Malazgirt Savaşı, 26 Ağustos 1071’de Malazgirt ovasında meydana gelmiş, Selçuklu Sultanı Alparslan ve Doğu Roma İmparatoru Romen Diyojen arasında gerçekleşmiş, Anadolu'nun Türk’lere yeni yurt olmasını sağlamış olan meydan savaşıdır.
1- Malazgirt: Doğu Roma'nın çöktüğü gündür...
2- Malazgirt: İstanbul'un fethine giden yoldur...
3- Malazgirt: Dört Halife sonrası dağılan ümmetin yeniden yek vücut olduğu mekandır..
4- Malazgirt: Ümmeti içten bölmeye çalışan Haşhaşi Batınilerin bittiği gündür...
5- Malazgirt: Anadolu'nun İslamlaştığı gündür..
6- Malazgirt: İslam tarihinde Bedir, Yermük, Kadisiyye, Hıttin ve Ayn Çalut kadar mühim bir savaştır..
7- Malazgirt: Dünya tarihinin en önemli muharebelerinden biridir..
8- Malazgirt: Sayıca az bir ordunun büyük orduya galibiyetidir
“Askerlerim! Kâfirlerin sayısı hesap edilemeyecek kadar çoktur. Onların yanında mancınıklar ve pek çok savaş aletleri vardır. Başarılı olabilmemiz için kendileri ile uzaktan değil, içlerine kadar girerek göğüs göğüse savaşmamız, mancınıkları kurmalarına, savaş aletlerini kullanmalarına fırsat vermememiz gerekir.
Sayımız az olsa da, ben, minberlerde hem bize hem de Müslümanlara dua edilen bu vakitte düşmana saldırmak istiyorum. Bu vakit, bütün minberlerde İslâm orduları için dua edilen bir vakittir. Halk da bu dualara ‘amin’ diyecektir. Belki de Allah onlardan birinin duasını kabul eder. Ya Azîz ve Celîl olan Allah’ın yardımıyla amacım olan zafere ulaşır ya da şehit olarak cennete giderim. İçinizden beni takip etmek isyenler arkamdan gelsin.
Yaşamayı seven ve geri dönmek isteyenler ise kendilerine karşı herhangi bir kınanma olmaksızın geri dönebilirler. Burada artık Allah’tan başka emir veren ve yasaklar koyan bir sultan ya da emirlere icabet eden asker yoktur.
Ben de sizlerden biriyim ve bugün sizinle birlikte savaşacağım. Biz, Müslümanların eskiden beri yapageldikleri gibi gazâ yapma arzusundayız. Hep birlikte İslâm dinine ve Peygamber’in şeriatına yardım edelim. Benim ardımdan gelerek canlarını Allah’a hibe edenler için cennet ve ganimet, bırakıp gidenler için ise cehennem ve sefalet vardır.”
Sultan’ın, irad ettiği hutbenin ardından “Allahu Ekber! Allah bize yardım etsin ve fetih ihsan etsin” diye haykırarak kendilerine hücum emri verdiği Selçuklu askerleri, tekbirler getirerek kalplerine korku saldıkları düşman ordusuna saldırdılar. Sonrasını biliyoruz. Güçlü kararlılıkları ve düşmanlarında olmadığı anlaşılan adanmışlıklarıyla Selçuklular, birkaç saat içerisinde ağır bir mağlubiyete uğrattıkları Bizanslıların önemli bir kısmını kılıçtan geçirdiler ve tarihin en büyük askerî zaferlerinden birine imza attılar.
1- Malazgirt: Doğu Roma'nın çöktüğü gündür...
2- Malazgirt: İstanbul'un fethine giden yoldur...
3- Malazgirt: Dört Halife sonrası dağılan ümmetin yeniden yek vücut olduğu mekandır..
4- Malazgirt: Ümmeti içten bölmeye çalışan Haşhaşi Batınilerin bittiği gündür...
5- Malazgirt: Anadolu'nun İslamlaştığı gündür..
6- Malazgirt: İslam tarihinde Bedir, Yermük, Kadisiyye, Hıttin ve Ayn Çalut kadar mühim bir savaştır..
7- Malazgirt: Dünya tarihinin en önemli muharebelerinden biridir..
