Doğu Türkistan meselesinde geri adım atan bir Türkiye, Türk dünyasına nasıl hamilik yapabilir? Bütün dünya Doğu Türkistan’ı Çin’e karşı güçlü bir kart olarak kullanırken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti en azından insan hakları ve demokrasi bağlamında Çin’e karşı baskı oluşturabilir.
Doğu Türkistan’a gitseniz, o kardeşlerinizin Türkiye’ye karşı hasret ve muhabbet içinde olduklarını göreceksiniz. “Nereye gitmek istiyorsunuz?” diye sorsanız Doğu Türkistanlılara, “Önce Kâbe’ye gitmek istiyoruz, Hac farizasını yerine getirmek için… Sonra da Türkiye’ye” derler. Böyle bir muhabbet var, ama burada aynı hassasiyet söz konusu değil maalesef…
***
Türkiye Doğu Türkistan davasını inkâr ettikçe, kendi izzetinden ödün veriyor. Maalesef Çin de Türkiye’ye bu şekliyle saygı duymuyor. Uluslararası kamuoyunda da bizim devletimiz, günden güne irtifa kaybediyor. Osmanlı ecdadının torunları, bugün maalesef zalimden yana ve mazluma karşı bir tavır içinde…
***
İşgal ve sıkıntıların ana sebeplerinin başında bölgenin yeraltı zenginlikleri geliyor. Çin bu yüzden bu bölgenin bağımsızlığını istemiyor. Doğu Türkistan bağımsızlığına kavuşursa, Çin, kendisinin ekonomik açıdan çökeceğini iyi biliyor.
***
Çin, her türlü teşvikle Çinlileştirme politikasını gerçekleştiriyor, bu konuda da acele ediyor. Bunun asıl sebebi de, gelecekte demokratikleşen Çin’in olası bir self determinasyonda bölgeyi asıl sahibi olan Türklere kaptırmaktan duyduğu endişedir. Ayrıca Çin, Türk nüfusundaki artışı önlemek için, binlerce anneyi ve hayata daha gözlerini açmayan yavruları zorunlu ve mecburi kürtaj yoluyla katlediyor ve Türk nüfusunun artışını engelliyor.
***
Çin’in önderliğinde kurulan Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan’dan oluşan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün de asıl amacı, Batı Türkistan olarak da bilinen Sovyetler Birliği’nden bağımsızlıklarını kazanan cumhuriyetlerdeki bağımsızlık hareketlerinin, Çin sınırında bulunan Doğu Türkistan’a sıçramasını önlemektir. Bu manada Çin’in sözünü dinleyen, bir dediğini iki etmeyen bu ülkeler, Çin’den ekonomik siyasi ve askeri alanda destek alıyor.
***
Doğu Türkistan, Türklerin İslam’la ilk defa şereflendiği coğrafya ve İslam medeniyeti içinde şekillenen özgün Türk kültürünün beşiği olarak biliniyor. Divân-i Lugâti’t-Türk’ü kaleme alan Kaşgarlı Mahmud’u, Kutadgu Bilig’i yazan Balasagunlu Yusuf Has Hacib’i yetiştiren topraklar… Bu coğrafya, 1 milyon 828 bin 418 km karelik yüz ölçümü, 35 milyon Müslüman Türk nüfusu ile Ulu Türkistan’ın doğusunu oluşturuyor.
Doğu Türkistan, iki yüzyıldır Çin emperyalizminin egemenliği altında. Bu süre zarfında iki defa 1933’te ve 1944’te “Doğu Türkistan Cumhuriyeti” adıyla bağımsız devlet kuruldu; ama her ikisi de çok kısa süre içinde Çinli işgal güçleri ve Rus işbirliği sonucu yıkıldı. Son elli yıllık komünist dönemde ise, Doğu Türkistan’da sistemli bir asimilasyon politikası yürütülüyor; bölge Çinlileştirilmeye çalışılıyor. Çinlileştirmenin yöntemi ise, Doğu Türkistan halkının milli ve manevi kimliğini ortadan kaldırmak…
Doğu Türkistan’da geçmişten bugüne kadar geçen sürede yaşanan olayları ve yapılması gerekeni konuştuğumuz Dünya Uygur Kurultayı Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı Seyit Tümtürk, Doğu Türkistan meselesine Türkiye’nin seyirci kaldığını söylüyor…
***
Doğu Türkistan ezeli ve ebedi Türk yurdudur
- Siyasi literatürde Doğu Türkistan “Sinjang Uygur Özerk Bölgesi” olarak geçiyor. Siz bu ifadeye katılıyor musunuz?
- Hayır… Bu ismi hiçbir zaman kabul etmiyoruz. Doğu Türkistan, tarihin ilk döneminden itibaren Türklerin yaşadığı bölgedir. Doğu Türkistan, komünist Çin işgali altındadır. Eğer Doğu Türkistan’ı tanımlamamız gerekirse, Doğu Türkistan, şu an Çin işgali altında bulunan ezeli ve ebedi Türk yurdudur, diyebilirim. Vatanımızın ismini, ecdadımız can vererek “Doğu Türkistan” koymuştur. “Sinjang” kelimesi de, Çince “Sonradan işgal edilmiş ve kazanılmış toprak” anlamına gelir.
Türkler, yönetimde yetkisiz
- Doğu Türkistan ne kadar özerk? Yönetim kadrosunda Türkler ne kadar etkili? Siyasi güçleri var mı?
- İşgalci Çin yönetimi, işgali masum göstermek ve dünyayı aldatmaya yönelik olarak Doğu Türkistan’ı sözde özerk bölge ilan etmiştir. Çin anayasasında geçen şekli ile özerk yönetim, hiçbir zaman uygulamada hayata geçmemiştir. Yönetim kadrosunda tedricen Çinlileştirme politikası, her geçen gün artarak amacına ulaşmaktadır. Bugün emekli olan bir Uygur’un yerine kesinlikle Çinli memur atanmakta ve böylelikle kadrolar ele geçirilmektedir. Bugün yüzde 20’lerde görünen yönetimdeki Uygurlar yetkisizdir. Yetki, tamamen Çinlilerin elindedir.
Çinliler için Doğu Türkistanlıların imha edilmesi gereken bir unsurdur
- Yıllardır Doğu Türkistan’da yaşanan katliamları, baskıları, ve zulümleri duyuyoruz; bu zulüm neden yaşanıyor ve ne zaman, nasıl son bulur?
- Doğu Türkistan’daki işgali sürdürebilmek için Çin işgal güçleri, her türlü baskıyı uyguluyor. Kendini Çin’den farklı tanımlayan ve bunu açık veya gizli ifade eden her Doğu Türkistanlı, Çinliler için imha ve yok edilmesi gereken birer unsur olarak görülmektedir. Çin, Doğu Türkistan’da her türlü uluslararası hukuk kurallarını ihlâl etmekte, insanlar, temel hak ve hürriyetlerinden mahrum bırakılmaktadır. Doğu Türkistan’daki Çin zulmü, ancak ve ancak Doğu Türkistan tam bağımsızlığına kavuştuğu gün son bulur.
Tam bağımsızlık istiyoruz
- Doğu Türkistanlıların davası nedir? Şimdiye kadar bu dava uğruna neleri göze aldınız? Ne kadar insanınızı kaybettiniz?
- Doğu Türkistanlıların davası; Kızılderililer, Aztekler, Mayalar gibi tarih sahnesinden silinmemek için Çin’in asimile etmeye, yok etmeye yönelik devlet politikasına karşı var olmak, kendi milli ve manevi birliğini muhafaza etmek ve akabinde bağımsızlığını elde etmektir... Bu uğurda Doğu Türkistanlılar, canları pahasına her türlü riski göze alarak mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Çin ile olan davamızda milletimiz bugüne kadar milyonlarca Doğu Türkistanlı devlet adamını, din adamını, siyasetçi aydınlarını ve masum insanını şehit vermiştir; bundan sonra da vermeye devam edecektir.
Yeraltı zenginliklerimiz işgalin ana sebeplerinden biri
- Doğu Türkistan’ın zengin maden ve petrol yatakları var, buraların kullanımı kimin kontrolünde?
- Çok zengin yer altı ve yerüstü zenginliklere sahip Doğu Türkistan’da 100’den fazla maden çeşidi var. Esas olarak Çin’in büyüyen ekonomisinin lokomotifini, bu ucuz hammadde ve doğal zenginlikler oluşturuyor. Ama maalesef bu zenginliklerden Doğu Türkistan’ın asıl sahipleri olan Türkler hiçbir şekilde yararlanamıyor. Çin hükümeti tüm bu zenginlikleri hammadde halinde Çin’e taşıyor ve kendi iç bölgelerindeki tesislerinde mamul hale getiriyor. Böylelikle zenginlikleri elinden alınan yerel halk, aynı zamanda imalat ve fabrikasyon işlemlerinin de Çin’de gerçekleşmesinden sonra istihdamdan da mahrum kalıyor.
