Prof. Dr. Ahmet Ağırakça
TARİH NEDİR VE İSLAM'IN TARİHE BAKIŞI
Tarihten gereken ve beklenen faydanın sağlanabilmesi bu ilmin sağlıklı ve eksiksiz bir tarifinin yapılmasına bağlıdır. Tarih ilmini insanlığın yararına sunabilmek veya toplumları bu ilimden yararlandırabilmek, bu ilmi tam anlamıyla kavramakla mümkündür. Tarih ilmi insanoğlunun zaman birimine ihtiyaç duymasıyla eş zamanlı olarak ortaya çıkmıştır. İnsanlar kişisel yaşamayı sürdürebilmek için toplumsal yaşamayı da gerekli görünce zaman birimine ihtiyaç duymuştur. Zaman birimi de toplu halde yaşamanın bir gereği olarak ortaya çıkmıştır. Tarih zaman olgusuyla tespit edilir. Bu da ay ve güneş sisteminin nasıl meydana geldiğinin bilgisine kavuşmakla elde edilmiş bir bilgidir. İslam ümmeti olarak tarihte oluşturduğumuz medeniyet ve elde ettiğimiz ilmi düzeye yeniden kavuşup İslam medeniyetini yeniden ihya edebilmek, bu medeniyetin çöküşünde yaptığımız ihmalleri ve yanlışlıkları ve bu alanlardaki zaaflarımızı çok iyi tespit edebilmek için tarihimizi yeniden sağlıklı bir şekilde okuyup yorumlamamıza bağlıdır. Onun için öncelikle tarih ilminin tarifini doğruya en yakın bir şekilde gerekli tüm kural ve ölçüleriyle tarif etmek zorunda olduğumuzu bilmeliyiz. Tarih olup biten olayların bütünü olduğu gibi aynı zamanda bu olup biten olayların tümünün belirli bir düzen ve te'lif anlayışıyla ifade edilmesidir. "Tarih olayların bütünüdür" derken insanların eylemleri ve insanlarla ilgili olayları kastediyoruz. "Bu olayların tümünün bir düzen ve te'lif anlayışıyla ifade edilmesidir" derken de tarihin tamamen insanların fiilleri olduğu kastedilmektedir. Çünkü olup biten her şeyin kesin olarak te'lif edilip yazılması ve tarihi bilgiler arasına girmesi mümkün değildir. Ama gerek olup bitenler gerekse olduktan sonra tespit edilip kaleme alınan tarih insanlığın eseri ve fiilleridir. Olayları da yapan, bu olayları da bir düzen içinde kaleme alan odur. Dolayısıyla "tarih nedir?" diye sorulacak bir soruya verilecek genel bir cevap şöyle olabilir: Tarih geçmişin bilgisini sistemli bir şekilde günümüze aktaran bir ilimdir. Geçmişte kalan ve bütün beşeriyeti ilgilendiren olayların hikayelerinden ibarettir. Aynı türden olan olayların bir araya gelerek belli kanun ve prensipler dahilinde bu kanun ve prensiplerden elde edilen sonuçlarla olayların nasıl meydana geldiğini kavramamıza yardımcı olan bir ilimdir. Tarih olaylar zinciri demektir. Geçmişten bize ulaşan, günümüzde ortaya çıkan geçmiştekilerin yaşadıkları hayat ile ilgili bilgilerdir. Ümmetlerin geçmişi ile ilgili bilgiler yığını olup, toplumların bugününü anlamaya yarayan bir araç, geleceklerini daha güzel görmeye imkan veren bir disiplindir. Tarih geçmişte meydana gelen olaylar hakkında sözlü ve yazılı olarak bize intikal eden belgeler ilmidir. Geçmiş ile günümüz arasında kurulan bir diyalog, geçmişin ve bugünün olaylarını, insanlığın tecrübe ve kabiliyetlerini inceleyen ilimdir. Önce olaylar meydana gelir sonra bu olaylar şahitleri tarafından sözlü anlatımla dile getirilir ve ardından bu anlatımlar çeşitli yollarla belge olacak şekilde kaleme dökülür. Bu bilgiler bazan bir sikke üzerinde, bazan bir sarayın kapısındaki bir kitabede, bazan bir mabedin duvarındaki kayıtlarda, bazan