[anadoluhaber:35820] ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

Link to ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

Kürtçe karakter nüfus cüzdanında

Posted: 26 Oct 2009 09:13 AM PDT


Harfe devrimiyle başiladılar Nevruz asıl türk bayramıdır kürt bayramı değildir. İsteyenDivan_ü Ligat_ü Kaşkarlı mahmut'un eserlerinden araştırabilir. Demekki Hanımının ismi Türk ismi,harleri değiştirerek sahiplenmeye çalıştıkları Nevruz Hun devletınden uygur türklerine geçmiş ergenekon bayramı yani bahar bayramıdır.
--

Çin kaynaklarına dayanarak Hunların milattan yüzlerce yıl önceleri 21

Mart'ta hazır yemeklerle kıra çıktıklarını, bahar

senlikleri yaptıklarını, bugün Nevruz

kutlamalarındaki geleneklerin o zamanda da yer aldı

gını biliyoruz. Aynı gelenekler,

Hunlardan sonra Uygurlarda da görülmü

s ve bugüne kadar uzanmıstır. Çagdas Uygur

resminde Uygurların Nevruz kutlamalarını temsil eden tablolar yapılmı

stır. Nevruz'u

ran gelenegine baglayan Firdevsi'nin Sehnamesi ve diger kaynaklar yanıltıcıdır. Çünkü
Nevruz hakkındaki bilgiler orada XI. yüzyıldan itibaren görülür
 
 

Kürtçe karakter nüfus cüzdanında

Çilem KAYA / ANKARA 26 Ekim 2009
Kürtçe karakter nüfus cüzdanında
Çankaya Nüfus idaresi, kızına Kürtçe isim koymak isteyen Kenan Kırkaya’nın üzerinde şapka bulunan (e) ve (i) harflerini kullanmasına izin verdi. Böylece çocuğun ismi Hêvî Jiyan olarak kayıtlara geçti.

Kenan Kırkaya nüfus idaresinde yaşadıklarını şöyle anlattı: “Hêvî umut, Jiyan yaşam demek. Kızıma Kürtçe isim vermek üzere gittim. Eğer olumsuz bir yanıt alsaydım isim kısmını boş bırakacaktım. Çünkü kızımın annesinin de ismi Newruz ama o dönemde, (w) ile yazmamışlar. Nüfus memuruna koymak istediğim ismi söyledim. İlgili memur iki-üç telefon görüşmesi yaptı ve ‘Tamam’ dedi. Kimle konuştu bilmiyorum. Şaşırdım ve çok mutlu oldum. Bu iki harfin bilgisayarda nasıl yapılacağını da ben gösterdim. Kızım annesiyle aynı kaderi yaşamamış oldu.”

İçişleri Bakanlığı’ndan bir yetkili, ise Kürtçe alfabede yer alan (w), (q) ve (x) harflerinin nüfus cüzdanlarında yasal değişiklik yapılmadan kullanılmasının mümkün olmadığını söyledi. Aynı yetkili Sadece (a), (I) ve (u) harfleri üzerinde inceltme işareti konulabildiğini, ancak (e) harfi üzerinde inceltmenin kullanılmadığını söyledi.

















Hayatınız seçtiğiniz kadındır... Zevkli bir kadına rastlarsanız
zevkiniz, bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz, Hayat kat kattır. Babil'in Asma Bahçeleri
gibi teraslar halinde yükselir ve bir terastan bir terasa sizi
kadınlar götürür. Ve bugün durduğunuz teras, seyrettiğiniz manzara,
gördüğünüz hayat yanınızdaki kadının terası, manzarası ve
hayatıdır... Hayatınız seçtiğiniz kadındır...



Söylediklerinize dikkat edin;Düşüncelere dönüşür...
Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür...
Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür...
Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür...
Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür...
Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür...
Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür...
(Mahatma Ghandi )

MNS.ÖZEL//HAFTANIN MAKALELERİ:: "DOMUZ GARİBİ FENA VURDU" ve diğerleri, çok selam...

Posted: 26 Oct 2009 03:01 AM PDT

 

DOMUZ, GARİBİ FENA VURDU

Mustafa Nevruz SINACI

            Evet, öteki Türkiye fena halde domuz garibi!...

            Zuhuratın (ilk görülme) tarihi yarım asrı buluyor. Gerçekte bir nüksetme hadisesi!..

İsterseniz son zamanlarda vaki en belirgin tespit ve teşhislerden bir örnek vereyim:.