Bu nedenle Doğu Türkistan’da işsizlik oranı, tüm Çin ile orantılandığında en yüksek işsizlik oranına sahip. Bugün üzülerek söylemek durumundayız ki, başımıza gelen işgal ve sıkıntıların ana sebeplerinin başında, bölgenin yeraltı zenginlikleri geliyor. Çin bu yüzden bu bölgenin bağımsızlığını istemiyor. Doğu Türkistan bağımsızlığına kavuşursa, Çin, ekonomik açıdan çökeceğini iyi biliyor.
Çin, demografik yapıyı değiştirmekte acele ediyor
- Doğu Türkistan halkının hali hazırda maruz kaldığı baskılar nelerdir? Halkın yaşam standartlarından bahseder misiniz?
- Doğu Türkistan Türkleri için uygulananlara “baskı” demek, çok hafif bir tanımlama olur. Doğu Türkistanlılar, 1 milyon 300 bin nüfusa sahip Çin devletinin imhası ile karşı karşıyadır. Bu imha hareketi ile asimilasyon ve soykırımda, Çin devletinin ekonomik, siyasi, askeri, kültürel ve sosyo-psikolojik tahribatı günden güne artarak devam ediyor.
Doğu Türkistan halkı eğitimden yoksundur. Çince mecburi olarak ön plana çıkarılarak öz dilleri unutturulmaya çalışılıyor. İş imkânlarında da gerek devlet daireleri gerekse özel sektör Türklerin aleyhinedir. Çinlilere her türlü imkân sağlanırken, Türkler her kademeden tedricen uzaklaştırılıyor. Çok yoğun şekilde Çinli göçmen akını ile bölgenin demografik yapısı bozuldu ve Türk nüfusu çoktan azınlık durumuna düşürüldü. 1930 ve 40’lı yıllarda yüzde 2’lerde olan Doğu Türkistan’daki Çinli nüfus, bugün yüzde 60 ve 70’leri buldu.
Çin devleti her türlü teşvikle Çinlileştirme politikasını gerçekleştiriyor, bu konuda da acele ediyor. Bunun asıl sebebi de, gelecekte demokratikleşen Çin’in olası bir self determinasyonda bölgeyi asıl sahibi olan Türklere kaptırmaktan duyduğu endişedir. Ayrıca Çin, Türk nüfusundaki artışı önlemek için, binlerce anneyi ve hayata daha gözlerini açmayan yavruları zorunlu ve mecburi kürtaj yoluyla katlediyor ve Türk nüfusunun artışını engelliyor.
Çin, uyduruk suçlarla Türkleri öldürüyor
- Çin’de kültür devriminin sona ermesinin ardından başlayan yumuşamadan sonra, Doğu Türkistan Müslümanlarında bir rahatlama olmadı mı?
- Aksine, son yirmi-otuz yıl boyunca Müslüman Türklere yönelik baskı ve sindirme politikalarında kademe kademe artış gerçekleşti. Özellikle 11 Eylül olaylarından sonra bütün dünya çapında güçlenen İslam karşıtlığı Çin’de de yankı buldu. Çin’deki Müslümanlara karşı sürdürülen baskı politikaları, bu bahaneyle daha da şiddetlendi. Çin yönetimi bir yandan bölge halkının İslami kimliğini yok etmek suretiyle, diğer yandan doğrudan fiziksel imha anlamına gelen uygulamalarla Doğu Türkistan’ı Türklerden arındırma siyasetini sürdürürken, demografik yapıyı dönüştürmek üzere çok sayıda Çinli göçmeni de bu topraklara yerleştirdi. Halen uyduruk suçlamalarla mahkeme önüne çıkartılan Müslüman Türkler, en ağır cezalara çarptırılıyor; bu ceza da genellikle idam oluyor.
Doğu Türkistan halkı terörist değil, Müslümandır
- 5 Ocak 2007’de Pamir bölgesinde Çinli askerlerin düzenlediği operasyonlarda şehit edilen 18 Doğu Türkistanlı Uygur ve yakalanan 17 kişi ile ilgili yaşanan olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?
- 8 Ocak 2007’de Fransız AP haber ajansı, “Çin silahlı güçlerinin Afganistan, Pakistan ve Kırgızistan üçgenindeki Pamir Yaylası’nda Doğu Türkistan İslami Hareketi’ne (DTİH) bağlı bir eğitim kampına Cuma günü düzenlediği operasyonda DTİH üyesi 18 kişinin öldürüldüğü ve 17’sinin tutuklandığı, bir Çinli askerin öldüğünü birinin de yaralandığını” bildirdi.
Bu haber, Doğu Türkistan Toplum Güvenliği Merkez Büro Başkanı Song Hongli’nin 8 Ocak günü yaptığı açıklamalara dayanmaktadır. Çin’in olaylar ile ilgili yaptığı açıklamalar, kamuoyunu yanıltmak, gelişen olayları kendi lehine kullanmak amacı ile baştan aşağıya hayali senaryolarla süslenmiştir.
Birinci Yalan… Olaylar Çin’in iddia ettiği gibi Afganistan, Pakistan ve Kırgızistan üçgeninde yer alan Pamir Yaylası’nda gerçekleşmemiştir. 5 Ocak 2007 günü gelişen çatışmalar, Doğu Türkistan sınırları içindeki Kaşgar iline bağlı Aktu’nun Koşrap köyünde meydana gelmiştir. Bu bölge, 5 Nisan 1990’da Doğu Türkistan halkının Çin işgaline karşı bağımsızlık hareketlerinden biri olan “Barın olaylarının” patlak verdiği bölgenin sınırıdır. Çin coğrafi olarak yanıltıcı açıklamaları ile Doğu Türkistanlıları bu bölgede aktif olan El-Kaide ve Taliban gibi radikal örgütlere bağlantılı göstermeye çalışıyor. Hâlbuki Çin’in Amerika’ya karşı, Afganistan’da El-Kaide ve Taliban’a maddi ve askeri destek sağladığı dünya kamuoyu tarafından biliniyor.
İkinci yalan… Şehit olan Doğu Türkistanlıların 11 Eylül 2002’de bölgeye sızan DTİH örgütüne bağlı güçler olduğu iddiasıdır. Konu hakkında kesin tarih verebilen Çinlilerin, neden önlem almak için 5 yıl beklediği sorusu akla gelmektedir. Dile getirilen tarihteki 11 Eylül ise, “11 Eylül terör olaylarına” çağrışım yapmaktan başka bir şey değildir.
Haberin en can alıcı kısmı ise, olayların DTİH ile ilişkilendirilmesidir. Bilindiği üzere 11 Eylül saldırılarından sonra Çin uluslararası terörle ilgili mücadeleye destek vermek için ABD’den DTİH’nin terör listesine alınmasını şart koşmuştur. ABD de tarihi bir hata yaparak, sadece Çin’in münferit birkaç olayı iftira atmak sureti ile isnat ettiği DTİH örgütünü terör listesine almıştır. Bu fırsatı bir koz olarak kullanan Çin, tamamen legal olarak faaliyet gösteren tüm Doğu Türkistanlıları, DTİH ile bağlantılı göstererek terörist olarak itham etmektedir. Doğu Türkistan halkı Müslüman’dır, ama terörist değildir. Bu nedenledir ki, günümüze kadar masum insanlara asla zarar vermemiştir. Çin’in yaptığı gibi zulüm ve baskı ile hareket etmemiştir. Terör ile asla ilgisi olmamış ve bundan sonrada olmayacaktır.
Komşu ülkeler, Çin’in cinayetlerine ortak oluyor
- 8 Şubat 2007’de idam edilen İsmail Samet’in Pakistan hükümetince Çin’e teslim edildiğini biliyoruz. Çin, hangi ülkeleri etkisi altına almış durumda ve bu ülkelere ne gibi yaptırımlar uyguluyor?
- En son 8 Şubat 2007’de kardeşimiz İsmail Samet, Çin Halk Mahkemesi’nde yargısız infaz sonucu, kendisine isnat edilen hiçbir suçu ispat edilmeden, kurşuna dizilerek şehit edildi. Bu olayda Çin devletini nefret ve şiddetle lanetliyoruz. Aynı zamanda kardeş Pakistan devletinin kukla yönetimini de kınıyoruz. Çünkü zulüm ve işkenceden kaçarak haksız idam edilme endişesi ile kendine sığınan bir mazlumu Çin’e iade edip kurşuna dizilmesine sebep olan Pakistan hükümeti de, bu cinayete ortak olmuştur.
Bu gibi iadeleri yalnız Pakistan yapmadı; bugüne kadar Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan gibi kardeş cumhuriyetler de aynı hatayı tekrarladılar ve bu ülkelerin iade ettiği soydaşlarımızdan çoğu idam edildi. Biri hariç o da yakın bir tarihte yine kardeş ülke Özbekistan tarafından Çin’e iade edilen Uygur Türkü Kanada vatandaşı Hüseyin Celil’dir. Bu soydaşımız da 15 yıllık hapis cezasına mahkûm edildi. Şu anda hapiste, ama akıbetinin ne olacağı ise belirsiz... Diğer yandan Nepal, Tayland gibi Çin’e komşu ülkeler de bu hataya düştü; Çin’e iade ettikleri soydaşlarımızın çoğu ya idam edildi, ya da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına çarptırıldılar.
