Ayağa kalk, Tarih >>>>
Abdülhamid Hânın 67 yıl önce esir tutulduğu Beylerbeyi Sarayından Bağdat’ta Şazeli Şeyhi Mahmud Ebüşşamât Hazretlerine el yazısiyle yazıp gönderdiği, her şeyi ortaya dökücü mektup...
Ulu Hakan II. Abdülhamid Han’ın 22 Eylül 1329 tarihiyle Şazeli Şeyhi Mahmud Ebüşşamât Hazretlerine gönderdiği ve kendi öz eliyle kaleme aldığı cihana değer kıymette mektubu, tarihî vesikaların en muazzamı olarak takdim ediyoruz.Bu mektubun (orijinal- aslî) nüshası Bağdat’ta olup, yayınladığımız mektup klişesi aynen onun foto-kopisidir.Tarihimizin ve sahte inkılâplar meselemizin bütün düğümünü çözen bir kilit vesika karşısındayız.
Aynen mektup.
MEKTUP
Yâhû(Besmele, salâvat ve duâ – başta 3 satır).
İşbu arîzamı tarikat-i Şazeliye Şeyhi vücutları ruh ve hayat veren ve cümlenin efendisi bulunan Eşşeyh Mahmud Ebüşşamât Hazretlerine refediyorum (yükseltiyorum).
Mübarek ellerini öperek ve dualarını rica ederek selâm ve hürmetlerimi takdimden sonra arzederim ki, sene-i haliye şehr-i mayısın 2. günü tarihli mektubu vasıl oldu.
Sıhhat ve selâmette daim olduğunuzdan dolayı Allaha hamd ve şükürler ettim...
Efendim, orada evrâd-ı Şazeliye ( Şazeli tarikatı duaları) kıraatine ve vazife-i Şazeliyyeye Allahın tevfikiyle gece ve gündüz devam ediyorum. Ve bu vazifeleri edâya muvaffak olduğumdan dolayı Allahı Tealâ Hazretlerine hamdederim ve dâvet-i kalbiyenize muhtaç olduğumu arzederim. Bu mukaddimeden sonra şu mühim meseleyi zat-ı reşadetpenahilerine (irşat edici zatınıza) arzederim ki, ben Hilafet-i İslâmiyeyi hiçbir sebeple terketmedim. Ancak ve ancak (Jön Türk) ismiyle maruf ve meşhur olan İttihat Cemiyetinin rüesasının (reislerinin) tazyik ve tehdidiyle Hilafet-i İslamiyeyi terke mecbur edildim.
Bu ittihatçılar Arazi-i Mukaddese ve Filistin’de Yahudiler için bir vatan-ı kavmî (Kavmî vatan) kabul ve tasdik etmediğim için ısrarlarında devam ettiler. Bu ısrarlarına ve tehditlerine rağmen ben de katiyen bu teklifi kabul etmedim.Bilâhare yüzelli milyon altun İngiliz lirası vereceklerini vaadettiler. Bu teklifi dahi katiyen reddettim ve kendilerine şu sözle mukabelede bulundum: “Değil 150 milyon İngiliz lirası, dünya dolusu altun verseniz bu tekliflerinizi katiyen kabul etmem!.
Ben otuz seneden fazla bir müddetle Millet-i İslamiye’ye ve Ümmet-i Muhammediyeye hizmet ettim.
Bütün Müslümanların ve selâtîn ve Hulefa-i İslâmiyeden abâ ve ecdadımın sahiplerini karartmam ve binaenaleyh bu tekliflerinizi mutlaka kabul etmem,” diye kat’î cevap verdikten sonra hal’imde ittifak ettiler ve beni Selâniğe göndereceklerini bildirdiler. Bu son tekliflerini kabul ettim ve Allahü Teâlâ’ya hamdettim ve ederim ki, Devlet-i Osmaniyeye ve âlem-i İslâma ebedi bir leke olacak olan tekliflerini, yâni Ârazi-i Mukaddese ve Filistin’de Yahudi devleti kurulmasını kabul etmedim. İşte bundan sonra olanlar oldu.
Bundan dolayı da Mevlâ-yı Müteâl Hazretlerine hamdederim. Bu mühim meselede şu maruzatım ve sözlerimle mektubuma hitam veriyorum:
Mübarek ellerinizden öper, hürmetlerimi kabul buyurmanızı sizden rica ve istirham ederim.
İhvan ve esdikamın (kardeşler ve sadıkların) cümlesine selâm ederim.
(Dua, selâm ve bağlılık ifadeleri).
22 Eylül 1329Hadimülmüslimin (Müslümanların Hizmetkârı)
(imza)Abdülhamid
Rapor 11(Büyük Doğu Yayınları-Ağustos-1980-Sh-92-96)’den
Bu tarihi mektubu Suriye'den getirterek Türkiye'de ilk defa neşreden kişi bendenizim. 1973 yılında Milli Gazete'nin Yazı İşleri Müdürü olarak görev yaptığım sırada; Türkiye'de okuyan Suriyeli talebelerin haber vermesi üzerine, bu mektubu bedelini ödeyerek mikrofilm olarak Türkiye'ye getirttim.
YanıtlaSilTarihini şu anda hatırlayamıyorum ama 1973 yılı son aylarındaki Milli gazetenin ilk sayfasında birkaç gün anons yaptıktan sonra mektubun fotokopisini ve tercümesini yayınladım.
