Bütün derin işler, ne hikmetse, İyi Parti ekseninde gelişiyor..
Ne diyorlarsa, aksi çıkıyor..
Hangi iddiada bulunuyorlarsa, farklı gerçekle karşı karşıya kalıyorsunuz..
Hangi söylemi dillendiriyorlarsa, tam aksi çıkıyor..
Soyut değerlendirmeleri bir kenara bırakalım..
Somut örnekleri vereyim..
“Türk milliyetçisi parti” diyorlar..
“Kürt milliyetçisi parti” ile gizliden gizliye ittifak yaptığı ortaya çıkıyor.
“Muhafazakar parti” diyorlar..
Din dersini kaldıran anayasa değişikliğinin, ateistlerin yönetimindeki HDP ile birlikte kotarılmasına ilişkin çalışmalar içinde boy gösterdikleri ortaya çıkıyor.
“FETÖ’ye karşı çıkan bir partiyiz” diye ortalıkta dolaşıyorlar..
Kendi partilerinin kurucularının, “Bu adam FETÖ’cü” diye suçladığı isimlerin İstanbul İl Başkanlığı görevinde kalmasına kimsenin dokunamadığı bir parti ile karşı karşıya olduğunuzu görüyorsunuz.
“Şeffaflığa değer veren bir parti anlayışı” ile kendilerini tanımlıyorlar..
Kongrelerinde bir bakıyorsunuz, hiçbir partide olmayan ayak oyunları ile, “Şunu yazın, bunu yazmayın” gizli çalışmaları ile delegelerin baskı altına alındığı bir parti hüviyeti ile karşı karşıya kalıyorsunuz.
“Demokrasi, tek adam anlayışından uzak bir parti yönetimi” takdiminde bulunuyorlar..
Muhalefette olmalarına rağmen, bir icraatları söz konusu olmamasına rağmen, itirazların susturulduğu, tam da tek adam yönetiminin sergilendiği bir parti olarak karşımıza çıkıyorlar.
Partilerini, “Büyüyoruz, iktidara yürüyoruz” diye takdimde bulunuyorlar..
Bakıyorsunuz, milletvekilleri birer ikişer istifa ediyor. Nerede ise partinin milletvekili sayısı yarı yarıya azalmanın eşiğinde.
Ve son olarak..
“Muhsin Yazıcıoğlu’yla yol arkadaşlığı yapmış isimlerin partisi” diyorsunuz..
Muhsin Yazıcıoğlu’nun şehadetinde, helikoptere ilk anlarda ulaşılamamasında görevini ihmal ettiği isnadı ile eleştirilen Jandarma Komutanı Ali Lapanta’nın, İyi Parti kurucusu olduğunu görüyorsunuz..
Bu son somut örnekle ilgili, dün bir gelişme yaşandı..
O aktüel gelişme sebebi ile, bu örneği önemsiyorum ve diğer örneklerle birlikte, bu konuya değiniyorum..
Ali Lapanta, Muhsin Yazıcıoğlu’nun şehit olduğu helikopter düşmesi olayında, bölgede görevli Jandarma Bölge Komutanı..
O tarihte bir tuğgeneral..
Gazetemizde de, o tarihlerde bir haber yayınlanıyor..
Lapanta’nın, kendi memleketinde köylüleri ile özel bir sohbet sırasında, Genelkurmay ve Jandarma’nın sinyal bilgileri arasında farklılık olduğunu, Genelkurmay’ın sinyal bilgilerine öncelik verdikleri için, helikopterin bulunmasının geciktiğini söylediği iddiası, Akit’te yayınlanıyor..
Lapanta dava açıyor..
Çok önemli bir ölümün tartışıldığı.. Bir siyasi partinin genel başkanının can verdiği bir olay ile ilgili olması hasebi ile, her türlü iddianın en ince ayrıntısına kadar tartışılması ve dillendirilmesi gerektiği bir konu olmasına rağmen..
Nasıl oluyorsa..
Lapanta, yerel mahkemede davayı kazanıyor..
Karar temyize gidiyor..
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, uzun uzun konuyu irdeliyor ve Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurulu ile TBMM Meclis Araştırma Komisyonu raporlarını da kendisine dayanak alarak, şu ifadelerle kararı büyük oranda bozuyor:
“Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 arkadaşının içinde bulunduğu helikopterin düşmesi sonrasında yürütülen arama kurtarma çalışmalarının başında resmi olarak görevli olmasa da davacının bulunduğu, Başbakan’a brifing verirken çekilmiş fotoğrafının dahi olduğu, ne var ki helikopter enkazına 2 gün boyunca resmi görevliler tarafından ulaşılamadığı, vatandaşlar tarafından bulunup görevlilere bildirildiği, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu ve TBMM Araştırma Komisyonu raporlarında sinyal bilgilerinin doğru değerlendirilmediği ve yanlış yerlerin 9 kez aratıldığı bilgilerinin yer aldığı anlaşılmaktadır..”
Bu giriş sonrasında, 4. Hukuk Dairesi manevi tazminat için bir miktar para yerine, Ali Lapanta’nın, köylülerine söylediği ileri sürülen ve köylülerin anlatımına göre yapılan haberdeki ifadelerin, tereddüte mahal bırakmayacak şekilde bir somut kaset vesair belge ile ispatlanamadığı için, “kınama kararı” verilmesi ile yetinilmesini öngörüyor..
2014’teki hukuki duruma göre verilen bu karardan sonra..
Bu komutan, nasıl oldu ise..
Geldi İyi Parti’ye, kurucu oldu..
Muhsin Başkan’ın yakın arkadaşı olduğunu ve kendisinden dürüstlük anlamında birçok şey öğrendiğini söyleyen Yavuz Ağıralioğlu ile, Yazıcıoğlu’nun ölümünde, en azından helikopterin geç bulunmasından kusurlu olduğu basın tarafından defalarca dillendirilen bir şahıs, aynı partide kurucu olarak karşımıza çıktılar..
Ve dün itibari ile..
Bu İyi Parti’nin kurucular listesindeki kafa karıştıran birliktelik..
Daha da önemli bir aşamaya geçmiş oldu.
Çünkü düne kadar hakkında bir ceza davası açılmamış olan Ali Lapanta hakkında, bir iddianame düzenlendi..
Muhsin Yazıcıoğlu’nun şehadetinde kimlerin ne şekilde kusurları olduğu, belki o kusurların da araştırılması sonrasında, kimlerin kasıtları olduğu noktasındaki araştırmaların şu anki bölümünde, Ali Lapanta’nın helikopterin bulunmasındaki gecikme sebebi ile görevi ihmalden yargılanması istendi..
Haydi bakalım, buyrun, bu karmaşık durumu izah edin..
Ali Lapanta olarak izah edin..
Akit’e açtığınız davada, ısrarla “Benim hiçbir kusurum yok, o sözü de ben söylemedim” savunması bağlamında konuyu aydınlığa kavuşturun..
İyi Parti’ye kurucu olmanız açısından olayı değerlendirin..
Ve..
Yavuz Ağıralioğlu olarak..
“Başkanım” dediğiniz, büyük övgülerde bulunduğunuz Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterinin geç bulunmasında kusurlu görülen bir tuğgeneral ile aynı partinin kuruculuğunda birleşmenizi izah edin..
Karışık işler..
Karmakarışık işler..
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.