T a r a f s ı z D e ğ i l i z

[anadoluhaber:35168] ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

Link to ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

[anadoluhaber:35161] Neo-Liberalizm: Soylemsel Bir Gordion Dugumu

Posted: 03 Sep 2009 02:18 PM PDT

TPE.org.tr guncellendi!!
Yazan: Dogan Gurpinar
"Neo-Liberalizm: Soylemsel Bir Gordion Dugumu"

Neo-liberalizm tabirinin islevselligi, onun aciklayici degil aciklayici olmamasindandir. Bir tabir eger aciklayici degilse Humpty Dumpty'nin sozleri gibi istenen anlama gelecektir. Neo-liberalizm tabiri akademik anlami ve iktisadi gercekliginden bagimsiz olarak (solda) yaygin kullanima "tanimlayici" bir tabir olmak yerine bir "kufur" ve "asagilama" ifadesi olarak girmistir. Bu bakimdan zaten "gercekliginin" disinda kendi kendini "olumsuz" olarak tanimlayan bir tabirdir ve kendi dar ekonomik ideolojik cercevesinden cikartilarak cok farkli alanlara adapte edilmektedir. Bu bakimdan tanimi kendinden menkul neo-liberalizm bir oteki (ve ocu) yaratma stratejisidir ve solun muhalifligi ancak bu ocu ile uretilebilmektedir. Neo-liberal tabiri o kadar efsunlu bir kelimedir ki; kullanildiginda bir cok kara nokta kendiliginden acikliga kavusmaktadir.

Bu yaziya ilk yorumu yazin

Devamini oku...

'Oğlumun Elleri Sağlamdı'

