Bugün çağ açığp çağ kapatan olayın yani İstanbul'un fethinin 567. yıl dönümü. Peygamberimizin övgüsüne mazhar olan Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul'u nasıl feth etti? Nedenleri ve önemi nedir? hepsi ve daha fazlasını sizler için derledik...
Bugün çağ açığp çağ kapatan olayın yani İstanbul'un fethinin 567. yıl dönümü. Bu olay öyle önemli bir olay ki, Peygamber Efendimiz'in (S.A.V) Hadi-i Şerif'ini gerçekleştirme imkanına erişilmiştir. Peygamberimizin, “İstanbul elbet feth olunacaktır, onu fetheden komutan ne güzel komutandır. Onu fetheden ordu ne güzel ordudur” övgüsüne, dönemin padişahı II. Mehmed (Fatih Sultan Mehmed Han) nail olmuştur. Tarih boyunca İstanbul için yüzlerce devlet ve millet kavga etmiştir. Ancak hiçbirisi Osmanlı kadar başarılı olamamaış veya yönetememiştir. 1453'ten bu yana Türklerin elinde olan İstanbul daima, Bilimin, sanatın, kültürün başkenti olmuştur. Kozmopolit yapısını asla kaybetmeyen İstanbul bundan sonra da dünyanın en önemli şehri olmaya devam edecektir.
İşte çağ açıp çağ kapatan İstanbul'un fethinin tarihi:
İstanbul'un Fethi
İstanbul'un Fethi 29 Mayıs 1453 tarihinde dönemin Osmanlı padişahı 21 yaşındaki Fatih Sultan Mehmet (Sultan 2. Mehmet) ve komutasındaki Yeniçeri Ordusu tarafından gerçekleştirilmiştir. 6 Nisan 1453 tarihinde Osmanlı Ordusu tarafından kuşatılan İstanbul, 53 günlük kuşatmanın ardından fethedilmiştir. Fatih Sultan Mehmet ve komutasındaki askerler, Bizans İmparatorluğu lideri XI. Konstantinos ve ordusuna karşı mücadele etmiştir. İstanbul'un Fethi'nin ardından Osmanlı İmparatorluğu'nun yeni başkenti İstanbul olmuştur.
İstanbul'un Fethi'nin sonuçları nelerdir?
İstanbul'un Fethi ile beraber 1500 yıllık Roma İmparatorluğu'nun devamı olan Bizans İmparatorluğu parçalanmış ve kentte Hristiyan dünyasına göç başlamıştır. İstanbul'un Fethi ayrıca Orta Çağ'ın sona erdiği ve Yeni Çağ'ın başladığı gündür. İstanbul'un Fethi askeri tarih açısından da son derece büyük önem taşır. Antik çağlardan o döneme kadar surlar ve kent duvarları, şehirleri işgale karşı koruyan en büyük savunma araçlarıydı. Fakat savaş sırasında karabarut kullanan Osmanlı Ordusu, surları yıkmayı başardı.
İstanbul'un Fethi'nin nedenleri nelerdir?
İstanbul ya da Bizans İmparatorluğu dönemindeki adıyla Konstantinopolis, Roma İmparatoru I. Konstantin döneminden (MS. 330) beri imparatorluğun başkentiydi. 11 yüzyıl boyunca Konstantinopolis kenti defalarca ele geçirilmeye çalışıldı ve 1204 yılındaki Dördüncü Haçlı Seferi'nde bir defa kuşatıldı.
Konstantinopolis kenti 1261 yılında İznik İmparatorluğu tarafından fethedildi. Daha sonra Latinler, Sırplar ve Bulgarlar, Konstantinopolis'i alabilmek için savaş verdi. Büyük Veba Salgını'nın baş gösterdiği 1346 ve 1349 yılları arası Konstantinopolis kentinde yaşayanların yarısı öldü. Ekonomik ve bölgesel olarak sıkıntı yaşamaya başlayan imparatorluk Fatih Sultan Mehmet önderliğindeki Osmanlı Ordusu tarafından kuşatıldı ve 29 Mayıs 1453'te fethedildi.