da bir sarayda veya ilim adamlarının evlerinde geriye bırakılan yazılı bilgi ve belgelerdir. Zamanla bu kalıntıların korunması, bilgi ve belgelerin yazılması veya derlenmesi olayı gerçekleşir. Bu işlemin yapılmasına da tarih yazıcılığı adını veriyoruz. Voltaire'nin deyimi ile tarih: "bir kuşaktan diğer kuşağa intikal eden bilgi ve hikayelerdir." Bu intikal işini de tarihçiler yüklenir. Her hal-ü kârda tarih insanın eylemleridir. Diğer bir tabirle bir olayın tarihî bir olay olduğunu söyleyebilmek için insan ile ilgili veya insanı ilgilendiren bir olay olmalıdır. İşte İnsanlığın yaşayıp da geride bıraktığı olayları ve bu olayların bıraktığı maddi izler ve belgelerin incelenmesi, tasnifi, yorumlanması ve bütün bunların yazıya dökülmesi tarih yazıcılığını ortaya çıkarmıştır. Olayları araştırmak, gerçekleri ortaya çıkarmak ve mazide yaşananları bütün boyutlarıyla ele alıp yazmak, bilimsel bir tasnif ve belli ilkeler ve kanunlar çerçevesinde gerçekleştirildiğine göre bu bir ilim olup buna tarih ilmi adı verilmiştir. Bu ilim hayal ve felsefi düşünceler üzerinde değil, bizzat yaşanan ve müşahede edilen olaylar üzerine bina edilmiş bir ilimdir. Olayların yakından takibi, incelenmesi, yorumlanması ve felsefi boyutunun ele alınması, aralarında bağ kurularak tarihçi tarafından dikkatle incelenip yazılması olayı gerçekleşir. Tarihçilik ve tarih yazıcılığı da böyle ortaya çıkmıştır.Yer küresinde yaratılan ilk insan ve ilk uyarıcı peygamber Hz. Adem'den bugüne kadar gelen ve kıyamete kadar devam edecek olan Ademoğullarının hayatında yaşanan olaylar "insanlığın biyografisi" olarak tarihi oluşturmaktadır. Tarih, gelip geçmiş ümmetlerin nerede, ne zaman, hangi olayı nasıl yaşadıklarını, toplumların birbirleriyle olan ilişkilerini ele alıp daha sonraki nesillere ibret alsınlar ve düşülen hatalara tekrar düşmesinler diye derlenen bilgilerdir. Onun için tarih masal değildir. Meydana gelen olayları bir hikaye uslûbu içinde anlatmaz. Olayların sosyal, ekonomik, hukuki ve psikolojik yanlarını ele alıp sebep ve sonuçlarıyla değerlendirir. Olayların geçmişte yaşanıp gitmesi ile unutulup yok olmasına müsaade edilmeden yaşanan hadiseler, ifade ettiğimiz çerçevede ele alınmış ve geçmişte bıraktığı izlerle günümüzde bunların yorumlanıp bunlardan dersler çıkarılması için tasnif edilmiş ve insanlığın istifadesine sunulmuştur. Dolayısıyla tarihi daha sonraki nesillere aktarırken insanların inançlarını, hukuk anlayışlarını, dini ve sosyal hayatlarını, yönetim biçimlerini gözönünde bulundurarak anlatmak gerekir. Tarihin konusu geçmişte kalan olayları ve bunların yorumu ile ilgili olmasına rağmen bu yorumlardan çıkarılan hükümler sadece geçmiş olaylarla sınırlı değildir. Bu yorumlar içinde yaşanılan dönem ile geleceği de kapsamaktadır. Yorumcu tarih anlayışı insanı tanıma, onu yönlendirme ve geleceğini denetleme kaynaklarından birisidir. O halde yeniden soralım tarih nedir? Tarih Arapçalaşmış bir kelime olup sözlük anlamı itibariyle bir olayın vaktinin belirlenmesi anlamını taşır. Ancak bugün Arapça olarak bilinen bu kelimenin eski Akad dilinde "ay" anlamına gelen "Erhu" ile İbranicede aynı anlamı taşıyan ve hilalin görünmesi demek olan "yaruh/Yareah" kelimeleri ve Sâmi dilindeki "arh"ve "erah" kelimesi Arapça'ya intikal eden anlamlarıyla bir olayın meydana geldiği zamanı gün, ay ve yılı bildiren bilgi anlamında kullanılmıştır. Arapça'da "ve-ra-ha" ve "e-ra-ha" kökleri esas alınarak tarih kelimesinin türetildiği kaydedilir. Ancak tarih kelimesinin esasen kök olarak tam anlamıyla arapça olmadığı bunun akad ve sami dillerinden geldiği kanaati vardır.Tarih kelimesinin Kur'an-ı Kerim'de geçmediği bilinmektedir. Her ne kadar bizzat "tarih" sözcüğünün Hz. Peygamber (sas)'in hadislerinde de yer almadığı ifade edilse de eskiden meydana gelmiş olaylar hakkında aktarılan bilgi anlamında "rivayet" kelimesinin asr-ı saadette çok kullanıldığı ve bilindiği hususu da bir gerçektir. Kur'an, "Allah'ın günleri" deyimini insan bilgisinin üçüncü kaynağı olan tarih anlamında kullanmıştır. Kur'an-Kerım'de bir olaya tanık olma neticesinde ve gerçeklere uygun bilgi verme anlamında "haber" (27/7; 28/29, 9/94; 47/31) ve "ne-be-e" kökünden yirmi ayrı yerde geçen kavrama rastlamaktayız (5/27; 6/34,67;7/175; vs.). Burada Cenab-ı Allah'ın Kur'an-ı Kerimde ifade buyurduğu bütün ayetlerde "ne-be-e" kökünden gelen kelimelerinde yatan mananın tarih anlamında olduğunu görüyoruz. Geçmişe ait gerçeklerin izini sürmek anlamında "kıssa", henüz olmuş olanın bilgisi anlamında "hadis", mitoloji anlamında "usture"nin çoğulu olan "esâtir" kelimelerin kullanıldığı görülmektedir. Aslında esâtir kelimesinin özünde "yazılı malzeme" anlamı vardır. Kur'an-ı Kerim'de bir çok yerde bu anlamda kullanılmıştır, (68/1 ve 54/53). Kur'an-ı Kerim'de "mitoloji" anlamındaki "usture" daha ziyade müşriklerin vahye ve vahiyle haber verilen geçmişe ait bilgiler konusunda yaklaşımlarını yansıtmak için kullanılmıştır. Zaman zaman "usture" kelimesi ile "tarih" sözcüğünün Batı dillerindeki bütün karşılıkları Grekçe istoria, sözcüğünden gelmektedir. Sözcük İon lehçesinde "bildirme, haber yoluyla bilgi edinme", Attika lehçesinde ise "görerek, tanık olarak bilgi edinme" anlamında kullanılmıştır. Arap dili üstadlarının önemli bir çoğunluğuna göre, "te'rih" sözcüğündeki hemzenin elife dönüştürülmesiyle elde edilmiş olan tarih kelimesi, Arablardan meşhur Kays kabilesi lehçesindeki "e-re-he" kök fiilinden türetilmiştir. Diğer Arap kabileleri tarafından da kullanılan bu kelimenin "vakit" anlamına geldiği bilinmektedir. Ayrıca "tarih" kelimesi sözlükte, vakit, gaye, erteleme ve kanıtlama gibi anlamlara gelir. Ancak genellikle Tarih kelimesi kullanılan anlamının yanında sözlük anlamlarından biri de Ay'ın hareketlerine bakarak zamanı belirleme manasını taşımaktadır. Ayrıca Farsçada "mah-rûz" (ay-gün) kelimesinin de tarih anlamında kullanıldığı ifade edilmektedir. Bu durumda tarih kelimesinin anlamı zaman birimi olarak gün ve yıldan daha çok ay'ı ifade etmektedir. Bu tanıma göre tarih sözcüğü, "olayların ay hesabı esas alınarak kronolojik tarzda olayların yazıya dökülmesi ve kaydı" anlamına gelmektedir. Kısaca olayların kronolojik olarak tarihlendirilmesi ve kronolojik bir katalogunun yapılmasıdır. İslam öncesi dönemde tarih denince ay kabul edilirdi. Hicrî/Kamerî takvimin ortaya çıkmasına ve Hz. Ömer zamanında hicret başlangıç alınarak belirlenen tarih başlangıcına sebep olan olay bunun kanıtıdır. Bir alacak davasında