Bir Helak Ayetleri Tevili
Esat Arslan
Bir gün bir dostum önemli olduğunu düşündüğü bir makale okutmuştu:
'tefsir' ve 'tevil' üzerine, sanıyorum Nasr Hamid Ebu Zeyd'di yazarın ismi. Hakikaten de önemli bir makaleydi. (Yazar da çok önemli ama ben her eserini okuyamadım, belki ismi bile yanlış aktarıyorum) Şunu savunuyordu yazar, selefin uygulamalarına ve etimolojilere inerek: 'Tevil sanıldığı gibi 'Batınî sufilerin Kuran okumalarında gaybden haber verme girişimi gibi, Ehl-i Sünnet alimlerin zemmettiği bir iş olmaktan öte, Sahabenin sık sık yaptığı ve vahyin somut dünyada tekabül ettiği gerçeklerin irdelenmesi faaliyetlerine verilen addır. Yani te'vil, vahiyle somut dünya arasında ilişki kurmaktır, başka değil. Tefsirse, vahyin bağrında mücmel olarak bulunan manayı vuzuha kavuşturmaktır. Yani tefsir salt metin-içi bir faaliyettir, başka değil.'
Şöyle somutlayabilirim, bu dizinin daha öncesinde sık sık verdiğim ayetteki gibi: 'kendi yurtlarında dizüstü çöktüler, sanki hiç 'gani' olmamışlar gibi'… İki alim bir araya gelir ve bu ayeti tartışır. Birisi şunu der: 'burada dizüstü çökmek o kavmin bireylerinin helak esnasındaki fiziksel dizüstü çöküşleridir. 'Gani' olmaksa, yaşam sahibi olmaya delalet eder, ve bu kavmin fertlerinin artık ölmüş olduğunu söyler. Ve,' diye devam eder, 'gördüğün üzere 'diz çökmek' tabiri Kuran'da şuradaki ayette de somut bir bireyin diz çökmesi olarak kullanılmıştır. Ve 'gani' tabiri, yedinci yüzyıl Araplarında 'canlı olmak' anlamında kullanılırdı.'
Öbür alimse ona bir cevap verir: 'Yanılıyorsun. 'diz çökme' burada mecazi bir ifadedir, ve o kavmin başka bir kavim tarafından boyunduruk altına alındığını gösterir. Diğer 'gani' lafzının etimolojisine bakarsan, 'bağımsızlık' vurgusunu sarih bir şekilde görürsün. Bu da beni destekler.'
Buraya kadar bu iki alimin yaptığı 'saf tefsir'dir. Su katılmamış ve salt Kuran'daki anlamı vuzuha kavuşturma faaliyeti… Fakat bu alimlerden ilki şunu söylediği dakikada te'vile başlamış demektir: 'Bak şu helak olmuş kavimden kalan kalıntılara… İskeletler diz çökmüş durumda. İşte ayetin anlattığı şey bu.' Ya da öteki: 'Bak Osmanlı toplumunun 19. yüzyıldaki durumuna, hepsi sömürge olmuşlar, sanki bir zamanlar müstakil olmamışlar gibi. İşte ayetin kastettiği şey bu.' Bu faaliyet 'saf te'vil'e girer. Ve zemmedilmesi bir yana, Kur'an'ın hayattarlığının sürdürülmesi için, her daim bir vazifedir.
Nasr Hamid'in söylediği şu açıdan da önemliydi: 'Kur'an'ın kendisi de te'vili bu anlamda kullanır: Vahyin olgusal dünyadaki gerçekleşmesi olarak tekabüliyeti.' (Hamid'in bu açıklaması da bir tefsir örneği, elbette.)