8- Malazgirt: Sayıca az bir ordunun büyük orduya galibiyetidir
“Askerlerim! Kâfirlerin sayısı hesap edilemeyecek kadar çoktur. Onların yanında mancınıklar ve pek çok savaş aletleri vardır. Başarılı olabilmemiz için kendileri ile uzaktan değil, içlerine kadar girerek göğüs göğüse savaşmamız, mancınıkları kurmalarına, savaş aletlerini kullanmalarına fırsat vermememiz gerekir.
Sayımız az olsa da, ben, minberlerde hem bize hem de Müslümanlara dua edilen bu vakitte düşmana saldırmak istiyorum. Bu vakit, bütün minberlerde İslâm orduları için dua edilen bir vakittir. Halk da bu dualara ‘amin’ diyecektir. Belki de Allah onlardan birinin duasını kabul eder. Ya Azîz ve Celîl olan Allah’ın yardımıyla amacım olan zafere ulaşır ya da şehit olarak cennete giderim. İçinizden beni takip etmek isyenler arkamdan gelsin.
Yaşamayı seven ve geri dönmek isteyenler ise kendilerine karşı herhangi bir kınanma olmaksızın geri dönebilirler. Burada artık Allah’tan başka emir veren ve yasaklar koyan bir sultan ya da emirlere icabet eden asker yoktur.
Ben de sizlerden biriyim ve bugün sizinle birlikte savaşacağım. Biz, Müslümanların eskiden beri yapageldikleri gibi gazâ yapma arzusundayız. Hep birlikte İslâm dinine ve Peygamber’in şeriatına yardım edelim. Benim ardımdan gelerek canlarını Allah’a hibe edenler için cennet ve ganimet, bırakıp gidenler için ise cehennem ve sefalet vardır.”
Sultan’ın, irad ettiği hutbenin ardından “Allahu Ekber! Allah bize yardım etsin ve fetih ihsan etsin” diye haykırarak kendilerine hücum emri verdiği Selçuklu askerleri, tekbirler getirerek kalplerine korku saldıkları düşman ordusuna saldırdılar. Sonrasını biliyoruz. Güçlü kararlılıkları ve düşmanlarında olmadığı anlaşılan adanmışlıklarıyla Selçuklular, birkaç saat içerisinde ağır bir mağlubiyete uğrattıkları Bizanslıların önemli bir kısmını kılıçtan geçirdiler ve tarihin en büyük askerî zaferlerinden birine imza attılar.
MALAZGİRT NEREDEDİR?
Malazgirt, Doğu Anadolu bölgesinde bulunan Muş ilinin yaklaşık 56.000 nüfuslu bir ilçesidir. Malazgirt ilçesi, Muş'un Bulanık ilçesiyle birlikte, Bitlis'in Adilcevaz, Ağrı'nın Patnos ve Tutak, Erzurum'un Karayazı ve Karaçoban ilçeleriyle de komşudur.
MALAZGİRT SAVAŞININ NEDENLERİ
Doğu sınırında ortaya çıkan ve giderek artan Türk-İslam tehlikesi Doğu Romayı telaşlandırmıştı. Zira Selçuklular seferlerinde istilaya girişmiyor, yerleşim yerlerini tahrip etmiyor, halka zulümde bulunmuyor, hedef olarak Doğu Roma askeri mevkilerini hedef alıyordu. Selçukluların bu politikası Doğu Roma bünyesinde bulunan ve Doğu Romalı olmayan toplumların üzerinde olumlu bir etki bırakıyordu. Buda Doğu Romalı idareciler için daha büyük bir tehlikeydi. Zira aidiyet hissi bulunmayan bu toplumların Selçuklu idaresini tercih etmeleri daha da tedirgin edici bir sorun olacaktı.
