Doğu Türkistan’da yaşanmakta olanlar sadece bir insan hakları krizi değil, bu bir Türk ve İslam Dünyasının meselesidir.
Sizlerin de bildiği üzere bugün İslam dünyasının üvey evladı Uygur Türkleri, dünyanın gözü önünde büyük bir soykırıma tabi tutuluyor. Emperyalist Çin bir taraftan modern toplama kamplarında Uygur Türkleri, politik ve kültürel asimilasyona tabi tutarken diğer yandan dini ve kültürel mirası, medreselerden başlayarak yok ediyor. En son yayınlanan görüntülerde mezarlıkları bile tahrip ettikleri ortaya çıktı.
Çin’in özellikle İslam dinini öğreten kurumları, yani eski adıyla medrese sistemini yok etmesinin temelinde ise mukaddes dinimizin tarihte, 10. Yüzyılda, Orta Asya’da kurulan medreseler vasıtası ile yayılması ve halkımızın da bu kurumlar vesilesi ile hidayete ermesi yatıyor. Uygur halkının dinle irtibatını tarihi köklerinden başlayarak yok etme amacı var.
Bugün her ne kadar İslam dünyasının bir anlamda üvey evladı gibi görünse de Uygur Türkleri’nin İslamla tanışıklığı 10. Yüzyıl başlarına kadar gidiyor. İslamiyet’ten önce çeşitli dinler ile tanışan ve mevcut olduğu topraklarda büyük bir kültür ve medeniyet inşa eden Uygur halkı daha İslamiyet ile tanıştıktan sonra bu kültür ve medeniyeti daha ileri seviyeler taşıdı. Eski Türk – İslam devletlerinden Karahanlılar döneminde Kaşgar’da Hanlık medrese gibi medreseler kurulmuş ve bu medreseler Çin tarafından yok edilmeden önce günümüze kadar ayakta kalmıştır. Divan-ı Lügattüt Türk’ün yazarı Kaşgarlı Mahmut da bunın bır mısalıdır. Bu medreseler sadece dini ilimlerin o dönemde her alanda kendisini yetiştirmiş bilgin ve alimlerin merkezi olmuş ve bir çok esere imza atılmasına ev sahipliği yapmıştır. Yani İslam dünyasının 11 ve 12 yüzyıllarda yaşadığı büyük atılımların merkezlerinden biri de Doğu Türkistan toprakları olmuştur. Bugün her ne kadar İslam devletlerinin önemli bir kısmı bigane kalsa da onları bugünlere getiren tarihi ve kültürel birikimin kaynaklarından biri de Uygur halkıdır. İşte bu nedenle Çin hükümeti kendi emperyalist emellerini gerçekleştirmek için bugün milyonlarca Uygur insanına asimilasyon uygulamıştır. Yeniden eğitim diye uydurdukları sistemdeki en temel amaç ise asırlardır İslam’a sımsıkı sarılan ve bunu ayakta tutan Uygur halkını bir arada tutan din bağını yok etmektir. Bir binayı ayakta ve bir arada tutan harç gibi, Doğu Türkistan halkının en temel özelliğini yani Müslüman oluşlarını yok edip onları parçalamak istemektedir.
Çin Işgali ve islam diniyi yasaklama
1876 yıllına kadar bağımsız bir şekilde varlığını devam ettiren Türkistan bölgesi’nin batı kısımları 1865 yılında Ruslar tarafından işgal edildi. 1924’te Sovyetler Birliği’nin kurulması ile batı Türkistan parçalanarak bugünkü Orta Asya devletleri oluşturuldu. Doğu Türkistan ise Çini kontrol altında tutan Mançular tarafından 1876’da işgal edildi. Mançu imparatorluğu Doğu Türkistan’ı resmi olarak 1884’da ilhak ettikten sonra bu Türk İslam ülkenin adını değiştirdi. Bugün dünyaya kabul ettirmeye çalıştıkları ve bizim asla kabul etmediğimiz Şincan ‘Xinjiang’ adı da o döneme dayanmaktadır, haksız işgallerini meşru göstermeye yarayan yani yeni bölge adını vermiştir. Ama o günlerden bugüne kadar Uygur halkı hiçbir zaman bu dayatmayı kabul etmemiş ve güçlerini sonuna kadar kullanarak işgale karşı çıkmış ve kısa süreli dahi olsa mesela 1933 ve 19944 senelerınde bağımsız devletler kurmuştur.