Posted: 03 Sep 2009 01:49 PM PDT


"Onlara, 'Bozgunculuk yapmayın!' denildiği vakit, 'Biz ancak ıslah edicileriz!' derler."
…………………
Şerrin en kötüsü ehven-i şerdir. En umulmadık yerde çıkar, ortaya. Sokulur usulca ve sokar, çıyanca. Akıtır zehrini, doyasıya. Kaskatı kesilir vücut. Bırakır kendini. Takatsizdir, mecal kalmamıştır benliğinde.
Ehven-i şer, işler kötü gittiğinde anlaşılmaz. İşler zaten kötüdür. İyi giden bir şey varsa devrededir, ehven. Şerre davet eder. İyilik adınadır; sözü, eylemi.
Yok eder bedeni, hunharca. Legali vardır, işe yarar diye de illegali… Aklını ilah edinmişse, zıvanadan çıkmış demektir. İpe sapa gelmez. Zaptedilmez, bir türlü. Urganla bağlasan durmaz.
Cümle halkın kendine en yakın bulduğudur. Bir de durduğu yerle ilgili.
Kendisi olamayan başkası olur. Değiştiremeyen değişir. Benzetemeyen benzer. Olamayan olur. İtiraz hakkı yoktur:
'Kıt aklınla mı konuşuyorsun? Bak sen, üstelik cümle bile kuruyorsun(!)'
………………….
Yarasadır. Gecesi gündüz, gündüzü gece. Sevmez aydınlığı.
Dumanlı hava bekçisidir. Kurt uludu mu şehirden, atar elindekini birden. Hedef gözetmez. Kırılası elleri, pimini çeker bombanın. Ateşler fitilini.
Bir de duyulur ki, bu da asılsızdır. Açıkça çekip vurmuştur; devresini, tertibini.
"Niye? diye sormayın. Halkımın iyiliği için yaptım bunu. Açılım maçılım unutulsun istedim. Kutsansın, kutsanması gereken. Dördü gider ama, bir kin kalır, 'öteki'ne.
'Öteki' olmadan sistem yürümez, anladım. Terör bizim can simidimiz. O da olmasa n'eyleriz! Varlığı yeter! Bu da bizim ehven-i şerrimiz.
………………..
Foyası çıktı ortaya. Açıldı eski defterler. Bingöl karayolunda yakılan bedenlerin hesabı soruldu. Dağlıca'nın da, Aktütün'ün de…
Oysa törenlerde kelle sayıp, 'İşte halkımız! Boyunlarına zillet halkası geçirdiklerimiz toplanmış buraya! Sorgulamaz, unutur evlat acısını. Biz kortejde ağır ağır ilerlerken, onlar bize el sallar gururla.'
………………..
İnsafı yoktur, yalanı çoktur; ehven-i şerrin. Hem vurup hem kaçmak adettendir. Eski bir taktiktir: "Ne olmuş, kime olmuş, niye olmuş, niçin olmuş, ne zaman olmuş….?
Yapan bulunmuş mu? Kaçmış mı? Şu'cu, bu'cu işi miymiş? Tahmin etmeliymiş!"
Dünyalık hedefine ulaşmıştır, ehven-i şer. İnsanı bölmüş, toprağı bölmüş, suyu bölmüş, sınırı bölmüş, kalpleri bölmüş, vicdanları yok saymıştır.
On iki'den vurmuşsa yenisi hazırdır. Bu sefer fail kayanın ardındadır. Atar pusuyu, patikadan aşar gider.
Sekiz eve ateş düşmüştür. 'Göklere erişir feryad-ı ahım / Bu da gelir, bu da geçer ağlama!' dese de ciğer kebap olur, yanar köz gibi.
Ateş düştüğü yeri akar. 'Büyüttüm besledim, asker eyledim / Gitti de gelmedi canan buna ne çare!' Gerisi gelmez, düğümlenir boğazı.
Çok yönlü bir kuşatmadır, Anadolu'yu saran. Kuşku yer bitirir, kemirir bünyeyi. En hassas yerinden vurur avcı: Anaların gözyaşı!
……………………..
Büyük fotoğrafı görmeden dinmez sızı:
'Yetmişlik nineler Kutlu Doğum'da, Alemlerin Efendisi'ni yadedecek!...'
'Bir adı cennet kızlar Taleal bedru söyleyecek…!'
'Sekizindeki Ali yürek mescidi süsleyecek…! diye, gecenin bir yarısı bir bardak suda fırtına koparan, seyircidir; haz alır Bin Yılın Sonundaki Ayrılık'tan!
Sağ'ım şer, sol'um şer; toplanır ehven-i şer. Koordine bir çabadır, ver-kaç bir paslaşmadır. On sekiz'ine dek kontrol et! Böl içerde, Anadolu gencini! Çatıştır meydanlarda!
Efelen, kasılarak: 'Ne yapalım, azıtmışlar!' Bul, her birine bir totem, törele birbirine! 'Töremiz pekişsin!' niyetine törenlerde boy göster!
Tahrik et, pervasızca! 'Kurşun atan da, kurşun yiyen de makbuldür!' Demokrat fetvasınca…
……………………..
Elini çabuk tut Anadolu! Hira'dan gelen Kutlu Ses'e kulak ver! 'Bana ne' deme! Bazen en uzağındakini bulur acı.
Can çekişen bir deniz yıldızı bul! Bırak, coşkun sulara! Birin bin olur, milyon olur; kırılır lider sultası! Hayatı kararmış anaya ulaş:
'Çekilme köşene sen de! Yürek devrimi seninle! Buluştur anaları! Bir daha yanmasın canları!'

Tarık Sezai KARATEPE

Ruhçu İktisat -İktisattan Çıkış-

Posted: 03 Sep 2009 12:58 PM PDT


Nasıl ki yeni bir gömlek giymek isteyen kişi üzerindeki eski gömleği çıkarmak mecburiyetindeyse, yeni bir fikrin aksiyonu ile kuşanmak ve kuşatmak isteyen fert ve/veya cemiyette eskisini söküp atmak zorundadır.

