12 Eylülün değiştirdiği Hayatlar(2)

12 Eylülün değiştirdiği (2)


12 Eylül'ün değiştirdiği hayatlar

''12 Eylül bugün de bütün hızıyla sürüyor bence. Farklı olana tahammülümüz hâlâ çok sınırlı. Orhan Pamuk, Elif Şafak, Perihan Mağden gibi yazarların başına gelenler bu bağlamda okunabilir rahatlıkla. Ya da yeni bir fenomen olarak benimsenen linç girişimleri. Bunun en büyük sebeplerinden biri de darbecilerini yargılamayan tek ülke oluşumuz. 12 Eylül'le bir an önce hesaplaşmalıyız. Bu noktada bizim kuşağa da çok görev düşüyor. Hayatlarımız hâlâ ambargolu. Hafızamızdaki boşluk da çok büyük. Ben bile bir sürü şeyi hatırlamıyorum. Birtakım detaylar silnmiş kafamdan. Görmezlikten geliyor, mazeretler buluyoruz. Diğer yandan da mutsuzuz Kafamız karışık''

TKP'li anne ve babası yurtdışına kaçınca Türkiye'de babaannesiyle kaldı iki yaşındaki Balkan Talu... Altı yıl sonra Hollanda'da ailesiyle buluştuğunda 'Neden beni yanınıza almadınız?' diye sordu

Anne ve baba Türkiye Komünist Partisi'nin aktif üyeleri... Darbenin gelmesi onların da yakında yakalanacağı anlamına geliyor. Bu yüzden karı- koca iki yaşındaki Balkan'ı aile büyüklerine emanet edip, yurtdışına çıkışın yollarını arıyorlar. (O dönemde 30 bin kişi siyasi sığınmacı olarak yurtdışına kaçtı). Amaçları bir yere yerleşir yerleşmez Balkan'ı da yanlarına almak. Ama yaptıkları hesaplar tutmuyor, Balkan'a sekiz yaşına gelene kadar pasaport verilmiyor. Uzun yıllar anne ve babasına hasret kalan küçük Balkan, Hollanda'da onlarla kucaklaştığı an içinde ne gibi duygular besledi, onları gerçekten affetti mi bunları bilmiyoruz, belki bugün 28 yaşındaki gazeteci Balkan Talu da bilmiyor. Ama 12 Eylül darbesini yapanlara karşı büyük bir öfke duyduğunu çok iyi biliyor.
Darbe haberini öğrendiklerinde aileniz ne yapmaya karar veriyor?
Annem de babam da o dönem de bayağı aktif haldeler. Her ikisi de Türkiye Komünist Partisi üyesi. Annem ise aynı zamanda İlerici Kadınlar Derneği'nde yönetici. İkisi de çok kısa bir süre sonra arananlar listesinde. Annemin ve babamın artık sahte kimlikleri var, bana oyunla yeni isimlerini öğretmeye çalışıyorlar. Ben yeni isimlerini söylüyor, ama bir yandan da gülüyorum. Politik göçmen olabilmek için Hollanda'ya başvuruyorlar. 1981'de dayım tutuklandığınınca beni anneanneme emanet edip, Ankara'ya babaannemin yanına gönderiyorlar.
Aklınız erdiğinde 'Annem babam nerede?' diye sormuş musunuz?
Babaannemin yanındayken bu konuda hiç konuşmadık. Babaannem bundan özellikle kaçınıyordu. Ben bir süre sonra babaanneme 'anne', dedeme 'baba' demeye başlıyorum. Hatta babaannem bir ara bana şaka yollu 'Seni ben doğurdum' diyordu. Sonra baktılar ki onları hakikaten anne, baba zannetmeye başlıyorum, o zaman bana annemle babamın Hollanda'da olduğunu anlattılar. Sebep olarak ise babamın orada çalıştığını söylediler. Siyasi durumlarıyla ilgili bir şey anlatmadılar. Bu durumın geçici olduğunu ve benim de bir süre sonra yanlarına gideceğimi söylediler. Sanırım arkadaşlarıma 'Benim ailem siyasi' dememi istemediler. Bu yüzden o dönemde anne ve babamla ilgili hatırladığım şeyler, haftada birkaç kere telefonda konuşmamız, bana çeşitli periyotlarla oyuncaklar göndermeleri ve mektuplar.... Sonraları babaanem bana 'Sen sadece altı-yedi yaşındayken annen baban komünistti mi diyecektim?' demişti.