            "Burdur Cumhuriyet Başsavcısı Ali Nevzat Açıkgöz, '2009 Adli Yılı' açılış töreninde yaptığı konuşmada şöyle dedi: "İddia ediyorum ki, iki yıl ülkemizde yolsuzluk ve hırsızlık yapılmasın, Türkiye ekonomik açıdan şahlanma dönemine girecektir." (Prof. Dr. İsa Kayacan, Oğuzeli Gazetesi, Bucak- Burdur 10 Eylül 2009)

                Lütfen heyecanlanmayın ve yanlış da anlamayın.

Burada bahse konu, tıpkı küresel ekonomik kriz gibi, ülke dışında yaşanan müzmin pislik, hırsızlık, yolsuzluk, yağma, yalan-talan ve her türden namussuzluk sonucu oluşan ve neticede bize de bulaşan "domuz gribi" değil! Daha beter, daha rezil, işkenceyle süründüren, zalimi âbad eden, mazlumu sürünerek öldüren cinsten..

            Aslında benzer bir melanet.

            Peki nedir?

            Cevap, hani bir ATA sözümüz var ya: "Devletin malı deniz, yemeyen domuz"   

            Bir sivil toplum kuruluşu bunu 2000yılında, "Devletin malı deniz, hırsızlık, haksızlık ve yolsuzluk yapan domuz" biçiminde tescil ve tasdik ettirerek "İnsanlık Forumu Vizyon ve Misyon Deklerasyonu" başlığını taşıyan açıklama biçiminde bütün Türkiye de yüz binlerce nüsha dağıttı. ((Ankara C. Başsavcılığı'nın izni ve Valiliğin (Em. Md.lüğü 26.02.200 tarih ve…/10865 Sayılı) onayı ile))

            Zira o dönemlerde de "domuz garibi üretme operasyonları" baş döndüren bir hızla sürüyordu. Öyle ki, bankalar hortumlanıyor, parlamenter borsaları açılıyor, üçkâğıtçılıktan (borsa, faiz, döviz) muazzam vurgunlar vuruluyor, özelleştirmelerden en az % 50 pay ve asgari % 20 hisse gasp ediliyor; Yalan-talan,soygun-vurgun tam bir çılgınlıkla sürüyordu….. 

            Gerçekte bu ATA sözü, yüce dinimizin "kul hakkı'na" ilişkin hükümlerine dayanır.

            Kul hakkı, geniş ve derin bir kavramdır.

            Çoğu âlim ona İslâm'ın (Müslüman olmanın ve Müslüman kalmanın) şartı; Bir kısım ulema da İman'ın (İslâm'ı fiilen yaşamanın) şartı der. Bana göre her ikisi de (yer, durum ve derecesine göre) doğrudur. Zira özel haller dışında, genelde kulun bedeni, can ve malına vaki tecavüzler maddî hukuk, insanların iç dünyası, ilke, inanç ve ruh yapısına verilen zararlar ise manevî hukuk bağlamında mütalâa olunur. Gerçekte bu mütalâa yanlıştır. Çünkü ileri-modern (çağdışı-kadük) güncel hukuk anlayışına nazaran, kadim hukuk kuramı baz alınarak objektif norm ve evrensel kriterlere vurulduğunda yanlışlık apaçık ortaya çıkar. Yani hukuk, "HAK" ve "ADALET" kavramından hareketle, maddi-manevi, ispat ve tespiti kabil her suçu kapsar.  

            Konuyu açabilmek için bazı Kur-an ayetlerine bakalım:

            "Kim bir nefsi, kısas yahut yeryüzünde fesat çıkarma sebeplerinin biri olmaksızın öldürürse bütün insanları öldürmüş gibidir." (Mâide Sûresi, 32)

            Bu bağlamda, ülkemizde idam cezasının kaldırılmış olması; İnsan hakları, adalet ve objektif hukuka aykırı olup, namuslu-dürüst, iyi insan ve iyi vatandaşlara karşı işlenmiş bir suçtur. İdam cezası, "lüzum gördüklerini" gizlice infaz eden ikiyüzlü AB hariç olmak üzere; ABD dâhil dünyanın bütün devletlerinde vardır. 

            Şu işe bakın ki, sözde "İdam cezası" bulunmayan AB'de demokrasi yoktur.  

            Meselâ: Allah yolunda can verip Şehitlik mertebesine erişen bir mümin (ki, ibadette daim, namazında-niyazında olmayana şehit denilemez, bu mertebe ile anılamaz ve şehitmiş gibi muamele edilemez) bunun büyük mükâfatını görmekle birlikte, kul hakkı ve kullara olan borçlarından kurtulamaz. Zira kul hakkının affını Cenâb-ı Hak mağdur kula bırakmıştır. (yani, devlet 'hükümetler' kul hakkını şamil/kapsayan af'lar çıkartamaz) Keza, samimi tövbe eden bir müminin de geçmiş günahları affolunur, ama kul hakkı bu affa girmez 

            Af kurumu, öncelikle ve mutlaka mağdurun müracaatını zorunlu kılar.

