'Hukuk'suzluğun dayanılmaz hafifliği, 'Gözü bağlı terazi kız'a tecavüz..
Marx'ın kuramını temellendirdiği ve "görelilik" kuramının da ana formülü sayılan özlü bir sözle başlayalım:
"Bir kulübede bir saraydakinden farklı düşünülür."
Çevre, düşünce sistemini etkiler, bilinci yönlendirir. Kaygıları ve endişeleri farklılaştırır. Maurice Duverger ise şöyle der: "Ekonomik anlamda tanımlanacak olursa, "burjuvazi" ve "proletarya" belki iki sınıf teşkil etmeyebilir; fakat bu terimler, iki düşünce yapısını, iki sosyal davranışı, iki yaşayış tarzını tasvir eder." Bu, "Bir kulübede bir saraydakinden farklı düşünülür." Cümlesi ile Türkiye 'deki tüm çatışmaların kaynağını işaretliyor. Plazada fildişi kulesinde yaşayan ' köşe yazarı' farklı şeyler düşünür, Geçim sıkıntıları içinde bocalayan ' halk' farklı kaygılar taşır, Saray veya yalısında esecek en küçük rüzgârın endişesiyle pencereye koşan 'zengin' farklı korku halisünasyonlarında yaşar, Kışlasında veya lojmanında toplumdan göreceli olarak uzak, gazetelerin merceğinden toplumu gözlemleyen ' asker' farklı düşünür. Halkı temsil etme göreviyle meclis çatısı altında bulunan 'milletvekili' farklı düşünür. Peki, farklı mekânlarda, doğal olarak farklı düşüncelere, değişik yaşam bakış açılarına sahip kitlelerin farklı düşünceleri çatıştığında ne olacak? Eğer toplum, "hukuk" ortak paydasında buluşmamışsa kim güçlü ise onun dediği olur. Her "güç"ün yasalarla belirlenmiş alanda sorumluluklarını başka alanlara tecavüz etmeden yerine getirmesi "hukuk"a dayalı toplumsal uzlaşmayı kurar. Çağdaş ülkelerde toplumsal uzlaşma "hukuk"la sağlanırken Türkiye' deki toplumsal "uzlaşmasızlık" neden? Size kısa bir Türkiye panoraması:(Her şeye rağmen Türkiye 'nin hala ayakta olmasını kendilerine borçlu olduğumuz saygın ve dürüst "sivil-asker" kitleleri tenzih ederiz.) Türkiye'de "hukuk"u ciddiye alan var mı?
Türkiye'de her güç, gücü oranında bu ciddiyetten uzaktır.
Sırasıyla güç odakları: Gazeteler Her gün tüm gazetelerdeki yalan haberler, çarpıtılmış olaylar bir araya toplansa bir sonraki gün yayınlanabilecek bir gazete kapsamına erişebilir. İyi de satar. Gazeteler için "hukuk" cezanın kanırtılabildiği miktarı kadar önemlidir. Yani önemsizdir.Önemli olan "Medya patronunun" şirketlerinin menfaatleridir. "Yayın yönetmenliği" koltuğunun "sigortası" patronun zenginliğine zenginlik katmak, "garantisi" ise postal cilacılığı yapmaktır. Fildişi kulesindeki yayın yönetmenleri ve yazarlar için "halk", yalnızca "bidon kafalı" ve "göbeğini kaşıyan adam"dır. Terbiye şart, kötek zaruri ihtiyaçtır. Askeri siyasete çekmek için bin bir takla atmak, siyasi demeç devşirmek için sürekli amuda kalkıp ters "hazırol" da beklemek ancak bizim "yalaka" gazetecilerimize mahsustur. Kimi gazeteciler için "hukuk" çalınacak minareler için kılıf üretilecek bir hammaddedir. Bu hammadde tükendiğinde ise başvuru kaynağı "asker abilerdir." Asker TSK İç Hizmet Yasası 'nın 43 ve Askeri Ceza Yasası 148. maddesine göre, TSK mensuplarının siyasi nitelikli demeç vermeleri, yazı yazmaları suçtur. Bu yasalardan Genelkurmay Başkanı bile muaf değildir. Peki, nasıl oluyor da, terör, güvenlik, eğitim, AB'ye katılım, ekonomi, kültür… Her konuda askerler basın toplantıları yapıyorlar… Demeçler veriyorlar. Demeçlerin ötesinde, iktidara gece yarısı muhtırası… Darbeler, ihtilaller, başbakanı sebepsiz idamlar…Halkı ve hâkimleri terbiye için bazı kentlere bombalar atmak, Şemdinli 'yi ateşe boğmak… Teröre karşı her mağlubiyet ve başarısızlıkta öz eleştiri yapıp, olay yerine gidip önlem almaktansa sürekli demeç vermek… Sizce asker "hukuk"u ciddiye alıyor mu? Şehir merkezlerindeki her