Çin’den ekonomik, siyasi ve askeri destek alıyorlar
- Bu ülkeler topraklarında yaşayan Doğu Türkistanlıları Çin’e neden iade ediyor ve bu cinayete ortak oluyor? Aralarındaki diyalog ya da hukuk nedir?
- Çin’in son yıllardaki ekonomik, siyasi, askeri ve uluslararası alanda artarak devam eden etkinliğini buna sebep olarak gösterebiliriz. Kendisine kıyasla fakir ve küçük ülkeleri çeşitli ilişkilerle kendisine bağımlı hale getiren Çin, bunların üzerinde her türlü baskıyı kurarak istediklerini yaptırabiliyor. Ayrıca Çin’in baskısına boyun eğen, uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayan ve BM sözleşmesine de uymayan bu ülkelerin tamamı, anti demokratik ülkeler.
Çin’in önderliğinde kurulan Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan’dan oluşan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün de (ŞİÖ) asıl amacı, Batı Türkistan olarak da bilinen Sovyetler Birliği’nden bağımsızlıklarını kazanan cumhuriyetlerdeki bağımsızlık hareketlerinin, Çin sınırında bulunan Doğu Türkistan’a sıçramasını önlemektir. Bu manada Çin’in sözünü dinleyen, bir dediğini iki etmeyen bu ülkeler, Çin’den ekonomik, siyasi ve askeri alanda destek alıyor. Bu ülkeler zaten komünist dönemin kalıntısı yönetimlere sahipler ve Doğu Türkistan Müslümanları hakkında olumlu bir yaklaşım içinde olmaları beklenmemeli.
- Bu bağlamda şu anda Doğu Türkistan dışında herhangi bir çevre ülkede Çin’e teslim edilmek amacı ile hapiste yatan Doğu Türkistanlı var mı?
- Evet, şu anda Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te 4 Doğu Türkistanlı kardeşimiz idam ve müebbet olmak üzere çeşitli cezaya çarptırılmışlardır, her an bu kardeşlerimizi Kırgız hükümeti Çin’e iade edebilir.
İslam dünyası tepkisiz
- Türk dünyasının Doğu Türkistan meselesine seyirci kaldığını söylediniz. Peki, İslam dünyası size nasıl bakıyor?
- Dünya kamuoyunun da, İslam âleminin de bu olup bitenlerden pek haberi olmuyor. İslam dünyasının özellikle odaklandığı nokta, İsrail- Filistin meselesi… ABD de, İsrail’den yana; buna karşılık Çin de, ABD-İsrail ittifakını dengeleme noktasında Filistinlilerden yana tavır almış görünüyor. Bu, İslam dünyasının sempatisini kazanmaya ve ABD yayılmacılığını engellemeye yönelik bir politika. Filistin’e destek verdiğini söyleyen Çin, aynı Müslümanları Doğu Türkistan’da katlediyor. Çin’in Müslümanlara dönük samimi bir politika yürüttüğünü düşünmek, saflık olur. İslam dünyası, ABD’yi dengeleyecek bir güç olarak Çin’i görüyor ve sempatiyle yaklaşıyor. Halbuki bu, çok tehlikeli bir durum… Çünkü Çin, ABD’nin ruhuna fatiha okutacak seviyede kötülük yapmaya aday. Gelecekte kendisine rakip olarak göreceği İslam dünyasını karşısına almaktan çekinmeyecek bir ülke. Maalesef, İslam ülkelerinin yönetimlerinin “yükselen dev” sayılan Çin’le iyi ilişkiler içinde olmaya yönelik hassasiyetleri de etkili oluyor bunda.
İslam dünyası, asıl kendi içinde bir birlik sağlamak ve kendi ayakları üzerinde durmak zorunda. İslam dünyasının bir tehlikeden kaçarken, bir başka tehlikeye dayanması büyük yanlış olur. Başını Türkiye’nin çekeceği mazlumların dayanışması ile bir araya getirdikleri bir ciddi blok, her türlü emperyalist tehlikeye karşı ciddi bir güvence oluşturacaktır. Doğu Türkistanlılar, büyük ölçüde İslam dünyasındaki tepkisizliğin kurbanı oluyorlar. Bu tepkisizlik ise, büyük ölçüde bilgisizlikten kaynaklanıyor. Çin’in Doğu Türkistanlılara karşı yürüttüğü mezalim, İsrail’in Filistin’de yaptıklarından daha hafif değil. Ama coğrafi uzaklığın yanı sıra Çin’in kapalı yapısı, dünya Müslümanlarının bu bölgede olup bitenlerden haberdar olmasını güçleştiriyor.
------------------
Milleti için her şeyi göze alan kadın: Rabiye Kadir
- Uluslararası arenada faaliyet gösteren ve Doğu Türkistan davasını dünyaya duyurmaya ve tanıtmaya çalışan kaç teşkilat var? Bunlar hangileri ve nerelerdedir?
- Şu anda dünyada Doğu Türkistan davasını temsil eden tek yetkili kuruluş Dünya Uygur Kurultayı’dır. Dünya Uygur Kurultayı’nın kuruluş amacı dünyanın çeşitli ülkelerinde bulunan Doğu Türkistanlıların bulundukları ülkelerde faaliyet yapmak amacı ile kurdukları dernek, vakıf gibi teşkilatları bünyesinde toplamaktır. Başkanı şu anda dünyadaki bütün Uygurların manevi annesi olarak bilinen Rabiye Kadir’dir.
Rabiye Hanım, Çin tarafından tutuklandığı 1999’a kadar Doğu Türkistan’da birçok alanda başarılara imza atan, halkı tarafından sevilen, sayılan bir iş kadınıydı, Hayırsever kişiliği ile de halkın gönlünde taht kuran Rabiye Hanım, aynı zamanda Doğu Türkistan’ı Çin Parlamentosu’nda temsil etmekteydi. Bu olayları hazmedemeyen Çin, Rabiye Hanım’ı “dış dünyaya gizli belge aktarma” suçu ile tutuklayarak, 8 yıl hapis cezasına çarptırdı.
Amerika, Avrupa ve Türkiye’deki insan hakları ve sivil toplum örgütlerinin yoğun çaba ve çalışmaları sonucu köşeye sıkışan Çin, Rabiye Kadir’i daha cezasını tamamlamadan 17 Mart 2005’te serbest bıraktı. ABD’nin girişimleri sonucu bu ülkeye giden Rabiye Kadir, fırsat buldukça ülkesinin ve halkının içinde bulunduğu durumu hür dünyaya duyurmaya çalışıyor, 2005’te Norveç’te “Rapto” ödülünü aldı. 2006’da Uygur Amerikan Derneği Başkanlığına seçilen Rabiye Kadir, kendi adını taşıyan insan hakları vakfını da kurarak hizmetlerini yalnız Doğu Türkistan halkı ile sınırlandırmadan tüm dünya üzerindeki mazlum ve işkence altındaki insanlarında sesi olmuştur.
2006’da Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilen Rabiye Kadir, 24 Kasım 2006’da da Almanya’da yapılan 2. Dünya Uygur Kurultayı Kongresi’nde delegelerin tamamının oyunu alarak kurultay başkanlığına seçildi. Ertesi günü Rabiye Hanım’ın halen Doğu Türkistan’da gözaltında tutulan dört çocuğu, Çin hükümetince çeşitli suçlar isnat edilerek hapis cezalarına çarptırıldı. O, yine bu olaylar karşısında inancını kaybetmeden hayatının sonuna ve son nefesine kadar bu davayı yapacağını bildirdi. Ocak 2007’de yeniden Finlandiya ve Norveç Parlamentosu’nca Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilen Rabiye Kadir’in Dünya Uygur Kurultayı Başkanlığı’na seçilmesi ile Doğu Türkistan davası, Çin’in çeşitli yönden uyguladığı engellemelere karşı diasporada yeni bir ivme kazandı.
---------------
Türkiye, Doğu Türkistan davasını görmezden geliyor
- Türkiye -Çin politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Uluslararası ilişkiler karşılıklı çıkar ilişkisine dayanarak gelişir, oysa Türkiye-Çin ilişkilerinde, maalesef üzülerek söylemek durumundayım, tüm ibreler Çin’den yana… Doğu Türkistan meselesini gündeme getirmekten sürekli çekinen ve bu davadan uzak durmaya çalışan Türkiye’nin gerekçe olarak “Türk-Çin ilişkilerinin zarar görmesini istemiyoruz” ifadesini kullanması gerçekleri yansıtmıyor.