            Mağdur veya maktul'ün hukuki ve manevi vekili (hayatta olan en yakın akrabası) af ve bu hususu mercie beyan etmedikçe, failin fiili suç, kendisi suçlu olmaktan çıkamaz ve suçuna tam karşılık gelmek koşuluyla hükmolunan cezadan kurtulamaz.  

            "Tövbekâr olanlar hakkında hukukullah dâvâsı güdülmez. Ancak hukuk-u şahsiye dâvası kalır." (Hak Dini Kur'an Dili)  Burada helâlaşma şartı mutlaktır. Aksi takdirde bir kimse, hak sahibinden helâllik almadıkça günahının cezasından kurtulamaz.    Kur-an da, kullar arasındaki adalet esaslarını tespit eden birçok ayet den sonra;

            "İşte bu Allah'ın hudududur, onu tecavüz etmeyin." mealinde İlâhî ikaz gelir.

            Demek ki, kul hakkını çiğnemek, Allah'ın hududuna tecavüz etmektir.

            Bu hâl ve hakikatin "gece-gündüz" haram, yalan ve talan peşinde koşan, zahirde sureti haktan görünüp, gerçekte güruha mensup, "mürai, münafık ve din tüccarlarına" anlatılması; Hak cihazı, hukuk ve adalet mekanizması kullanılarak toplumdan tart edilmesi görevi, başta âlim ve bilhassa amirlere ait bir vazifedir.  

            Halk ise: Bilinen ve belli olan hırsız, yolsuz, rüşvetçi, suiistimalci, kaçakçı, kıyakçı, sahteci, anarşist, terörist, (bunların yardım ve yatakçıları) zalim, mücrim, ahlâksız, adaletsiz, namussuzlar ile bunların bileşenlerini (tamamlayıcı ve bütünleyici unsurlarını), bir başka deyişle mütemmim cüzlerini dışlamak, insan yerine koymamak, mümkün olduğu kadar hayat ve muhitinden uzaklaştırmak zorundadır. 

            DOMUZLARDAN KURTULMANIN YOLU BUDUR.

            Artık "devletin malı deniz, yemeyen domuz" diyen, kime iltica edecek (sığınacak) ve kimden yardım dileyecek? Bilumum gerici-yobaz ve fanatik mürteci savlarının aksine insan, Allah'ın kuludur. O'nun hukukuna riayetsizlik ise, sonuçta İlâhî azap nedenidir…

Tövbe kapısı hariç, bundan kurtuluş yolu yoktur.

            İşte bu noktada hukuklar birleşir.

            Bu nedenle AKP hükümetinden beklenen ilk icraat: "Temiz Ekler Operasyonu" idi.

            Olmadı. Olmaması halk üzerinde çok büyük bir hayal kırıklığına yol açtı.

            Kirli eller: Yani domuz, kene, bit-pire ve vampir taifesini ise çok sevindirdi.  

            Yani kısaca: BİLİNMELİDİR Kİ;

            Başta İnsan olmak üzere, hayvanlar ve canlıların yaşam alanı, bu alan ile kaim imkân, ihtiyaç, kaynak, dayanak ve-sair maddi-manevi unsurların; Rüşvet-iltimas, gasp, irtikap, görevi kötüye kullanma, hırsızlık-yolsuzluk-suiistimal, fahiş fiyat-pahalılık, haksız edinim, adaletsiz vergi, kayıt-kapsam dışılık, kaçakçılık gibi "Domuzların iştigaline dâhil" haksız edinim ve kul hakkı tecavüzlerinden mütevellit öteki Türkiyeli "Domuz Garibi" fakir-fukara, garip-guraba, masum ve müsemma vatandaşların hak'ını teslim, Hükümet, Adalet (yargı) ve hak-hukuk mabedi TBMM'nin mutlak görevidir!....   

            ÖYLE İSE:

            Adalet ahlâkını kaim, hukuk'u hâkim ve bozulan-sarsılan hak dengelerini tesis; Öncelikli ve yegâne "AÇILIM" olmak zorunda değil mi?

            Gayrisi meşru değildir biline. 

                                                                                         ***/***

 

                                                      AÇILIMLAR; MİLLİ BİRLİK VE KARDEŞLİK PROJESİ

Mustafa Nevruz SINACI

            Şimdi "demokratik açılımın" adı "milli birlik ve kardeşlik projesi" oldu. 