alacaklının elindeki bir senette tarih olarak sadece Şaban ay'ı yazılmış ve "bu hangi yılın Şaban ay'ı" olduğu hususunda anlaşmazlığa sebep olmuştu. Bu borç senedinde vade yazılırken o günün insanlarının bilgi ve kültürlerinde sadece ay esas alınırdı. Bu senette kaydedilen Şaban ayının hangi yılın Şaban ay'ı olduğu ihtilafı üzerine hicretin başlangıcı esas alınarak takvim başlatılmıştır. Demek ki o gün tarihten kasıt ay kabul edilirdi. Bu durumda tarih kelimesinin Akadça ve İbranice'de ay anlamına gelip bunun tarih kelimesinin karşılığı olarak Arapça'ya geçtiği görülmektedir. Muhyiddin Muhammed b. Süleyman el-Kâfiyeci (ö.879/1474) tarih sözcüğünün terim anlamı ile ilgili olarak üç görüş ileri sürer: Birincisi; tarih, geçmiş, şimdiki hal ve gelecek ile ilgili bir vakit tayin etmektir. İkincisi, tarihte büyük izler bırakmış, muazzam bir devlet kurmuş bir milletin doğuşu gibi önemli bir olay yahut Nuh Tufanı ya da yeryüzünde meydana gelen büyük bir deprem gibi semavi bir afet başlangıç kabul edilerek zamanı belirlemeye tarih adı verilir. El-Kâfiyecinin üçüncü tarifi ile de "tarih, bilinen iki olay arasında geçen süre" demektir. Kısaca el-Kâfiyeci, tarih ilmini şöyle tarif eder: "Tarih, zaman, zamanın halleri ve bunlarla ilgili meseleleri, ayırt edici özelliklerini ve vaktini belirleme açısından ele alan bir ilimdir." Kâfiyeci, tarih ilminin mantık kriterlerine uygun bir tanımını yapmış ve tarihi kaide ve meseleleri bir yöntem çerçevesinde bir araya getirilmiş bir bilim olarak tanıtmıştır. Kâfiyeci'nin tanımını bir örnekle anlatmak gerekirse şöyle söylenebilir: Örneğin "hicrî sekizinci yıl", belirli bir "zaman" ifadesidir. Bununla hicretin sekizinci yılında meydana gelen "Mekke'nin Fethi" olayının bir "hali"dir. Bu sefere kimlerin hangi kabilelerin nereden gelip katıldığını, Ordunun çeşitli kademelerinde görev alan sahabelerin kimler olduğunu, Mekke'ye girmek için hangi yolları kullandıklarını, nerede ve niçin görev yaptıklarını, hangi olaylarla karşılaştıklarını, Müslümanların Hz. Peygamberle birlikte sekiz yıl önce buradan nasıl ayrıldıklarını, hangi şart ve zorluklarda hicret edip nasıl bir muzafferiyetle geri döndüklerini ve Mekke şirk devletine nasıl son verdikleri, asırlardır devam eden putperestliğin nasıl yıkıldığını ifade eden hususlar zamanın halleriyle ilgili "meseleleri" oluşturur.Tarih ilmi insanların başarıya ulaşması için onları teşvik etmek, yanlışlıklardan uzak kalmaları için kötülüklerden sakındırmak, onlara öğüt vermek, geçmişten ibret olmalarını sağlamak gibi faydalarla dolu olan bir ilimdir. Bu hususların, ayrıntılı tanımlarla gerçeklerin yazıya dökülmesi, ayırt edici özelliklerinin ifade edilmesi ve vakitlerinin tayin edilip kaydedilmesi olayıdır. Zira Hz. Peygamber (sas), "dünyada mesut ve bahtiyar kişi, başkalarının başından geçen musibetlerden ibret alan kimsedir" sözleriyle buna dikkat çeker. Tarih, geçmişi yargılamak, gelecek çağların yararı için bugünün insanına yol göstermek görevini üstlenmiştir. Tarih fazla yüce görevlere talip değildir. O yalnızca gerçekte nasıl olduysa olayı aynen yansıtmak ister". Kâfiyeci, "tarihçinin asıl amacı, saygın bir yöntemle insanın kaydını tutmaktır" ifadesiyle tarihçinin asıl görevine vurgu yapar. Bir