100 sene önce çizilmiş olan ve vatanın sınırlarını ifade eden Ahd-i Milli, Osmanlı Mebuslar Meclisi'nin kararıyla ilan edilmiş gerçek sınırlarımızın belirtildiği haritamızdır. Ahd-i Mili ile Misak-ı Milli aynı şeyi mi ifade eder? Ahd-i Milli ve Misak-ı Milli arasındaki fark nedir? Ahd-i Milli korunsaydı, bugünkü sınırlarımız neresiydi? Ahd-i Milli'den neden vazgeçildi? Neden Misak-ı Milli kararları yerine getirilmedi? Tüm bu soruların cevabı haberimizde...
Osmanlı İmparatorluğu’nun son Meclisi tarafından 28 Ocak 1920’de İstanbul’da kabul edilen ve o zaman “Ahd-ı Millî” adı verilen altı maddelik bildiri bugün de önemini ilk günki gibi korur. Sanılanın aksine Misak-ı Milli, Ahd-i Milli ile eş anlam taşıyan bir kavram değildir. Misak-ı Milli uluslararası bir anlaşma değildir, yalnız Türk mebusları tarafından hazırlanan, ilân edilen ve barış şartlarını açıklayan bildiridir.
1 milyon 73 bin kilometre yüzölçümüne sahip bir Türkiye
Millî sınırları gösteren 1 / 2.250.000 km. ölçekli “Yeni Mîsâk-ı Millî Haritası”
Mustafa Kemal Paşa’nın Meclis-i Meb‘ûsan’ın seçilen bazı üyelerine yaptığı tavsiye üzerine 12 Ocak 1920’de millî istekleri karşılayacak bir program hazırlıklarına başlandı.
Ahd-i Millî adıyla bir komisyon kuruldu ve benzer bildiriler değerlendirilmeye tabi tutuldu. Mustafa Kemal Paşa sekiz maddeden oluşan bir metni Rauf Bey’e gönderdi. Komisyon, ana ilkeleri itibariyle Erzurum ve Sivas kongreleri kararlarını yansıtan ve mecliste oluşturulan Felâh-ı Vatan grubunun programı olarak düşünülen bu metni bütün meclis üyelerinin kabul edebileceği şekilde yeniden düzenledi.
Ayrılma ve bölünme kabul edilemez
Mustafa Kemal’in metninde, Mondros Mütarekesi’nin imzalanması esnasında Türk ordularının bulunduğu hattın içinde kalan, Müslüman çoğunluğun yaşadığı toprakların fiilen veya hükmen hiçbir sebeple ayrılma ve bölünme kabul etmez bir bütün olduğu (md. 1), Arap çoğunluğun yaşadığı toprakların geleceğinin tayini hakkının Arap halkına ait bulunduğu (md. 3) açıklanıyordu.
Ahd-i Millî Beyannâmesi adı verilen metin, 28 Ocak’ta Meclis-i Meb‘ûsan’da yapılan özel bir toplantıda 121 mebus tarafından imzalandı.
Süleymaniye ve Kerkük Türk yurdudur
Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey’e gönderdiği bir yazıda “mütareke hattının içinde ve dışında” ifadesiyle sınır konusundaki prensiplerden bir hayli uzaklaşıldığını hatırlattı. “Sınır konusunda esas milliyettir” diyen Rauf Bey, mütareke sınırının bu milliyetler sınırını genel olarak göstermek maksadıyla zikredildiğini, bu şekilde Türk olan Süleymaniye ve Kerkük şehirlerinin de dahil edildiğini bildirdi.
28 Ocak’ta komisyonun kabul ettiği bildiri Edirne mebusu Şeref Bey'in verdiği önerge ile 17 Şubat 1920 tarihli toplantının ikinci oturumunda okundu.
Şeref bey bu metnin bütün üyelerin gayretiyle “peymân-ı müebbed-i millî” (Ebedi Milli Ant) olarak ortaya çıktığını vurguladı.
1. İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının güvenliğinin sağlanması şartı ile Boğazların dünya ulaşım ve ticaretine açılması için bizimle birlikte, ilgili devletlerin verecekleri kararlar geçerli olmalıdır.
2. Arap topraklarının geleceği burada yaşayan halkın vereceği oylar ile belirlenmelidir.
3.Kars, Ardahan, Artvin, Batum ve Batı Trakya'nın hukuki durumunu belirlemek için halk oylamasını kabul ederiz.