Ancak bu yayınlamanın bir de buruk hatırası vardır ki, bunu isim vermeden yazmak istiyorum.
Birkaç gün anonstan sonra, yayının yapılacağı gün odama geldiğimde çekmecemdeki mikrofilmin kaybolduğunu gördüm. Bütün aramalara ve soruşturmama rağmen film bulunamadı. Gazete rezil olmakla karşı karşıya kalacaktı. Ama ben bunun daha önce tebdirini aldığımdan evimde de bir sureti olduğundan, şöforu gönderip, filmi getirttim. Buraya kadar olan normal bir durum.
Filmin kaybolması beni endişelendirdi. Zira, nöbetciler ve kapıcılardan yaptığım araştırmada benim odama girip en son çıkan kişinin daha önce tespit ettiğim İstihbarat teşkilatı bağlantılı 3 elemandan biri olduğu idi. Bu kişilerle ilgili bilgileri Gazetemizin bazı müdürleri ile de paylaşmış, dikkatli olmalarını, gazeteye zarar gelebilecek durumdan kaçınmalarını istemiştim.
Şimdi böyle bir durumla karşı karşıya kaldığımızı zannederek endişelendim. Yoksa filmin bir kopyası zaten evde idi. Gazetenin müşkül durumda kalması mevzubahis değildi.
O gün Gazetenin sahibi olarak görülen ve Milletvekili de olan Hasan Aksay Bey de Ankara'dan gelerek gazetede idi. Ben durumu Hasan Beye "İstihbaratın gazeteye el attığını" belirterek söyledim ve belgenin çalındığı için yayınlanamayacağını bildirdi. Buna sebep, İstihbarat ilişkili 3 kişinin 2 sini gazeteye ve bana o tavsiye etmişti ve yetiştirilmesini istemişti.
Ben bu sebeple Hasan Bayin biraz üzülmesini istemiştim. Belki doğru olmayan bir hareket ama, o gün için yaptım.
Hasan Bey'e ayrıca, benim odamdan son çıkan kişinin de kendi tavsiye ettiği kişi olduğunu ve İstihbarat ilişkisini söyledim.
O'nun bana cevabı "Sen nereden biliyorsun?" oldu. Ben de "Daha fazlasını da biliyorum. Bu kişi sizin hakkınızda teşkilata rapor da verdi" deyince Hasan Bey şaşırmadı, Yine benim nasıl haberdar olduğumu merakla sordu.
Ben de " Eğr ben iyi bir gazeteci isem bunu öğrenebilirim. Ama gazeteci haber kanallarını açıklamaz. Aslında bunu öğrenememiş olsa idim sizin bana tarize hakkınız olurdu." diyerek cevapladım.
Hasan Bey bu defa o kişiyi korur şekilde "Çocukluk yaşlarında yapmış olabilir, biz onun kurtulması için çalışıyoruz. Senden ricam bu konuyu unutalım" dedi.
O gün gazete Abdulhamit Han Hazretlerinin Şeyhine yazdığı ve sizin yayınladığınız belgeyi Manşette 8 sütun yayınladı.
Biz de Hasan Beyin hatırına, o gün-bugün biri meşhur bir gazeteci olmasına rağmen o kişlerle ilgili bilgilerimizi yayınlamadık.
Belgeyi tekrar yayınlamanız sebebiyle teşekkürlerimi de sunarım.
Muzaffer Deligöz
Gazeteci/Yazar
www.muzafferdeligoz.blogcu.com
Sayın Muzaffer Deligöz Gerçekten Önem Arzeden Bu MEKTUP bizlerin tarihini yeniden yazan yahudi asıllı tarihçilere de ve onların arkasından giden bir yığın işbirlikçi taifeyede tokat teşkil etmektedir...Yaptığınız hizmet gerçekten mühim ve bir okadarda taktire şayan sizin gibi gerçek haber aktaran gazetecilerimizin eksikliği malum ...Bugün insanların en öneli sorunu tutmuşoldukları köşe başlarında atıp tuttukları bazı yalnışları halka doğru diye yutturmaları olmuştur... ..tekrar tekrar teşekkürler ederiz...BU belgenin sizin vasıtanızla aktarılmış olması ve İnsanımıza ANADOLU insanına gerçeklerin neşredilmesi en önemli olanıdır...İnşaallah ABDÜLHAMİD HAN HAZRETLERİNİN torunları olabilme liyakatına ermemize vesile olur ...saygılarımızla
YanıtlaSilvesselam..
Sözkonusu mektupta ki ittahat ve tarakki-jön türkler konusunun montaş ve karalama olduğunu düşünüyonrrum. EVet böyle bir olay vcardır ingilizler böylebir teklmif yapmış ve söz konusu kişi tarafından reddedilmiştir. tarıh kitaplarında bunu görüyoruz Ancak Israili kurmak üzere toprak satınalma talebini ittihat ve terakkinin ve jörn türklerin teklif ettiği yalan ve iftiradır.
YanıtlaSilMektubun okısmı özellikle eklenmiştir.
yorum yazan bır sahsın deyımı mı ıle.
YanıtlaSil"soz konusu kişi...(Abdulhamıt han.r.a.)" yi
..,canı gonulden selamlar,Allahtan rahmet dılerım.