İstanbul'un Fethi tarihi
1451 yılında tahta oturan Fatih SUltan Mehmet, o dönem 19 yaşındaydı. Avrupa'da birçok kişi genç padişahın başarılı olamayacağını ve Balkanlar ve Ege'deki Hristiyan güçlere karşı yenileceğini öngörüyordu. Fatih Sultan Mehmet'in Avrupa'ya karşı olan sakin tavrı da bu düşünceyi destekliyordu fakat düşünceler ve davranışların birbirinden farklı olabileceği hesaba katılmamıştı. 1452 yılında İstanbul Boğazı'nın Avrupa kısmına Rumeli Hisari inşa edildi. Rumeli Hisarı, Bizans İmparatorluğu sınırlarına yalnızca birkaç km üzaklıktaydı. Rumeli Hisarı'nın (Boğazkesen) inşasıyla beraber Anadolu tarafındaki Anadolu Hisarı ile boğazda geçiş kontrolleri sağlanmış oldu ve Karadeniz'e giden Cenova birlikleri engellendi.
Ekim 1452'de Fatih Sultan Mehmet, Turahan Bey'den Mora Yarımadası'nda büyük bir garnizon kuvveti oluşturması emrini verdi ve böylece Güney Yunanistan'daki iki despot Dimitrios Paleologos ve Thomas Paleologos'un İstanbul'un Fethi sırasında XI. Konstantinos'a yardım etmesi engellenecekti. Fatih Sultan Mehmet'in niyetini anlayan XI. Konstantinos, Batı Avrupa'dan yardım istedi fakat bu defa da Doğu ve Batı Kiliseleri arasında yüzyıllardır süren savaş sorunuyla karşılaştı.
Gemilerin karadan yürütülmesi
II. Mehmed, Diplonsion (Günümüz adı Beşiktaş) önlerindeki Osmanlı donanmasının Galata surları önünden kaydıralarak Haliç'e indirilmesini emretti. Ek olarak, Haliç surlarını ve Haliç'teki donanmayı vurmak için Galata civarında hakim tepelere toplar yerleştirildi. Gemilerin geçeceği mesafe 2 ilâ 4 kilometreydi ve ormanlıktı; güzergâh üzerindeki ağaçlar kesiliyor sonra da ağaçlar Cenevizlilerin verdiği zeytinyağı ile kayganlaştırılarak toprağa sabitleniyordu. (Cenevizliler, savaş boyunca denge politikası izlemiş ve hem Bizans hem Osmanlı tarafına yardım etmiştir.)
Gemiler yürütülmeden önce, Galata taraflarına mevzilenen Osmanlı topçuları Haliç'teki gemileri topa tuttu. Bizanslıların fark etmemesi için gemiler 21-22 Nisan gecesi yürütüldü. Bu sırada dikkatlerini başka yöne çekecek biçimde St. Romanos Kapısı civarında büyük bir gedik açıldı. O gece şehirde bulunanlar, bu gediği kapatmakla meşgul oldu. Sabah olduğunda 72 Osmanlı savaş gemisi başarıyla indirilmiş ve Haliç'i kapatan zincir işlevsiz kalmıştı. Osmanlılar, planın ikinci aşaması olan ahşap köprünün yapımına başladı. 24 Nisan'da Giustiniani'nin bir kadırgası gemileri yakmak üzere yaklaştıysa da Osmanlı topçuları tarafından batırıldı.
Yeraltı savaşları
16 Mayıs sabahı Kaligaria Kapısı civarında yeraltından sesler işiten muhafızlar, Osmanlı lağımcılarının tünel kazdığını fark etti ve bunu durdurmak üzere kendileri de bir tünel kazmaya başladı. Kısa süre içerisinde iki tünel buluşunca yeraltı savaşı başladı; Osmanlıların tünelini her ne pahasına olursa olsun yok etmekle görevli Bizans lağımcılarının kasten çıkarttığı yangın kendileriyle beraber Osmanlı lağımcılarının da ölümüne, her iki tünelin de çökmesine sebep oldu. Tünel girişimi önlenmişti ancak şehir halkıyla beraber İmparator Konstantin endişeye kapılmıştı; henüz keşfedilmemiş Osmanlı tünelleri olabilirdi.
