T a r a f s ı z D e ğ i l i z

KONTRGERİLLA: POLİS SORUŞTURMALARINDAKİ GARİPLİKLER

POLİS SORUŞTURMALARINDAKİ GARİPLİKLER

MİLLİYET, 13 KASIM'90, "Gladio, devlet çetesi":

"..İtalyan gladyatörlerinden Marco Morin'in aşırı sağ görüşte olduğunu, Peteano olayında ve hatta daha sonra Aldo Moro ve General Alberto Della Chiesa suikastinde, bomba ve silah uzmanı olarak görev almasının garip olduğunu, Peteano olayında, patlayıcı madde hakkında yanlış bilgi vererek olayı solcuların üzerine yıkmaya çalıştığını, Panorama dergisi ileri sürdü..."

GÜNEŞ, 18 KASIM'90, "Ecevit: Eski cinayetler aydınlansın":

"..1977 yılının Haziran ayında yapılacak seçimlerden önce, partisinin düzenlediği mitinge katılmak amacıyla İzmir'e gelen Bülent Ecevit, uçaktan inip seçim otobüsüne bineceği sırada bir patlama olmuş, patlamada, eski İstanbul Belediye başkanı Ahmet İsvan'ın kardeşi Mehmet İsvan bacağından yaralanmıştı. Önce olayın bir kaza olduğu ve koruma polislerinden birinin elindeki silahın yanlışlıkla patladığı açıklanmış, ancak, gerek Ecevit'in gerekse diğer parti yetkililerinin olayın üstüne gitmesi sonucu İsmet Çetin adlı bir polis memuru, "suikast girişiminde bulunmak" suçlamasıyla tutuklanmıştı. Menemen Savcılığı ile İzmir Cumhuriyet Savcılığı'nın bütün girişimlerine karşın, olayda kullanılan silah ve diğer malzemeler mahkemeye gönderilmemişti. Daha önce sol eğilimli olarak bilinen polis derneği "Pol-der" üyesi olduğu açıklanan polis memuru İsmet Çetin'in, daha sonra ülkücü polis derneği "Pol-Bir" üyesi olduğu anlaşılmıştı. Savcılığın ısrarlı girişimleri üzerine, Emniyet Müdürlüğü'nden gönderilen silahın ise, ABD yapısı olduğu, Türkiye'de hiç bilinmediği ve plastik zehirli gaz füzesi atan "Tengas" adlı bir silah olduğu anlaşılmıştı. Suikast girişiminden sonra hastaneye kaldırılan Mehmet İsvan'ın bacağında röntgen cihazında görülmeyen plastik füze parçaları çıkarılmıştı. Hastaneye gelen siyasi şube polislerinin ise ısrarlı bir şekilde doktorlardan plastik mermi parçalarını istemesi, kuşkuları arttırmıştı. Polisin delilleri yok etmeye çalışması, önce iki kişiyi yakalayarak savcılığa göndermek yoluyla "sahte suçlu" yaratma girişimleri, savcılığın da kuşkulanmasına neden olmuştu. Savcılık, ortada "birşeylerin gizlenmeye çalışıldığı" ve suçluların korunmak istendiği kuşkusuna kapılmıştı..."

FAİLİ MEÇHULLERDEKİ BAZI GARİPLİKLER

VAHDET, 26 KASIM'90, Abdurrahman Dilipak şöyle diyor:

"..Özellikle Üçok cinayeti ile ilgili iddialar önemli ölçüde kafa karıştırıcı nitelikte... Bahriye Üçok'a bombalı paket konusunda bilgi verildiği, hatta bu amaçla MİT tarafından eğitildiği ileri sürülüyor. Ve yine Bahriye Üçok'un Milli Savunma Bakanlığı'nın telefonlarından islami örgütler adına tehdit edildiği de basında yer aldı. Bombalı paketin yapımında kullanılan mekanik ve patlayıcı NATO standartlarına uygun. Daha önce Hamit Fendoğlu'nun öldürülmesinde kullanılan bombalı pakete çok benziyor. Bahriye Üçok'un paketi aldıktan sonra kızını patlayabileceği konusunda uyarması, acaba sadece bir tesadüf mü idi... Yoksa, Bahriye Üçok'un bu konuda eğitildiğini bilenler, böyle bir bombayı Bahriye Üçok'a gönderenler, tam da SHP'nin irtica raporunu TBMM'ye sunmaya hazırlandığı sırada, ana muhalefet partisini kışkırtarak ülkede bir şeyler mi gerçekleştirmeye çalışıyorlardı. Bahriye Üçok, bombayı tanıyacak ve polise haber verecekti. Bomba patlamayacaktı ama etkisini başka türlü gösterecekti.. Ele geçen bomba olayı büyük bir sansasyonla irtica senaryoları için kullanılacaktı..."