            Bu iyi. Demek ki bundan böyle kendi parmağımızı kesmeyecek, ayağımızı çıngıraklı yılan deliğine sokmayacak, boşu boşuna belâya bulaşmayacak ve kendi hayatımıza kendi ellerimizle kastetmeyeceğiz. İnşâllah!...

            Milli Birlik Beraberlik ve Kardeşlik Projesi…

Demek ki artık, adına Türkiye Cumhuriyeti denilen bu beden, bu ruh bizim.

Üç buçuk sergerde, eli kanlı maşa ve menfur işlerle iştigal kirli eller uğruna haneyi harap, tahrip, tarumar etmeye (cüret'e) hak sahibi olunmadığı bilindi ve idrak edildi her hal…

            Asırlık misafirleri de haneden çıkarmaya gerek yok…. Çünkü: Milli birlik, kardeşlik ve barış her şeyi galiptir. Anlaşılan biraz olsun kendimize geldik ve hakikatin farkına vardık.

            "BİZ BİR MİLLET VE DEVLETİZ"

            Recep'in, yüksek frekansta seslendirdiği projenin anlamı bu!..

            Düşünmek bile istemeyiz. Ama "bütün ana diller yerine 'sadece Kürtçe' yayın yapan kanalın kurulması gibi" veya "Anadolu medeniyetleri Enstitüsü yerine, salt Kürt Enstitüsü kurmak gibi" bilim, akıl-mantık veya mezkür "milli siyaset'in" inadına aksi yapılırsa ne olur?

            Allah'ın mahlûkatında O'nun rızası dışında tasarrufa kalkışılmış olunur.

            Buysa hem objektif ve evrensel hukuk'a ve hem de Hukukullah'a (Allah'ın hak ve hukukuna) karşı isyan, hem de kul hakkını ihlâl olur ki,  aynı fiil ile iki hukuka birden fena halde tecavüz edilmiş olunur. .  

            Milletin maddî ve manevi hukukuna en büyük tecavüz olan, "öldürme, ayırma, bölme" kastıyla kurulmuş, İnsanın yaşama hakkına son verme, onun bu kâinatla olan bütün bağlarını kopartma, münasebetlerini bir anda kesip atma, kulu, Rabbine ibadetten alıkoyma, İlâhî eser, tefekkür, rahmanî nimetlere şükürden menetme kastıyla cinayet işleyen, Allah'ı tespih eden bedeni yetmiş trilyona yakın hücresi ile bütün tespihlerini bir kurşunla delip geçme, yahut bir bıçakla kesip atma ihanetine düşmüş olanları; Af ve atıfetle himaye ve hakiki hak sahibi şehit yakınları, Gaziler ve topyekün millete rağmen kucaklama vatana ihanettir..

            Çok iyi bilirsiniz ki: Fıkıh âlimleri infazın üç yerde (masum, mazlum, illa mağdur ve muhatabın affı vuku bulmadıkça) caiz ve zorunlu olduğunu söylerler.

            1. İmandan sonra küfre girmek.,

            2. Evli olduğu halde zina etmek ve.,

            3. Haksız yere bir insanın kanına girmek. Bunlar dışında insan hayatına son verilemez ve fakat mağdur affetmedikçe, fail (suçlu) devlet veya hükümetler tarafından kesinlikle affedilemez.

            Yâni, Allah'ın sonsuz kudretine nazaran bir insan yaratmakla bütün insanları yaratmak arasında fark olmadığı gibi, Onun sonsuz rahmet ve adaleti noktasında da bir insanın katli ile, bütün insanların katli arasında fark yoktur. Bu nedenle katiller asla affedilemez.

İnsanoğlu her nasılsa, başkalarının hakkını çiğnerken o insanların Allah'ın kulu olduklarını unutuyor. "Ben Allah'ın bir kuluna zulmedersem, Onun kahrına hedef olurum." diye düşünemiyor. Bunun içindir ki, kendisine İlâhî ikazlar geliyor.

            Bu rahmanî ikazlara tercüman olma sadedinde Allah Resulü de (asm) ümmetini defalarca ve değişik şekillerde ikaz etmiştir.    Misâl: "Mazlumun bedduasından sakınınız. Çünkü onun duasıyla Allah arasında perde yoktur." (Buharî, Müslim)

            "Ümmetimden müflis odur ki, kıyamet günü namaz ve zekâtla gelir. Ama, bu arada sövdüğü şu kimse, dövdüğü bir başka kimse dahi gelir. Bunun üzerine kendisinin hasenatından şuna verilir, buna verilir. Üzerinde haklar bitmeden kendi hasenatı tükenirse, o zaman onların hatalarından alınır kendisine yüklenir. Daha sonra cehenneme atılır." (Müslim)

            İşte!... bütün "Açılımlar, Milli Birlik ve Kardeşlik Projeleri" bu kriter ve kıstaslara uygun olmak zorundadır. Aksi takdirde "meşruiyet" nihayet bulacak ve mukabele-i bil-misil, hukuken meşru bir "HAK" halini alacaktır.    