Doğu Türkistan ise Mançular sonra Çinli savaş ağaları ve sonrasında da Komünist Çin yönetimi bölgedeki işgalini sürdürmüştür. 1949 yılında Çin Ordusu Doğu Türkistan’ı tamamen işgal ettikten sonra bugünlere uzanan dini ve kültürel asimilasyon süreçlerini başlatmıştır. Yukarıda kısaca bahsetmeye çalıştığımız Karahanlılar dönemine kadar dayanan büyük medreseler ve diğer dini eğitim kurumlarının hepsi kapatılmış. Tarihi medreseler yerle bir edilmiştir. Vakıf kurumları ve ve değer muesseler Çin komünist partisinin ofisleri haline dönüştürülmüştür. Bu dönüştürme ve yok etme medreselerle de kalmamış camilere, okullara kadar uzanmıştır. Amaç öncelikle toplum hayatının gözü önünden İslam’ın temel kurumlarını fiziksel olarak ortadan kaldırmaktır. Öyle ki ezan işitilmez olmuştur. Cami imamlarından medrese hocalarına, alimlere toplumun ileri gelenlerine kadar binlerce insan ortadan kaldırılmış, Uygur toplumu sahipsiz, lidersiz bırakılmak istenmiştir. Eğer bir yerde hem dini ve kültürel hayatı öğreten insanları hem de o müesseleri yok ederseniz, insanların inançları ve kökleri ile bağlarını kesmiş olursunuz. Bir de bütün kitapları toplayıp tıpkı Nazilerin yaptığı gibi yakılırsa toplumun hafızasını da silmek için her türlü zulmü yapılmıştır. Öyle ki diniminiz beş temel şartından namazın kılınmasına engel olunurken, hacca gitmelerine dahi izin verilmemiştir. Mao hayatta olduğu sürece Uygur toplumunu yok etme adına her türlü adımı atmıştır.
Yeniden Diniy hayat yaşam firsatı
Mao öldükten sonra yerine geçen Ding Xiaping’in başlattığı ‘dışa açılım’ politikası geçici bir süreliğine Uygur halkına da nefes aldırmış ve yeniden dini hayat yeniden canlanmıştır. Hemen Camiler inşa edilmiş, kitaplar yeniden yazılmış, gizlice kurulan medreselerde eğitimlere başlanmıştır. Bu açılımdan istifade ile bir çok Uygur öğrenci yurt dışına giderek orada okumuştur.
Ancak bu dönem yaklaşık 30 sene sürdükten sonra Çin hükümeti 1949 yılında başlattığı asimilasyon politikasına kaldığı yerden devam etmiştir. Çünkü Uygur halkı hiçbir zaman dini ve kültürü ile bağını koparmamış tam aksine daha da güçlendirmiştir. Bu güçlü bağlar ise komünist rejimin en öncelikli hedefi olmuştur. Toplumu bir arada tutan Pan-İslamizm, Pan-Türkizm gibi yaklaşımlar bölücülük ve ayrılıkçılık tehlikesi olarak lanse edilmiştir.
Türk ve İslam düşüncesini ‘toplumu zehirleyen’ sistem olarak gören Komünist zihniyet bütün dünyanın önünde 2009’da başlattığı asimilasyon politikasını adım adım ilerletmektedir. Öyle ki nazilerin kamplarına benzer toplama kamplarını kurmuş milyonlarca Müslüman Türk’ü olarak hapsetmiş bunu da Dünyaya ‘yeniden eğitim’ diye sunmuştur. Maalesef ve maalesef İslam devletleri de siyasi ve ekonomik çıkarları nedeni ile onların propagandasına seyirci kalmıştır. Ama bugün Çin’e susan İslam toplumları gelecekte böyle bir zulümle karşılaştıklarında onlara sahip çıkacak kimseyi bulamayacaklardı.
Çünkü, Çin Doğu Türkistan’da başlatığı siyasi ve tarihi işgali başka ülkelerde ekonomik olarak sürdürmektedir ve onları kendilerine bağlı köle haline dönüştürmektedir.
Tarihten buyana bir beldede İslam’ın var olduğunu gösteren üç yer vardı. Mescitler, medreseler ve mezarlıklar. İlk asimilasyon döneminde tarihi medreseler ve camilerin hepsi yok edildi. 1980’lerde inşa edilen camiler ve eğitim merkezleri de şimdi yok ediliyor. Üstelik bugünkü zalim yönetim bir adım daha öteye giderek mezarlıkları da ortadan kaldırarak insanların geçmişi ile bağına bir ağır darbe daha vuruyor. Üzerine bir de ceset yakma yerleri inşa ederek, Müslümanlıkta olmayan sistemi enjekte etmeye çalışıyor.
