T a r a f s ı z D e ğ i l i z

ÖRTÜ DÜŞMANLARI 150 YILDIR AYNI TELDEN ÇALIYOR


Bu benzerliğe çok şaşıracaksınız!
Daha önce de böyleydiler; böyle oldukları halde gerçekleri tersine çevirmekte de pek mahirdirler...

Ali Ünal dün de bugün de aynı olan kişileri yazdı.

Dün de böyleydiler

Başörtüsü karşısında ne Fransız Büyük Doğu Mason Locası'nın ne Türkiye'de gazetelere ilanlar veren Lionslar dahil masonik çevrelerin ne de üniversitelerde terör örgütü PKK simgelerinin taşınmasına müsamaha ile yaklaşılması gerektiğinin altını çizen; ama başörtüsüne asla tahammül göstermeyen Akdeniz Üniversitesi Rektörü ve ÜAK Başkanı Mustafa Akaydın ve benzerlerinin tavrı şaşırtıcıdır.

Daha önce de böyleydiler; böyle oldukları halde gerçekleri tersine çevirmekte de pek mahirdirler. Bir kanalda izlenmeye değmez, konunun uzmanlarının Damdaki Kemancı'nın bir kopyası olarak değerlendirdiği bir dizi dönüyor. Dizide, kahraman bir kaymakam, İttihat-Terakki üyesi Tıbbiye kaçkını ve Balkan eşkıya çeteleriyle tek başına mücadele eden bir "rambo", bir Hıristiyan erkeğe âşık olan Müslüman kız ve kız uğruna Balkan eşkıya çeteleriyle işbirliği bile yapabilen Osmanlı paşaları ve çocukları. Dizinin senaryosunun güya esas aldığı, Hasan Tahsin Uzer'e ait hatırat niteliğindeki, TTK yayını Makedonya Eşkıyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi adlı eser. Eserin yazarı Uzer, aslında dizideki hadiselerin geçtiği Pürsican'ın ilk "kahraman kaymakamı". Pürsican o dönemde bir nahiye idi ve Hasan Tahsin, 1897 yılında buraya nahiye müdürü olarak tayin ediliyor. Halk tarafından 'öfkeli müdür' olarak bilinen bu müdür, annesi gibi ifrat derecede bir İttihat Terakki Cemiyeti (İTC) üyesiydi. Daha sonra değişik yerlerde vazife gören Hasan Tahsin, Cumhuriyet döneminde milletvekilliği de yaptı. Söz konusu hatırat kitabının bir bölümüne "Abdülhamid'den Nefretim" ismini verecek kadar Abdülhamid'den nefret eden Uzer, kitabında, bahsi geçen dizide tam tersine gösterilen gerçekleri bakın nasıl itiraf ediyor:

"1907 yılının başında Selanik'te İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) kuruldu. Cemiyetin kurucuları, çok defa 'Mason Localarında' toplanıp, bu yoldan Avrupa'daki şubeleriyle ilişki ve haberleşmeyi sağlamış oluyordu. (sayfa 88) İTC, Bulgar ve Yunan komitecileriyle gizli konuşmalara girişti. Görüşmelerde, Meşrutiyet idaresinin kurulmasında fikir birliğine varıldı. İTC, reform için gelen ve Makedonya'da bulunan yabancı subaylardan, konsoloslardan, yabancılardan ve masonlardan yardım görmeye başlamıştı. (sayfa 90) Bu fırka, iyilikten ziyade vatana ve milletine sonradan fenalık etti. Savaşın ilanına, Ermeni tehcirine kadar memleketin varlığıyla ilgili davaları üzerine aldı. Sonuç olarak, bilinen akıbet başa geldi. Cihan savaşındaki yenilgimizde genel merkezin hissesi büyüktür. (sayfa 255) (İTC Mensupları), milletini bilmiyordu." (sayfa 256)

Dizide, Hıristiyan bir erkeğe âşık bir Müslüman kız tasvir edilse de, yaşananlar yine tersiydi. Meselâ, 1876 Mayıs'ında cereyan eden ve Selânik Vakası diye meşhur olan hadisede, Hıristiyan bir Bulgar kızı bir Müslüman erkeğe âşık olmuş ve nikâha giderlerken, eşleri üzerinden birbirlerine akraba olan Almanya, Fransa ve Amerika konsolosları yolda zorla kızı almak istemiş, çıkan arbedede Alman ve Fransız konsolosları öldürülmüştü. Dün de bugün de gerçekler değişmedi. Yabancı ülkeler tarafından, kökleri dışarıda bazı mahfiller tarafından desteklenen, ülke düşmanı çetelerle, örgütlerle işbirliği yapanlar, İslâmî ve millî değerlerimizle hep savaştılar ve kendilerini hep vatansever ilan ederken, bu ülkeyi canlarıyla, kanlarıyla, mallarıyla koruyan vatan evlâtları hain gibi gösterildi. Üniversitelerde Mustafa Akaydın'ları, dün darbe kışkırtıcılığı yaparak bazı öğrencileri sokağa döken, İnönü'ye bağlılık telgrafları çektiren, irticanın ülkeyi ele geçirmek üzere olduğu yaygaralarını yapan kaos çıkarma ustası Sıddık Sami Onar'lar, İlhan Arsel'ler, Bülent Nuri Esen'ler, Cahit Talas'lar vb. temsil ediyordu.

