Çağlayan Mitingi'nde daha da acı olan şey ise, insanı düşündürtmekten de öte kahreden paradokstu. Bir dönem ilerici demokrat kesimlerin alanlarda haykırdığı "devrimci türküler" artık kitlesellleşen faşizmin bayrağı olmuştu |
Öfkeli ve kızgın bir ruh hali ile Çağlayan Meydanı'nda gelmişlerdi. Tavırlara ve reflekslere yön veren tek psikoloji ihanete uğramışlık öfkesiydi. Medyaya kızgındılar, çünkü medyanın ülkeyi uşaklaştırdığı zanındaydılar. ABD'ye öfkeliydiler, çünkü ABD'nin ülkeyi adım adım ele geçirdiği tasavvuru içindeydiler. Hükümete yükleniyorlardı çünkü hükümetin ülkeyi laiklikten uzaklaştırdığı kanaatindeydiler. Öfke ve kızgınlık taşan ruh hallerine yandaş olarak gördükleri tek kurum ise, ordu idi.
Ordu hem ruhlarda, hem yüreklerde hem de sloganlarda yer edinmişti. Muhtıraya atfen sık sık atılan "Ne mutlu Türküm diyene" sloganı, küçük çocuklara giydirilen askeri üniformalar, alanda sahip çıkılan tek kurumun ordu olduğunun açık göstergesiydi. Öfke ve kızgınlık dolu ruh halleri, demokrasiye "özde değil sözde" bağlıydı. Çünkü hükümeti iktidara taşıyan gücün sandıktan çıktığını unutmuşlardı. "Ne mutlu Türküm diyene", "Hepimiz Türküz, Atatürkçüyüz" sloganlara atarak da hem ırkçı şoven bir tavır sergilemişlerdi, hem de farklılıklara saygıyı bir kenara itmişlerdi.
Çağlayan Mitingi'nde daha da acı olan şey ise, insanı düşündürtmekten de öte kahreden paradokstu. Bir dönem ilerici demokrat kesimlerin alanlarda haykırdığı "devrimci türküler" artık kitlesellleşen faşizmin bayrağı olmuştu. Bir zamanlar özgürlükten, eşitlikten ve kardeşlikten yana bedel ödeyenlerin seslendirdiği "Omuzdan tutun beni halaya katın beni, düşersem kavgada dosta anlatın beni", "Güzel günler göreceğiz çocuklar" gibi devrimci türküler, artık ötekini yok edilmesi gereken tehlike olarak gören faşizmin zihniyet koduna dönüşmüştü. Üstelik türkülere eşlik edenlerin sayısının fazlalalığı göz önüne alınırsa, aynı zamanda alanda arzı endam edenlerin çoğu, bir dönem eşitlik, kardeşlik için alanlara çıkanlardı. Bir dönemin ilerici, demokrat ve devrimci simalarının Çağlayan'da darbe şakşakçılığı fotoğrafı içinde görünmeleri ne kadar da acıydı.
Mitingtte dikkati çeken bir diğer sosyolojik realite ise, alanlara çıkanların "tuzu kuru" kişilerden oluşmasıydı. Evet meydanda doğası gereği statükocu olan orta sınıf vardı ama işsizler, yoksullar, ezilenler, Kürtler, Cem Vakfı'na bağlı Aleviler hariç "ötekiler", acı çeken, arayış içinde olan, sistem ve statüko değişikliği isteyen sokaktaki asabi adam yoktu.
Miting, Türkiye'de birarada yaşama ufkunu zedeleyecek fay hattının giderek kırıldığını bir kez daha gösterdi. Faşizm kitleselleşiyor, kamplaşma ve kutuplaşma derinleşiyor. Acaba tehlikenin farkında mısınız?
ANF
faşizm degil milliyetçilik
YanıtlaSil