Toplama kamplarına ilk önce dini alimler ve toplum önderleri alınırken onların eserleri de yakılarak yok ediliyor. Bir Müslüman ailenin Müslüman nesiller yetiştireceği ve mahremi olan evlere komünist çinli insanları yerleştirerek onların manevi değerlerine bir darbe daha vuruyor. Aynı zamanda 1984 romanında olduğu gibi onların attıkları her adımı gözetleyen sistem kurmuş oluyor. Sadece bunlarla da kalmıyor, komünist erkeklerle Müslüman kızları evlendirmeden, çocukları ailelerinden koparıp yetimhanelere çinli ailelerin yanlarına yerleştirmeye, Müslüman ülkeleri ziyaret edenlere terörist mualemesi yapmaya, helal ürünleri yasaklamaya kısaca, komünist ve dinsiz bir sistemi her alanda kurmak için adımları zalimce atmaya devam etmektedir. Çünkü, kendi emperyalist politikalarını gerçekleştirebilmek için Uygur toplumunu parçalaması gerekiyor. Bunun için de en önemli hedefi İslamiyet dinidir. İslamiyeti Türkistan topraklarından sildikten komünist görünümlü zalim emperyal sistemini rahatlıkla kurabilecektir. İşte bu nedenle Doğu Türkistan davasına hiçbir zaman sadece bir Türk topluluğunun davası olarak bakılmamalıdır. Bu haddi zatında bir İslam davasıdır. İslam dinini savunmak için Uygur halkına destek olunmalıdır. Bugün her ne kadar İslam coğrafyasının Doğu Kapısı, Türkistan halkının yaşadıkları görmezden gelinse de eğer bir gün bu doğu kapı yıkılırsa, Çin komünist rejimi Orta Asya’dan başlayarak Türkiye’ye, Orta Doğu’ya Afrika ülkelerindeki İslam hayatına varıncaya kadar her yeri kültürel ve ekonomik olarak işgal edecektir ki gücü yettiği yerde bazı ülkeleri para ile nasıl kendisine köle ettiği de herkesin malumudur. Yani bugün Uygur halkına ses vermeyenler ileri de kendilerine ses verecek kimse bulamadıklarında geriye dönüp biz nerede yanlış yaptık diyeceklerdir. Ancak o zaman da iş işten geçmiş olacak.
(Abdulhakım Idris / Dünya Uygur Kongresi Başmüfettişi)
Kaynak: Campaignforuyghurs.com
Çin’in özellikle İslam dinini öğreten kurumları, yani eski adıyla medrese sistemini yok etmesinin temelinde ise mukaddes dinimizin tarihte, 10. Yüzyılda, Orta Asya’da kurulan medreseler vasıtası ile yayılması ve halkımızın da bu kurumlar vesilesi ile hidayete ermesi yatıyor. Uygur halkının dinle irtibatını tarihi köklerinden başlayarak yok etme amacı var.
Bugün her ne kadar İslam dünyasının bir anlamda üvey evladı gibi görünse de Uygur Türkleri’nin İslamla tanışıklığı 10. Yüzyıl başlarına kadar gidiyor. İslamiyet’ten önce çeşitli dinler ile tanışan ve mevcut olduğu topraklarda büyük bir kültür ve medeniyet inşa eden Uygur halkı daha İslamiyet ile tanıştıktan sonra bu kültür ve medeniyeti daha ileri seviyeler taşıdı. Eski Türk – İslam devletlerinden Karahanlılar döneminde Kaşgar’da Hanlık medrese gibi medreseler kurulmuş ve bu medreseler Çin tarafından yok edilmeden önce günümüze kadar ayakta kalmıştır. Divan-ı Lügattüt Türk’ün yazarı Kaşgarlı Mahmut da bunın bır mısalıdır. Bu medreseler sadece dini ilimlerin o dönemde her alanda kendisini yetiştirmiş bilgin ve alimlerin merkezi olmuş ve bir çok esere imza atılmasına ev sahipliği yapmıştır. Yani İslam dünyasının 11 ve 12 yüzyıllarda yaşadığı büyük atılımların merkezlerinden biri de Doğu Türkistan toprakları olmuştur. Bugün her ne kadar İslam devletlerinin önemli bir kısmı bigane kalsa da onları bugünlere getiren tarihi ve kültürel birikimin kaynaklarından biri de Uygur halkıdır. İşte bu nedenle Çin hükümeti kendi emperyalist emellerini gerçekleştirmek için bugün milyonlarca Uygur insanına asimilasyon uygulamıştır. Yeniden eğitim diye uydurdukları sistemdeki en temel amaç ise asırlardır İslam’a sımsıkı sarılan ve bunu ayakta tutan Uygur halkını bir arada tutan din bağını yok etmektir. Bir binayı ayakta ve bir arada tutan harç gibi, Doğu Türkistan halkının en temel özelliğini yani Müslüman oluşlarını yok edip onları parçalamak istemektedir.
