T a r a f s ı z D e ğ i l i z

SÜKÛTA MÜPTELÂ//hikayat



sükûta müptelâ
Ah İstanbul! Seni böyle yaşanmaz hale kim getirdi? Taşı, toprağı altın addedilen İstanbul. Mazisi güzel anılarla ve şerefli insanlarla dolu İstanbul. Kim senin bu mahzun ve kederli halinin müsebbibi? Kimler sana bu kadar derinden "ah"lar çektiriyor? İhtişamında bir sefalet ve yalnızlık seziliyor. Kâbus yüklü bulutlar çökmüş üzerine. Her sene, tarihi dokundan birkaç parça daha talan ediliyor. Yangınlar ve yağmalar, bize geçmişten geleceğe ulaştırmamız için bırakılmış emanetleri , ata yadigârlarını, banilerinin binbir özenle inşa ettirdiği güzelim köşkleri ansızın alıyor aramızdan. Hem de ne alış. Her anı hicranla dolu; yüreğimizi kor gibi yakarcasına. Ruhun bedenini terketmek üzere mi yoksa, İstanbul? Hadi benim bir buhrana tutulduğumu söyle. Bu bir buhran değil mi yoksa İstanbul? Gözyaşlarına kan karışmış, gizlemen mümkün değil bu kan seylaplarını. Belli ki, çok cefalar çektiriyorlar sana. Sen, gözyaşlarını içine akıtmak istiyorsun ama nafile. Gizleme gözyaşlarını. Bırak da gözyaşların, şanlı mazini bir sünger misali içine çekmek isteyenleri boğan bir okyanusa dönüşsün. Çünkü hak etmiyorsun bu kadar vefasızlığı. Her ne kadar yangınlardan ve yağmalarda geriye kalan yalıların, Bebek ve Çamlıca Tepesi ihtişamlarından birşey kaybetmemiş olsalar bile, ücra mahallelerinin sokak aralarından vefasızlığın haykırışları yükseliyor gökyüzüne. Nicedir cinnet kurşunları yankılanıyor semalarında. Arka sokaklarından her gün bir yeni bir aile dramı yayılıyor dört bir yana. Tarih kokan sokaklarında artık şanlı orduların ve kumandanların zaferleri değil, cinayet haberleri konuşuluyor bir rüzgâr uğultusunda. Kardeş kardeşi, komşu külüne muhtaç olduğu komşusunu öldürüyor, hem de bir hiç uğruna. Öfke, kin ve sefalet kusuyor mahallelerin. Doğduğundan beri ayakkabısı olmayan, yalın ayak dolaşmaya çoktandır alışmış çocuklar arşınlıyor sokaklarını. Söyle İstanbul, gerçek yüzün bu mu? Yahut, birileri bana şaka mı yapıyor senin adına? Tarih sayfalarından süzülüp bana ulaşan bu İstanbul sen olamaz. Sana çirkin bir kostüm giydirdiklerine inandır beni. Bütün bu gördüklerimin yanılgılardan ibaret olduğunu anlat bana. Dersâadet'in ismi ile müsemma olarak yaşamaya devam ettiğini haykır yüzüme. Medeniyet beşiği olan kıraathanelerinin, caddelerinin, semtlerinin ruhunu kaybetmediğini söyle n'olur? Uyandır beni bu derin kâbustan. Uyandır ki, avaz avazdır sükûta müptelâ olmuş hayatım... 23.10.2004Hikayat


--
Bana ulaşmak için: dosta333@gmail.com

" HAYAT BIR UYKUDUR, OLUNCE UYANIR INSAN; SEN ERKEN DAVRAN OLMEDEN ONCE UYAN..."
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..

Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.