                                                                                            ***/***

ATAA'dan (ABD) Karşı Atak

Mustafa Nevruz SINACI

            *ATAA Massachusetts Eğitim Rehberindeki 'soykırım yalanı ve iftirası" ile ilgili Türk görüşlerinin sansür edilmesine karşı mücadelesini kararlılıkla sürdürüyor 

            *Birinci Bölge Amerikan Temyiz Mahkemesine başvuru yapıldı  

            *Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği (ACLU) ve Türk Amerikan Yasal Savunma Fonu (TALDF) destek vermek için bu çabalara katıldılar

            Griswold-Massachusetts davasında taraf olan Türk Amerikan Dernekleri Kurulu (ATAA) bölge mahkemesinin daha önce verdiği aleyhteki kararı tersine çevirtebilmek için Birinci Bölge Amerikan Temyiz Mahkemesine başvurdu.

Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği (ACLU) ve Türk Amerikan Yasal Savunma Fonu (TALDF) de ayrı ayrı sundukları savunmalarla çabalara destek verdi.

            HATIRLATMA

            Ekim, 1999'da Massachusetts Valisi;  www.ataa.org adresini öğretmenler tedrisat rehberinden, ATAA'nın bölgedeki üye derneği, New England Türk Amerikan Kültür Cemiyeti (TACSNE)'nin kamusal savunmasına ve ondan önce de bir eyalet eğitim uzmanları komisyonunun Ermeni meselesinin (Türkler ve Ermeniler arasında) tarihi bir çekişme olduğunu, ATAA internet sitesinin ve Ermeni tezini sorgulayan diğer karşı görüşlü Türk sitelerinin eğitim kaynakları olarak uygun bulunduğunu belirlemesine rağmen sansürledi.

            Nisan 2009 da, Bölge Mahkemesi, öğretmenler tedrisat rehberine hangi eğitim malzemesinin konacağı kararının, son analizinde, eğitimsel değil politik bir karar olduğuna hükmederek ATAA'nın tezini reddetti.

            ATAA Başkanı Günay Evinch (Övünç) kamuya yaptığı bir açıklamada söyle dedi:

            "Türk-tarafının görüşlerini eğitim açısından yararlı bularak tedrisat rehberine kabul eden bir eğitim uzmanları komisyonunun, etnik politika tarafından buldozerle ezilip geçilmesine meydan veren bu alt mahkeme kararı ile aynı görüşte değiliz.

            ATAA, bir insanın ne öğreneceğini, ne okuyacağını veya ne söyleyeceğini politik güçler saptamamalı düşüncesindedir.

            Tarihi gerçeklerin göstergesi de bu olmamalıdır.

            Aksi halde, eğitim en güçlü lobinin zulmüne terk edilir, tabu ve dogmalara karşı çıkmak imkânsızlaşır, bilimsel merak ve ifadeyi özendirmek zor hale gelir.

            Osmanlı Tarihi uzmanlarının büyük bir çoğunluğu ki bunlar kesinlikle Türk kökenli değildir, Ermeni soykırım iddialarına karşı çıkmaktadır ve hiç kimse onların kitaplarının yakılmasına izin vermemelidir, internette bile olsa."

            ATAA, Ermenilerin Türklerden altı misli daha kalabalık olduğu Massachusetts eyaletinde adalet ve hakkaniyet aramaktadır ki, orada yaşayan Türk asıllı (Türk-Amerikalılar) Amerikan anayasasının koruması altında yasal görüşlerini eğitim sisteminde dillendirebilecek fırsatı bulabilsinler.

            ATAA bölgedeki üyesi, TACSNE derneğine toplum hizmetleri ve kamu eğitimi için teşekkür eder. ATAA nın yeni seçilen, başarılı ve yetenekli bölge temsilcileri Ali Çınar ve Tomris Azeri, bir yandan kulaklarını Türk toplumuna dikerek eğitim sisteminin ve sivil özgürlüklerin nabzını tutarlarken, diğer yandan da ifade hürriyetinin kazanacağına olan güvenlerini ifade etmişlerdir.

            ABD'de yaşayan Türkleri, bu cesur azimli ve kararlı mücadelelerinden dolayı kutlar; aynı cesaret, kararlılık, azim ve iradenin burada, yani Türkiye'de oluşmasını dilerim.  (MNS: Ankara, Ekim 2009)
            ****
e.MAİL: gercek.demokrat@hotmail.com

WEB : http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com

Adres: PK, 118 [06.442] Ankara



Windows 7: Size en uygun bilgisayarı bulun. Daha fazla bilgi edinin.