Başkalarının farklı davranması, bu ülke evlâtlarını yanlış davranışa itmemelidir. Önemli olan, budur; düşmanlığa düşman olarak, tamir ve imar adına müspet manâda yapılması gerekeni yapmak ve reaksiyoner tavırlardan kaçınarak, müspet hedefler istikametinde bir aksiyon-düşünce çizgisi takip etmek. Hak, akar su gibi kalıcı ve hayat taşıyıcı; bâtıl, köpük gibi uçucudur.

ALİ ÜNAL


KAYNAK: milliocakorg

1 yorum:

  1. Yaşar Nuri ÖZTÜRK






    Başlığımız İÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zekeriya Beyaz'ın çok önemli kitabının kısa adı. Tam adına ulaşmak için şu sözcükleri de eklemek gerekiyor: ‘‘Başörtüsü Sorununa Dini Çözüm.’’ 384 sayfalık kitap piyasaya birkaç gün önce çıktı. Temiz, kaliteli bir baskı.


    Yılların ilahiyatçısı sosyolog profesörün kitabını dikkatle okudum. Bu konuda Türk diliyle bugüne değin yazılanların en genişi, en ilginci. İbretlerle dolu bir araştırma, yürekli ve sözünü gevelemeden söyleyen bir bilim adamının tespitleriyle dolu bir kitap. Fikrine katılırsınız veya katılmazsınız, ama bu kitabı okumadan edemezsiniz. ‘‘Ederim’’ derseniz bir gün, yanıldığınızı ve ülkemiz adına yanlış yaptığınızı anlarsınız.


    Bu kitabı, okuma-yazma bilen herkesin okuması gerektiğine inanıyorum. Ve emin bulunuyorum ki, bu kitap Diyanet İşleri'nden üniversiteye, sade vatandaştan parlamenterlere, askerlere kadar herkesi ürpertecektir. Tespitlerine katılsanız da ürpertecektir, katılmasanız da...


    Zekeriya Beyaz'ı, pek alışık olmadığımız bir aydın yüreğiyle kaleme aldığı bu eser için kutluyorum. Benim de katılmadığım tespitlerinin bulunması, bu önemli çalışmayı kutlamama engel olmuyor.


    Hiçbir yorum yapmadan tanıtacağım Prof. Beyaz'ın kitabını. Yorumu, okuyanlar yapacak. Ama şuna inanıyorum: Bu kitabı okumayanlar sadece ayıp değil, çok önemli bazı şeyleri kayıp da etmiş olacaklar.


    Ne düşünüyor ve ne diyor Zekeriya Beyaz, İslam'da giyim-kuşam ve örtünme konusunda?


    Beyaz, konuyu özellikle Türkiye bağlamında ele almış. Kitabının daha ilk sayfasına iri puntolarla şunu yazmış: ‘‘Başörtüsüne değil, başörtüsünün devlete ve düzene karşı mücadele aracı yapılmasına karşıyız.’’


    Beyaz, kitabın daha ilk üç sayfasında (Önsöz'den bile önce) şunun altını çiziyor: Başörtüsünü devlete ve ülkeye karşı bir kavga aracı yapmak için, örtünme konusu İslami mihverinden çıkarılıyor, hedefleri saptırılıyor, bu konuya değinen ayetlerin anlamları değiştiriliyor.


    Şimdi, iki ana bölümden oluşan kitabın yepyeni saptamalarla dolu sayfalarını taramaya geçebiliriz.


    Birinci bölüm, ‘‘Başörtüsü Sorununun Sosyal Boyutları ve Çözüm Yolları’’ adını taşıyor. Beyaz, bu bölümün ilk kısmında, ilahiyatçı bir sosyolog sıfatıyla konuyu sosyolojik-tarihsel boyutuyla ele alıyor ve Türkiye'de başörtüsü sorununun ortaya çıkışı, gelişimi ve bugünü üzerinde duruyor.


    Bu bölümde önce şu soruya cevap aranıyor: ‘‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti, resmi kurumlarında ve okullarda başörtüsünü neden yasaklıyor?’’


    Konunun tarihsel gelişimi uzun uzun anlatıldıktan sonra, şu çarpıcı özet veriliyor: ‘‘Türkiye'de devletin başörtüsüne gösterdiği hassasiyetin bir sebebi de şüphesiz, bizdeki siyasal İslamcıların da diğer örnekleri gibi aşırılığa, örtünme için zorlamaya eğilimli olmalarıdır. Siyasal İslamcıların iktidarda olduğu ülkelerde, insanlara insanca hür yaşama hakkı verilmemektedir. Zorla çarşafa sokulan kadınlara çalışma izni de verilmemektedir. Afganistan'da kız çocuklarının okula gitmesine bile yasak konmaktadır.


    Türkiye'de siyasal İslamcıların İran, Afganistan ve benzeri ülkelerdeki sözde İslamcı, despotik, baskıcı, akıl ve mantık dışı uygulamaları hemen hiç eleştirmemeleri, aksine onlardan hayranlıkla söz etmeleri kendilerini ele vermektedir. Bazılarının takıyyeci bir tavır takınmaları da artık kimseyi aldatmaya yetmemektedir.’’

    YanıtlaSil

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.