'Annemlere alışmaya çalışmışım'
Yıllar sonra gerçek anne ve babanızın yanına giderken neler hissettiniz?
Hollanda'ya gitttiğimde sekiz yaşındaydım. İlk başlarda biraz yabancılık çektim tabii. Havaalanında annemle babamı tanıyamadım mesela. Ayrıca annemin sonradan anlattığına göre evin duvarlarına resimler çiziyormuşum. Annem bir gün benimle oynarken, o hasta yakını omuş ben de doktor olmuşum. 'Benim oğlum niye evin duvarlarına resimler çiziyor' demiş bana. Ben de 'Size alışmak için' diye cevap vermişim. Bu tür geçici zorluklara rağmen Hollanda'yı sevmiştim doğrusu.
Yeni duruma kolayca alışabildiniz mi?
Sadece annem ve babamın nezdinde değil, annemin, babamın dostları arasında da popüler bir çocuk olmuştum. Herkes merak edip, beni görmeye geliyordu. Sürekli hediyeler, oyuncaklar. Eskiden içine kapanık, biraz da ürkek bir çocukken sosyalleşmiştim. Sorular sorabiliyordum. Hollanda aynı zamanda benim için bir bilinçlenme ortamı oldu. Ailem bu uzun ayrılığın sebebinin 12 Eylül olduğunu anlatınca 12 Eylül ilk öyle nakşoldu kafama. Uzun ve haksız bir ayrılık... Daha sonra Behice Boran'ın ölüm yıldönümünde yapılan etkinlikte Edip Akbayram'dan Gülten Akın'ın Erdal Eren için yazmış olduğu 'Büyü'yü dinleyince de Erdal Eren'den haberim olmuş oldu. Arkası da bir şekilde geldi işte. Bizimkiler parti üyesi ya. Benim de çocuk partisi kurmaya kalkışmışlığım var o dönemde. Sonradan somut bir tavır ortaya koyamadım düşündüklerimle ilgili o ayrı. O eski ürkeklik her şeye rağmen hâlâ var galiba.
12 Eylül neler çağrıştırıyorkafanızda?
12 Eylül bugün de bütün hızıyla sürüyor bence. Farklı olana tahammülümüz hâlâ çok sınırlı. Orhan Pamuk, Elif Şafak, Perihan Mağden gibi yazarların başına gelenler bu bağlamda okunabilir rahatlıkla. Ya da yeni bir fenomen olarak benimsenen linç girişimleri. Bunun en büyük sebeplerinden biri de darbecilerini yargılamayan tek ülke oluşumuz. 12 Eylül'le bir an önce hesaplaşmalıyız. Bu noktada bizim kuşağa da çok görev düşüyor. Hayatlarımız hâlâ ambargolu. Hafızamızdaki boşluk da çok büyük. Ben bile bir sürü şeyi hatırlamıyorum. Birtakım detaylar silnmiş kafamdan. Görmezlikten geliyor, mazeretler buluyoruz. Diğer yandan da mutsuzuz Kafamız karışık.

'Yapılan işkenceler anlatılmalı'
Neden kafalarınız karışık?
Bunun nedenini bile bilmiyoruz. Halbuki, yaşadığımız ambargoyu görmezlikten gelmek, rasyonalize etmeye çalışmak mutsuzluğumuzu pekiştirir sadece. 'Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım' yaklaşımından vazgeçmeliyiz. Kenan Evren sadece şu an resim yapmakla meşgul olan eski cumhurbaşkanı değil. Kenan Evren'in kim olduğuyla birlikte 17 yaşında asılan Erdal Eren de, sol kitaplar bastığı için öldürülen İlhan Erdost da, Barış Derneği üyesi olduğu için işkence görmüş olan eski büyükelçi Mahmut Dikerdem'in hikâyesi de anlatılmalı insanlara. Mamak Cezaevi'nde yaşananlar da Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananlar da gün ışığına çıkmalı. Bu insanların kim olduğunu Ma mak'ın Diyarbakır'ın ne özelliği olduğunu bilmeli insanlar. Bunu hem kendimize hem de sonraki kuşaklara borçluyuz.