Ülkeyi satmak ve kağıt parçası tartışmaları

Posted: 26 Oct 2009 02:03 AM PDT

Ülkeyi satmak ve kağıt parçası tartışmaları

Bildiğiniz gibi GKB Başbuğ’un kağıt parçası dediği evrakın aslı bulununca bazı tartışmalar başladı. Bizlerde o tartışmaların içine sürüklendik.

Önce sol eğilimli bir arkadaşın yazısına şöyle bir cevap yazdı.

 

Diyelimki doğru memlekti parcalayan ve satan emperyalistlere karşı hiç

savunma hakkımız olmayacakmı,ya bu herif solun neresindense

anlamıyorrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr.

 

Bende ona cevap olarak

Bir ülkeyi o ülkenin ordularını kontrol altında tutan kişilerden başka kimse

Satamaz. Osmanlıyı bir kısmı ne yaptıklarının farkında olmasalar da,  paşaları sattı. Eğer bu ülkede satılırsa sadece askerler satabilir.

Ve artık padişah olmadığına göre suçu siyasinin birine atarlar.

Kapalı devre çalışan ve itaat kültürü dışında bir hareketin olmadığı yerden

 Ast, üstün ne yapmak istediğini sorgulayamaz. Sadece itaat etmekle

 yükümlüdür. Ve ordu bizim meclisi adam yerine bile koymuyor silahını da NATO

 dan ABD den aldığına göre hesap vermeyen generallerden daha tehlikeli hiç

 kimse yoktur.

 Bu yüzden orduya açıklık ve yargılanırlık yolu diğer kurumların hepsinden

 daha önemlidir. PKK’nın ordu tarafından yaratılmış bir düşman olmadığını

 kimse kesin olarak iddia edemez. Çünkü Hizbullah’ın Ordu tarafından Jitem’in

 kontrolünde çalıştığı ve cinayet işledikten sonra jandarma birliğine

 kaçtıkları biliniyor.

 Bu işlerde en kötü analiz yan tutanların analizidir. Bu işleri cinayet

 soruşturmasını sürdüren bir detektif gibi herkesten şüphelenerek yürütmek

 gerekir.

Bunun üzerine şöyle bir cevap geldi

 

Sayın ADŞimşek,

jitem,hizbullah,gladyo,pkk birlikteliğini kimse inkar etmiyor. aradaki fark şu.siz,zamanlamayı karıştırıyorsunuz. susurlukçulara bu halk her akşam iş ışık kapatıp tencere tava çalarak karşı koydu. siz yurtseverlerin toplandığı ERGENEKON ile vatan hainlerini harmanlamak istiyorsunuz., YEMEZLER.. araya birkaç doğru SERPİŞTİRDİNİZ diye YANLIŞI doğru yapamazsınız. ısrarla bu taktiği güdüyorsunuz KENTEL ler ile.. BİTTİ ARTIK ANLAYIN..BİTTİ. YALANLARINIZI kimse yutmaz. ya doğrularda bu halk ile birleşirsiniz. ya da yalanlarınızı artık kimse yutmuyor..bunu biklin.yalanlarınıza devam etmeyin.oyunu kesin.

 

 

Sayın MAslantaş

Işıkları yakıp söndürdünüz tencere tava çaldınız. (gerçi bende tencere tava çalmasam da ışıkları yakıp söndürmüştüm ya ne ise) sonra ne oldu. PKK ya silah ve cephane Kırıkkale mühimmat fabrikamızdan gidiyor iddialarını soruşturmaya kalkan Refahyol iktidarını düşürüp susurlukçuların birde o fabrikamızı havaya uçurmasına yaradı. Ne yaptığını bilmedikten ve işi anlamadıktan sonra yaptığınız her işin Ergenekon kollarından biri olan susurlukçuların bilinmeyen patronlarına yaradığınıda mı fark edemdiniz.

Bu saydıklarınızda Ergenekon da, bilim insanlarımızı, icatlar keşifler yapanlarımızı, Geçen gün ASELSAN’dan bir tanesi daha öldürülen mühendisini, bilim insanlarını ya da vatanperver generalleri, parti liderlerini havada patlatıp öldüren ajanları. Camileri sokaktaki arabaları kapkaç çetelerine çocuk temin edenleri organ, uyuşturucu ve fuhuş mafyalarını sayın. Hepsi aynı imalathanenin imalatıdır. Hepsi bir biri ile çok karmaşık bağlantılarla bağlı. Eğer bunlar işlerine gelmeyenlerin yargı yolu kapalı olarak ordudan atılmak sureti ile tüm personeli işini kaybetmek tehdidi ile körleri ve sağırları oynamaya mecbur bırakılmış, Askeriye tarafından korunmamış olsalar bir haftada asayiş sorunu biterdi bu ülkede. İnanmıyor musunuz? 27 Mayıs 1960 ta da 12 Eylül 1980 de de bir gecede bile bitti. Yargının balansını da, polisin ayarını da hep askeri müdahaleler bozup nasıl çalışması gerekiyor ise öyle ayarlayarak komutanların ve askeri çetelerin işine karışmayacak gözlerini kapat emirlerine derhal uyacak şekilde yeniden ayarladı.

