Türkiye savaşa mı gidiyor ? İşte tartışmaların odağında bir köşe yazısı...
Kan üzerinden iktidar ve savaşla yüzleşmek Önceki akşam yapılan güvenlik zirvesinde alınan kararlar, zirve sonrası yapılan açıklamalar kadar mıydı? Terörle mücadelede tam uyum, terörle mücadelenin bütün siyasi hesapların üstünde oluşu, mücadelenin demokrasi ekseninde yapılması, bütün kurumların ve halkın işbirliği ile yürütülmesi şeklinde özetlenebilecek açıklama, cumhurbaşkanı seçimiyle başlayan iç iktidar krizini sona erdirecek bir uzlaşma görüntüsü veriyor. O zaman, bundan sonra hükümetle Genelkurmay arasında medya üzerinden bir iletişim türü görmeyeceğiz demektir. O zaman, şehid cenazeleri üzerindeki siyasi tartışma bitecek demektir. O zaman kan üzerinden iktidar mücadelesi yürütme gibi çirkinlikler sona erecek demektir. O zaman, toplumun bir kesimini bir başka kesime karşı sokağa çağırma basiretsizliğine son verilecek demektir. Terör Türkiye'nin en önemli konusu değil mi? Türkiye, haftalardır bu sorun üzerinden gerilmiyor mu? Madem bu yapılabiliyor, şimdiye kadar bir toplantı yapsalardı ve bu iş bitseydi. Bu kadar gürültüye hiç gerek kalmazdı. Ama acaba öyle mi? Açıklama, kamuoyunun beklentilerine göre kaleme alınmış. Herkesin evet diyebileceği cümleler kurulmuş. Ama gerçekten neler tartışıldığı, ne kararlar alındığı ya da ne tür hedefler belirlendiği yok. Gerçekten terör üzerinden şekillenen iç iktidar mücadelesinin seyrine ilişkin hiçbir veri yok. Buradan bakıp da, “aslında hiçbir sorun yokmuş. Türkiye boşuna paniklemiş” diyesi geliyor insanın. Ne olacağını önümüzdeki günlerde yaşayacağımız somut gelişmelere göre anlayacağız. Bakalım nerelerde yeni saldırılar olacak, seçime kadar daha ne sürprizler göreceğiz? Uyum görüntüsü verenler dışarıda ne tür bir tavır izleyecek? Dar anlamda terörle mücadele operasyonları mı yoksa savaş kavramı ile ifade edilecek gelişmeler mi göreceğiz? Yeni bir tezkere ile mi karşılaşacağız? Bir seferberlik havası mı estirilecek? Bir an, konuyu iç iktidar kavgasının dışına çıkaralım. Alınan güvenlik önlemleri, yoğun operasyonlar, neredeyse olağanüstü hale varan tedbirler ne kadar başarılı olabilir? Oluşturulacak tampon bölge, krizi bir süre erteleyebilir. Ama sadece erteleyici bir çözüm olacak. Ayrıca sadece bir başlangıç. O zaman ne yapılacak? Günü kurtarmanın ötesinde kimse gerçekle yüzleşmek istemiyor. ABD, İsrail ve İngiltere Kuzey Irak'ta bir proje uyguluyor mu? Evet uyguluyor. Türkiye'ye yönelik tehdit bu ülkelerin uygulamalarından kaynaklanmıyor mu? Elbette öyle. Alınan tedbirler bunu sona erdirecek mi? Tabii ki hayır? Bu ülkeler Türkiye ile işbirliği yapıyor mu? Kesinlikle yapmıyor, yapmayacaklar da. O zaman sadece PKK'ya odaklanmak, sadece güvenlik tedbirleri almak neyi değiştirecek? Bunu biz görüyoruz da bu ülkenin siyasi ve askeri elitleri görmüyor mu? Görüyordur herhalde. Peki nasıl bir çözüm öneriyorlar? Bilmiyoruz… Mesele PKK değil. Mesele sadece Barzani de değil. Mesele iç iktidar kavgası kadar dar bir alana hapsedilemez. Yeni Ortadoğu dizaynı Türkiye'yi de dönüştürüyor. Rejimini, muhalefetini, toplumsal yapısını sarsıyor. Çok boyutlu biçimde tartışmaya açıyor. Bütün bunlar karşısında bu şey söylemek, bir çözüm üretmek gerekiyor. Terörle mücadele söyleminin bir anlamı kalmadı. Bütün boyutlarıyla bir pozisyon belirlemek gerekiyor. Bu da ancak radikal, can yakan kararlarla mümkün. Beş yolda çok şey değişti. Tehdit, çözüm, söylem, strateji yeniden belirlenmek zorunda. PKK'yı tasfiye, terörle mücadele yöntemlerinin bir anlamı yok artık. Daha önce Saddam vardı, işbirliği yapan. ABD Türkiye ile işbirliği yapıyordu. NATO destek veriyordu. Kürt liderler Ankara'ya yakındı. Irak dünyanın merkezinde değildi. O zaman PKK'ya operasyon anlamlıydı. Şimdi bunların hiç biri yok. Bağdat'ta işe yaramaz bir hükümet var. Kürt milliyetçiliği kontrolden çıkmış durumda. Kürt liderler Ankara'dan çok uzak ve PKK ile dayanışma içinde. Kuzey Irak'ta ABD /İsrail destekli başka bir devlet var. Ve ABD'nin Soğuk Savaş dönemi çıkarları çoktan değişti. Bu değişiklikleri görmeyerek terörle mücadele adı altında yıllardır uyguladığınız politikaya devam edemezsiniz. Ederseniz, Türkiye'yi kandırırsınız. Bunları görür, iyi hesap yapmadan bir savaşın içine girerseniz sonu gelmez etnik savaşların, bölgesel savaşın, Irak bataklığının içine çekilirsiniz. Bütün bunlara karşı neler tartışıyoruz biz? Bağdat yönetimi merkezi otoriteyi güçlendirme, Şii devletine destek karşılığında Kerkük'ü Barzani'ye sattı. Güney-Kuzey Irak dayanışması Türkiye'nin önünde yeni bir direnç oluşturuyor. Kürtlerle Sünni Araplar arasında gerilim tırmanıyor? Sünni örgütler Kerkük üzerindeki Şii-Kürt dayanışmasına karşı çıkıyor? ABD'nin Irak için bir B planı hala yok. Bunlar, Türkiye için hem bir fırsat hem de tehlike içeriyor. Etnik çatışmaların, iç savaşın hatta bölgesel savaşın içine çekilebilir. Yada bu ayrışmaları dikkatle izler pozisyon belirler. İşaretler krizin tırmanacağı, yaygınlaşacağı yönünde. Endişe, “operasyon”un yerini “savaş”ın alacağı şeklinde. Korku, hiç istemese de savaşın Türkiye'ye dayatılacağı…. İbrahim Karagül Yeni Şafak
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.