Nitekim 21 Mayıs günü Osmanlı lağımcıları, gözetleme kulelerinden yoksun Kaligaria Kapısı civarında ikinci bir tünel daha açtı ve o da şehirdekiler tarafından fark edildi; önceki tünelde olduğu gibi Bizans lağımcılarının yine yangın çıkartacağını tahmin eden Osmanlı lağımcıları fırsat vermeden kendi tünellerini ateşe vererek kendileriyle beraber Bizans lağımcılarının da ölümüne yol açtı. Ertesi gün aynı yerde bir tünel daha keşfedildi; muhafızların döktüğü kızgın yağlar ile içerisindeki lağımcılar öldürüldü ve tünel ateşe verildi, aynı gün yakınlardaki henüz keşfedilmemiş bir Osmanlı tüneli çöktü. Şehri savunanlar arasında bulunan mühendis Jean Grant, başka tünellerin olup olmadığını öğrenmek için çalışmaya başladı ve kuşatmanın son haftasına girilirken her gün birkaç Osmanlı tüneli daha keşfedilir oldu;
23-24-25 Mayıs günleri yine aynı yerde başka tüneller bulundu. 25 Mayıs'ta fark edilen tünel surların altına ulaşmıştı; imha edilmesi halinde surların çökmesi mümkündü; Bizans lağımcıları tüneli duvarla kapatmakla yetindi.
İmparatora teslim teklifi
Haliç'e indirilen donanma, şehirde başlayan kıtlık, yeraltındaki savaşlar ve surlardan yüksek yürüyen kuleden sonra Osmanlı ordusunun son hücum için hazırlıkları başlamıştı; 23 veya 24 Mayıs günü II. Mehmed, eniştesi İsfendiyaroğlu Kasım Bey'i İmparator Konstantin'e elçi olarak gönderdi.
Teslim olmaları halinde Konstantin ve ailesinin arzu ettikleri yere güvenle gidebileceği, halkın canına ve malına dokunulmayacağı, son olarak Paleologos Hanedanı'yla dostane ilişkilerin kurulacağı ancak teslim olmazlarsa imparator ve diğer asillerin öldürüleceği, şehir halkının esir edileceği, orduya yağma için müsaade verileceği belirtiliyordu. İmparator şehri teslim etmeyi reddetti fakat vergi vermeye hazır olduğunu belirtti.
Son muharebe ve şehre giriş
Sultan Mehmed ordusunu üç gruba ayırmıştı; ilk grup yaşlılardan ve Hristiyanlardan, ikinci grup orduya katılmış Müslüman köylülerden ve azablardan, üçüncü grup ise yeniçerilerden oluşmaktaydı. Her grubun yaklaşık 50 bin askerden oluştuğu kaydedilmiştir.Ordunun büyük kısmı ağır hasarlı St. Romanos Kapısı önlerindeydi. İmparator Konstantin ve Giustiniani de bu hattı savunmak üzere birlikleriyle beklemekteydi. 29 Mayıs Salı günü güneş doğmadan Osmanlı ordusu namaz kıldı ve mehter takımı hücum marşı çalmaya başladı.