Bana bir şeyler anlatmaya çalıştığınız için teşekkür ederim. Zaten ömrüm boyunca ne, neden oluyor diye anlamaya çalıştığım için, size çokbilmişlik gibi görünen bu kadar şeyi anlamam mümkün olabildi. Şimdi gördüklerimi anlatıyorum. Ben sizlere anlayın demiyorum. Çünkü nasılsa benim sözümle anlamak mümkün olsa idi ben bu gün anladıklarımı daha elli sene önce babamın sözlerinden anlamış olurdum. Bazı şeyleri anlamak önce bir bütünün parçalarından birine taraf olmayı terk etmekle başlıyormuş meğer. Aksi halde parlayanlardan biri olunuyormuş. Ben bu taraf olmayı terk ettikten sonra anladım bu ülkenin ve devletin kaç bucak olduğunu. Beş seneye kalmaz sizlerde anlayamadıklarınızı nasılsa anlayacaksınız. Ama anladığınızda bir şeyin değişeceğini zannetmiyorum. Mesela GKB. Başbuğun pek çok sözü gibi bu kağıt parçasıdır sözü de yalan çıktı. Adamın yalancı olduğunu zaten fark ediyorduk da hadi şimdi anladık diyelim. Ya da adamı astları kandırmışlar ondan öyle demiş diyelim.

Bu durumda,

Bir yalancının başkomutanı olduğu ve yalanı ortaya çıktığı halde hala istifa etmeyen bu komutanın komutasındaki onun emirlerine karşı çıkması imkânsız bir orduya nasıl güveneceğiz.

Ağlama duvarı önünde resimleri çıktı Yahudi deyilim de demedi. Dese de inanmazdık üstelik eski bir GKB biz personelimizin kökenine bakmayız demişti. Ama yalancılık konusunda ne diyeceğiz. Yalancıların yargı yolu kapalı olarak ordudan attıkları personeli nereye koyalım. Çünkü adamın yalancı olduğu son sahte olduğunu söylediği kağıt parçasının doğru olması ile ortaya çıktı. Büyük kulüp adlı Mason locasına kabul edildiğine dair belgede yayınlandı O mason kulübün üyelerinin bazıları Yahudi ve Türk İsrail ortak vatandaşı olan masonlar. Oranın üstadı muhterimi olan büyük masona bağlılar. Yani GKB’mız Mason tarikatının dışarıdaki büyük Üstadı Muhteremlerine bağlı olan Türkiye’deki halifesine bağlanmış oluyordu. Yani şeyhleri yurt dışında, şeyhin halifesi burada ve müritlerin den biriside bizim sayın ve muhterem GKB’mız. Asıl büyük masonda bilindiği gibi Yurt dışındaki ana mahfillerine bağlı. Zaten Atatürk onları bu yüzden kapatmıştı. Bu kapatma da onun hayatına mal oldu. Sonunda Kurumlarımızda onlar egemen oldu. Şimdi böyle bir adam ordularımızın başında ise elbet de bu ülkede ona direkt ya da dolaylı bağlı ve bağımlı olmayan kimse yok. Ama açıktan, ama gizliden. Kendisine bağlı olanların bir kısmı emir komuta zinciri ile mecburen ve bir kısmı ise zaten gönüllü olarak çünkü o yapı içinde kollanarak önemli yerlere getiriliyorlar ve sonuç da ileride Büyükkulub’e üye olmak üzere hazırlandıklarından ona sadakatle bağlı ki anlaşılan Albay Dursun Çiçek bunlardan biri. Ordunun otuz santim çeliği eriten silahlarını pardon borularını ordudan çalıp gömmekle, ne halt ettiklerini ve GKB olan zatın bizim kayıp silah ve mühimmatımız yok demesinin de yalanlandığını düşünürsek  Bölgemizde büyük devlet olmak için güçlü bir orduya sahip olmanın da şart olduğunu düşünürsek. Bizim ordumuzun 28 Şubatda İsrail’i protesto eden Türk milletinin üzerine Türk Tank’ı sürüp TC.Hükümetine aczimendi vs gibi sahte tuzaklar kurup sonrada düşürdüğünü düşünürsek. Bizim ekmeğimizi yiyen ve bizim parasını ödemek için yatırım bile yapamadığımız silahları kullanan bu ordularımızın komuta kademesinin emrinde, sorgulamadan itaat eden askerlerimiz. Bilinen yanı ile NATO nun bilinmeyen yönü ile hangi güçlerin hizmetinde kullanılarak bizleri iç kavgalar ile şehir devletçiklerine bölüp parçalarını İsrail’e mi satacaklardı diye soramaz mıyım? Hadi ne yaptıklarını bilmeden satacaklardı diyeyim. Peki bunlar nasıl motive edilip kullanılıyorlardı. Yine tıpkı bunların çoğunun bilmeden bağlı oldukları masonlar tarafından öldürülen Atatürk’ün ilkeleri için. İyi ama birader ilkeleri için çalıştığınız adamı babanız kabul edersek. Babanızın katillerimi babanızın ilkelerini koruyacak!.