Uluslararası ilişkilerde BM’nin beş daimi üyesinden biri ve veto hakkına sahip olan Çin’in, Kıbrıs meselesinde Rum tezini savunarak tek Kıbrıs (Kıbrıs Rum Devleti) görüşünü benimsediği ve Türkiye’nin KKTC tezini reddettiğini biliyoruz. Ekonomik ve ticari alanda Çin’in Türkiye’ye ihracatı 15 milyar doları bulurken, Türkiye’nin Çin’e ihracatı 1 milyar doları buluyor; ekonomik ve ticari ilişkilerde de Türkiye kesinlikle aldanmakta, aldatılmakta ve zarardadır.
Türkiye kendi soydaşı ve dindaşı olan Doğu Türkistan meselesinden “Çin’i üzmeyelim” politikası izleyerek olabildiğince uzak durmasına rağmen, Çin’in Kuzey Irak’taki Peşmerge liderlerini hiçbir akrabalık, komşuluk ve tarihi bağı olmamasına rağmen Pekin’e davet etmesi, Çin’in Türkiye’ye karşı hiç de dost olmadığını gösteriyor. Türkiye-Çin ilişkilerinde çok önemsenen askeri füze teknolojisi transferi de bir türlü gerçekleşmezken, Türkiye’nin komşuları da Kuzey Kore ve Çin’in verdiği füze ve savunma teknolojileri ile donatılmıştır.
Geçtiğimiz yıllarda Çin’in Ukrayna’dan satın aldığı ve boğazlardan geçişi mesele haline gelen “Varyag” gemisinin “Boğazlardan geçmesinde yapılan pazarlıklarda” bu geminin boğazlarımızdan geçmesi karşılığında Çin tarafından Türkiye’ye 2 milyon Çinli turist vaadi, fiyasko ile sonuçlanmıştır.
Ecdadımız asırlar önce Orhun Abideleri’nde gelecekte evlatlarının Çin oyununa düşebileceğini öngörüp, nasihat etmişler. Çinlinin altınına, gümüşüne, ipeğine, çekik gözlü güzel kızına, tatlı diline, aldatıcı entrikalarına kanılmamasını söylemişler. Ama bugün ne hazindir ki, her kademeden bürokratlarımız, milletvekillerimiz, hatta sanayicilerimiz bile Çinlinin tatlı sözüne, hediyelerine aldanarak Doğu Türkistan kelimesini ağzına almaktan korkar hale gelmiştir.
Türkiye zaman zaman genelgeler yayınlayarak “Gök bayrağımızı asmamamızı, demokratik çerçeveler içinde düzenlediğimiz toplantı, seminer, panel gibi etkinliklerimize bakan, milletvekili, bürokrat ve kamu görevlilerinin kesinlikle katılmamasını ve mesaj dahi göndermemelerini” bildirmiş ve Çin’in istediğini yapmıştır.
Türkiye, Çin Devlet Başkanı Zhang Zemin’e devlet yüksek liyakat madalyası vererek, yüz binlerce masum insanı katlettiği için, tabiri caizse ödüllendirmiştir. Zaten bu verilen madalya tüm kurtuluş ümidini Türkiye’ye bağlayan gerek Doğu Türkistan’da, gerekse dış ülkelerde yaşayan Doğu Türkistanlıları büyük hayal kırıklığına ve hüsrana uğrattığı gibi tüm umutlarını da yıkmıştır. Bu olay 5 bin yıllık şerefli Türk tarihine kara bir leke olarak yazılmıştır.
Mesela Türkiye’de Avrasyacılık diye bir akım var, bu çok tehlikeli bir girişim… Avrasyacılık, Türkiye’nin içindeki bazı ulusalcıların, siyasi istikrarsızlık içinde olan kurum ve siyasetçilerin Türkiye’yi geçmişten koparma davasından başka bir şey değil…
Bunlar, Türkiye’yi Rusya ve Çin gibi ülkelerle ittifaka sürüklemenin derdindeler. Kafkasya’daki, Orta Asya’daki kardeşlerimizin Rusya’dan ve Çin’den neler çektiklerini çok iyi biliyoruz. Türkiye’deki ulusalcıların Türklük ve Müslümanlık gibi bir meselesi var mı, önce onu iyi anlamak lazım. Birilerinden medet ummak da bir ihanet değil midir? Biz her türlü emperyalizme ve her türlü işgale karşıyız. Bizi bağımsız hale getirecek olan, kendi milletimizden, kendi maneviyatımızdan alacağımız güçtür, gerisi yalan…
Türkiye, Doğu Türkistan davasını inkâr ettikçe, kendi izzetinden ödün veriyor
- Türkiye somut olarak ne yapmalı sizce?
- Doğu Türkistan meselesinde geri adım atan bir Türkiye, Türk dünyasına nasıl hamilik yapabilir? Bütün dünya Doğu Türkistan’ı Çin’e karşı güçlü bir kart olarak kullanırken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti en azından insan hakları ve demokrasi bağlamında Çin’e karşı baskı oluşturabilir.
Çin, dünya ekonomisinin yükselen devi ve ayrıca ABD’nin oluşturmaya çalıştığı tek kutuplu dünya sistemini dengeleyebilecek bir siyasi güç… Dolayısıyla Türkiye’nin ve diğer İslam ülkelerinin Çin’le iyi ilişkiler içinde olmayı gözetmeleri normal. Ancak aradaki ilişkilerin tek yanlı tavizlerle yürütülmesi, olumlu bir sonuç veremez. Çin’in Türkiye ile iyi ilişkilere ihtiyacı yok mu? İslam dünyasında müttefikler edinmeye ihtiyaç duymuyor mu? Özellikle hızla büyüyen endüstrisi için enerji ihtiyacını karşılamak ve enerji kaynaklarına problemsiz ulaşmak için hem Türkiye ve Türk Cumhuriyetleriyle hem de Arap ülkeleriyle arasını iyi tutması gerekmiyor mu? O halde ne diye “Aman Çin’i üzmeyelim!” hassasiyeti gösterdiğimiz kadar, Çin’le ilişkilerimizi Türkistanlılara yönelik baskı politikalarının sona erdirilmesi taleplerine endeksleme basiretini göstermeyelim?
Mesela İslam Konferansı Örgütü gibi kuruluşlar kanalıyla bu konu etkili biçimde gündemde tutulamaz mı? Ayrıca Türkiye, Doğu Türkistan davasını inkâr ettikçe, kendi izzetinden ödün veriyor. Maalesef Çin de Türkiye’ye bu şekliyle saygı duymuyor. Uluslararası kamuoyunda da bizim devletimiz günden güne irtifa kaybediyor. Osmanlı ecdadının torunları bugün maalesef zalimden yana ve mazluma karşı bir tavır içinde. Bu çok üzücü… Çeçenistan meselesinde Rusya’ya, Keşmir’de Hindistan’a, Doğu Türkistan’da Çin’e taviz verildi. Bu tavizler nereye kadar gidecek? Anadolu toprağı Anadolu’dan savunulmuyor, biliyorsunuz… Biz Türkiye’yi bir an önce bu gaflet uykusundan uyanmaya, kendi soydaşı ve kardeşlerine layık olduğunca sahip çıkmaya davet ediyoruz.
Doğu Türkistanlı önce Kâbe’ye, sonra Türkiye’ye gitmek ister
- Doğu Türkistanlılar Türkiye’den ne bekliyor?
- Şimdi siz Doğu Türkistan’a gidip sorsanız, o kardeşlerinizin Türkiye’ye karşı hasret ve muhabbet içinde olduklarını göreceksiniz. “Nereye gitmek istiyorsunuz?” diye sorsanız, Doğu Türkistanlılara, “Önce Kâbe’ye gitmek istiyoruz, Hac farizasını yerine getirmek için… Sonra da Türkiye’ye gitmek istiyoruz” derler. Böyle bir muhabbet var, ama burada aynı hassasiyet söz konusu değil maalesef…
Tarihimiz bir, dinimiz bir, geçmişimiz bir ve geleceğimiz bir… Doğu Türkistan’dan gelen dedelerimizin evlatları, bu toprakları İslam yurdu haline getirmişler. Türkiye’nin Doğu Türkistan’a karşı bir mecburiyeti ve tarihi sorumluluğu vardır. Çünkü Doğu Türkistan’dan Türkiye’nin İstiklal Savaşı’na katılan insanlar vardır.
Mesela Tarsus’ta mezarlığa gittiğiniz zaman, Türkistan şehitliğini görürsünüz. Doğu Türkistan’dan Hac için Suudi Arabistan’a gidecek olan kafile, Türkiye topraklarına geldiği vakit Fransızların, İngilizlerin işgalini görüyor ve “Biz Hac farizasının erteleyebiliriz, önce Türkiye’deki kardeşlerimizin mücadelesine birlikte omuz vermemiz lazım” diye düşünüyorlar. Üzerlerindeki bütün maddi varlıklarını o uğurda seferber ediyorlar ve canlarını da vererek şehit oluyorlar.