4. Ülkemizdeki Hristiyan azınlıklara, komşu ülkelerdeki Müslümanlara tanınan haklardan fazlası verilemez.
5. Milli ve ekonomik gelişmemizi engelleyen siyasi, adli ve mali sınırlamalar (kapitülasyonlar) kaldırılmalıdır.
6.Mondros Ateşkes Anlaşması'nın imzalandığı sırada (30 Ekim 1918) Türk askerlerinin koruduğu sınırlar içindeki Türk vatanının bütünü hiçbir biçimde parçalanamaz.
Fransızca’ya çevrildi
Oy birliğiyle kabul edilen metin “Mîsâk-ı Millî” adıyla yayımlandı. Fransızca’ya çevrilerek bütün hükümetlere ve parlamentolara gönderildi. Altı maddeden oluşan Mîsâk-ı Millî Beyannâmesi’nin girişinde Osmanlı Mebusan Meclisi üyelerinin devletin bağımsızlığı ve milletin geleceğinin, haklı ve sürekli barışa kavuşmanın aşağıdaki esaslara tamamen uyulmasıyla mümkün olduğunu ve bu esaslar dışında Osmanlı saltanatını yaşatmanın imkânsız bulunduğunu kabul ettikleri vurgulandı.
Misak-ı Milli’ye karşı İstanbul işgal edildi
Okunan bu metin Galip devletlerin barış tekliflerine karşı Osmanlı Parlamentosu’nun cevabı olarak ilân edildi. Ve bu sebeple Mîsâk-ı Millî tepkiyle karşılandı. İtilâf devletleri 16 Mart’ta İstanbul’u resmen işgal ettiler.
Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetiyle Fransa arasında 20 Ekim’de imzalanan Ankara İtilâfnâmesi’yle bugünkü sınır çizilerek Suriye ve Lübnan Fransa’ya bırakıldı. Özel statü ile Fransız yönetimine verilen Hatay 23 Haziran 1939’da anavatana katıldı.
24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile Osmanlı Devleti tasfiye edilirken Mîsâk-ı Millî sınırları içinde gösterilen Irak, Filistin, Kıbrıs, Ege adaları ve Batı Trakya da yeni Türkiye Devleti sınırları dışında bırakıldı.
Mecliste kabul edilen ve meclis tutanaklarında kayıtlı bulunan Mîsâk-ı Millî metninde mütareke çizgisinin içinde ve dışında kalan toprakların bölünmez bir bütün olduğu yazıldığı halde konuyla ilgili eserlerin çoğu “dışında” kelimesine yer vermemekte ve bugünkü sınırların Mîsâk-ı Millî sınırları olduğu şeklinde yanlış bir kanaatin oluşmasına sebep olmaktadır.
Erzurum ve Sivas kongrelerinde hazırlıklarına başlanan ve 28 Ocak’ta okunan bildiri asıl olarak Ahd-i Millî ve Peymân-ı Millî olarak da ifade edilir.
1924'te Meclis'in milletvekillerine dağıttığı Misâk-ı Millî haritası ve üzerindeki idarî taksimat bilgilerine göre Batum, Halep (Antakya, İskenderun, İdlib, Belen, Reyhaniye, Barişa, Cisr-i Şuğur, Bâb-ı Cebbul, Menbic, Cebel-i Sem'an), Rakka, Deyr-i Zor (Resulayn, Aşare, Mesice, Ögmer, Ane), Süleymaniye (Gülanber, Baziyan, Şehirbazar), Musul (İmadiye, Zaho, Dohuk, Akara, Sincar) ve Kerkük (Revandiz, Köysançak, Rayine, Selahiye, Erbil) gibi bugün Türkiye sınırları dışında olan vilayetler Türkiye toprağıdır.
Erdoğan: Misak-ı Milli'nin ne olduğunu iyi bilmeliyiz
Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Suriye ev Irak’ta olanları yaşarken, yeni nesil bir şeyi çok iyi bilmeli. Acaba Misak-ı Milli nedir? Bunu çok iyi bilmemiz lazım. Eğer Misak-ı Milli’yi kavrarsak, anlarsak Suriye’deki sorumluluğumuzun, Irak’taki sorumluluğumuzun ne olduğunu anlarız. Eğer bugün ‘Musul üzerinde bizim sorumluluğumuz var, onun için hem masada hem arazide olacağız’ diyorsak bunun bir sebebi var ifadelerini kullanmıştı.
Kaynak: Türkiye Diyanet vakfı İslam Ansiklopedisi
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.