ROMA'NIN DURUMU
Selçuklular Anadolunun içlerine doğru akınlarını ilerletirken Doğu Roma politik karışıklıklar içerisindeydi. Ülkenin yönetimi dul kalan Bizans İmparatoriçesi Eudoxie’nin elindeydi. Kendisi ülkenin yönetimi için yeterli değildi ve evleneceği kişi Doğu Roma İmparatoru olacaktı. Doğu Romalı idareciler, ülkedeki otorite boşluğunu tamamlamak ve yeni İmparatoru seçmek için Eudoxie’e pek çok damat adayı teklifinde bulundular. Ancak Edoxie, teklif edilen damat adaylarının yerine hapis tutulan Doğu Roma kumandanı Romen Diyojen’i tercih etti (1068). Romen Diyojen, Roma ordusu içinde yüksek rütbelere yükselmiş başarılı bir askerdi ancak X. Konstantin Dukas’ın oğullarını tahttan indirmek için komplo hazırlamak suçundan hapsedilerek İdama mahkum edilmişti (1067). Eudoxie, Doğu sınırlarında artan Türk-İslam tehdidine karşı ülkeyi bir askerin yönetimine bırakmayı tercih etti ve hapisten çıkartıp affederek kendisiyle evlendi. Romen Diyojen artık Doğu Romanın imparatoru konumundaydı ancak saltanat ailesinden olmadığı için onun imparator olmasına muhalif eden askeri ve siyasi gruplar bulunuyordu. Diyojen, yönetime geçtikten sonra politikalarını destekleyecek görevliler atayarak siyasi manevralarla muhalifleriyle baş edip kendisine karşı oluşan siyasi hareketleri engelledi. Romen Diyojen artık Doğu Romanın idaresini tam olarak üstlenmiş ve yerini sağlamlaştırmış oldu.
SELÇUKLULARIN DURUMU
Bu tarihlerde Selçuklular Anadolunun içlerine doğru seferlerini arttırmış, Kars, Ege ve hatta Marmaraya kadar akınlar yapar duruma gelmişti. Romen Diyojen, göreve geldikten sonra Selçuklu akınlarına karşı koymak için düzenli olarak seferler düzenledi. Selçuklu akınlarıyla düşen ileri karakol kalelerini kontrol altına almak amacıyla 1068 yılında Karsı, 1069’da Pozantı’yı, 1069’da Palu’yu, 1070’de Kayseri’yi kontrol altına aldı. Bu tarihlerde Selçuklu Devleti, İslam ülkeleri için tehdit oluşturan Şii-Fatımi Devleti üzerine sefere çıkmaya hazırlanıyordu. Suriye’de bulunan Selçuklu Sultanı Alparslan, ordularını Mısıra doğru harekete geçirdi. Roman Diyojen ise büyük Doğu Seferi için uzun süredir devam ettiği hazırlıklarını tamamlamış, İmparatorluk askerlerinin yanı sıra Frank, Norman, Slav, Gürcü, Abaza, Kürt, Peçenek ve Uz’lardan tertip ettiği çoğu paralı askerlerden oluşan 70.000 kişilik bir orduyla Selçuklular üzerine sefere çıkmıştı. Anadoluda yaşayan diğer bir azınlık olan Ermeniler ise bu seferberliğe yanaşmamıştı. Romen Diyojen, ordularıyla birlikte Sivas’a ulaşınca tabiyeti kabul etmedikleri için Ermeni Prenslerini ve tebasını kılıçtan geçirerek öldürdü, Ermeni yerleşim yerlerini de Askerlerine yağma ettirdi. Böylelikle tabiyeti kabul etmeyen Ermenilerden intikamını almış, benzeri aykırılıklara karşı göz dağı vermiş oldu.
SAVAŞ DÖNEMİ
Romen Diyojen, güçlü ordusunun verdiği öz güvenle direniş ve tehditle karşılaşmadan ilerliyordu. Diyojen, bu seferi Türk tehdidinden kurtulmak için başlatmıştı ancak ordusunun verdiği öz güvenle hedefini büyüterek Doğudaki tüm İslam ülkelerini hedef olarak belirledi. Amacı artık sadece Türkler değil doğuda bulunan tüm İslam ülkeleriydi. Öyle ki, savaşı kazanacağından emin olan Diyojen Horasan, Rey, Acem, Arap ve Suriye şehirlerinin idarelerini komutanlarına paylaştırmış hatta bunu kendilerine taahhüt bile etmişti.