Bugün kardeşlik vazifesi, tabii ki Türkiye’ye düşmektedir. Doğu Türkistan bir semboldür, çünkü Türk dünyasının kalesidir... Çin’in 1,5 milyarlık sürüsü, Orta Asya’ya ve Türkiye’ye kadar uzanabilecektir. Sadece Doğu Türkistanlıların mevcudiyetinin muhafazası için değil, Türk dünyasının geleceği için de elzemdir…
Fatma Karadayı
***
Türkiye Doğu Türkistan davasını inkâr ettikçe, kendi izzetinden ödün veriyor. Maalesef Çin de Türkiye’ye bu şekliyle saygı duymuyor. Uluslararası kamuoyunda da bizim devletimiz, günden güne irtifa kaybediyor. Osmanlı ecdadının torunları, bugün maalesef zalimden yana ve mazluma karşı bir tavır içinde…
***
İşgal ve sıkıntıların ana sebeplerinin başında bölgenin yeraltı zenginlikleri geliyor. Çin bu yüzden bu bölgenin bağımsızlığını istemiyor. Doğu Türkistan bağımsızlığına kavuşursa, Çin, kendisinin ekonomik açıdan çökeceğini iyi biliyor.
***
Çin, her türlü teşvikle Çinlileştirme politikasını gerçekleştiriyor, bu konuda da acele ediyor. Bunun asıl sebebi de, gelecekte demokratikleşen Çin’in olası bir self determinasyonda bölgeyi asıl sahibi olan Türklere kaptırmaktan duyduğu endişedir. Ayrıca Çin, Türk nüfusundaki artışı önlemek için, binlerce anneyi ve hayata daha gözlerini açmayan yavruları zorunlu ve mecburi kürtaj yoluyla katlediyor ve Türk nüfusunun artışını engelliyor.
***
Çin’in önderliğinde kurulan Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan’dan oluşan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün de asıl amacı, Batı Türkistan olarak da bilinen Sovyetler Birliği’nden bağımsızlıklarını kazanan cumhuriyetlerdeki bağımsızlık hareketlerinin, Çin sınırında bulunan Doğu Türkistan’a sıçramasını önlemektir. Bu manada Çin’in sözünü dinleyen, bir dediğini iki etmeyen bu ülkeler, Çin’den ekonomik siyasi ve askeri alanda destek alıyor.
***
Doğu Türkistan, Türklerin İslam’la ilk defa şereflendiği coğrafya ve İslam medeniyeti içinde şekillenen özgün Türk kültürünün beşiği olarak biliniyor. Divân-i Lugâti’t-Türk’ü kaleme alan Kaşgarlı Mahmud’u, Kutadgu Bilig’i yazan Balasagunlu Yusuf Has Hacib’i yetiştiren topraklar… Bu coğrafya, 1 milyon 828 bin 418 km karelik yüz ölçümü, 35 milyon Müslüman Türk nüfusu ile Ulu Türkistan’ın doğusunu oluşturuyor.
Doğu Türkistan, iki yüzyıldır Çin emperyalizminin egemenliği altında. Bu süre zarfında iki defa 1933’te ve 1944’te “Doğu Türkistan Cumhuriyeti” adıyla bağımsız devlet kuruldu; ama her ikisi de çok kısa süre içinde Çinli işgal güçleri ve Rus işbirliği sonucu yıkıldı. Son elli yıllık komünist dönemde ise, Doğu Türkistan’da sistemli bir asimilasyon politikası yürütülüyor; bölge Çinlileştirilmeye çalışılıyor. Çinlileştirmenin yöntemi ise, Doğu Türkistan halkının milli ve manevi kimliğini ortadan kaldırmak…
Doğu Türkistan’da geçmişten bugüne kadar geçen sürede yaşanan olayları ve yapılması gerekeni konuştuğumuz Dünya Uygur Kurultayı Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı Seyit Tümtürk, Doğu Türkistan meselesine Türkiye’nin seyirci kaldığını söylüyor…
***
Doğu Türkistan ezeli ve ebedi Türk yurdudur
- Siyasi literatürde Doğu Türkistan “Sinjang Uygur Özerk Bölgesi” olarak geçiyor. Siz bu ifadeye katılıyor musunuz?
- Hayır… Bu ismi hiçbir zaman kabul etmiyoruz. Doğu Türkistan, tarihin ilk döneminden itibaren Türklerin yaşadığı bölgedir. Doğu Türkistan, komünist Çin işgali altındadır. Eğer Doğu Türkistan’ı tanımlamamız gerekirse, Doğu Türkistan, şu an Çin işgali altında bulunan ezeli ve ebedi Türk yurdudur, diyebilirim. Vatanımızın ismini, ecdadımız can vererek “Doğu Türkistan” koymuştur. “Sinjang” kelimesi de, Çince “Sonradan işgal edilmiş ve kazanılmış toprak” anlamına gelir.
Türkler, yönetimde yetkisiz
- Doğu Türkistan ne kadar özerk? Yönetim kadrosunda Türkler ne kadar etkili? Siyasi güçleri var mı?
- İşgalci Çin yönetimi, işgali masum göstermek ve dünyayı aldatmaya yönelik olarak Doğu Türkistan’ı sözde özerk bölge ilan etmiştir. Çin anayasasında geçen şekli ile özerk yönetim, hiçbir zaman uygulamada hayata geçmemiştir. Yönetim kadrosunda tedricen Çinlileştirme politikası, her geçen gün artarak amacına ulaşmaktadır. Bugün emekli olan bir Uygur’un yerine kesinlikle Çinli memur atanmakta ve böylelikle kadrolar ele geçirilmektedir. Bugün yüzde 20’lerde görünen yönetimdeki Uygurlar yetkisizdir. Yetki, tamamen Çinlilerin elindedir.
Çinliler için Doğu Türkistanlıların imha edilmesi gereken bir unsurdur
- Yıllardır Doğu Türkistan’da yaşanan katliamları, baskıları, ve zulümleri duyuyoruz; bu zulüm neden yaşanıyor ve ne zaman, nasıl son bulur?
- Doğu Türkistan’daki işgali sürdürebilmek için Çin işgal güçleri, her türlü baskıyı uyguluyor. Kendini Çin’den farklı tanımlayan ve bunu açık veya gizli ifade eden her Doğu Türkistanlı, Çinliler için imha ve yok edilmesi gereken birer unsur olarak görülmektedir. Çin, Doğu Türkistan’da her türlü uluslararası hukuk kurallarını ihlâl etmekte, insanlar, temel hak ve hürriyetlerinden mahrum bırakılmaktadır. Doğu Türkistan’daki Çin zulmü, ancak ve ancak Doğu Türkistan tam bağımsızlığına kavuştuğu gün son bulur.
Tam bağımsızlık istiyoruz
- Doğu Türkistanlıların davası nedir? Şimdiye kadar bu dava uğruna neleri göze aldınız? Ne kadar insanınızı kaybettiniz?
- Doğu Türkistanlıların davası; Kızılderililer, Aztekler, Mayalar gibi tarih sahnesinden silinmemek için Çin’in asimile etmeye, yok etmeye yönelik devlet politikasına karşı var olmak, kendi milli ve manevi birliğini muhafaza etmek ve akabinde bağımsızlığını elde etmektir... Bu uğurda Doğu Türkistanlılar, canları pahasına her türlü riski göze alarak mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Çin ile olan davamızda milletimiz bugüne kadar milyonlarca Doğu Türkistanlı devlet adamını, din adamını, siyasetçi aydınlarını ve masum insanını şehit vermiştir; bundan sonra da vermeye devam edecektir.
Yeraltı zenginliklerimiz işgalin ana sebeplerinden biri
- Doğu Türkistan’ın zengin maden ve petrol yatakları var, buraların kullanımı kimin kontrolünde?
- Çok zengin yer altı ve yerüstü zenginliklere sahip Doğu Türkistan’da 100’den fazla maden çeşidi var. Esas olarak Çin’in büyüyen ekonomisinin lokomotifini, bu ucuz hammadde ve doğal zenginlikler oluşturuyor. Ama maalesef bu zenginliklerden Doğu Türkistan’ın asıl sahipleri olan Türkler hiçbir şekilde yararlanamıyor. Çin hükümeti tüm bu zenginlikleri hammadde halinde Çin’e taşıyor ve kendi iç bölgelerindeki tesislerinde mamul hale getiriyor. Böylelikle zenginlikleri elinden alınan yerel halk, aynı zamanda imalat ve fabrikasyon işlemlerinin de Çin’de gerçekleşmesinden sonra istihdamdan da mahrum kalıyor.
Bu nedenle Doğu Türkistan’da işsizlik oranı, tüm Çin ile orantılandığında en yüksek işsizlik oranına sahip. Bugün üzülerek söylemek durumundayız ki, başımıza gelen işgal ve sıkıntıların ana sebeplerinin başında, bölgenin yeraltı zenginlikleri geliyor. Çin bu yüzden bu bölgenin bağımsızlığını istemiyor. Doğu Türkistan bağımsızlığına kavuşursa, Çin, ekonomik açıdan çökeceğini iyi biliyor.
Çin, demografik yapıyı değiştirmekte acele ediyor
- Doğu Türkistan halkının hali hazırda maruz kaldığı baskılar nelerdir? Halkın yaşam standartlarından bahseder misiniz?