Helak ayetleri te'vili yapmak istiyorum, benim Kur'an'la sorunumda anahtar durumda olanlardandı bu ayetler, zira eğer helak'ın olgusal tekabüliyetini gösteremiyorsam, (yani Allah'ın her daim gökten sopa indirdiğini göremiyorsam), bu bir Müslüman olarak benim için hayati bir sorundur. Zira kavimlerin helakı Sünnetullah'tandır, ve Sünnetullah değişmez. Fakat bu te'vili yapabilmek için, bu ayetlerin dilini de kavrayabilmem gerekiyor, yani tefsire de dalmak durumundayım, kendi çapımda.
Önce şunu zikredeyim: bugün Müslüman bilinç, yukarıdaki iki alimin gösterdiği kutupların çizdiği ufukta düşünüyor. Ben de iki tarafa çok gittim geldim. Şu anda vardığım merhale, bu ayetlerin geçmiş kavimler için fiziksel gerçekliğini kastediyor olduğunu düşünmek; zira elimizde Sodom ve Gomora, ve her medeniyete mal olmuş Nuh Tufanı ve Küresel Isınma (kapitalizmin helakı mı (?)) gerçekleri varken Kur'an'ın bir toplumu salt 'sosyal' değil, 'doğal' yollardan cezalandırdığını düşünmek oldukça makul. Ama önemli olan nokta, Cenab-ı Allah'ın bir ayette buyurduğu üzere: 'fe kullen eheznâ bizenbih': 'Her kavmi yaptığıyla/kusuruyla yakaladık.' Örneğin Almanya Hitler'e kadar hep militarist bir devlet olma arzusuyla yanıp tutuşuyordu, ve Allah onları Hitler eliyle militarizme 'gark'etti. Bu noktayı kavramak önemli görünüyor. Örneğin, kültür endüstrisi üzerinden, hedonizm üzerinden, yeryüzünün halifeliğini sürdüren bir kavmin helaki, bizatihi hedonizmin bu kavmi bitirmesi olabilir mi, Brzezinski ciddi ciddi bunu düşünüyor.
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Bu ayetlerdeki ifadelerin salt insanların 'doğal/bedensel' durumuna değil de, kavimlerin 'sosyal' durumuna referansta bulunduğunu düşünmek hem Kur'an'ın diline uygundur, hem de bu ayetlerin güncelliğini yakalamamızı sağlar. Yani insanların fiziksel dizüstü çöküşünden çok, bir kavmin boyunduruk altına girmesi; ayrı ayrı insanların değil, bizatihi bir kavmin tüzel kişiliğinin helakıdır. Zira dünyada bir insanın ne surette öldüğü o kadar önemli değildir (muhtemelen Bush rahat ölecek, fakat bu onun ahirette azap çekmesine mani değil, vice versa.) Kavim kıssalarında cezalandırılan kavimdir, ayrı ayrı bireyler değil. Zira Kardinal Richeliu'nun bilgelikle buyurduğu üzere, insanlar tekrar dirilir ve hesap verir, devletlerse salt bu dünyada yaşar (Allah toprağını bol etsin, Kardinal buradan şu sonucu çıkarıyor: devlet salt güçlü olmaya bakmalıdır. Şu anlam da mümkün: Allah bir kavmin tüzel kişiliğine cezasını bu dünyada verir)
İbarelerin 'doğal'lığı yanında 'sosyal'liğini düşünmek… Örneğin, helak ayetlerinde kullanılan:
Rîh: rüzgar/esinti. Doğal bir rüzgar olabileceği gibi… Yusuf kıssasında 'rîh' Yakup'un oğullarından haber beklemesi yani bir haberin rüzgar gibi, esinti gibi yayılması anlamında kullanılır. Örneğin, rüzgarın Süleyman'ın emrine verilmesi muhtemelen, Süleyman'ın haberlerinin (prestijinin) dünya liderlerine yayılması, Süleyman'ın nam salmasına tekabül eder. Helak ayetlerinde kullanılan rîh ise muhtemelen bu kavmi aşama aşama bitiren prestij kaybıdır, örneğin başka güçlü bir kavmin onları yenmesi sonucu 'yenilmezlik' ünvanını yitirmek. (Örneğin, Zitvatoruk Antlaşması: artık Osmanlı Avrupa krallarıyla eşit…)
Sâika: yıldırım. çok sarsıcı olay. Örneğin Elizabeth'i izlediyseniz, 1588 deniz savaşının sonucu İspanyol kralı Philip ve İspanya hükümranları için helak edici bir 'saika'dır. O tarihten sonra İspanya hegemonyası ebediyen sona erdi.