Roma Ordusu Sivas’ta savaş hazırlıklarını tamamlamak üzereydi. Savaşın hangi stratejiye göre gerçekleşeceği tartışılıyordu. Diyojen’in önüne iki alternatifli bir plan koyuldu. Birinci planı Roma ordusunun en tecrübeli komutanı olan General Nikefor Bryennes ile Türk asıllı savaş stratejisti General Magistors Tarkhal getirdi. Bu iki generalin teklifi Türklere karşı tedbirli ve ihtiyatlı hareket ederek Erzuruma ilerleyip burada konuşlandıktan sonra Türkleri kışkırtarak üzerlerine çekmek ve savaşın Roma Toprakları içerisinde yapmak şeklindeydi. Bu plana göre Roma Ordusu sefere çıkarak bir bakıma Savunma Savaşı yapacaktı. Bu alternatife korkaklık olarak bakan bazı generaller ise hızlıca hareket edilip İrana doğru yönelinmesi, savaşın Selçuklu topraklarında yapılarak hızlı sonuç alınmasını teklif ettiler. Diyojen, ordusunun gücünü kullanmak ve hızlı sonuç almak istediği için ikinci alternatifi tercih ederek istila ağırlıklı bir strateji izlemeye karar verdi.
Selçuklu Sultanı Alparslan, Roma Ordularının harekete geçtiğini öğrenince Mısır seferi yolundan geri dönerek Ordularıyla Suriye’ye doğru yola çıktı. Yeterli hazırlıkları yapmaya vakti olmadığı için casusları aracılığıyla Ordusunun Rey şehrinde konuşlandığı haberini yaydı ve Muş’a doğru ilerleyerek Malazgirt ovasının doğusunda ordugah kurup savaş hazırlıklarına başladı. Roma Ordusu, Alparslan’ın planladığı gibi Selçuklu ordusuyla Rey şehrinde karşılaşacağını düşünerek sefer istikametini kesinleştirmişti. Sultan Alparslan, töre gereği bir heyet hazırlayarak komutanlarından Sav Tigin’le birlikte Romen Diyojen’e elçi olarak gönderdi. Alparslan elçilerini Roma Ordusunun işine gelmeyecek bir barış teklifinde bulundu. Zira bu teklif esasında başlı başına bir barış amaçlamıyor, bir bakıma zaman kazanmak, iletişim kurmak ve düşmanın tavrını ölçmek amacı taşıyordu. Tahmin edildiği gibi Romen Diyojen, Selçuklu elçilerini hafife alıp onlara “Sulh müzakerelerini Rey’de yapacağım. Ordumu İsfahan’da kışlatıp Hemedan’da sulayacağım” demiştir. Selçuklu elçileri de “Atlarınızı Hemedan’da kışlayacaklarından ben de eminim, fakat sizin nerede kışlayacağınızı bilemiyorum” demiş, taraflar karşılıklı tehditlerle birbirlerini ölçmüş oldular. Artık Malazgirt Savaşının gerçekleşeceği kesinleşmiş, hatta savaş stratejileri bile netleşmiştir. Sultan Alparslan artık tüm hazırlıklarını tamamlamış, İslamın sancaktarlığınıda üstlendiği bu savaşta Halifeden dua talep etmiş, Halife de İslam ülkelerine Cuma hutbesinde okunacak duayı camilere göndermiştir.
ASKER DURUMU
Doğu Roma Ordusu, paralı askerlerle birlikte 70.000 kişilik bir orduyla Malazgirt ovasının kuzeyinde konuşlanmıştı. Selçuklu ordusunun askeri gücü ise sadece 40.000 kişiden ibaretti. Zira Roma ordusu, bu sefere 3 yıl boyunca hazırlanmış, Selçuklular ise Mısır seferi için çıktıkları yoldan geri dönerek mevcut ordularıyla Malazgirte ulaşmıştı. Selçuklu Ordusunun gücü Roma ordusuyla kıyasla yarı yarıya durumdaydı ancak Doğu Roma ordusu içerisinde Müslümanlıkla tanışmamış Peçenek ve Uz Türkleri de bulunuyordu. Sultan Alparslan, casuslar göndererek aynı soydan olduğu bu Türk birliklerine haber ulaştırıp kendilerine katılmaları teklifini gönderdi. Roma ordusunun en vurucu güçleri bu unsurlardı. Zira Anadolu içlerinde bulunan Abaz, Slav, Gürcü, v.b. kavimler yoğun savaşlar içerisinde bulunmuyorlardı. Trakya bölgesinde yaşayan Peçenek ve Uz Türkleri ise hem Roma İmparatorluğu ordusu içerisinde sıkça görev yapmakta hem de Batı cephesinde kendi bağımsız hareket edebildikleri savaşlara katılmaktaydılar. Üstelik Roma Ordusunun en önemli savaş stratejisti Magistors Tarkhal’da bir Peçenek Türküydü. Alparslan’ın teklifini olumlu karşılayan Peçenek ve Uz birlikleri Roma ordusu içerisinde konuşlanmış ancak Selçuklular için mücadele etmeye karar vermişlerdi.
