kadınlar gibi mescide gelmiş. Bu kadınlardan bazıları Yafa, Akka ve hatta Celil kentlerinden geliyorlar.
Bu kadınlar, murabıt olarak çok önemli bir rol oynadıklarını düşünüyorlar. Çünkü erkekler mescit içinde tutuklanmaya daha çok maruz kalıyorlar. Kadınlar ise tutuklanmaya daha az maruz kalıyorlar ve şiddete daha az başvuruyorlar.
Gerçekten de murabıt kadınların bu mücadelesi, bu manada merkezi bir iş sayılıyor. Bu kadınların birçoğu, Mescid-i Aksa için böyle bir mücadelenin, kadınların rolüne dair geleneksel düşünceleri değiştirdiğini düşünüyor. Bu hareketliliğe katılan kadınlar, son dört veya beş senede siyasi zorlukların dayatması ile kadınların, toplumdaki muhafazakar yapıya rağmen bu tür çalışmalara katılmalarını teşvik ettiğini söylüyor.
Grubun en genci sayılan Latife Abdullatif şöyle diyor: Eskiden kadınlar, mescide çok fazla gitmezlerdi. Fakat çatışmanın şiddetlenmesinden bu yana, “kadınlar, evlerinde oturmalılar; sesini çıkarmamalı ve bir şey söylememelidir” düşüncesinden kurtuldular. İnsanları bu şekilde aslında dine dayanmayan geleneksel düşünceye sevk eden şey, yaygın kültür.
Kadınlar, mescide gitmeye ve bu faaliyetlere katılmaya başlamalarından bu yana fikri açıdan daha açık hale geldiler ve dışarı çıkmalarının gerekli olduğunu anladılar. Aynı şekilde düşüncelerini açıklayabileceklerini de anladılar.
Buradaki birçok kadına göre Mescid-i Aksa sadece Kudüs için değil, her birinin hayatı için de temel bir nokta haline gelmiş durumda. Onlar için Mescid-i Aksa, büyüdükleri şehrin merkezi, küçüklüklerinden beri üzerine düştükleri nişanlarıdır. Fakat durum bundan daha ilerde. Murabıt kadınlar, Aksa kaldıkça Filistin’in kalacağını söylüyorlar. Aksa’yı savunmanın zorunluluğu fikri, onları tutuklanma, şiddet ve zorluklara meydan okumaya sevk ediyor.
Latife Abdullatif şöyle diyor: iki hafta önce tutuklandım. Altı saat boyunca beni sorguya tutup bırakmadılar. Sonra “Eğer Mescid-i Aksa’ya dönersen, hakkında uzaklaştırma kararı çıkacak ve seni hapse atarız.” dediler. Fakat ben, ertesi gün doğrudan buraya döndüm. Hayatımızı riske attığımızı biliyoruz. Fakat önümüzde başka bir yol yok. İçimizde olanları anlatmanın başka bir yolu var mı? Kimse tutuklanmak istemez. Kimse darp edilmek istemez. Fakat tek yol bu."
Kaynak : Haber7
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Yarab İsraili kahreyle perişan eyle başlarına bela usabet yağdır onların ayaklarını SARS kalplerine korku sal helak eyle.. Yarab Filistini ve ümmeti muhammed i koru..Amin
YanıtlaSil