Sayha: çığlık. Bir kavim doğal bir çığlıkla yok olmuş/olabilecek olabilir. Fakat örneğin, 'liberte, egalite, fraternite' çığlığının 150 senelik helak ediciliği akılda tutulmalıdır: monarşik zihniyetin çöküşü.
Recfe: sarsıntı/kargaşa. Deprem bir karyeyi helak edebilir. Fakat Kur'an'da aynı kökten 'murcifûn' 'kargaşa çıkaranlar' anlamında kullanılır. Örneğin 68 Hareketleri böylesi helak edici bir 'recfe'ydi, Batılı liderler ne yaptı, ayakta kalmak için? Bu recfe'nin taleplerini siyasete döktü. (Hardt ve Negri, İmparatorluk'ta bunu anlatır.)
Hicâretun: taş. Bir kavim başına taş yağarak helak olur, başka bir kavimse, karakter itibariyle birer hacer oldukları söylenebilecek Moğolların elleriyle…
Gark: boğmak. Nuh Kavminin başından gerçek bir tufan geçtiğinden emin gibiyiz. Ama 'ğark'ın yolları var: İspanya 15. yüzyılda altın istiyordu, Allah onları Amerika'dan gelen altınla boğdu. (İspanyol hegemonyasının çöküşü özünde gelen altını ne yapacaklarını bilememeleridir) Almanya militarizme boğuldu. Ve bugün belki de Cenab-ı Allah küresel ısınmayla insanlığı endüstriyalizmle boğacak.
Yevm: gün. Bir kavmin helaki 'bir gün'de de olabilir, Sodom ve Gomora gibi. Bildiğimiz üzere gün dönem anlamına da gelir. Örneğin şöyle bir senaryo, Osmanlı kavminin helaki üzerine: Tanzimat, birinci gün… Birinci Meşrutiyet, ikinci gün… İkinci Meşrutiyet, üçüncü gün… Cumhuriyet, helak (ve belki de ba'sü ba'de'lmevt süreci (?) (elbette bu günlerin gecelerini de zikrediyor Kur'an. Ad'ın helaki sekiz gün ve yedi gece sürüyor)
Başka ibarelerle beraber kullanılan bu kelimeler ve burada bahsettiğim başka helak durumuyla ilgili kelimelere bakınca da durum değişmiyor. Edebiyat'ın üstadlarına inen Kur'an Beyanı onların edebi zevkini doyuruyor (üstad olmasam da on dört asır sonra benimkini de). Çok kuvvetle muhtemeldir ki, o günkü Arap da bu manaları anlayabiliyordu. Örneğin, Halife Ömer Sasani İmparatorluğu fethedildiği zaman, hemen bir helak ayeti okuyor. Bu çok dikkatimi çekmişti. Zira, tamam bir imparatorluk bitmişti, ama bu devletin tebaasına hiçbir şey olmamıştı. (Yani kim helak olmuştu?) Sanıyorum, Hazret-i Ömer de, benim gibi (), bu ayetlerin 'doğal' vasıflandırmalarının yanında, 'sosyal' bir karakter de taşıdığını düşünüyordu.
Bu kelimelerin ardından, birkaç ibareyi de çözümleyerek yazımı bitirmek istiyorum. Böylece bu yazı galiba kıssalar serisinin sonu:
Feemmâ Semûdu, feuhlikû bittâğiyeh (Hakka, 5): 'Semud'a gelince, 'haddi aşan' ile helak edildiler.' Buradaki 'tağiye,' 'haddi aşan' bir ses veya sel olabileceği gibi, bizatihi Kur'anî kullanım içinde 'haddi aşan' bir yönetici (zümre)nin iktidara gelip kavmi ifsad etmesine de tekabül eder (örn. Hitler, Neoconlar (?)).
