Bir Sosyo-Kültürel yapıda, o yapıyı oluşturan unsurlar arasındaki ilişkiler sosyoloji açısından çok önemlidir. Unsurlar arasındaki ilişkiler yapının analizinde anahtar görevi üstlenmişlerdir. Yapının sağlıklı olduğunun söylenebilmesi için unsurların birbirileriyle uyum içersinde olmaları şarttır. Aksi halde bir yapıdan bahsedilmesi olanaksızdır. Ama buna rağmen bir sistemden, yapıdan, paradigmadan söz ediliyor ise bir tuhaflık mutlaktır. Yani gizlenen, örtülen, maksatlı bir tuhaflık sözkonusudur. Bu analizi çevrenizdeki birçok olay/gelişmeye uygulayabilirsiniz.
Bugünlerde İstanbul’da düzenlenmesi planlanan bir konferans işte böyle bir tuhaflığın bünyesine yer aldığı etkinliktir. Gelin bu konferans olayının analizini hep birlikte yapalım.
Konferansın adı : İran'da İnsan Haklarının Durumu'na Hasr Olunmuş
Uluslararası Konferansı (değiştirilmez ise)
Düzenleyen kurum : Azerbaycan’da faaliyet gösteren bir STÖ
Destekleyen ülkeler : ABD
Konu ülke : İran
Düzenlenecek Yer : Türkiye
Amaç : İran’da kadın haklarına sahip çıkılması
Şimdi amaca göre unsurları sıralayalım. İran’da yaşayan kadın hakları konusunun gündeme getirilmesi amacıyla ABD bir Azeri STÖ’nü destekliyor ve her ne hikmetse konferansın Türkiye’de düzenlenmesi isteniyor. Unsurları bir araya getirdiğinizde ortaya çıkan şeyin tuhaf olmadığını söyleyebilir misiniz?
Bu örnekte unsurları bir araya getirerek sadece tuhaflığı ortaya koyabilirsiniz. Sağlıklı bir analiz için yalnız başına unsurların ham haliyle bir araya getirilmesi yetmez. Unsurlara ait tarihi arka planları da hesaba katmanız gerekir.
Bakın böyle yapılacak bir analizde karşınıza çıkacak tablo ne olacaktır. ABD’nin, Azerbaycan STÖ’sünü İran’ın içişlerine ait bir konuda desteklemesinin amacı, İran içersinde karışıklık yaratma isteğinden kaynaklanmaktadır. Bunun hangi amaçla ve nasıl yapıldığını Afganistan ve Irak örneklerinden sonra artık rahatlıkla tahmin edebiliyoruz.
ABD’nin savaş ve işgal stratejisi, Afganistan ve Irak askeri müdahaleleri ile deşifre olmuştur. Saldırıda bulunulacak ülkede öncelikle iç kargaşa/kaos ortamının yaratılması, oluşturulan kargaşa ortamında zihinleri bulanan halk arasından yerli işbirlikçiler temin edilmesi yöntemi, değişik coğrafyalar da olsa uygulanan geçerli bir yöntem olarak kabul edilmiştir.
İran, coğrafi konumu ve sahip olduğu doğal kaynaklar (özellikle hidrokarbon rezervleri) itibariyle ABD’nin namlusunun nişan hattında uzun süredir yerini korumaktadır. ABD’nin tehditkâr tavrına karşın İran’ın kararlı ve umursamaz duruşu, bu nişan hattının inat ve ısrarla muhafazasına neden olmuştur.
Bölge ile ilgilenen birçoğumuzun rahatlıkla tahmin edebileceği gibi ABD, İran içersindeki en etkili kargaşanın, demografik yapıdaki oranı itibariyle ülkede azımsanamayacak gücü bulunan Azeri Türklerinin mevcut İran rejimine karşı etnik temelli bir ayaklanması ile başarılabileceğini hesaplamaktadır.
ABD’nin bu doğrultudaki çalışmaları uzun süredir BAKÜ merkezli yürütülmüştür. Ancak son dönem itibariyle ortaya çıkan gelişme, İran’da yaşayan Azeri Türklerine yönelik çalışmaların Türkiye’ye de kaydırılmak istendiği şeklindedir.
Azerbaycan/Bakü merkezli yürütülen çalışmaya bu defa Türkiye/İstanbul dâhil edilmektedir. Toplantının Türkiye’de gerçekleştirilmek istenmesinin başka bir açıklaması da yoktur.
ABD’nin bu yöndeki çalışmalarını, iki ülkenin karşılıklı suçlamaları/iddiaları şeklinde ele almak ve gelişmelere duyarsız kalmak yerine, ortaya çıkan/çıkacak durumun ülkemize ve Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine vereceği zararları öngörmek, gerektiğinde meydana gelebilecek olumsuzlukları bertaraf edecek önlemleri almak, kısacası müdahil olmak zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
İran’daki Azeri Türkleri için yapılması gereken her şey Türkiye devletinin boynunun borcudur. Bu sorumluluk Türk halkının tüm hücrelerine kadar hissedilen düzeydedir ve Türkiye bu konuda gereken ne ise zamanında ve en uygun koşullarda, iyi komşuluk ilişkilerini de dikkate alarak yapacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olamaz. Bununla birlikte sırf dünyanın egemen bir ülkesinin emelleri doğrultusunda Türkiye’nin, Azeri Türklerinin sözde kadın haklarına destek vermesi bahanesiyle yürüttüğü çalışmalara destek/izin vermesi beklenmemelidir.