polis veya sivil ölümünde istifa yuhalamalarına boğulan ve koltuğu sallanan içişleri bakanları vardır ama aylık onlarca şehidin sonrasında kimse tarafından "başarısızlık" eleştirisinde bulunulamama ayrıcalığı taşıyan komutanlar yalnızca "Bizimcity"dedir. Politikacılar Hortumculuk ve dolandırıcılıktan 100 yıl, 200 yıl mahkûm olanlar, "Yüce Divan"lıklar, zaman aşımıyla tekrar aklananlar…(Zaman aşımı saçmalığı başka bir yazı konusu) Nepotik tayinler: Adam kayırmalar, yakınlarına iltimas geçenler, makam için uzmanlık değil, yakınlık arayanlar… Milletvekili olamama olasılığını göz ardı edip seçim öncesi 3 aylık maaşlarını alıp afiyetle yiyenler… "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" psikolojisiyle caka satıp firavunlaşanlar… Sizce politikacıların ne kadarı böyle ve ne kadarı "hukuk"u ciddiye alıyor? Yargı Yargı, "hukuk"u yani "kendini" ciddiye alıyor mu? Türkiye 'de darbeye teşebbüs edenler değil, teşebbüsü ifşa edenler yargılanıyor. Yani hırsız değil, hırsızı ihbar eden mahkemede. (Bakınız Nokta olayı) Yazdığı iddianameyle kapı dışarı bırakılan savcı… Haklılara değil, güçlüleri gözeterek açılan davalar… (Darbeye teşebbüs edip başarısız olan Talat Aydemir ve arkadaşları 1963' te idama mahkûm olurken sonraki yıllarda becerikli 80 darbecileri "netekim" el üstünde tutuldu, yargılanmaya bile teşebbüs edilemedi.) Yani başarısız darbeci idama, başarılı darbeci Marmaris' e yazlığa… İhtilalcilere dava açan savcılara sürgün, meslekten el çektirme. Mafya babalarına yazlık inşa ettiren üst mahkeme yargıçları… Susurluk dâhil her karanlık olayın ardında çıkan emekli General Veli Küçük ve diğer asker emeklisi şahısların dokunulamaz ve sorgulanamaz oluşları… 367 saçmalığını onaylamış üst mahkemeler… Siyasi parti başkanı gibi zırt pırt demeç verip siyasileri haşlayan, onlara öğüt veren ve daima "hazır ol" da emir bekleyen mahkeme başkanları… Evet, acı soru: Hukukçular, "hukuk"u ne kadar ciddiye alıyor? Maurice de Talleyrand'ın "Bir sözünüzden en ağır ceza hükmü çıkarabilirim" ve "dilin görevi hakikati gizlemektir" sözlerine;"En ağır ceza gerektiren eylemlere en mutlu bağışlayıcılık…" astarı "Bizimcity"de dikilmiştir. Evet, kısa bir Türkiye panoraması! Ve Talleyrand 'la bitirelim: "Anayasa, eğer yazılı metnin ötesinde bütün yurttaşların ruhunda kök salmamışsa, eğer bu ruhun içine sonsuza dek yeni duyguları, yeni gelenekleri, yeni görenekleri mıhlamamışsa gerçekten bir Anayasa vardır denilebilir mi?" "Hukuk"un ciddiye alınmadığı, anayasa maddelerinin tepe tepe yamultulduğu bir ülkede aslında ilk değiştirilecek ve düzeltilecek olanın "anayasa" mı, yoksa anayasayı uygulayacak "insan" mı olduğu her zaman tartışmaya açıktır.
--
http://demirinyeri.blogspot.com/
sizin yaptiklarinizi elestirenler cok bi haltmis gibi, sutten cikmis ak kasik gibi, kendileri ayni haltı yememis gibi, insanustu hatasiz varliklarmis gibi habire konusurlar, fikir yoktur, uretmek yoktur, laf kalabaligi ve saldirgan bir tutumdur dertleri, yaralamak, uzmektir, kalp kirmak istemezsiniz, hadi git işine demek istemezsiniz ya da istersiniz de demezsiniz, bunu soyler gecersiniz, belki bigun kendileri de o boylarini 130 santim daha uzun gosteren dev aynalarindan yansiyan goruntulerinin igrencliginin ve yalanliginin farkina varir da baslarini iki ellerinin arasina alir "ben neyim" diye dusunurler umudunu tasirsiniz icinizde ya da banane dersiniz kisaca.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır... Taraf olunması gerekiyor isede "MÜSLÜMAN ANADOLU İNSANININ " tarafında yer alan HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
"Bir kulübede bir saraydakinden farklı düşünülür."