Kıyafet söz konusu olunca eskiyi bir kenara çıkarmak oldukça kolaydır da mesele, fikir ve aksiyon planında ele alınınca, eskisini bir kenara bırakmak, son derece girift bir keyfiyet ve meşakkatli bir kemiyet arz eder. Bizim burada kullandığımız "eski", mevcut hal ve fikir olduğuna göre, tıpkı kısayı bilmek için uzuna ihtiyaç duymamız gibi, eskiyi bilmek de yeniyi bilmekle kaimdir. Mevcuda yapılan eleştiri ise eskiyi restore etmek gibi bir çabanın ürünü değil, bilakis mevcut sistemin karşısına yeni bir sistemle çıkıp, eskinin reddi, yeninin ise inşa teşebbüsüdür.

İktisat fakültelerinde ilk olarak "İktisada Giriş" başlığı taşıyan kitaplar okutulmasına binaen, mevcut iktisat eğitim ve anlayışının bir taraftan hiciv yoluyla reddedilmesi, diğer taraftan da yeniye kavuşmak için eskinin terki gerekliliğince, alt başlığımız "İktisattan Çıkış". Ezel kadar eski, ebed kadar yeni olan sistemlerin sisteminin, 21. yüzyıldaki eşya ve hadiselere, ruha bağlı iktisat davası içinde nakşı ve tasarrufu altında tutma muradı dâhilinde, çöldeki bir kum tanesi kadar da olsa pay sahibi olabilme iştiyakıyla da üst başlığımız "Ruhçu İktisat".

İnsan ve Vazifesi

Materyalistlere sorarsanız, her medeniyet belli bir iktisadi yapının biçimlendirdiği bir değerler bütünüdür. Bize göre ise durum tam tersidir; her medeniyetin kendisini temin eden değerler sisteminin biçimlendirdiği bir iktisadi yapısı vardır. Ruhçu iktisat anlayışı; insanı, iktisadi faaliyet gayesine göre değil, iktisadi faaliyeti insana göre açıklar. Yani merkezde her daim insan vardır. Zira insan, yeryüzünde Allah'ın halifesidir ve "Biz insanı eşya ve hadiseleri teshir altına alması için yarattık." düsturunun asli ve asil muhatabıdır.

Halimiz

Şu an ki halimiz, deniz üzerinde köpek leşi gibi şişmeyi gelişmek zanneden bir yanılgıyla, birçok sahada içler acısıdır. Malum; deveye sormuşlar, "Neden boynun eğri?" diye. Deve cevap vermiş, "Nerem doğru ki?" Bu hakikate denk düşercesine, 21. yüzyılın Anadolu coğrafyasında; insanları basiretsiz, tefekkürü marifetsiz, ibadeti hidayetsiz, şehirleri şahsiyetsiz, siyaseti kifayetsiz, yöneticileri kabiliyetsiz, yönetimi adaletsiz, sanatı haysiyetsiz, aydınları zahmetsiz, gençleri abdestsiz, lokmaları bereketsiz ve nihayetinde iktisadi hayatı da son derece çaresiz…

İş ve Cemiyet Şuuru

Hz. Ömer bir gün bir camiye girer, içeride birkaç kişi baş başa vermiş pineklemektedir. Müminlerin Emir'i sorar; "Siz kimsiniz?" Cevap verirler; "Biz mütevekkilleriz (tevekkül sahipleriyiz)." Halife Ömer; "Hayır siz müteekkiller (hazır yiyiciler)siniz. Zira mütevekkil, tarlasını imar edip tohumu saçan ve gerisini Allah'a havale eden kimsedir. Dağılın şimdi!.." karşılığını verir. Ruhçu iktisatta, iş ve cemiyet şuuru bahsine baş misal olacak bu levha; toprağından 10 ton buğday alabilecek olan bir ferdin, sırf ihmal yüzünden 9 ton mahsul elde ederse, eksik kalan 1 tonu cemiyet hesabından apardığının, bunun da hesabının kendisine sorulacağını bilmenin mükellefiyetini taşır. Aynı durum; devlet hastanesinde günde 20 hasta bakabilecekken, gününün yarısını internette geyik yaparak harcayan ve hastalarını kapısının önünde dikip, 10 hastayla günü kapatan doktor için de mesainin yarısını ortadan kaybolarak tüketen bankamatik memuru için de geçerlidir. İş ve cemiyet şuuru, ruhçu iktisadın baş davasıdır.