BU MEYDAN, KASIM'90, Milletvekili Bülent Çaparoğlu'nun şu sözleri aktarılıyor:

"..Türban konusu ne zaman meclise gelse bir cinayet işleniyor. Bu konu geçen yıl görüşülmeye geçileceği sırada Muammer Aksoy öldürüldü. Hiç unutmam, bir Çarşamba günü yeniden türban konusunu komisyonda görüşmeye geçecektik ki, bu kez Çetin Emeç vuruldu. Bu konu son kez gündeme geldiğinde ise Turan Dursun vuruldu. Bu kez sıra geldi, konuyu mecliste görüşmek üzereydik ki, Bahriye Üçok öldürüldü. Kenan Evren de önce onayladığı türbana izin veren yasayı sonra iptal için anayasa mahkemesine götürdü. Şimdi ben diyorum ki, Evren Paşa'yı iptal başvurusuna kim ikna etmişse, bu cinayetleri de onlar işliyor. Aksoy'u da, Emeç'i de, Dursun'u da, Üçok'u da öldürenler, Evren'i ikna eden güçlerdir..."

TERÖR VE GÜNEYDOĞU SORUNU, Fehmi Koru, S.76:

"..Zaman, bir süredir, cinayetlerin tarihlerinde ilginç bir garipliğe dikkat çekiyor; 11 kişinin öldüğü Çetinkaya mağazasına saldırı (25 Aralık 1991), Galleria ve Kapalı Çarşı (25 Ocak 1992) ile İstanbul Ticaret Odası'nın (20 şubat 1992) bombalanması eylemleri, hep Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) terör konusunu görüşmek üzere toplanacağı günlerin arefesinde meydana geldi. Oramiral Kayacan da MGK toplantısından birkaç gün önce öldürüldü. Bunlar gerçekten garip rastlantılar.. Hatırlayacaksınız,benzer bir gariplik, terör dalgasının önceki biçiminde de görülmüştü. Prof. Muammer Aksoy'dan Doç. Bahriye Üçok'a bir dizi "laik" aydının suikaste uğradıkları tarihler ile TBMM'nin gündemi üzerinde inceleme yapan bir milletvekili, cinayetlerin başörtüsü zulmü ile alakalı olduğu kanaatine varmıştı. Meclis, zulmü sona erdirecek yasayı çıkartmak üzere harekete geçince teröristler de hareketleniyor, tasarı komisyona gelince birini, Genel Kurul'a inince bir diğerini, onay için Cumhurbaşkanının önüne gittiğinde üçüncüyü, Anayasa Mahkemesi'nde görüşüleceği sırada dördüncü kurbanını öldürüyordu. Kamuoyunda "laik" kimliği ile tanınan aydınlar, ancak Anayasa mahkemesi'nin çıkartılan ikinci yasayı onaylamasından sonra rahat bir nefes alabildiler. "Laiklik cinayetleri" birdenbire durdu.. Terörün, polis şefleri, askerler ve savcılara yönelik ikinci dalgasının takvimi, bu cinayetlerin Güneydoğu Anadolu'yla ve Körfez Bunalımı ile ilgili olabilecekleri izlenimini veriyor: Yarbay Ata Burcu (9 Ocak 1991), em. Org. Hulusi Sayın (30 Ocak 1991), em. Korg. Memduh Ünlütürk (28 Mart 1991), Org. İsmail Selen (23 Mayıs 1991). Bu arada iki de Amerikalı öldürüldü: Yarbay Alin Macke (28 Şubat 1991) ve Yarbay John Gandy (21 Mart 1991)... Bu tarihler, TBMM'nin hayati önemde kararlar alacağı günlerin hemen öncesine rastlıyor. Tabii buna "rastlantı" denirse... Laik kesimi hedef alan terör, üniversite hocalarının aydınların "Kahrolsun İrtica" diye sokağa dökülmesine, Evren'in önüne gelen yasayı vetosuna, başörtülü genç kızlara zulmün devam etmesine yaradı.. Körfez Bunalımı sırasında işlenen her cinayetle Türkiye biraz daha fazla Amerikan çizgisine yanaştı. Olağanüstü Hal uygulamasının devamı oylanacakken işlenen cinayetler, milletvekillerini uzatma yönünde oy kullanmaya sevketmekte.."

SABAH, 6 ŞUBAT'93, Çetin Altan'ın yazısından:

"..Vali Kozakçıoğlu da, Mumcu cinayetinden birkaç ay önce yine bir televizyon konuşmasında: Çetin Emeç cinayetinin terörle ilgisi yok. Kendi çevresi ile ilgili bir cinayet o, demişti. Kozakçıoğlu bu konularda en deneyimli uzmanlardan biri. Herhalde boşuna söylemedi o lafı..."



--
We are in the world as words are in a book. Each generation is like a line, a phrase...

Dünyada, bir kitabın içerisindeki sözcükler gibiyiz. Her nesil bir satır, bir cümle misali…
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..

Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.