'Kendimi oğluma karşı borçlu hisediyorum'
1982'de Hollanda'ya siyasi sığınmacı olarak yerleşen Şeyda Talu, yıllarca oğluna hasret yaşamanın ne menem bir şey olduğunu anlattı:
12 Eylül sabahı evdeydik. Eşim o sırada yurtdışındaydı.. 12 Mart deneyine sahip bir kuşak olduğumuz için bol kitaplı bir evin tehlike arz ettiğini biliyorduk. Önce kitaplar kutulandı ve o sırada bizde olan eniştem birkaç gün sonra kitapları bir başka eve taşıdı. Ama eğitim notları, raporlar vs. banyo sobasında yandı. O gün pek çok evin bacası tüttü. Eşim yılbaşına doğru geri döndü. Çok insanın bildiği bu evden taşınmaya, Balkan'ı ise Ankara'ya babaannesinin yanına göndermeye karar verdik. Nitekim kısa bir süre sonra terk ettiğimiz evin basıldığını öğrendik. Annem de Ankara'da kardeşimin ailesiyle kaldı ve Mamak'ta olan kardeşimi görmeye çalışıyordu, o zamanlar gözaltı süresi 90 gündü. Kardeşim ise dört sene önce kan kanserinden öldü. 12 Eylül'de içeride ağır işkence görmüş pek çok kişi kanserden öldü. İsveçli bir doktor işkence sırasında insanların dokularını, organlarını bu kadar zorlamanın anomaliye ve kanserli hücrelerin üremesine neden olduğunu söylemişti.
Balkan'ı gönderdikten sonra küçük bir valizle evden ayrıldık. Yanımıza tek bir resim bile almadık. Kaçak yaşadığımız dönemde, kendime yazlık kıyafet almaya sokağa çıktım ve önce Balkan'a bir şort takım aldım. Onu bir daha ne zaman göreceğimi bilmiyordum. Ama aldım işte. 1981 Haziranı'nda önce eşim yurtdışına çıktı. Eşim de ben de her yerde aranıyorduk. O sıralar Balkan'la ilgili her şeyi kafamda dondurdum. Aslında sulu göz olduğum halde kaçak yaşadığım iki sene boyunca gözümden tek damla yaş dökülmedi. Bu koşullarda 1982 Haziranı'nda yurtdışına çıktım. Eşimle birlikte politik göçmen olarak Hollanda'ya geldik ve ilk kez oradan Balkan'ı aradık.
Onun yanımıza gelmesi için babaannesi pasaport almak istedi. Ama Balkan'a
pasaport vermediler. Kayınvalidemin 'Beş yaşındaki çocuktan intikam mı?' alıyorsunuz sorusuna fütursuzca 'Evet' demişler.
Nihayet 1986'da Balkan'ı getirebildiler. Bize alışması için düğün gibi yaşgünleri yaptık. Bu arada Balkan geldikten 15 gün sonra zatürree oldu. Hastanede onunla beraber kaldım. İlk sorularından biri 'Gelirken beni neden yanınıza almadınız? oldu.' Hastanedeki haftalar boyunca ona ilk kez darbeyi ve bizi bekleyen tehlikeleri anlattım Anladı, bize inandı ve güvendi. Aslında bize inanmayı ve güvenmeyi o kadar istiyordu ki. 12 Eylül darbesinden dolayı başımıza gelenlerden bizim de payımıza bu acılar
düştü. Ben bu anlamda kendi yaptıklarımdan pişman değilim. Bu anlamda kendimi suçlu görmüyorum ama zaman zaman oğluma karşı kendimi borçlu hissediyorum. Belki biraz da bu yüzden oğluna fazla düşkün bir anneyim.

ŞULE ÇİZMECİ - RADİKAL



--
We are in the world as words are in a book. Each generation is like a line, a phrase...

Dünyada, bir kitabın içerisindeki sözcükler gibiyiz. Her nesil bir satır, bir cümle misali…
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..

Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.