Çevre, düşünce sistemini etkiler, bilinci yönlendirir. Kaygıları ve endişeleri farklılaştırır. Maurice Duverger ise şöyle der: "Ekonomik anlamda tanımlanacak olursa, "burjuvazi" ve "proletarya" belki iki sınıf teşkil etmeyebilir; fakat bu terimler, iki düşünce yapısını, iki sosyal davranışı, iki yaşayış tarzını tasvir eder." Bu, "Bir kulübede bir saraydakinden farklı düşünülür." Cümlesi ile Türkiye 'deki tüm çatışmaların kaynağını işaretliyor. Plazada fildişi kulesinde yaşayan ' köşe yazarı' farklı şeyler düşünür, Geçim sıkıntıları içinde bocalayan ' halk' farklı kaygılar taşır, Saray veya yalısında esecek en küçük rüzgârın endişesiyle pencereye koşan 'zengin' farklı korku halisünasyonlarında yaşar, Kışlasında veya lojmanında toplumdan göreceli olarak uzak, gazetelerin merceğinden toplumu gözlemleyen ' asker' farklı düşünür. Halkı temsil etme göreviyle meclis çatısı altında bulunan 'milletvekili' farklı düşünür. Peki, farklı mekânlarda, doğal olarak farklı düşüncelere, değişik yaşam bakış açılarına sahip kitlelerin farklı düşünceleri çatıştığında ne olacak? Eğer toplum, "hukuk" ortak paydasında buluşmamışsa kim güçlü ise onun dediği olur. Her "güç"ün yasalarla belirlenmiş alanda sorumluluklarını başka alanlara tecavüz etmeden yerine getirmesi "hukuk"a dayalı toplumsal uzlaşmayı kurar. Çağdaş ülkelerde toplumsal uzlaşma "hukuk"la sağlanırken Türkiye' deki toplumsal "uzlaşmasızlık" neden? Size kısa bir Türkiye panoraması:(Her şeye rağmen Türkiye 'nin hala ayakta olmasını kendilerine borçlu olduğumuz saygın ve dürüst "sivil-asker" kitleleri tenzih ederiz.) Türkiye'de "hukuk"u ciddiye alan var mı?
Türkiye'de her güç, gücü oranında bu ciddiyetten uzaktır.
Sırasıyla güç odakları: Gazeteler Her gün tüm gazetelerdeki yalan haberler, çarpıtılmış olaylar bir araya toplansa bir sonraki gün yayınlanabilecek bir gazete kapsamına erişebilir. İyi de satar. Gazeteler için "hukuk" cezanın kanırtılabildiği miktarı kadar önemlidir. Yani önemsizdir.Önemli olan "Medya patronunun" şirketlerinin menfaatleridir. "Yayın yönetmenliği" koltuğunun "sigortası" patronun zenginliğine zenginlik katmak, "garantisi" ise postal cilacılığı yapmaktır. Fildişi kulesindeki yayın yönetmenleri ve yazarlar için "halk", yalnızca "bidon kafalı" ve "göbeğini kaşıyan adam"dır. Terbiye şart, kötek zaruri ihtiyaçtır. Askeri siyasete çekmek için bin bir takla atmak, siyasi demeç devşirmek için sürekli amuda kalkıp ters "hazırol" da beklemek ancak bizim "yalaka" gazetecilerimize mahsustur. Kimi gazeteciler için "hukuk" çalınacak minareler için kılıf üretilecek bir hammaddedir. Bu hammadde tükendiğinde ise başvuru kaynağı "asker abilerdir." Asker TSK İç Hizmet Yasası 'nın 43 ve Askeri Ceza Yasası 148. maddesine göre, TSK mensuplarının siyasi nitelikli demeç vermeleri, yazı yazmaları suçtur. Bu yasalardan Genelkurmay Başkanı bile muaf değildir. Peki, nasıl oluyor da, terör, güvenlik, eğitim, AB'ye katılım, ekonomi, kültür… Her konuda askerler basın toplantıları yapıyorlar… Demeçler veriyorlar. Demeçlerin ötesinde, iktidara gece yarısı muhtırası… Darbeler, ihtilaller, başbakanı sebepsiz idamlar…Halkı ve hâkimleri terbiye için bazı kentlere bombalar atmak, Şemdinli 'yi ateşe boğmak… Teröre karşı her mağlubiyet ve başarısızlıkta öz eleştiri yapıp, olay yerine gidip önlem almaktansa sürekli demeç vermek… Sizce asker "hukuk"u ciddiye alıyor mu? Şehir merkezlerindeki her polis veya sivil ölümünde istifa yuhalamalarına boğulan ve koltuğu sallanan içişleri bakanları vardır ama aylık onlarca şehidin