Bu işte bir iş yok mu? O halde babanızı öldürenler sizi neden öpüyor. Ben söyleyeyim mi. Ananızda gözü varda ondan. (Ana=Vatan karşılığı olarak kullanılmıştır) Bu çaldıkları daha doğrusu vatanı satarken kullanmak üzere çetelerinin üzerine zimmetledikleri bu 30cm çeliği anında eritiveren soba borularını ülkeyi bölmek de mi kullanacaklardı. Tıpkı PKK’yı Hizbullah’ı, DHKP-C’yi, Ergenekon’u, Bilim insanlarımızı askerlerimizi öldürenlerimizi, Başına çuval geçirilsin diye yurt dışındaki askerimize teslim olun talimatı verenleri 33 erimizi aman terör bitmesin diye öldürülmeleri için PKK içindeki yandaşlara gönderenleri. Eşref Bitlisin uçağına kaza raporu verenleri. Aktütün, Dağlıca Şemdinli de kullanılanları ve daha pek çoğu gibi Gladio Mosad, CIA, Geheimdienst, İngiliz istihbaratı vs ile ortak kullandıkları gibi kullanacaklar ve  belki de ülkeyi satacaklardı. Bu kadar kuşkulu durumlara rağmen benim neyi anlamamı istiyorsunuz bende onu anlayamadım. Sizin kendinizden zannettiğiniz ama sizide köle olarak satmaktan yada kullanmaktan zerre kadar çekinmeyecek olanları anlayışla karşılamamı mı istiyorsunuz.

Size söyleyeyim CB. ölürse yenisini buluruz. Başbakan bakanlar generaller. yargıçlar doktorlar kim ölürse ölsün yerine yenisini buluruz Ordumuzun kolu bacağı kopsa yerine yenisini koyarız. Ama çok kıymeti bir eşi ve benzeri başka hiçbir yerde bulunmayan bir sihirli kase olarak içinden su içtiğimiz bu vatanı bir kere elimizden düşürüp kırarsak artık Osmanlının yerine başka bir süper güç kuramayıp süper güçlerin yanına yamak olduğumuz gibi. Bu ülkeyi de kayıp edersek bu iç kavgalar bitmez. Parçalanan her parçaya ayrı ayrı silah satarlar güçlüye zayıf silah zayıfa güçlü silah Çünkü en iyi Türk ölü Türk’tür. Hele Müslüman Türk ise o bir an dahi yaşatılmaması gereken en kötü Türk’tür. Bizler artık iç savaştan kurtulur ve site devletçikleri olarak bize satılacak silahlar ile dünkü arabamıza atlayıp gittiğimiz komşu şehre, ya vize ile turist olarak yada  ABD ve ya İsrail malı askeri araç ve silahlar ile savaşa gideriz.

Bu ülkenin Alevisi ile Sünnisi,  Türkü ile Kürdü de kendiliğinden hiç çatışmamış. Bunca fitne ve fesada bazı komutanların iyi çocuklarının sağa sola bombalar atıp çeteleri birilerini öldürüp ötekilerin üzerine atmalarına rağmen iç savaş çıkarılamamış olduğu halde.

Sizde artık bir şeyler anlamaya çalışsanız. Ve kendi aklınızla hareket edip ötekileştirilenlerle kavga etmek ve ülkeyi bölmekte kullanılmak yerine tüm vatandaşları kardeş bilip hem kendinizle hem de milletimizin her kesimi ile barışarak bu fitnelerden kurtulabilmemiz için birlik olmamıza destek sağlasanız nasıl olur acaba.

Selamlar.

A.D.Şimşek

 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.