Roma ordusunun savaş düzeninde Romen Diyojen ordunun merkezinde, Anadolu ordu kumandanı Mikhail Attalicpiates sağda, Rumeli kumandanı Nikefor Bryennes solda, Andronikos Doucas’da geri cephedeydi. Bu taktik topyekün bir imha düzeniydi. Stratejileri de güçlü hücum ederek kesin sonuç almaktı. Sultan Alparslan’ın komutasında ise 40.000 kişilik Selçuklu ordusu Hilal şeklinde tertibat almıştı. Hafif süvari kıtaları kanatlarda, vurucu unsurlar ve merkez güçler orta geride bulunuyordu. Saldırı gerçekleştiği esnada merkez güçler yavaş yavaş geri çekilecek, at üstünde ok atan süvariler düşmanın yan ve geri hatlarına taarruz ederek Roma ordusunu yavaş yavaş zayıf düşürecekti. Bu taktikle düşman ordusu kendi karargahlarından uzaklaşacak, baskın kıtaları düşmanın en zayıf olduğu geri hattına saldırarak savaş düzenlerini bozacak ve geri çekilen birliklerin ileri atılmasıyla “Turan Taktiği” olarak bilinen strateji kullanılarak düşmanı yok edecekti.
SAVAŞIN SONUÇLARI
Malazgirt Savaşından ağır bir yenilgiyle çıkan mağrur imparator, Sultan Alparslan’ın huzuruna geldiğinde utancından başını kaldıramıyordu. Alparslan, onun bu haline nezaketle karşılık verip oturttu ve teselli etti. Diyojen, savaş öncesi muazzam ordusuyla Türkleri yeneceğinden emin olduğunu, aksi bir ihtimali hiç düşünmediğini açıkça dile getirdi. Sultan Alparslan kendisine “Eğer zafer sizin olsaydı bana ne yapardın?” sorusunu sordu. Diyojen, açık konuşamayıp öldürtürüm diyemeyip sadece “Kamçılatırdım” cevabını verdi. Alparslan “Benim size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?” sorusuna ise bir ümitle “Ya öldürtürsünüz, yahut İslam ülkelerinden birine esir gönderirsiniz. Mümkün görmüyorum ama beklide affedersiniz” şeklinde cevap verdi. Sultan Alparslan, yenilgiye uğramış bir imparatoru daha fazla aşağılamamak için kendisini Affetti ve ağır şartlarla bir antlaşma imzalattı.
Romen Diyojen affedilmişti ancak ülkesine döndüğünde Türklerden görmediği hakaretlere uğrayıp öldürüldü. Yerine geçen yeni Doğu Roma İmparatoru 7. Mihail Selçuklular ile yapılan anlaşmayı kabul etmese de “Malazgirt Savaşı” Selçuklulara Anadolunun tapusunu vermişti. İlerleyen 20 yıl içerisinde hızla Anadolu içlerine göç hareketleri başlatılarak Türkleştirilen Anadolu, İç Asyadaki diğer Türk devletlerinin de göçleriyle bir Türk yurduna dönüştü.
Malazgirt Savaşı, 26 Ağustos 1071’de Malazgirt ovasında meydana gelmiş, Selçuklu Sultanı Alparslan ve Doğu Roma İmparatoru Romen Diyojen arasında gerçekleşmiş, Anadolu'nun Türk’lere yeni yurt olmasını sağlamış olan meydan savaşıdır.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.