sonrasında kimse tarafından "başarısızlık" eleştirisinde bulunulamama ayrıcalığı taşıyan komutanlar yalnızca "Bizimcity"dedir. Politikacılar Hortumculuk ve dolandırıcılıktan 100 yıl, 200 yıl mahkûm olanlar, "Yüce Divan"lıklar, zaman aşımıyla tekrar aklananlar…(Zaman aşımı saçmalığı başka bir yazı konusu) Nepotik tayinler: Adam kayırmalar, yakınlarına iltimas geçenler, makam için uzmanlık değil, yakınlık arayanlar… Milletvekili olamama olasılığını göz ardı edip seçim öncesi 3 aylık maaşlarını alıp afiyetle yiyenler… "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" psikolojisiyle caka satıp firavunlaşanlar… Sizce politikacıların ne kadarı böyle ve ne kadarı "hukuk"u ciddiye alıyor? Yargı Yargı, "hukuk"u yani "kendini" ciddiye alıyor mu? Türkiye 'de darbeye teşebbüs edenler değil, teşebbüsü ifşa edenler yargılanıyor. Yani hırsız değil, hırsızı ihbar eden mahkemede. (Bakınız Nokta olayı) Yazdığı iddianameyle kapı dışarı bırakılan savcı… Haklılara değil, güçlüleri gözeterek açılan davalar… (Darbeye teşebbüs edip başarısız olan Talat Aydemir ve arkadaşları 1963' te idama mahkûm olurken sonraki yıllarda becerikli 80 darbecileri "netekim" el üstünde tutuldu, yargılanmaya bile teşebbüs edilemedi.) Yani başarısız darbeci idama, başarılı darbeci Marmaris' e yazlığa… İhtilalcilere dava açan savcılara sürgün, meslekten el çektirme. Mafya babalarına yazlık inşa ettiren üst mahkeme yargıçları… Susurluk dâhil her karanlık olayın ardında çıkan emekli General Veli Küçük ve diğer asker emeklisi şahısların dokunulamaz ve sorgulanamaz oluşları… 367 saçmalığını onaylamış üst mahkemeler… Siyasi parti başkanı gibi zırt pırt demeç verip siyasileri haşlayan, onlara öğüt veren ve daima "hazır ol" da emir bekleyen mahkeme başkanları… Evet, acı soru: Hukukçular, "hukuk"u ne kadar ciddiye alıyor? Maurice de Talleyrand'ın "Bir sözünüzden en ağır ceza hükmü çıkarabilirim" ve "dilin görevi hakikati gizlemektir" sözlerine;"En ağır ceza gerektiren eylemlere en mutlu bağışlayıcılık…" astarı "Bizimcity"de dikilmiştir. Evet, kısa bir Türkiye panoraması! Ve Talleyrand 'la bitirelim: "Anayasa, eğer yazılı metnin ötesinde bütün yurttaşların ruhunda kök salmamışsa, eğer bu ruhun içine sonsuza dek yeni duyguları, yeni gelenekleri, yeni görenekleri mıhlamamışsa gerçekten bir Anayasa vardır denilebilir mi?" "Hukuk"un ciddiye alınmadığı, anayasa maddelerinin tepe tepe yamultulduğu bir ülkede aslında ilk değiştirilecek ve düzeltilecek olanın "anayasa" mı, yoksa anayasayı uygulayacak "insan" mı olduğu her zaman tartışmaya açıktır.
--
http://demirinyeri.blogspot.com/
sizin yaptiklarinizi elestirenler cok bi haltmis gibi, sutten cikmis ak kasik gibi, kendileri ayni haltı yememis gibi, insanustu hatasiz varliklarmis gibi habire konusurlar, fikir yoktur, uretmek yoktur, laf kalabaligi ve saldirgan bir tutumdur dertleri, yaralamak, uzmektir, kalp kirmak istemezsiniz, hadi git işine demek istemezsiniz ya da istersiniz de demezsiniz, bunu soyler gecersiniz, belki bigun kendileri de o boylarini 130 santim daha uzun gosteren dev aynalarindan yansiyan goruntulerinin igrencliginin ve yalanliginin farkina varir da baslarini iki ellerinin arasina alir "ben neyim" diye dusunurler umudunu tasirsiniz icinizde ya da banane dersiniz kisaca.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır... Taraf olunması gerekiyor isede "MÜSLÜMAN ANADOLU İNSANININ " tarafında yer alan HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Sayfalarımızda yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.