Dünya

Dikkatlerden kaçırılmaması gereken bir nokta da şudur: Dünyayı imar, hakikatte dünyayı gaye sananların değil, vasıta kabul edenlerin, ruhçu iktisadın hak ve vazifesidir. Dengelerin dengesi olan; 'hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, hemen ölecekmiş gibi ahrete memur olma' mükellefiyeti, bize bu noktada kılavuzluk eder.

Sahteler

Burada da dikkat edilmesi gereken, iman taklidi yapan ikiyüzlü tiptir. Yani, dünyayı vasıta olarak gördüğünü söyleyip, hakikatte kendini ciğerine kadar dünyaya kaptıran çakma sofidir. Şimdi yeri gelmişken -borsadan hisse-ye alışkın 'homo economicus'a, kıssadan bir hisse verelim: Muhiddin-i Arabi minberdedir, "Ey cemaat!" der. "Sizin taptığınız Allah, ayaklarımın altındadır!" Cemaatte bir öfke, bir hışım… Küfre benzeyen bu sözü belki delalete kavuşturacakları ümidiyle o noktayı kazarlar. Muhiddin-i Arabi'nin bastığı yerden bir yığın altın çıkar. Mübarek veli, insanları paraya tapmakla suçlamaktadır! Ruhçu iktisatta, dünya odur ki, mümin onu zapt edecek, ona hâkim olacak fakat onun esaretine düşmeyecektir; biz her şeye malik olduktan sonra hiçbir şeyin bize malik olamama davası, ruhçu iktisadın asli şiarıdır.

Helal - Haram

Ruhçu iktisat davası "Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır." gibi bir safsatayı kabul etmez. 'Kutsal' kelimesi uhrevi bir manayı işaretlediği gibi, seküler telakkide uhrevi kavramlara zaten yer yoktur. Varsayalım ki seküler dünya, kendine 'kutsal vergiyi' yakıştırmıştır. O halde sormak lazımdır; "Tarlasında alın teri ile -helal yoldan- çalışan köylünün ödediği vergi mi, yoksa kerhane işletmecisinin -haram yoldan- ödediği vergi mi, hangisi daha kutsaldır?" diye. Helal ve haram sınırının, bir daha birbirlerine karışmamak üzere, operatör neşteriyle çizilmesi zaruridir.

İki Ana Kapı

Ruhçu iktisatta, iki önemli ana kapı vardır. Biri sürekli açık, diğeri ise sürekli kapalı tutulacaktır. Zekât kapısı sonuna kadar açık, faiz kapısı da sonuna kadar kilitlidir. Dilediği kadar helal kazançta serbest olan ferdin mülkiyet hakkına saygı duyan, lakin sermayenin durduğu yerde urlaşmasına mani olmak için belli bir ölçünün üzerindeki her 40 vahitten birini içtimai sahaya kaydıran ve böylece cemiyet hakkını da fertten tahsil eden zekâtın farz oluşu, çağımızın iktisadi buhranın biricik kurtarıcısıdır. Baş misal: Zekât, yastık altında uyuyan parayı uyandırır, sermayenin belli ellerde tekelleşmesine mani olur ve iktisadi canlılığın göstergesi olan paranın tedavül süratini arttırır. Zekât verilebilen (fakirler, borçlular gibi) sınıfların, aldıkları parayı saklamak yerine direkt tüketime yöneltecek fertlerden müteşekkil olması sebebiyle de talep piyasası canlanır.