- Doğu Türkistan Türkleri için uygulananlara “baskı” demek, çok hafif bir tanımlama olur. Doğu Türkistanlılar, 1 milyon 300 bin nüfusa sahip Çin devletinin imhası ile karşı karşıyadır. Bu imha hareketi ile asimilasyon ve soykırımda, Çin devletinin ekonomik, siyasi, askeri, kültürel ve sosyo-psikolojik tahribatı günden güne artarak devam ediyor.
Doğu Türkistan halkı eğitimden yoksundur. Çince mecburi olarak ön plana çıkarılarak öz dilleri unutturulmaya çalışılıyor. İş imkânlarında da gerek devlet daireleri gerekse özel sektör Türklerin aleyhinedir. Çinlilere her türlü imkân sağlanırken, Türkler her kademeden tedricen uzaklaştırılıyor. Çok yoğun şekilde Çinli göçmen akını ile bölgenin demografik yapısı bozuldu ve Türk nüfusu çoktan azınlık durumuna düşürüldü. 1930 ve 40’lı yıllarda yüzde 2’lerde olan Doğu Türkistan’daki Çinli nüfus, bugün yüzde 60 ve 70’leri buldu.
Çin devleti her türlü teşvikle Çinlileştirme politikasını gerçekleştiriyor, bu konuda da acele ediyor. Bunun asıl sebebi de, gelecekte demokratikleşen Çin’in olası bir self determinasyonda bölgeyi asıl sahibi olan Türklere kaptırmaktan duyduğu endişedir. Ayrıca Çin, Türk nüfusundaki artışı önlemek için, binlerce anneyi ve hayata daha gözlerini açmayan yavruları zorunlu ve mecburi kürtaj yoluyla katlediyor ve Türk nüfusunun artışını engelliyor.
Çin, uyduruk suçlarla Türkleri öldürüyor
- Çin’de kültür devriminin sona ermesinin ardından başlayan yumuşamadan sonra, Doğu Türkistan Müslümanlarında bir rahatlama olmadı mı?
- Aksine, son yirmi-otuz yıl boyunca Müslüman Türklere yönelik baskı ve sindirme politikalarında kademe kademe artış gerçekleşti. Özellikle 11 Eylül olaylarından sonra bütün dünya çapında güçlenen İslam karşıtlığı Çin’de de yankı buldu. Çin’deki Müslümanlara karşı sürdürülen baskı politikaları, bu bahaneyle daha da şiddetlendi. Çin yönetimi bir yandan bölge halkının İslami kimliğini yok etmek suretiyle, diğer yandan doğrudan fiziksel imha anlamına gelen uygulamalarla Doğu Türkistan’ı Türklerden arındırma siyasetini sürdürürken, demografik yapıyı dönüştürmek üzere çok sayıda Çinli göçmeni de bu topraklara yerleştirdi. Halen uyduruk suçlamalarla mahkeme önüne çıkartılan Müslüman Türkler, en ağır cezalara çarptırılıyor; bu ceza da genellikle idam oluyor.
Doğu Türkistan halkı terörist değil, Müslümandır
- 5 Ocak 2007’de Pamir bölgesinde Çinli askerlerin düzenlediği operasyonlarda şehit edilen 18 Doğu Türkistanlı Uygur ve yakalanan 17 kişi ile ilgili yaşanan olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?
- 8 Ocak 2007’de Fransız AP haber ajansı, “Çin silahlı güçlerinin Afganistan, Pakistan ve Kırgızistan üçgenindeki Pamir Yaylası’nda Doğu Türkistan İslami Hareketi’ne (DTİH) bağlı bir eğitim kampına Cuma günü düzenlediği operasyonda DTİH üyesi 18 kişinin öldürüldüğü ve 17’sinin tutuklandığı, bir Çinli askerin öldüğünü birinin de yaralandığını” bildirdi.
Bu haber, Doğu Türkistan Toplum Güvenliği Merkez Büro Başkanı Song Hongli’nin 8 Ocak günü yaptığı açıklamalara dayanmaktadır. Çin’in olaylar ile ilgili yaptığı açıklamalar, kamuoyunu yanıltmak, gelişen olayları kendi lehine kullanmak amacı ile baştan aşağıya hayali senaryolarla süslenmiştir.
Birinci Yalan… Olaylar Çin’in iddia ettiği gibi Afganistan, Pakistan ve Kırgızistan üçgeninde yer alan Pamir Yaylası’nda gerçekleşmemiştir. 5 Ocak 2007 günü gelişen çatışmalar, Doğu Türkistan sınırları içindeki Kaşgar iline bağlı Aktu’nun Koşrap köyünde meydana gelmiştir. Bu bölge, 5 Nisan 1990’da Doğu Türkistan halkının Çin işgaline karşı bağımsızlık hareketlerinden biri olan “Barın olaylarının” patlak verdiği bölgenin sınırıdır. Çin coğrafi olarak yanıltıcı açıklamaları ile Doğu Türkistanlıları bu bölgede aktif olan El-Kaide ve Taliban gibi radikal örgütlere bağlantılı göstermeye çalışıyor. Hâlbuki Çin’in Amerika’ya karşı, Afganistan’da El-Kaide ve Taliban’a maddi ve askeri destek sağladığı dünya kamuoyu tarafından biliniyor.
İkinci yalan… Şehit olan Doğu Türkistanlıların 11 Eylül 2002’de bölgeye sızan DTİH örgütüne bağlı güçler olduğu iddiasıdır. Konu hakkında kesin tarih verebilen Çinlilerin, neden önlem almak için 5 yıl beklediği sorusu akla gelmektedir. Dile getirilen tarihteki 11 Eylül ise, “11 Eylül terör olaylarına” çağrışım yapmaktan başka bir şey değildir.
Haberin en can alıcı kısmı ise, olayların DTİH ile ilişkilendirilmesidir. Bilindiği üzere 11 Eylül saldırılarından sonra Çin uluslararası terörle ilgili mücadeleye destek vermek için ABD’den DTİH’nin terör listesine alınmasını şart koşmuştur. ABD de tarihi bir hata yaparak, sadece Çin’in münferit birkaç olayı iftira atmak sureti ile isnat ettiği DTİH örgütünü terör listesine almıştır. Bu fırsatı bir koz olarak kullanan Çin, tamamen legal olarak faaliyet gösteren tüm Doğu Türkistanlıları, DTİH ile bağlantılı göstererek terörist olarak itham etmektedir. Doğu Türkistan halkı Müslüman’dır, ama terörist değildir. Bu nedenledir ki, günümüze kadar masum insanlara asla zarar vermemiştir. Çin’in yaptığı gibi zulüm ve baskı ile hareket etmemiştir. Terör ile asla ilgisi olmamış ve bundan sonrada olmayacaktır.
Komşu ülkeler, Çin’in cinayetlerine ortak oluyor
- 8 Şubat 2007’de idam edilen İsmail Samet’in Pakistan hükümetince Çin’e teslim edildiğini biliyoruz. Çin, hangi ülkeleri etkisi altına almış durumda ve bu ülkelere ne gibi yaptırımlar uyguluyor?
- En son 8 Şubat 2007’de kardeşimiz İsmail Samet, Çin Halk Mahkemesi’nde yargısız infaz sonucu, kendisine isnat edilen hiçbir suçu ispat edilmeden, kurşuna dizilerek şehit edildi. Bu olayda Çin devletini nefret ve şiddetle lanetliyoruz. Aynı zamanda kardeş Pakistan devletinin kukla yönetimini de kınıyoruz. Çünkü zulüm ve işkenceden kaçarak haksız idam edilme endişesi ile kendine sığınan bir mazlumu Çin’e iade edip kurşuna dizilmesine sebep olan Pakistan hükümeti de, bu cinayete ortak olmuştur.
Bu gibi iadeleri yalnız Pakistan yapmadı; bugüne kadar Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan gibi kardeş cumhuriyetler de aynı hatayı tekrarladılar ve bu ülkelerin iade ettiği soydaşlarımızdan çoğu idam edildi. Biri hariç o da yakın bir tarihte yine kardeş ülke Özbekistan tarafından Çin’e iade edilen Uygur Türkü Kanada vatandaşı Hüseyin Celil’dir. Bu soydaşımız da 15 yıllık hapis cezasına mahkûm edildi. Şu anda hapiste, ama akıbetinin ne olacağı ise belirsiz... Diğer yandan Nepal, Tayland gibi Çin’e komşu ülkeler de bu hataya düştü; Çin’e iade ettikleri soydaşlarımızın çoğu ya idam edildi, ya da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına çarptırıldılar.
Çin’den ekonomik, siyasi ve askeri destek alıyorlar
- Bu ülkeler topraklarında yaşayan Doğu Türkistanlıları Çin’e neden iade ediyor ve bu cinayete ortak oluyor? Aralarındaki diyalog ya da hukuk nedir?