kural özelliği taşıyan bu cümle, aynı zamanda evrensel ve insanî karakterde tarih yazma prensibine de işarettir.Buraya kadar yaptığımız tariflerle tarih ilmini genelde birbirine yakın şekillerde tanımlamaya çalıştık. Kısaca tarih; geçmişin olayları, insanları ilgilendiren toplumsal olayları anlatan bir bilim, çeşitli şekillerde ifade edilmiş olsa da bir düşünce özelliği içeren özler çıkarılması gereken bir alan olarak anlaşılmıştır. Kur'an-ı Kerim de vakit verirken yıl belirtmeyip daha çok gün, ay, mevsim, sabah akşam, gece, gündüz gibi kavramları zikretmektedir. Özellikle "Gerçekten Allah katında gökleri ve yeri yarattığı günden beri ayların sayısı Allah'ın Kitabında (bilgisinde/levh-i mahfuzda) onikidir…" (et-Tevbe, 9/36) ayeti ayların sayısını belirterek bunu en güzel bir şekilde ifade eder. Ayların oniki olduğu hususu Allah tarafından peygamberleri aracılığıyla insanlığa öğretilen bir vahyi bilgi olup bu gibi bilgilere peygamber öğretileri adını veriyoruz. Demek ki ayların sayısı insanların bir buluşundan daha çok insanlığa Allah tarafından öğretilen bir bilgidir. Zira ayların oniki olduğunun bilindiği dönem ve tarihi bilmiyoruz. Bunu hangi milletin ne zaman ilk defa kıllandığını kesin olarak ifade etmek mümkün değildir. Ancak ilk takvimden sözeden her bir millet ayların sayısını oniki olarak bilmiş ve öyle kullanmıştır. Burada kur'an sabitelerinin tarihe olan etkisi iman eden insanların eylemlerine olan kur'anî etki sonucunda ortaya çıkan gerçeğin kur'an ile tarih arasında kurulacak bağın hangi noktadan hareketle ortaya çıktığını göstermektedir. İşte bu durum Kur'an-ı Kerim'in verdiği "Allah katında gökleri ve yeri yarattığı günden beri ayların sayısı Allah'ın Kitabında (bilgisinde / levh-i mahfuzda) onikidir…" ayetine aynen uymaktadır. Bu ara bilgilerden sonra tekrar tarihin tarifine dönersek; Tarih, geçmişte yaşanıp unutulması zor olan büyük olayları konu edinir ve geçmişteki olaylarla ve sözkonusu olayların zaman içindeki ilerleyişiyle ilgilenir. Tarih bir topluluk, bir medeniyet, bir halk veya devletin yaşamış olduğu olayların anlatımıdır. Tarih dünyanın medeniyete kavuşmasında en büyük etken olan insanın oluşturduğu toplum ve topluluklardan, bu toplum ve topluluklarda meydana gelen değişim ve değişikliklerden sözeder. Tarih, olayların meydana geldiği zaman ve mekânları, bu olayların nerede ve nasıl meydana geldiğini anlatır. İnsanların faaliyetlerini ve bu faaliyetler sonunda meydana gelen olaylar tarihi oluşturan olaylardır. Fakat bazan insanların iradeleri dışında meydana gelen tarihi olaylar vardır ki bunlar da tarihin ilgilendiği konular olup tarihin seyrini değiştirebilen türden olaylar olduğu için tarihin ana konularından kabul edilmiştir. Örneğin Nuh tufan'ı, Yemendeki seylü'l-arim olayı, Orta Asyadaki kuraklık gibi hadiseler insan iradesinin dışında olan ve tarihi oluşturan olaylardandır. Tarih, insanların arzu ve emelleri ile düşüncelerini yansıtan, öncü konumundakilerin yönlendirdiği sosyal hadiseleri, toplumların örf ve adetlerini, gelişme, yükseliş ve tekamülleri ile nihayette yozlaşarak yokoluşlarını ve bu çerçevede ortaya çıkan olayları konu edinmektedir.Prof. Dr. Ahmet Ağırakça
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.