En yüksek kalkınma hızının, faizin sıfır olduğu yerde gerçekleştiğini söylememiz ise faiz kapısının neden sürekli kilitli kalması gerektiğinin yeterli delilidir. Ünlü İngiliz İktisatçı Keynes şöyle der: "İktisadi verimlilik seviyesinin yüksek olduğu memleketlerde faiz seviyesi de o nispette düşüktür. Bu faiz seviyesi, ideal bir cemiyette tamamen zail olarak sıfır nispetine varır."

Vakıf

Büyük İslam müessesesi olan 'vakıf', birkaç istisna dışında, son yüzyılda hakikati ters düz edilen, sadece adı kalıp içi tamamen boşaltılan, yılda 10 bin dolar alarak eğitim hizmeti verdiğini iddia eden, bahçesinde silah saklanan, odasında ihtilal hesabı yapılan soytarı rollerden kurtarılarak asli hüviyetine kavuşturulması gereken bir meseledir. Yerli yerine oturtulduktan sonra 'vakıf', ruhçu iktisadın aksiyon uzuvlarından birisidir.

Milli Felaket

Bitişiğindeki evde aç varken, sofrasına kurulabilmiş insanı kendinden saymayan, cömertlik ve yardım levhalarıyla dolu ruhçu iktisat, fertlerin ödeyebildiği kadar değil, "Yiyiniz, içiniz ama israf etmeyiniz." hikmeti dâhilinde, ihtiyacı kadar tüketmesini ikaz eder. Tutumlu olmanın bereket, israfın da milli felaket olduğu asla hatırdan çıkarılmamalıdır.

Çaremiz - Çare Biz - Çare İnsan

Bugün dünyanın krizlerle boğulduğu, ortada ne kadar uyduruk sistem varsa mutlak kurtuluşlarının sistemlerin sistemine teslim olarak, ona tâbi ve onda fani olmaktan geçtiğini, ruhçu iktisat anlayışımız çerçevesinde ihtar ederiz. Vampirlerin kanla beslenmesine denk, bugünkü kapitalist sistem tüketimle beslenir; talebin kesildiği veya azaldığı yerde de sürekli krizler geçirir. Bundan dolayı da modasından medyasına kadar her şey bu talebi köpürtmeye hizmet eder. Oysa insan ne kadar tüketirse tüketsin aslında hiçbir zaman gözü doymaz. Ana gayesi tüketmek olan bir insanın tüketim marazının sonu yoktur, ta ki sonunda kendini, ruhunu da tüketene kadar. Zaten kapitalizmin nihai sonucu da 'insan'ı ve 'insanlığı' tüketmesi, yok etmesidir. İnsanlıktan çıkmış -robot insancıkların- yaşadığı toplumda da ne ahlak, ne aile, ne sevgi… hiçbir şey kalmamıştır.

Kapitalizm'de her şey ne kadar 'tüketim ve pazar' odaklıysa, ruhçu iktisatta da her şey 'kanaat ve mezar' odaklıdır. İşte, Gaye İnsan - Ufuk Peygamber'den ölçülerin ölçüsü: "Müjdeler olsun o kimseye ki hakaret mevkiine düşmeksizin tevazu gösterir, miskinliğe inmeksizin nefsini alçaltır, günahsız kazandığı maldan başkalarına yardım eder ve zillet ehline acır. Müjdeler olsun o kimseyi ki nefsini böylece alçalttığı halde kazancı temiz, siyreti (içi, hali, durumu) güzel, yüksekliği besbelli ve kötülük yapmayacağından herkes emindir. Müjdeler olsun o kimseye ki ilmiyle amel, malının fazlasıyla yardım ve sözünün fazlasıyla sükût eder."