- Çin’in son yıllardaki ekonomik, siyasi, askeri ve uluslararası alanda artarak devam eden etkinliğini buna sebep olarak gösterebiliriz. Kendisine kıyasla fakir ve küçük ülkeleri çeşitli ilişkilerle kendisine bağımlı hale getiren Çin, bunların üzerinde her türlü baskıyı kurarak istediklerini yaptırabiliyor. Ayrıca Çin’in baskısına boyun eğen, uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayan ve BM sözleşmesine de uymayan bu ülkelerin tamamı, anti demokratik ülkeler.
Çin’in önderliğinde kurulan Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan’dan oluşan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün de (ŞİÖ) asıl amacı, Batı Türkistan olarak da bilinen Sovyetler Birliği’nden bağımsızlıklarını kazanan cumhuriyetlerdeki bağımsızlık hareketlerinin, Çin sınırında bulunan Doğu Türkistan’a sıçramasını önlemektir. Bu manada Çin’in sözünü dinleyen, bir dediğini iki etmeyen bu ülkeler, Çin’den ekonomik, siyasi ve askeri alanda destek alıyor. Bu ülkeler zaten komünist dönemin kalıntısı yönetimlere sahipler ve Doğu Türkistan Müslümanları hakkında olumlu bir yaklaşım içinde olmaları beklenmemeli.
- Bu bağlamda şu anda Doğu Türkistan dışında herhangi bir çevre ülkede Çin’e teslim edilmek amacı ile hapiste yatan Doğu Türkistanlı var mı?
- Evet, şu anda Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te 4 Doğu Türkistanlı kardeşimiz idam ve müebbet olmak üzere çeşitli cezaya çarptırılmışlardır, her an bu kardeşlerimizi Kırgız hükümeti Çin’e iade edebilir.
İslam dünyası tepkisiz
- Türk dünyasının Doğu Türkistan meselesine seyirci kaldığını söylediniz. Peki, İslam dünyası size nasıl bakıyor?
- Dünya kamuoyunun da, İslam âleminin de bu olup bitenlerden pek haberi olmuyor. İslam dünyasının özellikle odaklandığı nokta, İsrail- Filistin meselesi… ABD de, İsrail’den yana; buna karşılık Çin de, ABD-İsrail ittifakını dengeleme noktasında Filistinlilerden yana tavır almış görünüyor. Bu, İslam dünyasının sempatisini kazanmaya ve ABD yayılmacılığını engellemeye yönelik bir politika. Filistin’e destek verdiğini söyleyen Çin, aynı Müslümanları Doğu Türkistan’da katlediyor. Çin’in Müslümanlara dönük samimi bir politika yürüttüğünü düşünmek, saflık olur. İslam dünyası, ABD’yi dengeleyecek bir güç olarak Çin’i görüyor ve sempatiyle yaklaşıyor. Halbuki bu, çok tehlikeli bir durum… Çünkü Çin, ABD’nin ruhuna fatiha okutacak seviyede kötülük yapmaya aday. Gelecekte kendisine rakip olarak göreceği İslam dünyasını karşısına almaktan çekinmeyecek bir ülke. Maalesef, İslam ülkelerinin yönetimlerinin “yükselen dev” sayılan Çin’le iyi ilişkiler içinde olmaya yönelik hassasiyetleri de etkili oluyor bunda.
İslam dünyası, asıl kendi içinde bir birlik sağlamak ve kendi ayakları üzerinde durmak zorunda. İslam dünyasının bir tehlikeden kaçarken, bir başka tehlikeye dayanması büyük yanlış olur. Başını Türkiye’nin çekeceği mazlumların dayanışması ile bir araya getirdikleri bir ciddi blok, her türlü emperyalist tehlikeye karşı ciddi bir güvence oluşturacaktır. Doğu Türkistanlılar, büyük ölçüde İslam dünyasındaki tepkisizliğin kurbanı oluyorlar. Bu tepkisizlik ise, büyük ölçüde bilgisizlikten kaynaklanıyor. Çin’in Doğu Türkistanlılara karşı yürüttüğü mezalim, İsrail’in Filistin’de yaptıklarından daha hafif değil. Ama coğrafi uzaklığın yanı sıra Çin’in kapalı yapısı, dünya Müslümanlarının bu bölgede olup bitenlerden haberdar olmasını güçleştiriyor.
------------------
Milleti için her şeyi göze alan kadın: Rabiye Kadir
- Uluslararası arenada faaliyet gösteren ve Doğu Türkistan davasını dünyaya duyurmaya ve tanıtmaya çalışan kaç teşkilat var? Bunlar hangileri ve nerelerdedir?
- Şu anda dünyada Doğu Türkistan davasını temsil eden tek yetkili kuruluş Dünya Uygur Kurultayı’dır. Dünya Uygur Kurultayı’nın kuruluş amacı dünyanın çeşitli ülkelerinde bulunan Doğu Türkistanlıların bulundukları ülkelerde faaliyet yapmak amacı ile kurdukları dernek, vakıf gibi teşkilatları bünyesinde toplamaktır. Başkanı şu anda dünyadaki bütün Uygurların manevi annesi olarak bilinen Rabiye Kadir’dir.
Rabiye Hanım, Çin tarafından tutuklandığı 1999’a kadar Doğu Türkistan’da birçok alanda başarılara imza atan, halkı tarafından sevilen, sayılan bir iş kadınıydı, Hayırsever kişiliği ile de halkın gönlünde taht kuran Rabiye Hanım, aynı zamanda Doğu Türkistan’ı Çin Parlamentosu’nda temsil etmekteydi. Bu olayları hazmedemeyen Çin, Rabiye Hanım’ı “dış dünyaya gizli belge aktarma” suçu ile tutuklayarak, 8 yıl hapis cezasına çarptırdı.
Amerika, Avrupa ve Türkiye’deki insan hakları ve sivil toplum örgütlerinin yoğun çaba ve çalışmaları sonucu köşeye sıkışan Çin, Rabiye Kadir’i daha cezasını tamamlamadan 17 Mart 2005’te serbest bıraktı. ABD’nin girişimleri sonucu bu ülkeye giden Rabiye Kadir, fırsat buldukça ülkesinin ve halkının içinde bulunduğu durumu hür dünyaya duyurmaya çalışıyor, 2005’te Norveç’te “Rapto” ödülünü aldı. 2006’da Uygur Amerikan Derneği Başkanlığına seçilen Rabiye Kadir, kendi adını taşıyan insan hakları vakfını da kurarak hizmetlerini yalnız Doğu Türkistan halkı ile sınırlandırmadan tüm dünya üzerindeki mazlum ve işkence altındaki insanlarında sesi olmuştur.
2006’da Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilen Rabiye Kadir, 24 Kasım 2006’da da Almanya’da yapılan 2. Dünya Uygur Kurultayı Kongresi’nde delegelerin tamamının oyunu alarak kurultay başkanlığına seçildi. Ertesi günü Rabiye Hanım’ın halen Doğu Türkistan’da gözaltında tutulan dört çocuğu, Çin hükümetince çeşitli suçlar isnat edilerek hapis cezalarına çarptırıldı. O, yine bu olaylar karşısında inancını kaybetmeden hayatının sonuna ve son nefesine kadar bu davayı yapacağını bildirdi. Ocak 2007’de yeniden Finlandiya ve Norveç Parlamentosu’nca Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilen Rabiye Kadir’in Dünya Uygur Kurultayı Başkanlığı’na seçilmesi ile Doğu Türkistan davası, Çin’in çeşitli yönden uyguladığı engellemelere karşı diasporada yeni bir ivme kazandı.
---------------
Türkiye, Doğu Türkistan davasını görmezden geliyor
- Türkiye -Çin politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Uluslararası ilişkiler karşılıklı çıkar ilişkisine dayanarak gelişir, oysa Türkiye-Çin ilişkilerinde, maalesef üzülerek söylemek durumundayım, tüm ibreler Çin’den yana… Doğu Türkistan meselesini gündeme getirmekten sürekli çekinen ve bu davadan uzak durmaya çalışan Türkiye’nin gerekçe olarak “Türk-Çin ilişkilerinin zarar görmesini istemiyoruz” ifadesini kullanması gerçekleri yansıtmıyor.
Uluslararası ilişkilerde BM’nin beş daimi üyesinden biri ve veto hakkına sahip olan Çin’in, Kıbrıs meselesinde Rum tezini savunarak tek Kıbrıs (Kıbrıs Rum Devleti) görüşünü benimsediği ve Türkiye’nin KKTC tezini reddettiğini biliyoruz. Ekonomik ve ticari alanda Çin’in Türkiye’ye ihracatı 15 milyar doları bulurken, Türkiye’nin Çin’e ihracatı 1 milyar doları buluyor; ekonomik ve ticari ilişkilerde de Türkiye kesinlikle aldanmakta, aldatılmakta ve zarardadır.