Çin Işgali ve islam diniyi yasaklama
1876 yıllına kadar bağımsız bir şekilde varlığını devam ettiren Türkistan bölgesi’nin batı kısımları 1865 yılında Ruslar tarafından işgal edildi. 1924’te Sovyetler Birliği’nin kurulması ile batı Türkistan parçalanarak bugünkü Orta Asya devletleri oluşturuldu. Doğu Türkistan ise Çini kontrol altında tutan Mançular tarafından 1876’da işgal edildi. Mançu imparatorluğu Doğu Türkistan’ı resmi olarak 1884’da ilhak ettikten sonra bu Türk İslam ülkenin adını değiştirdi. Bugün dünyaya kabul ettirmeye çalıştıkları ve bizim asla kabul etmediğimiz Şincan ‘Xinjiang’ adı da o döneme dayanmaktadır, haksız işgallerini meşru göstermeye yarayan yani yeni bölge adını vermiştir. Ama o günlerden bugüne kadar Uygur halkı hiçbir zaman bu dayatmayı kabul etmemiş ve güçlerini sonuna kadar kullanarak işgale karşı çıkmış ve kısa süreli dahi olsa mesela 1933 ve 19944 senelerınde bağımsız devletler kurmuştur.
Doğu Türkistan ise Mançular sonra Çinli savaş ağaları ve sonrasında da Komünist Çin yönetimi bölgedeki işgalini sürdürmüştür. 1949 yılında Çin Ordusu Doğu Türkistan’ı tamamen işgal ettikten sonra bugünlere uzanan dini ve kültürel asimilasyon süreçlerini başlatmıştır. Yukarıda kısaca bahsetmeye çalıştığımız Karahanlılar dönemine kadar dayanan büyük medreseler ve diğer dini eğitim kurumlarının hepsi kapatılmış. Tarihi medreseler yerle bir edilmiştir. Vakıf kurumları ve ve değer muesseler Çin komünist partisinin ofisleri haline dönüştürülmüştür. Bu dönüştürme ve yok etme medreselerle de kalmamış camilere, okullara kadar uzanmıştır. Amaç öncelikle toplum hayatının gözü önünden İslam’ın temel kurumlarını fiziksel olarak ortadan kaldırmaktır. Öyle ki ezan işitilmez olmuştur. Cami imamlarından medrese hocalarına, alimlere toplumun ileri gelenlerine kadar binlerce insan ortadan kaldırılmış, Uygur toplumu sahipsiz, lidersiz bırakılmak istenmiştir. Eğer bir yerde hem dini ve kültürel hayatı öğreten insanları hem de o müesseleri yok ederseniz, insanların inançları ve kökleri ile bağlarını kesmiş olursunuz. Bir de bütün kitapları toplayıp tıpkı Nazilerin yaptığı gibi yakılırsa toplumun hafızasını da silmek için her türlü zulmü yapılmıştır. Öyle ki diniminiz beş temel şartından namazın kılınmasına engel olunurken, hacca gitmelerine dahi izin verilmemiştir. Mao hayatta olduğu sürece Uygur toplumunu yok etme adına her türlü adımı atmıştır.
Yeniden Diniy hayat yaşam firsatı
Mao öldükten sonra yerine geçen Ding Xiaping’in başlattığı ‘dışa açılım’ politikası geçici bir süreliğine Uygur halkına da nefes aldırmış ve yeniden dini hayat yeniden canlanmıştır. Hemen Camiler inşa edilmiş, kitaplar yeniden yazılmış, gizlice kurulan medreselerde eğitimlere başlanmıştır. Bu açılımdan istifade ile bir çok Uygur öğrenci yurt dışına giderek orada okumuştur.
