İNCE YERİNDEN KOPSUN/ SON YİRMİ YIL

Birinci Dünya Savaşı sonunu yeniden mi yaşamaya başladık? De javu! Hatırlayalım coğrafyamızda ne olmuştu. Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Avrupa'nın sınırları büyük ölçüde değişmişti. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu dağılmış, Çarlık Rusyası dönemini tamamlamış ve Osmanlı İmparatorluğu son bulmuştu.Son otuz yıla şöyle bir kuş bakışı baktığımızda, 1979′da İran İslam Devrimi'ni görüyoruz. Bütün dünyanın yoğun ilgisine mazhar olan bir devrim bu. Türkiye İran olacak/olmayacak tartışmalarını doğuran/yapılandıran bir devrim. İran'ın devrimini komşu ülkelere ihraç edip etmeyeceği üzerine yapılan tartışmalar, günümüze Malezya mirası olarak devroldu. Aynı dönemde Rusya'rın Afganistan'ı işgal etmiş olduğunu çoktan unuttuk bile. Afganistan işgalini şimdi ancak El –Kaide imajı eşliğinde hatırlıyoruz uzak bir hikaye olarak. Yeşil Hat Projesi çok kısa bir zaman içinde Müslüman halkların birbiriyle savaşına evrildi; İran-Irak savaşı (1980-1988), Irak'ın Kuveyt işgali (1990). Hungtingtong'un Medeniyetler Savaşı, Fukuyama'nın Tarihin Sonu tezleri, ABD'nin emparyalist emelleri için entelektüel bir arka plan oluştururken; coğrafi sınırların yeniden düzenlendiğini fark etmedik. Bütün olmazlar adeta kullandığımız teknolojilerin hızına uygun bir şekilde olduruluverdi… İki Almanya birleşti (1990). SSCB çöktü (1991). Çekoslovakya, Çek ve Slovakya olarak ayrıldı (1992). Bosna'da Müslümanlar Hırvat ve Sırplar tarafından imha edilirken (1992-1995), dünyanın gıkı çıkmadı. Ve nihayet okyanus aşırı bir yerden gelip ABD bizim Irak üzerinden sınır komşumuz oldu (2003). Bu esnada biz neler yaptık? Bu soruyu doğru zamanda soramadığımız için kendi bünyemizi zayıf düşürecek bütün yanlış işleri yaptığımızı farkedemiyoruz. Bunu fark edemediğimiz için de, bütün tartışmalara yanlış bir yerden başlıyoruz. Yanlış yer neresi? Darbeyi aldığımız anda refleks gösterdiğimiz yer yanlış yer. Bütün bu zamanda biz ne yaptık? Hadi soralım bu soruyu kendimize. 12 Eylül 1980; komünizm gelecekti. Gencecik bedenlerin kimisi gelsin diye kimisi gelmesin diye feda etti kendini. 28 Şubat 1997; "Şeriat‿ geliyordu. 22 Nisan 2007; "Şeriat‿ yine geliyordu. Hep bir şey geliyordu ve biz hiçbir yere gitmiyorduk. Sorunumuz bu ! Aydınlar korkuyu kapıya bekçi dikince, halk kendini ekrana vurdu. Dünyada en fazla tv seyreden halk artık ABD'de değil Türkiye'de. Her türlü tartışma, kavga cinayet ekran üzerinde ve ekranda görüldüğü kadar idrak edilebiliyor. Yani Türkiye'nin bütün kesimleri olarak, herkes küçücük günlük hesaplarla birbirini ötekileştirdi. Birikimsiz, donanımsız sığ insanlar çatışmalar üzerinden kimlik edindi. Birikimli olanlar ya öldü ya da öldürüldü. Hayatta kalanlara gelince… Konuşsalar seslerini duyacak kulak, yazsalar yazılarını okuyacak yürek kalmadı!!! Çatışmalar üzerinden kimlik edinenler, kendi ölçeklerinde "kimlik çatışmasını‿ da mayalamış oldu bir bakıma. "İrtica geliyordu ve biz evde yoktuk‿ isimli Meksika dizilerini aratmayan senaryoları yaşamaktan yorulduk da, yorgunluğun bahanesini "korkuyorum anne‿ye çevirdik. Korktukça bağışıklık sistemimiz zayıflıyor. Oysa korku pekala umut etmenin da başlangıcı olabilir. Korkularımızla hakiki bir yüzleşme, düştüğümüz yerden kalkmamıza vesile olabilir. Ama hayır! Korkumuzla yüzleşecek cesaretimiz yok. Bütün dünya korkuyor. Dünya "yarın‿ denen şeyi tüketti çünkü. Lakin, bizim okuma bilmez ama bol bol yazan kalemlerimiz, korkuyu "öteki mahalle‿ ahalisinin üzerine atarak; var olmaya, cesaret toplamaya çalışıyor. Şu an gündemi meşgul eden 106 sayılı Ermeni tasarısı bu konuda hazırlanmış ne ilk tasarı ne de son tasarı. Bakın kuş bakışı dünya tarihinde yer yerinden oynamış. Ülkelerin ismi ve cismi değişmiş. Ama ilk tasarının hazırlandığı tarihten bu yana Türkiye'nin söylemi ne kadar değişti? Ne kadar mesafe kat edildi? Bütün umudunu, Yahudi lobisine bağlayan; Yahudilerin Filistin halkına zulmetme hakkını elinde tutabilmek için, dünyanın en çok zulmedilmiş ülkesi olma imajını Ermenilerle kolayca paylaşmayacağı üzerine kuran Türk lobisi ile ne yapılabilir? Türkiye'nin restine karşılık, tasarıyı destekleyenlerin sayısında bir azalma olduğu söyleniyor. ABD basınında, Demokratları stratejik düşünememekle suçlayan makalelerin sayısı artamaya başladı, Başbakan Erdoğan'ın "İnce yerinden kopsun‿ ifadesinden sonra. Rice Türkiye'nin "demokratik müttefik‿ olarak bölgedeki önemine dikkat çekti. Demokratik müttefik üzerinde düşünmeyi başka bir yazının konusu olmak üzere erteleyip, "ince yerinden kopsun‿ ifadesine dikkat çekmek istiyorum. Söylem, ancak eylem ile desteklendiğinde etki gücüne sahiptir. Yoksa durum kolaylıkla Nasrettin Hoca fıkrasına dönüşüverir. Fıkrayı bilirsiniz. Hoca, komşu köye gider. Hoş beş derken akşam olur. Köyüne döneceği sıra heybesinin yerinde olmadığını görür. Bir taraftan heybesini aramakta bir taraftan da söylenmektedir. "Tez benim heybem bulunsun. Yoksa ben yapacağımı bilirim.‿ Tehdidi duyan daha bir şevk ile aramaya başlar heybeyi. Derken heybe bulunur. Köylü rahat bir nefes alır. Hocam der içlerinden birisi: "Çok şükür heybeniz bulundu. Allah muhafaza ya bulunmasaydı… Af buyurun. Yani ne yapacaktınız?‿ Hoca şöyle bir sakalını sıvazlar. "Ne yapacaktım? Eeeee eski kilimi kesip yeni bir heybe yapacaktım tabii.‿Yani kıssadan hisse… Türkiye'nin tavrı "ince yerinden kopsun. Kopsun da üç düğüm atmayı, olmadı düğümün üzerine yama vurmayı biliriz‿e dönüşmesin

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.