Son Söz: Fikir ve Aksiyon

Aksiyon: Fiilde erimiş fikir; bir fiil ki onu meydana getiren fikrin tercümanı; fikrin eşya ve hadiseler üzerinde nakşı…

Yukarıdaki tanımdan anlaşılacağı üzere fikirsiz 'aksiyon' mümkün değildir. Önce fikir! Lakin fikir, 'aksiyon'a geçince, yani eşya ve hadiseler üzerine sinerek; madde, boyut, renk, hacim, şekil ve ses kazandıktan sonra da bizim için 'aksiyon'un fikirden daha mümtaz bir yeri vardır. Çünkü zaten 'aksiyon', hareket halindeki fikirdir, fikrin yürüyüşüdür.

Dolayısıyla şimdi sormak lazımdır; pazarlıksız -Allah ve Resul ölçüsüne- sıkı sıkıya bağlı kalarak, ruhçu iktisat davasının anlaşılması, anlatılması, öğrenilmesi, öğretilmesi, yatay olarak genişliğine, dikey olarak da derinliğine maya tutturulmasının aksiyonu 'kim'lerin boynuna borçtur?! Sanırım bu sualin cevabı için de öncelikle 'kim'liğin hesabını hakkıyla ve hakikatiyle yapmamız gerekir. Üstad'ın dediği gibi; "İsteyelim ki olsun! Hasret, vuslatın yarısıdır!"

Serkan BİLGE- Genç Dergisi – Eylül 2009

Doğu Türkistan'dan ikinci şok iddia

Posted: 03 Sep 2009 12:47 PM PDT

D. Türkistan'da Çin Hükümetinin geçen hafta ilkokul öğrencilerine yönelik aşı kampanyasında, aşı olan çocuklardan 850'si olumsuz etkilendiği, bunlardan bir kısmının da öldüğü iddia edildi


Doğu Türkistanlılar Derneği Başkanı ve Dünya Uygur Kongresi Başkan Yardımcısı Seyit Tümtürk, Doğu Türkistan'da Çin Hükümetinin geçen hafta ilkokul öğrencilerine yönelik başlattığı aşı kampanyasında, aşı olan çocuklardan 850'si olumsuz etkilendiğini, bunlardan bir kısmının öldüğünü bildirdi.

Tümtürk, düzenlediği basın toplantısında, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde Çin Hükümetinin baskılarının sürdüğünü söyledi. Urumçi'de dün Uygur halkının bir kez daha sokaklara döküldüğünü belirten Seyit Tümtürk, bunun temelinde 5 Temmuzdaki olaylar sonrası Çin Hükümetinin Uygur halkına yönelik uyguladığı sistemli yok etme politikasının bulunduğunu savundu.

Bölge halkının yaşananları protesto etmek için gösteriler düzenlediğini ifade eden Tümtürk, şöyle dedi:

''Doğu Türkistan'da Çin Hükümetinin geçen hafta ilkokul öğrencilerine yönelik başlattığı aşı kampanyasında, aşı olan çocuklardan 850'si olumsuz etkilenmiş, bunlardan bir kısmı hayatını kaybetmiştir. Birkaç gündür Urumçi şehrinde özellikle Uygurların yoğunlukta olduğu yerlerde Çinliler ellerindeki mikrop taşıyan şırıngaları Uygurlara rast gele batırmaya başlamış, bu olaylar halkta çok büyük infial uyandırmıştır. Bunun sonucunda gösteriler başlamıştır. 5 Temmuzda başlayan olaylarda tutuklananlara işkence uygulandığı yönünde de bilgiler geliyor. Tutuklamaların da devam ettiğini de duyuyoruz. Bağımsız gözlemciler, bölgeye gitmediği için bütün kontrol sadece Çin hükümetinde. Bölge halkı ise olağanüstü bir belirsizlik ve çaresizlik içinde. Hür dünya ve Birleşmiş Milletler Çin'e (dur) demezse yine binlerce insan hayatını kaybedebilir.''