Ancak bu dönem yaklaşık 30 sene sürdükten sonra Çin hükümeti 1949 yılında başlattığı asimilasyon politikasına kaldığı yerden devam etmiştir. Çünkü Uygur halkı hiçbir zaman dini ve kültürü ile bağını koparmamış tam aksine daha da güçlendirmiştir. Bu güçlü bağlar ise komünist rejimin en öncelikli hedefi olmuştur. Toplumu bir arada tutan Pan-İslamizm, Pan-Türkizm gibi yaklaşımlar bölücülük ve ayrılıkçılık tehlikesi olarak lanse edilmiştir.
Türk ve İslam düşüncesini ‘toplumu zehirleyen’ sistem olarak gören Komünist zihniyet bütün dünyanın önünde 2009’da başlattığı asimilasyon politikasını adım adım ilerletmektedir. Öyle ki nazilerin kamplarına benzer toplama kamplarını kurmuş milyonlarca Müslüman Türk’ü olarak hapsetmiş bunu da Dünyaya ‘yeniden eğitim’ diye sunmuştur. Maalesef ve maalesef İslam devletleri de siyasi ve ekonomik çıkarları nedeni ile onların propagandasına seyirci kalmıştır. Ama bugün Çin’e susan İslam toplumları gelecekte böyle bir zulümle karşılaştıklarında onlara sahip çıkacak kimseyi bulamayacaklardı.
Çünkü, Çin Doğu Türkistan’da başlatığı siyasi ve tarihi işgali başka ülkelerde ekonomik olarak sürdürmektedir ve onları kendilerine bağlı köle haline dönüştürmektedir.
Tarihten buyana bir beldede İslam’ın var olduğunu gösteren üç yer vardı. Mescitler, medreseler ve mezarlıklar. İlk asimilasyon döneminde tarihi medreseler ve camilerin hepsi yok edildi. 1980’lerde inşa edilen camiler ve eğitim merkezleri de şimdi yok ediliyor. Üstelik bugünkü zalim yönetim bir adım daha öteye giderek mezarlıkları da ortadan kaldırarak insanların geçmişi ile bağına bir ağır darbe daha vuruyor. Üzerine bir de ceset yakma yerleri inşa ederek, Müslümanlıkta olmayan sistemi enjekte etmeye çalışıyor.
Toplama kamplarına ilk önce dini alimler ve toplum önderleri alınırken onların eserleri de yakılarak yok ediliyor. Bir Müslüman ailenin Müslüman nesiller yetiştireceği ve mahremi olan evlere komünist çinli insanları yerleştirerek onların manevi değerlerine bir darbe daha vuruyor. Aynı zamanda 1984 romanında olduğu gibi onların attıkları her adımı gözetleyen sistem kurmuş oluyor. Sadece bunlarla da kalmıyor, komünist erkeklerle Müslüman kızları evlendirmeden, çocukları ailelerinden koparıp yetimhanelere çinli ailelerin yanlarına yerleştirmeye, Müslüman ülkeleri ziyaret edenlere terörist mualemesi yapmaya, helal ürünleri yasaklamaya kısaca, komünist ve dinsiz bir sistemi her alanda kurmak için adımları zalimce atmaya devam etmektedir. Çünkü, kendi emperyalist politikalarını gerçekleştirebilmek için Uygur toplumunu parçalaması gerekiyor. Bunun için de en önemli hedefi İslamiyet dinidir. İslamiyeti Türkistan topraklarından sildikten komünist görünümlü zalim emperyal sistemini rahatlıkla kurabilecektir. İşte bu nedenle Doğu Türkistan davasına hiçbir zaman sadece bir Türk topluluğunun davası olarak bakılmamalıdır. Bu haddi zatında bir İslam davasıdır. İslam dinini savunmak için Uygur halkına destek olunmalıdır. Bugün her ne kadar İslam coğrafyasının Doğu Kapısı, Türkistan halkının yaşadıkları görmezden gelinse de eğer bir gün bu doğu kapı yıkılırsa, Çin komünist rejimi Orta Asya’dan başlayarak Türkiye’ye, Orta Doğu’ya Afrika ülkelerindeki İslam hayatına varıncaya kadar her yeri kültürel ve ekonomik olarak işgal edecektir ki gücü yettiği yerde bazı ülkeleri para ile nasıl kendisine köle ettiği de herkesin malumudur. Yani bugün Uygur halkına ses vermeyenler ileri de kendilerine ses verecek kimse bulamadıklarında geriye dönüp biz nerede yanlış yaptık diyeceklerdir. Ancak o zaman da iş işten geçmiş olacak.
(Abdulhakım Idris / Dünya Uygur Kongresi Başmüfettişi)
Kaynak: Campaignforuyghurs.com
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.