Yaşlılardan ve Hristiyanlardan oluşan ilk grubun öncelikli görevi merdivenleri surlara taşımak idi. Güneş doğmadan muharebe başlamıştı fakat surlara dikilen merdivenler derhal Bizans askerleri tarafından devriliyor, surlara yaklaşan askerler de fırlatılan taşlarla oklarla öldürülüyordu. Bu grubun taarruzu iki saat sürdü. Çoğunluğu imha edilen bu grup, ordugâha doğru kaçmaya başladı. Fakat bir gün önce II. Mehmed'in verdiği emir uygulandı; kaçmakta olan askerler kılıçtan geçirildi ve surlara geri dönmeleri için zorlandı. Sıra ana muharip askerlerden oluşan ikinci gruptaydı, bu grubun da hücumu başladı. Saldırı giderek St. Romanos civarında yoğunlaşıyordu fakat ikinci grubun askerleri bir türlü surlara çıkamıyor, merdivenleri dikemiyordu. Bizans askerleri kızgın yağ, grejuva, ok ve taş kullanarak bütün saldırıları püskürtüyordu.
İkinci grup da bitkin düşmekteydi ve bu durum Bizans kuvvetlerinin morali üzerinde olumlu etki yaratıyordu; bir buçuk saatlik savaşın ardından ikinci gruptan da bazı askerler geri kaçmaya başladı. Savaştan kaçanlar da yine komutanlarının infazlarıyla karşılaştı ve Sultan II. Mehmed, birkaç kaçak askeri topuzuyla cezalandırdı. II. Mehmed elinde kalan son grup olan yeniçerileriyle birlikte surlara yaklaştı. Bizans birlikleri artık yorgun düşmüştü, dinç ve tecrübeli yeniçeriler saflarını bozmaksızın surlara ulaştı; bir gece önce karşı taarruz için Konstantin'in emriyle açılan Kerkoporta Kapısı, elli kadar Osmanlı askerinin içeri girmesine olanak sağlayınca Bizans askerlerinin morali bozuldu.
O esnada büyük Osmanlı topu ateşlendi ve yeniçerilere bir geçit açıldı, toz bulutunun içerisinde yeniçerilerle Bizans askerlerinin çarpışması başladı. Gözetleme kulesine girmeyi başaran Osmanlı askerlerini imha eden ve yeniçerileri de püskürttüğünü gören Bizans askerleri zafer sevinci yaşamaya başladı ancak Osmanlı topu tekrar ateşlendi; geride kalan Osmanlı birliklerinin taarruzu başlamıştı. Direnci kalmayan ilk sur Osmanlıların eline geçti, azabların da desteğiyle burayı sağlama alan yeniçeriler var güçleriyle ikinci sura yönelik saldırıyı başlatmıştı.
Her iki sur da harap haldeydi ve çarpışmalar sürüyordu. Bu esnada Cenevizli komutan Giustiniani ağır yaralandı, İmparator Konstantin'in ricalarına rağmen yarasının tedavisi için limana götürüldü. Komutan Giustiniani'nin yaralandığı haberi Bizans birliklerinde bozguna yol açtı, Bizanslı askerler şehrin sokaklarında kaçışmaya başladı; Venedik ve Ceneviz askerleri de gemilerine binip kaçmak üzere limana yöneldi.Bozgunun etkisiyle güneydeki Piyi Kapısı da düştü, Osmanlı askerlerinin yağması başlamıştı.
Ordunun ağırlığı şehrin merkezine doğru ilerlemekteydi, oradaki zenginlikler daha fazlaydı ve sancaktarlar bir an önce Osmanlı bayraklarını dikmek istiyordu. Öğle olduğunda şehir düşmüş ve yağma başlamıştı ancak Haliç surlarında, Vasileos, Leon, Alexius burçlarında direniş devam ediyordu; daha sonra Haliç surları düşürüldüyse de üç burç direnmeye devam etti, Giritli denizciler tarafından savunulan bu üç burç vire ile teslim oldu ve denizcilere evlerine dönmeleri için II. Mehmed tarafından izin verildi.