Türkiye kendi soydaşı ve dindaşı olan Doğu Türkistan meselesinden “Çin’i üzmeyelim” politikası izleyerek olabildiğince uzak durmasına rağmen, Çin’in Kuzey Irak’taki Peşmerge liderlerini hiçbir akrabalık, komşuluk ve tarihi bağı olmamasına rağmen Pekin’e davet etmesi, Çin’in Türkiye’ye karşı hiç de dost olmadığını gösteriyor. Türkiye-Çin ilişkilerinde çok önemsenen askeri füze teknolojisi transferi de bir türlü gerçekleşmezken, Türkiye’nin komşuları da Kuzey Kore ve Çin’in verdiği füze ve savunma teknolojileri ile donatılmıştır.
Geçtiğimiz yıllarda Çin’in Ukrayna’dan satın aldığı ve boğazlardan geçişi mesele haline gelen “Varyag” gemisinin “Boğazlardan geçmesinde yapılan pazarlıklarda” bu geminin boğazlarımızdan geçmesi karşılığında Çin tarafından Türkiye’ye 2 milyon Çinli turist vaadi, fiyasko ile sonuçlanmıştır.
Ecdadımız asırlar önce Orhun Abideleri’nde gelecekte evlatlarının Çin oyununa düşebileceğini öngörüp, nasihat etmişler. Çinlinin altınına, gümüşüne, ipeğine, çekik gözlü güzel kızına, tatlı diline, aldatıcı entrikalarına kanılmamasını söylemişler. Ama bugün ne hazindir ki, her kademeden bürokratlarımız, milletvekillerimiz, hatta sanayicilerimiz bile Çinlinin tatlı sözüne, hediyelerine aldanarak Doğu Türkistan kelimesini ağzına almaktan korkar hale gelmiştir.
Türkiye zaman zaman genelgeler yayınlayarak “Gök bayrağımızı asmamamızı, demokratik çerçeveler içinde düzenlediğimiz toplantı, seminer, panel gibi etkinliklerimize bakan, milletvekili, bürokrat ve kamu görevlilerinin kesinlikle katılmamasını ve mesaj dahi göndermemelerini” bildirmiş ve Çin’in istediğini yapmıştır.
Türkiye, Çin Devlet Başkanı Zhang Zemin’e devlet yüksek liyakat madalyası vererek, yüz binlerce masum insanı katlettiği için, tabiri caizse ödüllendirmiştir. Zaten bu verilen madalya tüm kurtuluş ümidini Türkiye’ye bağlayan gerek Doğu Türkistan’da, gerekse dış ülkelerde yaşayan Doğu Türkistanlıları büyük hayal kırıklığına ve hüsrana uğrattığı gibi tüm umutlarını da yıkmıştır. Bu olay 5 bin yıllık şerefli Türk tarihine kara bir leke olarak yazılmıştır.
Mesela Türkiye’de Avrasyacılık diye bir akım var, bu çok tehlikeli bir girişim… Avrasyacılık, Türkiye’nin içindeki bazı ulusalcıların, siyasi istikrarsızlık içinde olan kurum ve siyasetçilerin Türkiye’yi geçmişten koparma davasından başka bir şey değil…
Bunlar, Türkiye’yi Rusya ve Çin gibi ülkelerle ittifaka sürüklemenin derdindeler. Kafkasya’daki, Orta Asya’daki kardeşlerimizin Rusya’dan ve Çin’den neler çektiklerini çok iyi biliyoruz. Türkiye’deki ulusalcıların Türklük ve Müslümanlık gibi bir meselesi var mı, önce onu iyi anlamak lazım. Birilerinden medet ummak da bir ihanet değil midir? Biz her türlü emperyalizme ve her türlü işgale karşıyız. Bizi bağımsız hale getirecek olan, kendi milletimizden, kendi maneviyatımızdan alacağımız güçtür, gerisi yalan…
Türkiye, Doğu Türkistan davasını inkâr ettikçe, kendi izzetinden ödün veriyor
- Türkiye somut olarak ne yapmalı sizce?
- Doğu Türkistan meselesinde geri adım atan bir Türkiye, Türk dünyasına nasıl hamilik yapabilir? Bütün dünya Doğu Türkistan’ı Çin’e karşı güçlü bir kart olarak kullanırken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti en azından insan hakları ve demokrasi bağlamında Çin’e karşı baskı oluşturabilir.
Çin, dünya ekonomisinin yükselen devi ve ayrıca ABD’nin oluşturmaya çalıştığı tek kutuplu dünya sistemini dengeleyebilecek bir siyasi güç… Dolayısıyla Türkiye’nin ve diğer İslam ülkelerinin Çin’le iyi ilişkiler içinde olmayı gözetmeleri normal. Ancak aradaki ilişkilerin tek yanlı tavizlerle yürütülmesi, olumlu bir sonuç veremez. Çin’in Türkiye ile iyi ilişkilere ihtiyacı yok mu? İslam dünyasında müttefikler edinmeye ihtiyaç duymuyor mu? Özellikle hızla büyüyen endüstrisi için enerji ihtiyacını karşılamak ve enerji kaynaklarına problemsiz ulaşmak için hem Türkiye ve Türk Cumhuriyetleriyle hem de Arap ülkeleriyle arasını iyi tutması gerekmiyor mu? O halde ne diye “Aman Çin’i üzmeyelim!” hassasiyeti gösterdiğimiz kadar, Çin’le ilişkilerimizi Türkistanlılara yönelik baskı politikalarının sona erdirilmesi taleplerine endeksleme basiretini göstermeyelim?
Mesela İslam Konferansı Örgütü gibi kuruluşlar kanalıyla bu konu etkili biçimde gündemde tutulamaz mı? Ayrıca Türkiye, Doğu Türkistan davasını inkâr ettikçe, kendi izzetinden ödün veriyor. Maalesef Çin de Türkiye’ye bu şekliyle saygı duymuyor. Uluslararası kamuoyunda da bizim devletimiz günden güne irtifa kaybediyor. Osmanlı ecdadının torunları bugün maalesef zalimden yana ve mazluma karşı bir tavır içinde. Bu çok üzücü… Çeçenistan meselesinde Rusya’ya, Keşmir’de Hindistan’a, Doğu Türkistan’da Çin’e taviz verildi. Bu tavizler nereye kadar gidecek? Anadolu toprağı Anadolu’dan savunulmuyor, biliyorsunuz… Biz Türkiye’yi bir an önce bu gaflet uykusundan uyanmaya, kendi soydaşı ve kardeşlerine layık olduğunca sahip çıkmaya davet ediyoruz.
Doğu Türkistanlı önce Kâbe’ye, sonra Türkiye’ye gitmek ister
- Doğu Türkistanlılar Türkiye’den ne bekliyor?
- Şimdi siz Doğu Türkistan’a gidip sorsanız, o kardeşlerinizin Türkiye’ye karşı hasret ve muhabbet içinde olduklarını göreceksiniz. “Nereye gitmek istiyorsunuz?” diye sorsanız, Doğu Türkistanlılara, “Önce Kâbe’ye gitmek istiyoruz, Hac farizasını yerine getirmek için… Sonra da Türkiye’ye gitmek istiyoruz” derler. Böyle bir muhabbet var, ama burada aynı hassasiyet söz konusu değil maalesef…
Tarihimiz bir, dinimiz bir, geçmişimiz bir ve geleceğimiz bir… Doğu Türkistan’dan gelen dedelerimizin evlatları, bu toprakları İslam yurdu haline getirmişler. Türkiye’nin Doğu Türkistan’a karşı bir mecburiyeti ve tarihi sorumluluğu vardır. Çünkü Doğu Türkistan’dan Türkiye’nin İstiklal Savaşı’na katılan insanlar vardır.
Mesela Tarsus’ta mezarlığa gittiğiniz zaman, Türkistan şehitliğini görürsünüz. Doğu Türkistan’dan Hac için Suudi Arabistan’a gidecek olan kafile, Türkiye topraklarına geldiği vakit Fransızların, İngilizlerin işgalini görüyor ve “Biz Hac farizasının erteleyebiliriz, önce Türkiye’deki kardeşlerimizin mücadelesine birlikte omuz vermemiz lazım” diye düşünüyorlar. Üzerlerindeki bütün maddi varlıklarını o uğurda seferber ediyorlar ve canlarını da vererek şehit oluyorlar.
Bugün kardeşlik vazifesi, tabii ki Türkiye’ye düşmektedir. Doğu Türkistan bir semboldür, çünkü Türk dünyasının kalesidir... Çin’in 1,5 milyarlık sürüsü, Orta Asya’ya ve Türkiye’ye kadar uzanabilecektir. Sadece Doğu Türkistanlıların mevcudiyetinin muhafazası için değil, Türk dünyasının geleceği için de elzemdir…
Fatma Karadayı
NETPANO.COM
Düşmana değil, kendi halkına silah çeken muhtıracı-darbeci generalleriyle, "millet adına" değil, muhtıracı-darbeci haydutların önünü açan kararlar vermek için kanunları eğip büken hakimleriyle, Türk halkının Doğu Türkistan halkından ne farkı var ki kime ne faydası olsun.
YanıtlaSil