Femestetâû min qıyâmin vemâ kânû muntasırîn (Zariyat, 45): 'Ne ayağa kalkmaya güç yetirebildiler ne de onlara yardım olundu.' Burada, doğadan gelen azabın somut insanlara diz çöktürmesi söz konusu olduğu gibi; 'qıyâm'ın bizatihi lübbünde bulunan 'ayaklanma' anlamından dolayı, bir kavmin başka bir kavim tarafından boyunduruk altına alındıktan sonra iktidarını ve gururunu kaybederek, ayaklanmaya güç yetirememesine ve eski müttefiklerini kaybettiği için yardım olunmaması durumuna da tekabül eder (örn. Polonya'nın, Rusya, Prusya ve Avusturya tarafından uzun süreli paylaşımı).
Fecealnâ âliyehâ sâfilehâ (Hicr, 74) 'Onun üstünü altına getirdik.' Fiziksel olarak bir şehrin altüst olması durumunu anlattığı gibi aynı kesinlikte (âlî ve sâfil'deki faillik durumundan dolayı insani bir duruma delalet etmesi cihetiyle) bir toplumun en üst tabakasının en alt tabakası seviyesine düşmesine de delalet eder. (örn. Rus aristokrasisinin Sovyet Devriminden sonra hizmetçilik yaparak geçinmesi durumu)
Feesbahû lâyurâ illâ mesâkinehum (Ahkaf, 25): Evleri dışında görünmez sabahladılar/oldular. Doğal azabın şiddetinden ev dışına çıkamayan Ad kavmi… Ve elbette, örneğin, her nerede bulunursa öldürülerek helak edilen, kaçacak yer bulamayan 'Yeniçeri Kavmi,' ya da İkinci Dünya Savaşı sonrası Nazi liderleri…
Şu cümleyi ederek bitireyim: içine girmeye başladıkça, yirmi birinci yüzyılın mantığından kopup başka bir aleme varma yoluna girmeden, yani bizatihi bugünkü akıldan yabancılaşmadan kavimlerin ve helaklarının kıssalarındaki ulvi dünyaya girilebiliyor. Bunu becerebilirsek, Tahsin Görgün'ün belirttiği gibi, bir yaşam kaynağı olan Kur'an'ı ontolojimizin ve epistemolojimizin de kaynağı kılma şansına sahip olabiliriz. Bu durum Medeni Ayetler için de geçerli (tarihin dolayımından geçerek ve fakat tarihe referansta bulunma zorunda olmayarak da sosyal hüküm ayetleri okunabiliyor.)
Bu yabancılaşmamanın pahası ise şu olmuyor: 'kendi dayattığım anlamı Kur'an'ın anlamı kılma.' Hayır, gerçek çok basit: Allah Kur'an'ı indirirken yirmi birinci asrı da düşündü. Kazdıkça güncelleşiyor, o kadar. Musa'nın Asa'sı ve Yed-i Beyza'sında dahi, o mucizevi asa ve el'in yanında Musa'nın 'Akl'ına ve 'Eylem'lerine (imadan öte) kasıt var.
Esat Arslan - cemaat.com
--
Blog Adresim
http://sivilinisiyatif.blogspot.com
-------------------------------------------------------------------------
İster Mermi Kullansın, İster Oy Pusulası,
İnsan iyi nişan almalı, kuklayı değil kuklacıyı vurmalı...
-------------------------------------------------------------------------
MALCOLM X'İN AZİZ HATIRASINA (Son Günleri/Suikast):
http://www.youtube.com/watch?v=Vf8_oZf7nRo#GU5U2spHI_4
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.