[anadoluhaber:35159] Türk Devleti'nin DNA'larıyla Oynanıyor-Çin Urimçi'de Türklere Soykırımı Sürdürüyor!-İki Türk Labaratuarda Altın Üretti

Posted: 03 Sep 2009 08:34 AM PDT




Amerika bu iki Türk'ü konuşuyor.

Washington Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi'nden iki Türk profesör, laboratuarda biyolojik ortamda altın parçacığı üretmeyi başardı.

Yapay evrim denen bir yöntemle virüs ve bakteri proteinleri kullanılarak gerçekleştirilen çalışma, Amerikan bilim çevrelerinde büyük yankı uyandırdı. Altın yapmanın şifresine ulaşmanın bin yılları bulan zahmetli yolu, yaşamın sırlarından biri olan doğal seleksiyondan geçiyor; yani moleküllerin birbirlerini tanıyıp seçip ayırmayı bilmesinde yatıyor.

Harry Potter serisinin ilk filmini izleyenler hatırlar; Harry ve arkadaşları okulda girilmesi yasak ulan üçüncü koridora girerler. Burada üç başlı bir canavarın koruduğu "felsefe taşı" saklanmaktadır. Harry'nin anne ve babasını öldüren kötü büyücü Voldemort da "felsefe taşı"nuı peşindedir. Mistisizme meraklı olanlar bu taşın, geçmişi 2500 yıl öncesine kadar dayanan simya ilminin efsanevi taşı olduğunu bilirler. "Felsefe taşı", en bilinen anlamıyla, tüm maddeleri altına çeviren ve ölümsüzlük veren taştır, maddenin en sat hali, özüdür.

Washington Üniversitesi Genetik Mühendisliği Malzeme Bilimleri ve Mühendislik Merkezi'nin (GEM-SEC) kurucusu ve yöneticisi Prof. Mehmet Sarıkaya ile İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölüm Başkanı, İTÜ Moleküler Biyoloji Genetik ve Biyoteknoloji Araştırmaları Merkezi'nin yöneticisi Prof. Candan Tamerler'in birlikte yürüttüğü çalışma, malzeme mühendislikleri için bir devrim niteliğinde. Çünkü bu çalışma yalnız altın üretebilmenin değil, savunma, tıp, ilaç sanayi ve endüstrinin her alanı için her türlü malzemeyi üretebilmenin yolunu açıyor. Sözünü eniğimiz malzemeler sentetik malzemeler değil üstelik gerçek, doğadaki gibi malzemeler!

Merak içinde "Peki neymiş gerçekte bu felsefe taşı?" diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Çok şaşıracaksınız ama altın üretmeye yarayan "'felsefe taşı" bir nesne değil, bir kavram! Moleküllerin birbirlerini tanıması! Yani canlılığın, var oluşun sırrı; doğal seleksiyon. Atomların, moleküllerin birbirlerini seçmesi ve ayırması. Güzeller güzeli Ayşe Memed'i sever de Ahmet'e yüz vermez. Neden? Çünkü Memed'inin yanında mutludur, Ahmet'in değil. Memed'İn yanında kalbi kuş gibi çarpar, Ahmet'in değil. Memed'le muhabbet ister gönlü, Ahmet'le değil. "Ne alakası var?" dediğinizi duyuyorum ama aşkın neyle alakası yok ki! Birazdan konuyu anlatırken niye aşktan söz ettiğimi daha iyi anlayacaksınız. Zaten Prof. Mehmet Sarıkaya konuyu anlamam için kendisi verdi bana bu örneği. Moleküler boyutta bir şeyleri anlatmanın zorluğunu fark edip "Bu kız bu oğlanın elini tutmak İster de ötekinin elini tutmak istemez, niye?" deyiverdi en sonunda, ben de anladım. Ama anlatmadan önce hikâyeyi baştan, yani 1984 yılından alacağım efendim.



--
http://www.vatanbir.org

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.