II. Mehmed, vezirleri ve komutanlarıyla birlikte St. Romanos Kapısı'ndan (Topkapı) şehre girdi. Ayasofya'nın önüne gelen II. Mehmed, secdeye kapanarak toprağı öptü ve kiliseye sığınan kalabalığın köle yapılmakla yetinileceğini söyleyerek dışarı çıkmalarını istedi; canlarına dokunulmadı. Ayasofya'daki mozaikleri ve değerli mermerleri incelediği tarihî kaynaklarda geçmektedir. Bu sırada mermerleri sökmeye çalışan bir askeri görünce tepki gösterdi ve şehirdeki binaların kendi mülkü olduğunu söyledi. Hücumdan önce askerlere verdiği üç günlük yağma iznine rağmen yağma ve talanın derhal bitirilmesini, itaat etmeyenlerin idam edilmesini emretti.
Marmara surlarını savunan Şehzade Orhan, şehrin düştüğünü anlayınca surlardan aşağı atlayarak intihar etmiş ve başı II. Mehmed'e götürülmüştür. Megadük Notaras tutuklandı, sonra da idam edildi. Kuşatma boyunca Konstantin'in yanında çarpışan Giustiniani ise yaralarından dolayı öldü. İki tarafa destek veren Galata'daki Ceneviz kolonisi sakinleri diğerleri gibi saldırıya uğramaktan korkuyordu ancak Zağanos Paşa'nın telkinleriyle sakinleştirildiler, Vali Giovanni Lomellino, Galata'yı Osmanlılara teslim etti. II.Mehmed'in öldürmekle tehdit ettiği Paleologos ailesi ve birçok asil, Osmanlı donanmasının yağmayla meşgul olmasından istifade ederek Mora'ya kaçtı. Yine de kaçamayan asillerin canına dokunulmadı, esir alınan 29 Venedikli asil 800 ilâ 2000 duka altın fidyeyle serbest bırakıldı, Konstantin'in yeğeni Osmanlı sarayında yaşamına devam etti ve İslamı seçerek Mesih Paşa ismiyle sadrazamlık yaptı.
Fetihin sonuçları
Padişahın koruyucu tutumu sayesinde Ayasofya tahrip edilmedi, daha sonra Ayasofya'nın camiye çevrilmesi sebebiyle mozaiklerinin sökülmesi icap etti ancak sultanın emriyle mozaikler sökülmeyerek kireçle kaplandı.1847-1849 arası tamiratta Bizans mozaiklerinin korunmuş olduğu görüldü. Çan kuleleri yıkılmadı, geçici olarak ahşap minareler eklendi. Günümüzdeki minareler II. Selim zamanında inşa edilmiştir. Ayasofya'yla beraber çok sayıda kilise ve manastır camiye ve medreseye çevrildi. Medreselerde eğitim vermeleri ve bilim çalışmaları yapmaları için Semerkant, Bağdat, Kahire, Şam, Buhara gibi şehirlerden âlimler davet edildi. Daha sonra tamamlanan Sahn-ı Seman Medresesi'ne gelir getirmesi için bazı binalar ve araziler bağışlandı.
İstanbul'da Osmanlı hâkimiyetinin başlamasıyla beraber, demografik yapı da ciddi değişime uğradı. Şehir fethedildiğinde nüfusunun 30 ilâ 40 bin arasında olduğu tahmin edilmektedir. Başta sanatkârlar olmak üzere birçok insanın İstanbul'a iskân edilmesi emredildi; gönüllü gelenlerin istedikleri mülke sahip olabileceği duyurusundan sonra birçok insan şehre yerleşti. İstanbul çevresindeki tarım arazilerinin işlenmesi için Avrupa'da esir alınan insanlar getirildi. Bunun haricinde isyan tehlikelerinin olduğu Konya, Karaman ve Aksaray yörelerinden de mecburi iskân yapılmıştır.
İstanbul'un fethinin dünyaya etkisi ise, orta çağ ve feodalite döneminin bitmesi ve Yeni çağ'a geçilmesi olmuştur. Bir başka etkisi ise Savaşta kullanılan barutlu silahların etkisi görülmüş ve Avrupa'lı krallıklar feodal sistemi yıkmışlardır. Ayrıca, coğrafi keşiflerinin başlaması da İstanbul2un Fethi ile ilşkilendirilebilir.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.