Erdoğan ILGAZ
eilgaz@globalyorum.com
Bugünlerde İstanbul’da düzenlenmesi planlanan bir konferans işte böyle bir tuhaflığın bünyesine yer aldığı etkinliktir. Gelin bu konferans olayının analizini hep birlikte yapalım.
Konferansın adı : İran'da İnsan Haklarının Durumu'na Hasr Olunmuş
Uluslararası Konferansı (değiştirilmez ise)
Düzenleyen kurum : Azerbaycan’da faaliyet gösteren bir STÖ
Destekleyen ülkeler : ABD
Konu ülke : İran
Düzenlenecek Yer : Türkiye
Amaç : İran’da kadın haklarına sahip çıkılması
Şimdi amaca göre unsurları sıralayalım. İran’da yaşayan kadın hakları konusunun gündeme getirilmesi amacıyla ABD bir Azeri STÖ’nü destekliyor ve her ne hikmetse konferansın Türkiye’de düzenlenmesi isteniyor. Unsurları bir araya getirdiğinizde ortaya çıkan şeyin tuhaf olmadığını söyleyebilir misiniz?
Bu örnekte unsurları bir araya getirerek sadece tuhaflığı ortaya koyabilirsiniz. Sağlıklı bir analiz için yalnız başına unsurların ham haliyle bir araya getirilmesi yetmez. Unsurlara ait tarihi arka planları da hesaba katmanız gerekir.
Bakın böyle yapılacak bir analizde karşınıza çıkacak tablo ne olacaktır. ABD’nin, Azerbaycan STÖ’sünü İran’ın içişlerine ait bir konuda desteklemesinin amacı, İran içersinde karışıklık yaratma isteğinden kaynaklanmaktadır. Bunun hangi amaçla ve nasıl yapıldığını Afganistan ve Irak örneklerinden sonra artık rahatlıkla tahmin edebiliyoruz.
ABD’nin savaş ve işgal stratejisi, Afganistan ve Irak askeri müdahaleleri ile deşifre olmuştur. Saldırıda bulunulacak ülkede öncelikle iç kargaşa/kaos ortamının yaratılması, oluşturulan kargaşa ortamında zihinleri bulanan halk arasından yerli işbirlikçiler temin edilmesi yöntemi, değişik coğrafyalar da olsa uygulanan geçerli bir yöntem olarak kabul edilmiştir.
İran, coğrafi konumu ve sahip olduğu doğal kaynaklar (özellikle hidrokarbon rezervleri) itibariyle ABD’nin namlusunun nişan hattında uzun süredir yerini korumaktadır. ABD’nin tehditkâr tavrına karşın İran’ın kararlı ve umursamaz duruşu, bu nişan hattının inat ve ısrarla muhafazasına neden olmuştur.
Bölge ile ilgilenen birçoğumuzun rahatlıkla tahmin edebileceği gibi ABD, İran içersindeki en etkili kargaşanın, demografik yapıdaki oranı itibariyle ülkede azımsanamayacak gücü bulunan Azeri Türklerinin mevcut İran rejimine karşı etnik temelli bir ayaklanması ile başarılabileceğini hesaplamaktadır.
ABD’nin bu doğrultudaki çalışmaları uzun süredir BAKÜ merkezli yürütülmüştür. Ancak son dönem itibariyle ortaya çıkan gelişme, İran’da yaşayan Azeri Türklerine yönelik çalışmaların Türkiye’ye de kaydırılmak istendiği şeklindedir.
Azerbaycan/Bakü merkezli yürütülen çalışmaya bu defa Türkiye/İstanbul dâhil edilmektedir. Toplantının Türkiye’de gerçekleştirilmek istenmesinin başka bir açıklaması da yoktur.
ABD’nin bu yöndeki çalışmalarını, iki ülkenin karşılıklı suçlamaları/iddiaları şeklinde ele almak ve gelişmelere duyarsız kalmak yerine, ortaya çıkan/çıkacak durumun ülkemize ve Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine vereceği zararları öngörmek, gerektiğinde meydana gelebilecek olumsuzlukları bertaraf edecek önlemleri almak, kısacası müdahil olmak zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
İran’daki Azeri Türkleri için yapılması gereken her şey Türkiye devletinin boynunun borcudur. Bu sorumluluk Türk halkının tüm hücrelerine kadar hissedilen düzeydedir ve Türkiye bu konuda gereken ne ise zamanında ve en uygun koşullarda, iyi komşuluk ilişkilerini de dikkate alarak yapacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olamaz. Bununla birlikte sırf dünyanın egemen bir ülkesinin emelleri doğrultusunda Türkiye’nin, Azeri Türklerinin sözde kadın haklarına destek vermesi bahanesiyle yürüttüğü çalışmalara destek/izin vermesi beklenmemelidir.
Erdoğan ILGAZ
eilgaz@globalyorum.com
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.